• Sonuç bulunamadı

3.1.1.1 Kadınlar

3.1.1.2. Çocuklar ve Çocukluk

Çocuk, neredeyse bütün edebiyat verimlerinde “masumiyet” sembolüdür. Çocukluk ise kaybolan cennet gibi özlemle ele alınır. Mustafa Kutlu için de çocukluk bir masumiyet ve mutluluk alanı, özlemle anılan bir dünya, geri dönme düşüdür. Ancak Kutlu’nun çocuk ve çocukluğu “saflık, masumiyet” noktasından; insanın fıtratına en uygun davrandığı ve en yakın durduğu zaman dilimi olarak ele aldığını görürüz. Kutlu için çocukluk salt mutluluk değil, öze yakın oluş noktasından bir kıymetlidir. Kutlu’nun taşrası insan fıtratının en rahat yaşandığı mekân iken; taşra çocukluğu da bu fıtratın mutluluk ve sevinç ile buluşma, kaynaşma noktasıdır.

      

Kutlu’nun taşra çocuğu; tabiatı, doğayı tanıyan, bilen, yaşayan ve onu içselleştirmiş, kâinatın ahenginin sesini en iyi duyan ve ona serazat eşlik eden bir çocuktur. Fıtrata uygunluk içerisinde, hür ve serazat bir çocukluk işler Kutlu. Taşra, araç olmayan araç trafiği olmayan yolları ile geniş ovaları ile çocuklar için koca bir oyun bahçesi hükmündedir.

Çocukların en büyük eğlenceleri su ile oynamak, yüzmek arkadaş ortamında futbol oynamak ve çakı yarıştırmak olarak göze çarpar genel olarak hikâyelerde. Çocuk ve çocukluk su ile birlikte masumiyeti ve saflığı temsil eder, bu iki saflık çocuklukta kucaklaşır. Su ile eğlenme, kahramanların hatırladıkları çocukluk hatıralarının başında gelir. Bu noktada su, temizliği saflığı ile çocuklukla buluşunca muhayyilede kahraman için bir “öze dönüş” çağrısı olur. Dürbünlü Çiçek adlı hikâyenin masalsı kurgusu “Bir çocuk, bir eflatun kahkaha çiçeğinin dürbününden

bakmış ve bir serap görmüştü. Hepsi bu…”152satırlarıyla bir çocuğun muhayyilesine isnat edilir. Bir çocuğun gözünden idealize bir hayat seyrettirmiş ve bu hayattaki en büyük payı da çocuğa vermiştir yazar.

Kutlu’nun taşrasında bir kahraman olarak aldığı çocuk ve çocukluk genelde istasyonla buluşan bir görüntü arz eder. Buradan Kutlu’nun anlattığı çocuk ya da çocukluğun otobiyografik izler taşıdığını söylemek yanlış olmayacaktır.153İstasyondaki çocuğun gözünden düş gibi görünen trenler ve çocuk

muhayyilesinde biriken kalabalıklar ile o kalabalıkların taşıdığı onlarca duygu hissettirilir. 5402 adlı hikâyenin kahramanı bir çocuktur. İstasyon ve orada yaşanan hayat onun gözünden verilir. Uzun Hikâye’nin çocuk kahramanı da önce istasyonda sonra çeşitli kasabalarda çocukluğunu idrak edecektir. Bu iki hikâyedeki çocuğun birbirine benzer yanları yine otobiyografik detayları kuvvetlendirmektedir. İki hikayede de çocuk babası ile ırmağa/dereye balık tutmaya gitmektedir.154 Bu çocuk

      

152 Kutlu, Hüzün ve Tesadüf, s.76.

153 Ercan Yıldırım, Mustafa Kutlu Hikayeciliği: Varoluş-Yabancılaşma-Hakikat, 1. bs., Ebabil

Yayıncılık, Ankara, 2007, s.315.

için bir eğlencedir. Tren yollarından kurşun toplayıp onlarla oynamak yine bir eğlence, bir oyun olmaktadır çocuk için.155

Kutlu’nun hikâyelerinde çocukluk hep bir düş havası içerisinde verilmez. Hayata gerçekçi yaklaşır Kutlu, olumlu olumsuz, iyi kötü yönleriyle birlikte ele almaya çalışır. Kutlu’nun çocukluğu sıkıntı ile geçen kahramanları da tam bu noktada çıkar karşımıza. Hayatın zorluklarını çocukluktan idrak eden bu çocuklar, gelecekte sıkıntılı ruh halleri ile ele alınmaktadır. Çocukluğun insan yaşamı üzerindeki derin etkisi burada göze çarpar. Mavi Kuş’un Kuyumcu Nazım Efendi’si babasının hayırsızlığı ve sonra ölümü, Tufandan Önce’nin Şemsettin Bilen’i babasının disiplini ve sonra ölümü, Bu Böyledir’in Süleyman’ı ise babasının ölümü ile çocukluğunda erken büyümek zorunda kalan, sorumluluk alan tiplerdir.

Çocuğun köyde ele alındığı, çocukluğun köyde işlendiği Beyhude Ömrüm’de çocuk, dışarı işinde ailesinin en büyük yardımcısıdır. Hele de erkek çocuk ise. Köy yerinde iş çok olduğundan kalabalık aile ve fazla çocuk yapısı göze çarpar. Hikayelerde bire bir kahraman olarak yer alan çocuklar Kapıları Açmak ve Tufandan

Önce hariç, erkek çocuk olarak göze çarpar. Kapıları Açmak’ta çocukluğuna dönen

çocukluğundan haberdar olduğumuz Zehra gibi Zehra’nın hikâyenin aktüel zamanındaki kardeşi de kızdır. Tufandan Önce’de Şemsettin Bilen’in beş kızı vardır.

Mavi Kuş’un iki çocuk kahramanından biri kaçak bir yolcu olarak İstanbul

yollarına düşer Mavi Kuş’un kanatlarında. Bu iki çocuğun kendi aralarındaki diyalogları safiyeti ve samimiyeti yansıttığı gibi, hemen hemen akran olan çocuklar arasındaki büyük-küçük algısı da dikkate değerdir. Mavi Kuş’un çocuklarının nezdinde çocukluk bir düş kurma çağı olarak göze çarpar. Bu düş taşradan uzaklaşma, İstanbul’a ulaşma düşüdür. Bu düşü kurmaya başlayan nesil düşünü gerçekleştirme çağına geldiğinde, Beyhude Ömrüm’de olduğu gibi taşranın şehre akışı hızlanmıştır. Buradan hareketle çocukluğun insan ruhunun evi olduğunu söyleyebiliriz. Gaston Bachelard’a göre “ev bir düş kurma” yeridir.156 Evin bu fonksiyon ile ele alınması ve insanı sarıp sarmalaması, çocukluk ile özdeş bir haldir.

      

155 Kutlu, Arkakapak Yazıları, s.108- 109.

Çocukluk insan muhayyilesi ve ruhunun evidir. Ve insan bu evde kendisini rahat hissettiği, kendini bulduğu, özü olduğu için ruhunu ve kendini yakalamak istediğinde çocukluğuna döner ve bunu yine çocukluk mirası düş kurma, hayal etme, hatırlama sayesinde yapar.