• Sonuç bulunamadı

Türkmenlerde yayla hayatı 160 

3.8. Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Yılları 145 

3.8.1. Osmanlı’nın Kuruluş Yıllarında Türkmenler 145 

3.8.1.2. Türkmenlerin âdet, gelenek ve görenekleri 149 

3.8.1.2.4. Türkmenlerde yayla hayatı 160 

Türkmenlerin yerleşik bir düzene sahip olduğunu ve yılın belli dönemlerinde yaylaya çıkarak çeşitli etkinlikler düzenlediğini romanın ilk sayfalarında Mavro’dan öğreniriz. Yaylaya çıkmak Türkmenler için önemli bir olaydır. Orhan Bey ile Lötüs arasında geçen bir konuşmada, Lötüs Hanım’ın Türkmenlerin yaylada neler yaptıklarını sorması üzerine Orhan Bey yaylada geçen zamanı anlatır;

“Güzeldir yaylamız… Soğuk suları vardır. Ördek avlanır gölleri… Çam

ormanları vardır ki, gövdeleri iki adam kucaklayamaz.’ ‘Yüksek midir epey?’ ‘Bilir misin Sipahi Dağı?’ ‘Bilirim.’ ‘İşte onun kadar… ‘Doruk, düzden iki bin kulaç çeker’ derdi rahmetli Ertuğrul dedem…’ ‘Sürüler koyun ayağıyla kaç günde çıkar o kadar yükseğe?’ ‘Yayılarak çıkar. Kaç gün tutarsa…”239

239 Kemal Tahir, a.g.e., s.410.

Orhan Bey, Türkmenlerin yayla hayatını ve yaylada yaptıkları çeşitli etkinlikleri Lötüs Hanıma anlatır. Orhan Bey’in anlatımıyla Osmanlı’nın kuruluş yıllarında Türkmenlerin hayatlarına ve sahip oldukları geleneklere dair bilgi ediniriz.

“ ‘Kadınlar kilim dokur, içlik bez dokur.’ ‘Erkekler?’ ‘Ava gideriz.

Panayırda ciride çıkarız. Silah idmanı hiç durmaz. Yeni taylar geme, eğere alıştırılır.’ ‘Dönüş?’ ‘İlk karla dönüş başlar ama hırp diye inilmez. Karın önü sıra, kona göçe bulursun düzü… Senin anlayacağın, beş altı ayı geçmez bizin Söğüt’te oturmamız…”240

Kemal Tahir, Orhan Bey vasıtasıyla Türkmenlerin renkli yayla hayatını dönemin dil anlayışına bağlı kalarak ortaya koyar. Orhan Bey’in ifadelerinden hareketle Türkmenlerin yaylada uzun süre kaldığını ve neredeyse yılın beş altı ayını yaylada geçirdiklerini öğreniriz. Burada, hayvancılık, kilim dokuma, panayırlarda cirit oynama gibi çeşitli etkinlikler yapan Türkmenler için yayla geleneği oldukça önemli bir yere sahiptir. Kemal Tahir, Türkmenlerin renkli yayla hayatı hakkında bilgi vermeye devam eder;

“Söğütlüler her yıl yaylaya giderken Kozpınar’da büyük bir ateş yakarlar,

ilk yayla yemeğini burada hep beraber yiyerek batağın bunaltıcı sıcağından kurtulma sevincini kutlamış olurlardı. Eskinin bolluğu kalmayalı, dört beş yıldır, bu ateş gene yanıyordu ama delikanlılar sürek avından iri hayvanlar getirmemişlerse, kokusu hiç duyulmuyordu.”241

Her yıl yaylaya çıkan Türkmenler, Kozpınar’da büyük bir ateş yakarak ilk yemeklerini burada yerler. Ertuğrul’un uzun süre barışçı politikasını koruması hayvanların azalmasına sebep olmuş ve eskinin bolluğu kalmamıştır. Şeyh Edebali’nin kızını Osman Bey’e vermesine karşılık Tekke’ye gelen hayvanları göç yemeğine bağışlaması büyük bir sevinle karşılanmış ve eski günlerin coşkusunu geri

240 Kemal Tahir, Devlet Ana, s.210. 241 Kemal Tahir, a.g.e., s.414.

getirmiştir. Yayla geleneği, Türkmenlerin yaşayışları, adet ve gelenekleri hakkında bilgi veren önemli bir olaydır. Kemal Tahir Devlet Ana romanında, Osmanlının Kuruluş yıllarında Türkmenlerin yaşayışları, adetleri, gelenek ve göreneklerini tarihi bir atmosfer içerisinde ele alır.

3.8.2. 1290 yılında Konya Selçuk Sultanlığında Düzenin Bozulması

ve Moğol Baskısı

Romanda üzerinde durulan konulardan biri de Konya Sultanlığının durumudur. Konya Sultanlığının giderek zayıflaması ve eski otoritesini kaybetmesi birçok sıkıntıyı beraberinde getirmiştir. Bunların başında Moğol baskısı gelmektedir. Karacahisar’a saldırmak isteyen Osman Bey Kaplan Çavuş ile birlikte Konya Sultanlığı’na haber göndererek asker ister. Kaplan Çavuş Konya’da karşılaştığı durumu anlatır;

“ ‘Doğrusunu istersen Şeyh’im, Konya’yı çok kötü gördüm. Sarayda kâğıt

okuyacak adam bulunduğundan şüpheliyim. Konya berbada gitmiştir ve de Konyalıktan çıkmıştır.”242 diyerek Konya Sultanlığının içinde bulunduğu durumu

anlatmaya devam eder; “Vergi üstüne vergi bindirmekte Moğol… Say ki kalıcı değil,

gidici… Kendi kâğıt parasını almaz oldu epeydir; gümüş, altın ister oldu. Oysa gümüşün adını çoktan unuttu millet! Görünürdeki hep alındı, saklıları çıkartmak için ülkeyi zorlamaktalar sopa gücüyle...”243 1277 yılında Konya Sultanlığının genel durumuna baktığımızda eski otoritesini kaybettiğini kendi içerisinde çeşitli sıkıntılar yaşadığını görmekteyiz. Konya Sultanlığının giderek güç kaybetmesi ve diğer taraftan Moğolların halkı tehdit ederek vergi alması yeni bir devlet otoritesine ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

“Hep Moğol belasıdır bu çektiklerimiz… Aklı ermeyenler, ‘Yollar

silindiğinden kervan geçmez oldu’demekte… Hayır, kervan geçmezlenince yollar

242 Kemal Tahir, a.g.e., s.466. 243 Kemal Tahir, a.g.e., s.42.

silinir. Neden geçmezlenir kervan? Güven ister çünkü tüccar takımı… Ülke soyguncusuz olmaz ve de olmamıştır. Ama sultanı güçlüyse soyguncuyu bulur, tutar, keser başını, yağmaladığı malı tüccara geri verir. Bıçını alır, yığar hazinesine, bakar keyfine… Soyguncu ele geçmezse, burdan öder tüccarın zararını, güvenini korur. Moğol’a geldi mi, soyguncuyu bu da bastırıp kesmekte ama tüccara vereceği malı kesesine atmakta… Bezirgânlar baktılar ki mallar gitmekte, üste can bile caba gitmekte… Çevirdiler kervan yollarını Akdeniz’e, Karadeniz’e… Bir toprağa Moğol atı bastı mı, gökten say ki bela indi. Konya sultanları güçlüyken yollar düzdü, harman yerleri gibi, tekerlek kırılma nedir bilinmezdi. Şimdilerde ‘Şurdan şurası ne kadar?’ dedim mi, ‘Üçteker kırımı,’ demekte köylüler… Ben yetiştim, kervansaraylar vardı ki, her birine iki bin, üç bin hayvan konardı. İçlerinde çarşıları vardı ki, Karacahisar panayırı kaç para… Esnafı, üç beş kervanı donatırdı baştan ayağa…”244

Konya Selçuk Sultanlığı giderek gücünü kaybetmekte ve Moğol baskısının

önüne geçememektedir. Moğollar, soygunculardan aldıklarını tüccarlara

vermemektedir. Bu durumdan zarar gören tüccarlar ticaret yollarını değiştirmişlerdir. Yaşanan bu sıkıntıların önüne geçemeyen Konya Sultanı ise giderek daha da zayıflamaktadır. Moğollar, halk için tehlike haline gelmiştir. Halkın can ve mal güvenliği tehdit altındadır. Tüm bu yaşananlar yeni bir devletin varlığına ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. “Şimdilerde, dünyayı kapılı kapısız, bayraklı bayraksız,

fermanlı fermansız eşkıya tutmuştur. Ülke güvensizdir ve de tefeci mütegallibe elindedir.”245 1290 yılının genel durumuna baktığımızda Konya Sultanlığının giderek gücünü kaybettiğini ve ülkesinde yaşanan haksızlıkların önüne geçemediğini görürüz. Moğollar halk için tehdit oluşturmakta soygunculuk, rüşvet gibi kanunsuz işler günden güne artmaktadır. Adaleti sağlamakla görevli kadılar görevini kötüye kullanarak halı sömürmektedir.

244 Kemal Tahir, a.g.e., s.43. 245 Kemal Tahir, a.g.e., s.269.

“Ülkede hemen bütün kadılar rüşvet alırken, kendisi işini rüşvet vererek

yürütecekti. Devlet vergisi olarak toplanan aşar ekinleri üç yıl devlet ambarlarında bekletmek kanundu. Hophop bu ambarları kullanmayı çoktan beri gözüne kestirmişti. Bir Ermeni tüccar aracılığıyla, bekletilmesi gerek ekinler gizlice limanlara indirilip Frenk gemilerine satılacak, kervanları da belli bir ücretle Çudaroğlu çetesi koruyacaktı. İkinci yıl, devlet vergisi olarak toplanan deriler, urganlar, dokumalar, hammaddeler, madenler de buna katıldı.”246

Günden günden güne gücünü kaybeden Konya’da eski düzen kalmamıştır. Düzen bozulmuş rüşvet, soygunculuk gibi usulsüz işlerin önüne geçilemez olmuştur. Adaleti temsil eden kadılar kanunsuz işler yürütmektedir. Diğer taraftan Moğollar ülkeyi tutmuş ve Konya Sultanlığı bütün bu yaşananların önüne geçemez olmuştur. Yeni bir devletin kurulmasına zemin hazırlayan en büyük etken şüphesiz Konya Sultanlığının otoritesinin zayıflaması ve ülkesindeki haksızların önüne geçemez bir hale gelmesidir.