• Sonuç bulunamadı

II. Meşrutiyet’in 1908 yılında ilân edilmesiyle birlikte yeni bir döneme geçilmiştir. Uzun yıllar süren istibdât döneminin ardından, Meşrutiyetle birlikte daha

hür bir düzene geçilmiştir. 1789 Fransız ihtilalinin getirdiği milliyetçilik akımı çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti için olumsuz sonuçlara sebep olmuştur.

1.Dünya Savaşının sonuçları, Balkan Savaşları Osmanlı’nın çöküşünü

hızlandırmıştır. 19. Yüzyılda Osmanlı devletinin genel durumuna baktığımızda büyük kayıplar verdiğini ve giderek güç kaybettiğini söyleyebiliriz. Osmanlı’nın çöküşünü önlemek amacıyla ve Meşrutiyet’in getirdiği hür bir ortamın da etkisiyle çeşitli fikir akımları öne sürülmüştür. 1789 Fransız İhtilalinin milliyetçilik akımına karşılık ‘Osmanlılık’ ‘İslam birliği’ gibi düşünceler ortaya konmuş Osmanlı içerisinde bulunan tüm milletler ırk ayırt edilmeksizin ‘Osmanlı milleti’ olarak kabul edilmesi öngörülmüştür. Ancak bu düşünce faydalı olamamıştır. Balkan savaşından sonra Türkçülük fikri önem kazanmaya başlamıştır.

“Osmanlıcılık ve İslamcılık ideolojileri önce siyaset alanında görülüp

edebiyata oradan geçtikleri halde, Milliyetçilik ideolojisi, tersine olarak, önce edebiyat ve fikir adamları tarafından ortaya atılmış ve siyaset alanına oradan geçmiştir. Türkiye’de Tanzimât devrine kadar Türk olarak yalnız Osmanlı Türklerinin anlaşılmasına karşılık, Tanzimât devrinde Türk kelimesi dünyada çeşitli adlar altında devlet kurmuş, yaşamış ve yaşayan bütün Türkler için kullanılmaya başlamıştır.”40

Türkçülük fikri Tanzimat Döneminde ortaya çıkmış ancak şuurlu ve sistemli bir şekilde ilk kez Balkan Harbi’nden sonra çeşitli yayın organları etrafında cereyan etmiştir. İlk dernek 1908 tarihinde kurulan Türk Derneğidir. Daha sonra çeşitli dergiler yayımlayan milliyetçi dernekler kurulmuştur. Bunların kurulmasında ve sistemli bir şekilde ilerlemesinde devlet desteğini alması büyük önem arz etmektedir. Hükümet milliyetçilik hareketini ve bu amaçla kurulan yayın organlarını desteklemiştir.

1911 yılında Ali Canib Yöntem, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin’in yayımladıkları Genç Kalemler dergisiyle yeni bir edebiyat akımı başlamıştır. Bu

dergi etrafında toplanan gençler yayımladıkları çeşitli makale ve yazılarıyla milli edebiyatın ilk temellerini atmışlardır. Milli edebiyatın kaynağını Türkçülük ideolojisi oluşturmaktadır. Servet-i Fünûn ve Fecr-i Atî edebiyatının halktan kopuk, soyut bir edebiyat olması ve belli bir kitleye hitap etmesine karşılık Milli Edebiyatçılar her tabakadan insana hitap etmeyi amaçlamışlardır.

1919’da başlayan Kurtuluş mücadelesi milli edebiyatçılar tarafından desteklenmiş bu zorlu yıllar ve halkın içinde bulunduğu şartları anlatarak kurtuluş mücadelesine destek olmuşlardır. Balkan savaşlarında verdiği kayıplar, ağır yenilgiler Türk milletini yorgun düşürmüştür. Tek kurtuluşun “Türk birliği” etrafında birleşmeyle mümkün olabileceğine inana aydınlar bu amaç doğrultusunda gerek yazıkları gerekse doğrudan milli mücadeleye katılmaları ile kurtuluşa destek olmuşlardır. Milli Edebiyat bu düşünce etrafında oluşturulmuştur. Başta Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp olmak üzere çeşitli yazar ve fikir adamlarının Genç Kalemler dergisinde yayımladıkları eserleriyle Milli bir edebiyat oluşturmuşlardır.

“Gerçekten, 1911 yılı Nisan’ında Selanik’te çıkmaya başlayan Genç

Kalemler dergisiyle milliyetçilik cereyanı edebiyatta da başlamış oldu. Ömer Seyfettin, Âkil Koyuncu, Rasim Haşmet ve daha önce Fecr-i Âti Encümeni’nde bulunan Ali Cânib gibi gençlerin çıkardıkları bu dergi, ‘Milli Edebiyat’ deyimini ilk defa ortaya atarak, böyle bir edebiyat yaratma görevini de üzerine alır. Milli bir edebiyat yaratmak için, edebî dilin millîleştirilmesinden başlayarak, ‘Yeni Lisan’ davasını ortaya koyar.”41

Milli edebiyatçıların üzerinde durdukları en önemli nokta dil meselesidir. Bu meseleye büyük bir titizlikle yaklaşmışlar, konuşma dili ile yazı dili arasındaki farklılıklar üzerinde durmuşlardır. Arapça ve Farsça kelimelerden dilimize yerleşmiş ve Türkçeleşmiş Türk dili gramerine uygun olarak kullanılması, konuşmada İstanbul Türkçesinin esas alınması, Türk edebiyatının batılı ölçütlere bağlı kalmaması kendi yerel kaynaklarına yönelmesi gibi hususlar Milli Edebiyatın ana eksenini oluşturur.

Milli Edebiyat döneminde yazarların, bireysel konulu temalardan uzaklaşarak sosyal meselelere doğru eğildiğini bu doğrultuda romanlar yazdıklarını söyleyebiliriz. Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti dönemlerinde sosyal meselelerden uzak durulması ve dilin son derece ağır olmasına karşılık Milli Edebiyat döneminde sosyal konular ele alınmış sanat endişesi geri plana atılmıştır. Bu dönem romanlarında genellikle Milli Mücadele yıllarında halkın verdiği mücadele ele alınmıştır. İlk kez bu dönemde Anadolu ve Anadolu insanı romana konu olmuştur. Tanzimat ve Servet- i Fünûn dönemlerinde İstanbul dışına çıkmayan yazarlara karşın Milli Edebiyatçılar romanlarında Mütareke yıllarında Anadolu insanının mütareke yıllarında zor şartlar altında nasıl kurtuluş mücadelesi verdiğini romanlarında işlemişlerdir. Nitekim bazı yazarlar doğrudan Milli Mücadele’ye katılmış ve yaşadıklarını anlatmıştır. Yazarlar sade bir dil kullanarak geniş bir kitleye hitap etmek istemişler halkın anlayacağı yalın bir dil ile romanlarını kaleme almışlardır. Türkçülük fikri bu dönem romanlarının ana konusudur. Milli mücadele yılları, cehalet, yoksulluk gibi temalarda milli edebiyat romanlarında sık sık işlenen konulardır.

Millî Edebiyat Döneminde kaleme aldıkları eserleriyle öne çıkan Halide Edip Adıvar, Anadolu’ya giderek doğrudan kurtuluş mücadelesine katılan, o ateşli günlere bizzat şahit olan önemli bir isimdir. En tanınmış yapıtları Vurun Kahpeye (1923) ve Ateşten Gömlek (1923) adlı romanlarıdır. Ateşten Gömlek romanı, Halide Edip Adıvar’ın şahit olduğu bu zorlu yılları anlatan önemli bir eserdir. Eser, Peyami adlı kahramanın hatıra defterinde yazılanları anlatır. Peyami ve İzmirli Ayşe’nin İzmir’in işgâli sırasında milli mücadeleye katılmaları ve yaşadıklarını konu alan roman döneminin önemli tarihî olaylarını ele alması bakımından da son derece önem arz etmektedir. Kurtuluş Savaşı yılları, düzenli ordunun bulunmayışı, Kuvayı Milliye, Sakarya Meydan Muharebesi gibi hadiseler eserde önemli bir yer tutar. Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye adlı romanında, Anadolu’ya giden orada Anadolu çocuklarına Kuvayı Milliye ruhunu aşılayan genç bir öğretmenin cehaletle mücadelesini anlatır. Aliye Anadolu’ya giderek köy çocuklarına, Türklük bilinci, hürriyet, Kuvayı Milliye gibi kavramları aşılar. Ancak köy halkının bu durumdan rahatsız olur. Çeşitli propagandalarla halkı kışkırtarak Aliye’yi vatan haini olarak

gösterirler. Halide Edip, bu romanıyla din adamlarının yanlış tutum ve davranışlarını eleştirir. O dönemde tek başına Anadolu’ya giden bir kadının cehaletle olan mücadelesi de dikkate değerdir. Halide Edip’in romanlarında millî şuura sahip kadınların verdikleri mücadele o dönem için son derece önemli bir noktadır. Halide Edip’in yarattığı kadın kahramanlar, Türklük bilincine ermiş, mücadeleci, hür kadın tipini temsil etmektedir.

Milli Edebiyat dönemine daha önceki dönemlerden intikal eden yazarlar da bulunmaktadır. Daha önce Fecr-i Âti topluluğunda bulunan Yakup Kadri Karaosmanoğlu bu dönemin önemli romancılarındandır. Yakup Kadri Balkan Savaşı’ndan sonra, sosyal meselelere yönelmiş, milli mücadele ruhunu anlatan eserler yazmıştır. Kiralık Konak, Nur Baba, Ankara, Sodom ve Gomore tarihsel süreç içerisinde Türk toplumunu ele alan romanlarıdır.

Reşat Nuri Güntekin Milli Edebiyat döneminin önemli isimlerinden biridir. Reşat Nuri’nin romanları kuvvetli bir gözleme dayanır. Realist bir çizgide hareket eden yazarın kahramanları oldukça canlı, samimi şahsiyetlerdir. Anadolu’yu dolaşan yazar, burada gözlemlediklerini ve yaşadıklarını eserlerine yansıtmıştır. Reşat Nuri,

Çalıkuşu adlı romanıyla büyük bir başarı yakalamış, Anadolu’ya giden bir

muallimenin yaşadıklarını dönemin toplumsal şartları içerisinde büyük bir ustalıkla ele almıştır.

Müfide Ferit Tek’in 1918 yılında kaleme aldığı Aydemir romanı milli mücadele ruhunu yansıtan ve Türklük bilincini başarılı bir şekilde işleyen romanların başında gelir. Milliyetçi bir genç olan Aydemir’in Türkistan’a giderek orada ezilen Türkler için mücadele etmesi ve davası uğruna sevdiği kızdan vazgeçmesi konu edilir. Yazarın bir diğer önemli eseri Pervaneler (1914) adlı romanıdır.