• Sonuç bulunamadı

Birinci Dünya Savaşı 72 

3.1. Milli Mücadele Yılları 58 

3.2.1. Savaşlar 72 

3.2.1.1. Birinci Dünya Savaşı 72 

Kemal Tahir, tarihî romanlarında çeşitli sosyal olaylara yer verir. Bu sosyal olaylar memleket meselelerini aydınlatmaya hatta onları çözmeye yöneliktir. Romanlarını, düşüncelerini anlatmak için, başka bir deyişle toplum meselelerine karşı olan tutum ve tavrını göstermek için yazmıştır. Kemal Tahir’in romanlarında tarihi olaylar önemli bir yere sahiptir. Kemal Tahir’in tarihî olaylara yer vermesi salt tarihi aktarmak için değil toplum meselelerini anlamak ve bugünü anlamak içindir. “İşlemek istediğim konuları yani insanları böylece toplumumuzun tarihsel

gelişimindeki özelliklerle dünya insanlığının Türk gerçek insaniyle zenginleşeceğine inanıyorum. Yaşadığımız çağın temel olaylarından çıkarmaya uğraşıyorum. Türk gerçek insanının çeşitli tarihi olaylar içindeki, davranışlarındaki özelliklerle uğraşıyorum.”71 diyerek Türk toplumunu anlamak için tarihi bilmenin gerekliliğine

vurgu yapmıştır. Hayatı boyunca derin tarih araştırmaları yaparak romanlarını bu araştırmaları neticesinde kaleme almıştır.

“Kemal Tahir esas uğraşını roman olarak tanıtmasına rağmen sanat-

edebiyat anlayışı nedeniyle çeşitli toplum bilimlerinin konu ve sorunlarına da ilgi göstermiştir. Türk toplum ve tarihi ile ilgili görüşleri en az romanları kadar ilgi çekmiştir. Bu tartışmalar ilgi alanımızın genişlemesini ve ileriye yönelik olarak

mevcut sorunlarımızın nasıl anlaşılması ve çözülmesi gerektiği konusunda yeni tartışmalara kaynaklık etmiştir. Kemal Tahir yaşadığı zor koşullara ve haksızlıklara rağmen Türk toplum ve tarihiyle kaynaşarak sanatımızı ve düşüncemizi zenginleştiren öncü aydınlarımızdan biri olmuştur.”72

Kemal Tahir 1953 yılında kaleme aldığı Esir Şehrin İnsanları’nda, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan milletin yaşadığı buhranlı yılları ele alır. İstanbul’un işgali ve milli mücadele yıllarını gerçekçi bir üslupla anlatan yazar, Kâmil Bey’in dramından yola çıkarak toplumun dramını ortaya koyar. Burada ‘Esir İstanbul’ ifadesi dikkate değerdir. İstanbul işgal altındadır ve işgal altındaki bir şehrin insanları yazara göre esir düşmüştür.

“İstanbul yazarın gözüyle ‘Esir’ bir şehirdir. ‘Esir Şehir’, ismi, üçlemenin

iki kitabına ad olması bakımından önemli bir ifadedir; hatta leit-motif olarak kabul edilebilir. Eserin ismiyle ilgili diğer bir dikkat çekici nokta, mekânla insanın birleşimidir. Burada ‘esir şehir’ tek başına bir isim olmaktan ziyade, başka bir ismin tamlayanıdır. Bu tamlama, insanla mekânı bir araya getirmekte ve mekânı, insan açısından göstermektedir.”73

Roman, Avrupa’da yaşayan ve ülkesinde yaşanan olaylardan haberi olmayan Kamil Bey’in İstanbul’a gelmesiyle başlar. Kamil Bey, Abdülhamit paşasının oğludur. İstanbul’da Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Fransa’ya giderek felsefe okur. 1913 yılında Nermin Hanım’la evlenir. Nermin Hanım Batı kültürüyle yetişmiş eğitimli bir kadındır. Birinci Dünya Savaşı sonrası İstanbul’a dönerler. Romanın girişi Kamil Bey’in İstanbul’ dönüşüyle başlar. “Önü sıra

sürüklediği kurşuni bulutlarla ufuktaki dağları silerek Ege Denizi’ne ağlamaklı bir şubat akşamı iniyordu. Oldum olası güneş yüzü görmemişe benzeyen gün batıda, bir damla kızıllık yoktu.”74 İfadeleriyle başlayan romanın daha ilk satırlarında yazar

72 Ahmet Öz, Bir Kemal Tahir Kitabı Türkiye’nin Ruhunu Aramak, 1. Baskı, İthâki Yayınları, İstanbul

2010.

73 Sezai Coşun, Esir Şehrin Hür İnsanı, s.272

karamsar bir atmosfer çizer. Kemal Tahir, savaştan yenik düşen bir şehrin buhranlı havasını ortaya koyar. Yazar karamsar bir atmosfer çizmeye devam eder; “Savaş

sırasında batarak armatörüne sigorta parasını kazandırmadığından, gemi yıllardır yüzüstü bırakılmış, bu sebeple on bir mil olan yolu altı mile düşmüştü. Rüzgârla sürüklenmese bu kadar zamanda bile burasını- Midilli adasını tutacağı şüpheliydi.”75

Bu ifadeler savaştan yenik çıkan ve yıkılmakta olan koca bir imparatorluğun hazin sonunu gösterir niteliktedir. Savaş sonrası yüzüstü bırakılan bir geminin yol almakta güçlük çektiğini, yavaşladığını anlatarak adeta yorgun bir milletin dramını gözler önüne serer. Bu ifadelerden yola çıkarak Kemal Tahir’in romanın başından itibaren esir bir şehrin görüntüsünü ortaya koymaya çalıştığını söyleyebiliriz. “1914 Dünya

Savaşı karışıklığının, mütarekeden iki yıl sonra bile eski bir şilepte böyle sürüp gitmesi, akıl alır şey değil.”76 Kamil Bey’in İstanbul’a dönüşü ile birlikte karşılaştığı

bu manzara son derece olumsuz, karanlık bir manzaradır. Kemal Tahir, bu buhranlı havayı daha etkili bir şekilde ortaya koymak amacıyla Tevfik Fikret’in Sis şiirini hatırlatır.

“Uzakta, İstanbul, kurşunilerden, bu rengin koyudan açığa, açıktan koyuya

giden bütün zavallı ayrıntılardan ibaretti. Kâmil Bey, Tevfik Fikret’in ‘Sis’ şiirini hatırladı. Şair, kocaman bir çocuk gibi, sevdiği şehrin taşına, toprağına öfkelenmiş, onu biraz da haksız yere hırpalamıştı. Oysa İstanbul da, bütün öteki şehirler gibi, üzerinde yaşayan insanlar iyi, haklı, güzel işler yaptıkları zaman, böyle kasvetli günlerde bile temizlenip gençleşir… Her yerinde korkaklık, adilik, yeniklik varsa suç onun mu?”77

Sis şiiri İstanbul’un buhranlı yıllarından bir eserdir. Tevfik Fikret bu şiirle karamsar bir İstanbul portresi çizmiştir. Yazarın Kâmil Bey aracılığı ile bu şiire yer vermesi kendi teziyle örtüşmektedir. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşından yenik çıkmış, büyük kayıplar vermiştir. Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları romanında Kamil Bey’in yaşadığı olaylardan yola çıkarak ülkenin zorlu yıllarını ele alır. Kamil

75 Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları, s.1 76 Gös. yer.

Bey, yıllarca Avrupa’da yaşamış ve toplum meselelerinden uzak kalmış kısacası kendi milletine yabancı bir şahsiyettir. Ancak Kamil Bey İstanbul’a adım attığı ilk andan itibaren fikir dünyası değişmeye başlar. Vapurda gördüğü bir karanlık İstanbul manzarası onu yol boyunca düşündürür. Yıllarca uzak kaldığı memleketin bu ağır tablosu onu son derece etkiler. Kemal Tahir, romanlarında insan- mekan ilişkisini yakalamaya çalışır. Esir Şehrin İnsanları’nda gözler önüne erdiği olumsuz tablo yine Milli Mücadele Dönemini ele aldığı Yorgun Savaşçı adlı romanında da hakimdir. Olaylar genellikle karanlıkta geçmektedir ve sürekli yağmur yağmaktadır. Bu tablo adeta savaş sonrası yenik düşen bir ülkenin dramını anlatmaktadır.

“Kasımpaşa, sulusepken karın altında, suya düşmüş, köpek yavrusu gibi

ıslaktı. Yarı beline kadar çamura gömülmüş, sanki titriyordu. Denizi bile denizlikten çıkmış, çamur dolu bir çukura dönmüştü. Bu cıvık çamurun üstündeki bütün tekneler karaya oturmuşa benziyorlardı. Karşı kıyı, çalımlı kubbelerine, dimdik minarelerine rağmen büyük depremlerin yıkıntı kümeleri gibiydi.”78 Kemal Tahir burada Mütareke

yıllarının İstanbul’unu tasvir ediyor. İstanbul’un denizi adeta bir çamur görünümündedir. Mütareke yıllarının İstanbul’u ağır depremler geçiren yıkık bir harabedir.

Kamil Bey Avrupa’dan döndüğünde karanlık ve kaos içerisinde bulunan bir İstanbul ile karşılaşmıştır. Ülkenin bu durumda olmasının sebeplerini düşünür. Bu durum son derece dikkate değerdir. Kâmil Bey’in toplum meseleleri üzerinde düşünmeye başladığını ve ülkenin bu durumda olmasının sebeplerini araştırdığını görürüz. Avrupa’da hiçbir şeyden haberi olmadan uzun yıllar yaşayan Kâmil Bey’in bu noktadan itibaren zihin dünyası değişmeye başlamıştır. “Olayları birer birer birer

gözden geçirir: ‘1 Mart’ gibi iç sarsıntılar; ‘Trablus’, ‘Balkan’ gibi utandırıcı yenilgiler geçirmişti. Başlayan savaşta hiçbir çıkar hesabı olamazdı. Tersine, uzun süredir, kedisini aralıksız tartaklayan büyük devletlerin kıyasıya kapışmasını fırsat bilip biraz, soluklanması, derlenip toparlanmaya çalışması gerekti.”79 Kamil Bey,

78 Kemal Tahir, Yorgun Savaşçı, s.86. 79 Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları, s.3

kendi kendine yaşananları değerlendirir ve son yıllarda Osmanlı’nın savaşlarda aldığı yenilgileri düşünür. 1 Mart gibi iç sarsıntılar, Trablus Savaşı gibi tarihi olaylar hatırlayarak bugün karşılaştığı olumsuz tablonun sebebini Türk milletinin tarihte yaşadığı olaylara bağlar.

Yazar, roman boyunca tezini Kamil Bey üzerinden anlatmaya çalışacaktır. Kamil Bey hakkında romanın ilk sayfalarında şunlar anlatılmaktadır “Kâmil Bey

Abdülhamit’in en zengin vezirlerinden Selim Paşa’nın tek çocuğuydu. Genç yaşında çok büyük mirasa konmuş, buna dayanarak her şeyde -aile reisliğinde bile- gerçek amatör sporcu ölçüleriyle yaşamıştı.”80 Kamil Bey, başlangıçta her şeyden habersiz, maddi durumu iyi Avrupalı bir kişidir. Ancak İstanbul’a gelmesiyle birlikte gördükleri, yolda insanlardan dinledikleri üzerine düşünmeye başlar.

“Kâmil Bey Boğaz’da gemiye gelen Çanakkkalelilerden dinlediklerini evirip

çeviriyor, bu lafların arkasındaki insan gerçeklerini anlamaya çalışıyordu. Amerikan mandası, Madrid elçisi için-hele Yunanlılar İzmir’e çıktıktan sonra- biricik kurtuluş umudu olmuştu. ‘Bu vartayı atlatmaya bakacağız! Padişah, halife, bir de başkent kurtuldu mu gerisi kolay,’ diyordu. Nasıl kolaydı gerisi? Memleketsiz, milletsiz padişah, halife, başkent neye yarayacaktı?”81

Kamil Bey, vapurda giderken toplum meseleleri üzerine konuşulanları dinler ve kendi içerisinde duyduklarını değerlendirir. Kamil Bey’in bu zamana kadar uzak kaldığı memleket meseleleriyle karşılaşır. Artık Kamil Bey’in roman boyunca görülen değişim süreci başlamıştır. Yazarın romanın ilk sayfalarında Birinci Dünya savaşı, Balkan Savaşı gibi tarihi olaylara değinmesi romanı tarihi bir kimliğe kavuşturur. Kemal Tahir’in romanında tarihi olaylara yer vermesinin sebebi, salt tarihi açıklamak değil savunduğu görüşleri tarihe dayandırmak istemesindendir.

80 Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları, s.2 81 Kemal Tahir, a.g.e., s.4.

Kamil Bey, İstanbul’a geldikten sonra Nermin Hanım’ın yanına giderler. Ancak hala Hanım ve eşi işgâl kuvvetleri yanlısıdır. İşgâl kuvvetlerinin düzenledikleri balolara giderler. Ailesi ile çatışma yaşayan Kamil Bey Bağlarbaşın’daki köşkü hatırlar. Bu köşk ona anneannesinden kalmıştır. Kamil Bey ailesi ile bu köşke taşınır. Köşkün bahçesinde çalışırken gelen haber Kamil Bey’i sarsar.

“Tarih 16 Mart 1920, günlerden salıydı. Kâmil Bey, saatlerden beri

bahçede çalışmış, Ayşe de küçük küreği, kovası, tırmığıyla babasına yardım etmişti. (…) ‘Duydunuz mu Kamil Bey? ‘Hayrola!’‘İngilizler bu sabah İstanbul’u işgâl ettiler.’ ‘Yok canım!’ Kâmil Bey, Garden Bar gecesi dans ederken Sabriye’nin söylediklerini hatırlamıştı. Şaşırdı. ‘Allah Allah! Duymuştum da inanmamıştım.’ ‘Duydunuz mu kimden?’ ‘Tanımazsınız! İnanılır şey değil… Hatta ben, ‘İşgâl altında olan bir şehri neden tekrar işgâl etsinler? demiştim.”82

Kâmil Bey İstanbul’un ikinci kez işgal edildiğini duyar ve bu durumu şu şekilde değerlendirir: “Dünyayı bu kadar gezdiği halde, şimdiye kadar yenilmiş bir

memlekete yolunun düştüğünü hiç hatırlamıyor, bunu düşündükçe, ‘Yenilip yere serilmiş bir memlekete gezgin gitmek tatsızdır da ondan,’ diyordu.”83 Bu ifadeler

bize Kâmil Bey’in ruhunda milli bir bilincin uyanmaya başladığını gösterir niteliktedir. Kâmil Bey, kendisiyle bir hesaplaşma içerisindedir. Avrupa’da uzun yıllar kalan ve kendi ülkesine yabancı olan Kâmil Bey’in İstanbul’a dönüşüyle birlikte fikir dünyası değişir. Türk milletinin geçmişte yaşadıklarını ve bugün içerisinde bulunduğu durumu değerlendirir. İstanbul’un yeniden işgal edilmesinin oluşturduğu olumsuzlukları yaşar şu şekilde anlatır;

“Üsküdar’da hele Bağlarbaşı’nda kimsenin ağzını bıçaklar açmıyordu. Açık

bir yılgınlık çökmüştü erkeklerin üstüne… Davranıp silkinmek beklenemezdi. Görünüşe bakılırsa, polisler, jandarmalar, memurlar, artık kendi hükümetlerine

82 Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları, s. 81 83 Kemal Tahir, a.g.e., s.83.

çalışmadıkları halde görevlerini yapıyorlardı eskisi gibi… Sokaklarda çocuklar gene bağıra çağıra oynamakta, kadınlar komşularına gitmekte, alışveriş edilmekte, düğünler yapılıp mevlitler okutulmaktaydı ama tatsız…”84

İşgal edilen bir şehirde yaşananları bir tablo gibi gözler önüne seren yazar Türk toplum meselelerini tarihsel olaylarla bağlantı kurarak açıklamaya çalışır. İstanbul’un işgal edilmesi, Milli Mücadele dönemini anlattığı romanlarında insan ve tarih arasında önemli bir bağ kurar. Kemal Tahir’e göre romancının görevi insanı anlatmak ve gerçeği ortaya koymaktır. İnsana ve toplum gerçeğini anlayabilmek için tarihe yönelmek gerektiğini savunan Kemal Tahir, Batılı kalıplara bağlı kalmamış Türk milletinin tarihine son derece önem vermiştir. Tarihî gerçekliklerden yola çıkarak bugünü aydınlatamaya çalışan yazar romanlarında tarihî olayları ele alırken insan gerçekliğini göz önünde bulundurur. Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları romanında Türk toplumunu derinden sarsan I. Dünya Savaşı, Balkan Harbi gibi önemli tarihi olayları işleyerek toplum gerçekliğini ortaya koyar.

3.2.2. Fırka ve Fırka Tartışmaları