• Sonuç bulunamadı

Türkiye Sisteminin Güçlü ve Zayıf Yönleri

5. TÜRKİYE’DE AFET YÖNETİM SİSTEMİ

5.6. Türkiye Sisteminin Güçlü ve Zayıf Yönleri

Muhakkak ki yaşanan afetler sonrası alınan dersler ülkemizin afet yönetim sisteminin şekillenmesinde etkili olmuştur. Ülkemizde özellikle doğal afetlere yönelik önlemlerle ilgili kanunların geçmişi çok eski yıllara dayanmasına rağmen uygulamaya yönelik çalışmalar maalesef bir türlü istenen düzeyde gerçekleşememiştir. 1999 depremleri sonrası yapılan kurumsal düzenlemeler de sistemi olumlu yönde geliştirememiştir. Ne yazık ki ülkemiz afet yönetim sisteminde bireyden topluma zarar azaltma çalışmalarının önemi göz ardı edilmekte ve faaliyetlerin yürütülmesinde süreklilik sağlanamamaktadır.

Sistemin güçlendirilmesi için zarar azaltma odaklı çalışmaların ve kurumsal düzenlemelerin yapılması, afet bilinci ile eğitimlerinin ve kurumsal düzeyde afet planlarının hazırlanması ve merkezi düzeyde yaptırımının sağlanması gerekmektedir.

JICA (2004)’de Türkiye afet yönetim sisteminin güçlü ve zayıf yönleri şöyle özetlenmiştir.

5.6.1. Güçlü yönler

• 7269 sayılı Afetler yasayı doğal afet olaylarını, kapsamlı bir temel içerisinde ele almış, her afet olayının adı ayrı ayrı belirtilmiş olmamasına rağmen doğal kökenli olan tüm tehlikelerin yol açabileceği tüm zararları kapsaması sağlanmıştır. Kurumsal yapılanmalar, planlama ve hazırlıklı olma esasları, mali kaynaklar gibi esaslar düzenlenmiştir. 1995 yılında çıkarılan 4123 ve 4133 sayılı yasalarda yeni hükümlerle afet yönetim sistemi daha kapsamlı hale getirilmiştir,

• 7269-1051 sayılı yasa afet yönetim sisteminin her aşamasında ihtiyaç duyulan mali kaynaklar için bir fon oluşturmuştur,

• Yasa afet yönetim sisteminin zarar azaltma, hazırlıklı olma, müdahale, iyileştirme ve daimi iskan aşamalarında yapılması gereken çalışmaların ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar doğrultusunda, kolaylıkla değiştirilebilmesi için bir çok düzenlemelerin yönetmelikle yapılmasına imkan vermektedir,

• Sistem yerel ölçekte yapılması gereken faaliyetlerin planlanması ve uygulanması yetkisini illerde valilere, ilçelerde kaymakamlara vermiştir,

• Özellikle 1999 depremleri sonrası Kanun Hükmünde Kararname ile Risklerin paylaşımı “Zorunlu Deprem Sigortası” uygulaması ile deprem risklerine bina sahiplerinin de katılması ve finansal ihtiyaçların uluslararası sigorta sistemi kanalı ile paylaşılmasına imkan verilmiştir,

• 1999 depremlerinden sonra yapılan düzenlemelerle yerleşme ve yapılaşmalar için daha etkin denetim sistemleri getirilmiştir.

5.6.2. Zayıf yönler

• Karar alma ve uygulama mekanizmalarının yukarıdan aşağıya gelişen merkeziyetçi yapısı afet yönetim sistemine yerel yönetimlerin ve halkın etkin katılımını engellemektedir,

• Bu hiyerarşik yapı yerel yönetimlere zarar azaltma ve müdahale aşamalarında yeterince rol, görev ve sorumluluk verdirmemektedir,

• Merkezi yönetimler ve yerel yönetimler arasında açık bir şekilde görülen işbirliği ve koordinasyon sorunu mevcuttur,

• Afet yönetim sistemi içerisinde görev almış olan yerel kamu görevlileri çok sık yer değiştirmekte ve bu nedenle de görev aldıkları illerin, afet tehlikesi ve riski, afet müdahale planları hakkında çok fazla bilgi sahibi olamamaktadırlar (görev yeri değişmeyenlerin, görev yetki ve sorumlulukları değişmekte, yine aynı sorun yaşanmaktadır),

• Afet yönetiminin her aşamasında ihtiyaç duyulan fon (özellikle zarar azaltma ve hazırlık) düzenli olarak sağlanamadığı sürece sadece yasa olarak kağıt üzerinde kalması bir anlam ifade etmemektedir,

• İmar planları belediyeler tarafından yapılmakta ve afet tehlike ve riskleri dikkate alınmamaktadır,

• Yapı inşaatı ve denetimi ile ilgili pilot bölge çalışmaları vardır ve bu konuda oturmuş bir sistem söz konusu değildir,

• Doğal afetler ve halkın bilinçlenmesi kültürü henüz toplumumuzda olgunlaşamamıştır. Bireyden topluma bilinçlenme süreci 1999 depremlerinden sonra başlamış olsa da sağlıklı yürütülememektedir,

• Hızlı ve denetimsiz yapılaşma, sanayileşme, hızlı nüfus artışı ve göçler nedeniyle zarar azaltmaya yönelik planlı çalışmaların yapılamamaktadır.

Yaşanmış deneyimler ve gelişen teknolojiler ülkemizde afet yönetiminin en büyük eksiğinin merkezi sistemde yaşanan koordinasyon olduğunu göstermiştir. Merkezi ve yerel düzeyde etkin bir işbirliği ve koordinasyonun sağlanması için zarar azaltma ve müdahale faaliyetlerinin planlanması gerekmektedir (Ergünay, 2007).

Gülkan (2007)’nin ülkemiz sistemi ile ilgili tespitleri ise şöyledir:

“Yaşanan son deneyimler, özellikle afete müdahale aşamasının, çok kritik olan ilk günlerinde, gerek merkezi ve gerekse il düzeyindeki organlar arasında zamanında, hızlı ve etkili olarak işleyen bir işbirliği ve koordinasyonun kurulamadığını göstermektedir. İl düzeyinde sık değişen kamu görevlileri, ne ilin mevcut afet planını ve nede il de mevcut olan yerel kapasiteyi bilmedikleri, ortak bir problem olarak, her afet olayından sonra, gündeme gelmektedir. Bu durum, bir çok il de, afet müdahale planlarının kullanılamamasına, neden olmaktadır. İllerde plan hazırlamaktan sorumlu olan il yöneticileri, aşırı iş yükü ve bilgisizlik nedenleriyle planlamaya yeterince önem vermemekte ve genellikle planlar, merkezi yönetimin talebi olursa, 3-4 yılda bir güncelleştirilebilmektedir. Planlama süreci ise tamamen yanlış algılanmakta ve planlar bir yasak savma mantığı ile hazırlanmaktadır. Hazırlanan müdahale planları ise, eylem (uygulama) planı niteliğinde olmayıp, yalnızca görev, yetki ve sorumlulukları gösteren genel çerçeve planlar şeklinde yapılmaktadır” (Gülkan, 2007).

Türkiye’deki mevcut merkezi sistem, aşağı inildikçe karar alma paylaşımını yerel seviyelerde oldukça azaltmaktadır. Bu nedenle, özellikle sivil toplum kuruluşları, karar alma ve yönetime katılım açılarından açısından dışlanmaktadırlar. Bu konudaki zayıflıkları Balamir (2007) şöyle vurgulamaktadır:

“Bu organizasyon biçimi; önceliklerin ve teşviklerin yerel toplumlar ve bireylerin oluşturduğu grupların, ya da sivil toplum kuruluşlarının (STK) görüşleri ile belirlendiği ‘aşağıdan yukarıya’ ilkesine dayalı diğer organizasyon biçimlerinden farklıdır. Bu son biçimin daha uygun bir yöntem olduğu, son zamanlarda yaygın olarak kabul edilmekte ve daha sık ifade edilmektedir. ‘Aşağıdan yukarıya’ stratejisinin, zararların azaltılması ve afete hazırlıklı olma konularında daha etkin sonuçlar sağladığı görülmektedir. İlişkileri yapılandırmanın bu ikinci şeklinde, yerel yönetimlerin rolü daha büyük bir önem taşımaktadır” (Balamir, 2007).