• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de seçmen davranışı

2.8. Mali Sistem ve Bankacılık Sistemi

3.1.1. Türkiye’de seçmen davranışı

Türkiye’deki seçmen davranışlarının incelendiği çalışmaların sonucuna bakıldığında, bireylerin oy verdikleri politik partiyi değerlendirirken optimal davranmadıkları sonucuna varılmıştır. Türkiye’deki seçmenlerin belli bir kesiminin partizan davranışlar sergiledikleri görülmektedir. Merkezin sağında yer alan bir seçmen bir sonraki seçimde merkezin solunda yer alan bir partiye kolay kolay oy vermemektedir. Oy dalgalanmaları genellikle merkez seçmen kitlesinde gerçekleşmektedir. Türkiye’de her ne kadar ideolojik karar veren belli bir seçmen kitlesi bulunsa da partizan davranışlar sergileyecek güçlü ideolojik yapıya sahip partiler bulunmamaktadır. Bu nedenle politikacılar 1980 sonrasında genel olarak ortanca seçmen teorisine uygun hareket ederek fırsatçı politikalar uygulamışlardır.

Türkiye’de seçmen tercihlerinin araştırıldığı çalışmalarda seçmen tercihlerini etkileyen faktörlerin birçoğunun ortak olmasına karşılık her araştırmada ön plana çıkan faktörler farklıdır. Örneğin Tan(2002), seçmenler ve milletvekilleri üzerinde yaptığı çalışmasında seçmenleri etkileyen en önemli faktörün siyasi partinin lideri

olduğunu belirtmektedir239. Siyasi parti lideri hem elde edilen başarılarla hem de başarısızlıklarla özdeşleştirilmektedir. Türkiye’de politikanın lider merkezli olmasının en önemli nedeni ise medyadır. 1990’lı yıllardan itibaren özel televizyon kanallarının taraflı yayınları parti liderlerinin ön plana çıkmasına neden olmuştur. Parti liderlerinin seçmen tercihlerini etkilemesinin bir başka sebebi de, liderlerin halka verdikleri imaj neticesinde, seçmenlerin kendilerini kişilik özellikleri, toplumsal sınıf ve inançları açısından parti lideriyle benzer özelliklere sahip oldukları inancına varmalarıdır240.

Seçmenler seçim kampanyalarından da oldukça etkilenebilmektedirler. Seçim kampanyaları partilerin vaatlerini çarpıcı ve etkileyici biçimde halka iletmelerini sağlayan önemli bir araçtır. Seçim kampanyalarında amaç bilgi verme, ikna etme ve oy kazanmadır. Her seçimde kararsız olan belli bir seçmen grubunun olduğu düşünülürse, seçim kampanyaları bu kararsız seçmenleri etkilemede önemli rol oynayabilmektedir. Seçim kampanyaları parti bağımlılığı zayıf ve kararsız seçmenlerin dikkatlerini politikalara çevirmekte, sosyal etkileşim sürecini harekete geçirmede siyasal uyarıcılar olarak görev yapmakta ve seçmenin oy verme konusunda yaşadığı kararsızlık aşmasında etkili olmaktadır241.

Seçmen tercihleri konusunda yapılan çalışmalarda, seçmen tercihlerini etkileyen sosyal, kültürel, ideolojik ve psikolojik faktörlerin etkisinin göz ardı edilmemesi gerektiği belirtilirken, en belirleyici faktörün iktisadi değişkenler olduğu konusunda ortak görüşün hakim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Türkiye’de neredeyse her on yılda bir ciddi ekonomik krizlerin yaşanması, bunun sonucunda da ortaya çıkan yüksek enflasyon, istikrarsız büyüme, artan borç stoku, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve politik yozlaşma gibi sorunlar göz önüne alındığında ekonomik faktörlerin seçmen davranışını belirleyen en önemli etken olduğu daha kolay anlaşılmaktadır. PBC teorisinde de belirtildiği üzere, seçmenlerin kötü giden ekonomik gelişmelerden dolayı iktidardaki partiyi cezalandırma eğilimleri,

239 Ahmet Tan, Politik Pazarlama, Đstanbul: Papatya Yayıncılık, 2002, s.34.

240 Ferruh Uztuğ, Siyasal Đletisim Yonetimi, Siyasette Marka Yaratmak, 2. baskı,Đstanbul: MediaCat Kitapları, 2004, s.61.

241

seçmenlerin siyasi partilerle özdeşleşme bağlarını zayıflatmaktadır242. Bu ise ortanca seçmen sayısını artırmakta, partilerin ideolojik politikalardan uzaklaşmalarına yol açmaktadır. Bulut(1994) yapmış olduğu çalışmasında seçmen tercihlerini etkileyen en önemli faktörün, adayın geçmiş dönemde yaptığı faaliyetler olduğu sonucuna varmıştır243. Çarkoğlu ve Toprak tarafından yapılan bir başka çalışmada, geçmiş bir yıl içinde iktidardaki partinin uyguladığı iktisat politikalarının gerek seçmen ailesinin ekonomik durumu gerekse makro ekonomik dengeler üzerine yaptığı tahripkar etkilerin, iktidara yönelik desteğin azalmasına yol açtığı görülmüştür244.

Türkiye’de 1980 yılından sonraki seçim dönemlerine bakıldığında 1991’den 2002 seçimlerine kadar koalisyon hükümetlerinin iktidarda olması başarısızlığın tek başına bir partiye yüklenememesine yol açmış, bu durumda seçmenler tercih etmeye meyilli oldukları partiyi belli oranlarda cezalandırsalar da yine de ideolojik kararlar vermişlerdir. Bu durum en son 1999 seçimleriyle iktidar olan DSP-MHP-ANAP koalisyonuna kadar neredeyse bu şekilde devam etmiştir. DSP-MHP-ANAP hükümeti ise ülke ekonomisini ciddi bir krizin içine sokmalarıyla seçmenler tarafından ağır bir şekilde cezalandırılmış ve 2002 seçimlerinde meclise dahi girememişlerdir. Ayrıca bu dönemde yaşanan bazı toplumsal olayların seçmen tercihlerini bir şekilde etkilediği görülmektedir. Örneğin 1999 yılında Abdullah Öcalan’ın yakalanması DSP’nin oylarının artmasını sağlayan nedenler arasındadır245. Yine seçim öncesinde MHP’nin, Abdullah Öcalan’nın gerektiği şekilde cezalandırılması konusunun takipçisi olacaklarını söylemeleri MHP’nin de oylarının artmasını sağlamıştır. Hatta seçmenlerin bu şekilde psikolojik nedenlerle tercihte bulunmalarına en açık örnek, Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Ecevit’in kemikleşen bir oy kitlesine sahip olması gösterilebilir.

Türkiye’de son iki seçime bakılacak olursa, seçmenlerin siyasal ürün olarak ekonomik politikalara daha fazla önem verdiği görülmektedir. Tekrar seçilme

şansının yüksek olduğunu bilen AKP hükümetinin seçim döneminde “sıkı para ve

242

Ergun Özbudun, Çağdaş Türk Politikası: Demokratik Pekişmenin Önündeki Engeller (Çev.: Ali Resul Usul), Đstanbul: Doğan Kitapçılık A. Ş., 2003, s. 75.

243 Abit Bulut, “Erzurum’da Seçmenlerin Politik Pazarlama Uygulamalarına Đlişkin Görüşleri ve Tercihleri Üzerine Bir Saha Araştırması”, Atatürk Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi

Z. F. Fındıklıoğlu Araştırma Merkezi, Yayın No: 186, 1994, Erzurum.

244 Ali Çarkoğlu ve Binnaz Toprak, Türkiye’de Din Toplum ve Siyaset, Đstanbul, TESEV Yayınları, No:11, 2000, s.35-39.

245

maliye politikalarından taviz vermeyecekleri, seçim ekonomisi uygulamayacakları” söylemleri, oy oranını arttırarak yeniden tek başına iktidar olmasını sağlamıştır.

Đdeolojik davranan ve siyasal ürün olarak “laiklik ilkesi” üzerinde yoğunlaşan

CHP’nin ise beklediği başarıya ulaşamadığı görülmüştür. Ayrıca 2002 seçimlerinden sonra uzun dönem koalisyon hükümetleriyle yönetilen ülkenin siyasi istikrara kavuşması, ekonomik istikrarı da beraberinde getirmiştir. Bunun sonucunda 2007 seçimlerinde oy kullanan seçmenlerin %46,58’inin AKP’ye oy verme nedeninin ideolojik olmadığı, ekonomik nedenler olduğu son derece açıktır. Bu sonucun şöyle bir gerçeği de beraberinde getirdiği unutulmamalıdır ki; ekonomik nedenlerle oy kullanan seçmenlerin, başarısız politikalar uygulandığı taktirde iktidar partisini cezalandırma eğilimi yüksek olacaktır. Bu durumda AKP hükümetinin izleyeceği en akıllıca yol, fırsatçı politikalardan kaçınmak ve iktidarının ilk yıllarındaki gibi Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında yapısal reformlara devam etmek olacaktır. Bunun yanı sıra muhalefet partilerinin izlemeleri gereken öncelikli politika ise, ekonomi politikalarında alternatif yaratacak güçlü bir yapıya sahip olmak ve siyasal ürünü buna göre pazarlamak olmalıdır.