• Sonuç bulunamadı

1.2. Teorik Temeller: Politika Ekonomi Đlişkilerini Açıklayan Görüşler

1.2.2. Anayasal iktisat teorisi

Anayasal Đktisat Teorisi, temelde Kamu Tercihi Teorisi ile aynı varsayımları kullanmakla birlikte, Kamu Tercihi Teorisi daha çok sorunların tespitini yaparak Anayasal Đktisat Teorisinin alt yapısını oluşturmaktadır. Kamu Tercihi Teorisinin gelişimi II. Dünya Savaşı’nı takip eden 1940’lı yıllara rastlarken, Anayasal Đktisadın bir disiplin olarak doğuşu ve önem kazanması 1970’li yılların sonlarına rastlamaktadır. Kamu Tercihi teorisyenleri, hem bireylerin hem de devletin hak, yetki, güç ve sorumluluklarının mümkün olduğu kadar kesin çizgilerle belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüşler ve bu çerçevede Anayasal Đktisat Teorisini geliştirmişlerdir.

Anayasal Đktisat, siyasi iktidarların, iktisadi istikrarı bozmamaları amacıyla, politik davranışları sınırlayan anayasal hükümlerinin nasıl olması gerektiği konusunu incelemektedir. Bu yaklaşımla ekonomik ve siyasal sistemler arasında olması gerekenden farklı etkileşimler sonucunda ortaya çıkan sorunlara çözüm aranmaktadır. Böylece bireylerin ekonomik hak ve özgürlükleri anayasal çerçevede korunabilecek, diğer yandan da politikacıların uyguladıkları iktisat politikaları popülizmden kurtulacaktır.

Buchanan’a göre Anayasal Đktisat; ekonomik ve politik birimlerin tercihlerini ve faaliyetlerini sınırlayan alternatif yasal, kurumsal ve anayasal kurallar bütününün işleyiş özelliklerini açıklamaya çalışır60. Anayasal iktisatçılara göre, devletin ekonomiye artan oranda müdahalesi yarardan çok zarara yol açmaktadır. Çünkü

59 Tenekecioğlu, a.g.m.

60

devletin ekonomideki payının gereğinden fazla büyümesi ekonomik ve politik yapıda yozlaşmaya neden olmaktadır. Ekonomik anlamdaki yozlaşmanın en belirgin örneği, iktidardaki politikacıların seçim öncesinde kamu harcamalarını arttırması, vergileri düşürmesi, istihdamı arttırmak ve yüksek büyüme hızına ulaşmak için bütçe açıklarına ve fiyat artışlarına göz yumması sonucu, ekonomide seçim dönemlerine bağlı bir konjonktürel hareketin oluşmasıdır. Hükümetlerin yeniden seçilme

şanslarını arttırmak amacıyla ekonomiyi manipüle ederek fırsatçı politikalar

izlemesinin sonucunda maliye ve para politikalarının etkinliği azalmaktadır. Sonuç olarak ekonomik kararların politize edilmesi kaynak dağılımının bozulmasına, enflasyon oranının, bütçe açıklarının ve işsizliğin artmasına neden olmaktadır. Devletin aşırı büyümesi sonucu meydana gelen politik yozlaşma türleri ise rüşvet, adam kayırmacılık, hizmet kayırmacılığı, partizanlık, patronaj, lobicilik, rant kollama ve benzeri politik yozlaşma türleri olarak karşımıza çıkmaktadır61. Ekonomik ve politik yozlaşmanın genel olarak ortaya çıkardığı en önemli problem ise, bireyin toplum içinde demokratik bir şekilde yaşayamamasıdır.

Anayasalarda gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi ve düzenlemelerin oluşturulan kurumlarca etkili bir şekilde uygulanabilmesinin gerek şartı demokratik bir sistemin olmasıdır. Ancak günümüzde “temsili demokrasi” olarak ifade edilen siyasal sistemin “gerçek demokrasi” olarak görülmesi büyük bir yanılgıdır. Sadece halkın hür iradesi ile seçilmiş olan vekiller, kendilerini halkın hür iradesinin temsilcisi olarak görmektedirler. Oysa ki hiçbir siyasal iktidar halkın hür iradesini yansıtamaz. Seçimi kazanmış olsa da hiçbir iktidara sınırsız yetkileri içeren “yönetim vekaletnamesi” verilemez. Seçim sonuçlarının halkın iradesini yansıtmamasının, dolayısıyla halkın iradesinin temsilcisi olmayan siyasi iktidarın yetkilerinin sınırlandırılması gerekliliğinin en önemli sebepleri aşağıda özetlenmiştir62

- Siyasal Đlgisizlik: Halkın siyasal katılımdan uzak olması halkın tüm iradesini sandığa yansıtmamaktadır. Çoğunluğun seçimiyle başa gelen

61 Ramazan Gökbunar, “Kamu Finansmanında Demokratikleşme ve Ekonomik Anayasa Önerisi”,Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1997,03.04.2009, http://www.canaktan.org/ekonomi/anayasal_iktisat/diger_yazilar1/gokbunar-ekonomikanayasa- onerisi.pdf.

62 Coşkun Can Aktan, “Devletin Sınırlandırılması ve Anayasal Demokrasi”, http://www.canaktan.org, 20.04.2009 http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/anayasal-iktisat/aktan- devletin-sinirlendirilmesi.pdf

siyasetçilerin sadece çoğunluğun tercihlerine yönelik politikalar uygulamaması için yetkilerinin sınırlandırılması gerekmektedir.

- Siyasal Bilgisizlik: Seçmenler siyasete ilgisiz olabilecekleri gibi, eksik enformasyon veya taraflı enformasyon gibi nedenlerden ötürü bilgisiz de olabilmektedirler. Bu nedenle seçenler yanlış tercihlerde bulunabileceklerinden dolayı seçim sonuçları seçmenlerin gerçek tercihlerini yansıtmamaktadır.

- Siyasal Unutkanlık(Amnesia): Politikacılar seçmenlerin miyop olduğu kadar unutkan olduğunu da bilmektedirler. Bu nedenle seçimler yaklaştıkça politikacılar da seçmenler gibi sadece kendi önlerini görmekte seçimlerden galip çıkabilmek için genişletici politikalar uygulamaktadırlar. Tek başına siyasal unutkanlık bile iktidarın ekonomik alandaki güç ve yetkilerini sınırlamak için yeterli bir gerekçedir.

- Plütokrasi: Kelime anlamıyla ploutos(zenginler) ve cratos(iktidar) kelimelerinden oluşan bu kavram parasal gücü elinde tutan çıkar ve baskı gruplarının egemenliğini ifade etmektedir. Çıkar lobileri ile oluşturulmuş bir parlamento ise iktidara gelmenin bedelini ödemek durumunda kalacaktır.

Anayasal iktisatçıların üzerinde durduğu, siyasi iktidarın yetkilerinin sınırlandırılmasının gerekliliği konusu uzun geçmişe dayanmaktadır. Sınırsız iktidar tarihte karşılaşılan birçok örnekte olduğu gibi yozlaşmaya meyillidir. Tarihi süreçte, kralın yetkilerinin sınırlandırılması ve hukukun kralın isteklerinden daha üstün olduğu konularını kapsayan Magna Carta (Büyük Sözleşme) siyasilerin yetkilerinin kısıtlanmasının gerekliliği konusunda anayasal düzene ilişkin ilk resmi delil olarak sayılabilir.

Anayasal iktisadın temel felsefesini “sosyal sözleşme teorisi” oluşturmaktadır. Toplumda birlikte yaşayan bireylerin, temel hak ve özgürlükleri ile toplumun içerisinde uyulması gerekli olan informel kuralları ifade eden sosyal sözleşmeler

şekil ve amaç yönünden anayasalardan farklı özellikler taşır. Anayasalar yazılı üst

hukuk kuralları iken, sosyal sözleşme ilkelerinin yazılı olmasına gerek yoktur. Anayasalar toplumun hukuki ve kurumsal yapısını yönlendirecek prosedürleri belirlerken, sosyal sözleşme temel insani değerleri ortaya koymaya çalışır. Anayasal

Đktisat teorisi, iyi bir toplum düzeni oluşturacak politik kural ve kurumların sosyal

sözleşme teorisine dayalı olarak, sosyal sözleşmeyi temsil eden anayasalarda güvence altına alınmasını savunmaktadır. Anayasaların oluşturulmasında sosyal sözleşmenin önemini vurgulayan Carrie Chapman Catt’ın şu sözü ise durumun önemini çok güzel vurgulamaktadır; “hiçbir yazılı kanun halk tarafından desteklenen yazılı olmayan örf ve adet hukukundan daha bağlayıcı olmamıştır”63.

Buchanan, “anayasal demokrasi” ile bireyin hem politik hem de ekonomik hak ve özgürlüklerinin korunmasının önemine dikkat çekmektedir. Bireyin politik hak ve özgürlükleri, ancak devletin politik ve ekonomik hak ve yetkilerinin anayasal normlarla sınırlandırılması ile mümkündür. Bu açıdan ele alındığında Anayasal

Đktisadın temel amacı, bir anayasa değişikliği söz konusu olduğu zaman, konu ile

ilgili herkese yol göstermek, değişikliğin nasıl olması gerektiği yolunda “normatif” nitelikli önerilerde bulunmaktır. Buchanan’a göre sözleşmeci perspektiften bakıldığında en önemli normatif ilke, devletin veya devlet adına bu yetkiyi kullananların hukukun denetimi altına alınmasıdır. O’na göre sözleşmeci yaklaşım ile kollektif karar alma sürecine bütün bireylerin katılımı sağlanacaktır. Böylece, sözleşme ile ortaya çıkacak kurallar, sözleşmeye katılan bütün bireylerin fayda- maliyet hesaplarının bir sonucu olacaktır64. Ayrıca “sosyal sözleşme” ile ekonomik alanın kanunla düzenlenmesiyle, ekonomideki olumsuzluklarla ilgili politikacılara yöneltilen ithamların ortadan kalkması ve toplumun hem hukuki hem de kurumsal yapısını yönlendirecek anayasaların, hem vatandaşların hem de siyasetçilerin ortak ve bilinçli çabalarıyla optimal şeklini alması sağlanabilecektir.

Anayasal Đktisat teorisyenlerinin oluşturulmasını gerekli gördükleri anayasal düzenlemeler “ekonomik” ve “politik” olarak sınıflandırılabilir.

1.2.2.1. Ekonomik anayasa teorisi

Ekonomik anayasanın amacı, siyasi iktidarın gelir dağılımı, para arzı, faiz oranı, döviz kuru, kamu harcamaları, asgari ücret, vergi oranları ve transfer

63Coşkun Can Aktan, “Anayasal Politik Đktisat ve Ekonomik Anayasa Üzerine Bazı Sorular ve Cevaplar”, http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/anayasal-iktisat/aktan- anayasal-iktisat-uzerine.pdf , s.4.

64

harcamaları gibi ekonomik konularda istedikleri gibi rahatça davranamayacakları bir sistem oluşturmaktır. Kısacası ekonomik düzenin hukuksal çerçevesini oluşturan ekonomik anayasa dört temel alanı düzenlemektedir. Bunlar üretim, piyasa, para ve bütçe alanlarıdır. Ekonomik anayasa ile bu alanları düzenleyici hukuksal araçlar oluşturulmalıdır65.Hangi parti ne kadar oy çokluğu ile iktidara gelirse gelsin, ekonomik konularda yapılacak düzenlemeler anayasal kurallarla belirlenecek ve siyasi iktidar bu kurallar dışında hareket edemeyecektir. Ekonomik anayasa ile devletin ekonomiyle ilgili hak, yetki, görev ve sorumlulukları ile bireyin ekonomik hak ve özgürlükleri belirlenmektedir. Özellikle hükümetlerin seçim ekonomisi ve popülist yaklaşımlarını önlemeyi amaçlayan ekonomik anayasa mali ve parasal disiplinin sağlanmasını hedeflemektedir.

1.2.2.2. Politik anayasa teorisi

Politik anayasa teorisinin amacı, devletin ekonomik alanda olduğu gibi politik alanda da yetkilerinin sınırlandırılmasıdır. Aynı zamanda devletin görev ve sorumlulukları ile bireylerin politik alandaki hak ve özgürlüklerinin tam olarak belirlenmesi hedeflenmektedir. Politik anayasa teorisine göre, siyasi politikaya normatif ilkeler çerçevesinde belirlenen kurallar ile ahlaki bir boyut kazandırılabileceği ve politikanın etkili olduğu seçim, yasama, yönetim ve yargı aşamalarındaki politik yozlaşmanın engellenebileceği düşünülmektedir66.

Anayasal Đktisat Teorisi çerçevesinde önerilen uygulamalar son 20-25 yıldan beridir Avrupa’da da önem kazanmıştır. Ülke düzeyinde Đsviçre, Almanya ve ABD’nin bazı eyalet anayasalarında ve en önemlisi Avrupa Birliğine üye ülkelerde “Maastricht Kriterleri” ile Anayasal Đktisat uygulamaları görülmektedir. Örneğin

Đsviçre’de devlet harcamalarını değiştirecek kararların referanduma sunulması

zorunludur. Batı Almanya anayasası ise 1967 yılına kadar devletin bütçe açığı vermesini yasaklayan bir hükme sahipti. Bu hüküm ile Batı Almanya aktif bir maliye politikası izleyememiştir. Japonya’da ise 1963’e kadar hükümetlerin bütçe açıklarını borçlanma yoluyla kapatmaları yasaktı. En son olarak 1985 yılında ABD’de Amerikan Kongresinde kabul edilen ve “Gram-Rudman-Hollings Kanunu” diye

65 Hüsnü Erkan, Ekonomi Politikasının Temelleri, Đzmir: Aydın Yayınevi, 1984, s.190-204. 66

bilinen bir kanun ile ABD Federal Bütçesindeki açıkların beş yıllık bir süre içinde sıfıra indirilmesi zorunlu hale getirilmiştir67. Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki Anayasal Đktisat uygulamalarına bakıldığında, 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanan “Maastricht Anlaşması” ile mali ve parasal disiplinin sağlanması amacıyla üye ülkelerin ekonomi politikalarına önemli sınırlamalar getirildiği görülmektedir. “Yaklaşma Kriterleri” adı verilen ve üye ülkelerin gerçekleştirmesi zorunlu olan koşullar şunlardır68.

- Üye ülkelerin enflasyon oranı, Avrupa Para Sistemi (EMS) içinde yer alan en düşük enflasyon oranına sahip üç ülke ortalamasının % 1,5’dan daha fazla olmayacaktır.

- Birliğe üye ülkelerin uzun dönem faiz oranı, en düşük faiz oranına sahip üç ülke ortalamasının % 2’sinden fazla olmayacaktır.

- Birliğe üye ülkenin bütçe açığı GSMH’sının % 3’ünü geçmeyecektir. - Üye ülkenin kamu borcu GSMH’sının % 60’ını geçmeyecektir.

- Birliğe üye ülke, döviz kurunu en az iki yıl Avrupa Para Sistemine ait Döviz Kuru Mekanizması(ERM)’nin düşük dalgalanma marjı içinde tutacak ve yeni ayarlama yapmayacaktır.

Sonuç olarak anayasal iktisat teorisi çerçevesinde getirilen tüm çözüm önerileri, iyi bir toplumsal düzenin oluşturulabilmesi için, normatif değerlerin de göz önünde bulundurulmasını ve anayasaların sadece devlet teşkilatına ilişkin bir düzenlemenin ötesinde daha fazla yarar sağlayacak niteliğe kavuşturulmasını amaçlamaktadır.