• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de İşçilerin Sendikal Örgütlenme Eğilimini Olumsuz Etkileyen Temel

Sendikaların üye sayılarında meydana gelen azalma yukarıdaki bölümde dile getirilen evrensel eğilimlerle sıkı bir ilişki içindedir. Ne var ki, Türkiye’ye ilişkin bazı özgün nedenler de, Türkiye işçi sınıfının örgütlenme eğilimi üzerinde olumsuz etkilerde bulunmuştur. Bazı yazarlara göre, sendikaların yaşadığı sorunların temel sebebi sendikaların “teklif hareketi olamama, halen bir tepki hareketi olma” özelliğini korumalarından kaynaklanmaktadır (Yazıcı, Tarihsiz: 178). Bu görüşü savunanlara göre, sendikalar bir arada yaşamanın ortaya çıkardığı sorunlara baştan uzlaşmaz bir tavırla yaklaşmakta bu yüzden yeni sorunlara davetiye çıkarmaktadırlar. Hatta en temel görevlerini yerine getirmeleri nedeniyle eleştirilen sendikaların kendilerini sadece üyelerine karşı sorumlu hissetmemesi gerektiği iddia edilmiştir. Sendikaların baskı grupları olarak yeni dünya düzene ayak uydurmak için “üyelerinin refahlarından

işletmenin rekabet gücüne, iktidarın uygulamalarından, rejimin ayakta kalmasına”

kadar geniş bir alanda kendilerini sorumlu hissetmeleri gerektiği, kavgacı tutumlarından vazgeçmeleri gerektiği ifade edilmiştir (Baydur, 2008: 244).

Türkiye’de tarım sektörünün yakın zamana kadar istihdamdaki ağırlığını koruması sendikal hareketin gelişimi olumsuz etkilemiştir. Son dönemde tarım sektörünün payındaki azalışa karşılık (sanayi sektörünün yeterince gelişmeden) hizmetler sektörünün istihdam içerisindeki ağırlığının artması, sendikaların yeterince güç kazanamadan örgütlenme krizine girmesine ve bu krizin derinleşmesine neden olmuştur. Bunun yanında ülkemizde ücretsiz aile işçiliğinin ve kayıt dışı çalışmanın son derece yaygın olması, işsiz sayısı ve işsizlik oranlarının yüksekliği sendikaları olumsuz etkilemektedir.

Sendikaların büyük ölçüde kamu sektöründe doğması ve bu sektörde örgütlenmesinin etkisiyle gelişmeyen sınıf sendikacılığı anlayışı, sendikal hakları kısıtlayan yasaların varlığı, çoğulcu demokrasinin yetersizliği, kapsamı giderek

52 genişleyen alt işveren uygulamaları, özelleştirmeler nedeniyle daralan kamu sektörü diğer çevresel faktörler arasında sayılabilir. Ancak ülkemiz sendikal hareketini özgün kılan ve sendikal krizi derinleştiren en baskın faktör paternalist devlet geleneğidir. Bu gelenek sosyal güçlerin devletten bağımsız bir şekilde devleti de değiştirecek girişimlerde bulunması ve sonrasında sosyal mücadeleler sonrası varılabilecek uzlaşıyla toplumun dengeye varması imkânını ortadan kaldırmıştır. Bu durum sendikaların mücadele reflekslerini olumsuz yönde etkilemiş sendikalar yaşadıkları üye kaybı karşısında çareyi büyük ölçüde gene buna sebep olan devletten beklemekte bulmuşlardır (Çelik, 2007: 44-46; Kutal, 2005: 11-18).

Genellikle himayeci ve patriarkal ilişkilerin hakim olduğu (alt işveren uygulamalarındaki artışla giderek yaygınlaşan) küçük işyerlerinin yaygınlığı ülkemizde sendikal örgütlenmeyi olumsuz etkileyen diğer bir faktördür. Her ne kadar küçük işyerlerinde işçiler arasındaki ilişkinin daha yakın olması bütün işçilerin birbirlerini tanıması gibi nedenlerle işçiler arasında dayanışma ve sınıf bilincinin gelişmesi ihtimali yüksekmiş gibi görünse de bu işyerlerinde son derece yaygın olan hemşerilik ve akrabalık bağları çalışma koşullarının çatışmacı niteliğinin uzlaşma ve kabullenişe dayalı bir yapıya dönüşmesine zemin hazırlamaktadır. Bu nedenlerle küçük işyerlerinde örgütlenmenin ve sınıf bilincinin gelişmesi ve sendikal örgütlenme son derece zordur (Çelik, 2007: 57; Koç, 2012: 68; Erdinç, 2014: 161).

Sendikal örgütlenme eğiliminin azalması sadece çevresel faktörlerle ilgili değildir. Sendika içi demokrasinin yeterince gelişmemesi, bu nedenle artan oligarşik eğilimler, sendikalara yönelik güvenin azalması, mevcut üyelere yönelik hizmetlerin yetersiz olması, sendikaların örgütlenme yaklaşımlarından kaynaklı sorunlar, yetersiz örgütlenme uzmanı istihdamı, sendikaların özel sektörde örgütlenme pratiklerinin yetersizliği gibi sendikalardan kaynaklı faktörler ülkemiz pratiğinde sendikalardan kaynaklanan kriz sebepleri arasında sayılmaktadır (Urhan, 2005a: 224-236; Çelik, 2007: 59-61). Bunun yanı sıra büyüyen kredi kartı ve tüketici kredisi borçları ve (işsizlik oranlarındaki sürekli artışın etkisiyle) yaygınlaşan işsizlik korkusu özellikle 2002-2012 yılları arasında sendikal örgütlenme eğilimini olumsuz yönde etkilemiş, işçi sınıfı bu dönemde toplumsal ve siyasal gelişmelerde bağımsız bir güç olarak etkili olmamıştır (Koç, 2012: 62-63).

53 Özelleştirme uygulamaları tüm dünyada işçi sınıfının güç kaybetmesinde etkili olmuş bir başka sebeptir. Ancak ülkemizde sendikaların büyük ölçüde kamuda örgütlenerek özel sektörde örgütlenmeye fazla ağırlık vermemiş olması özelleştirmenin Türkiye’de sendikal krizi derinleştiren sorunlar arasında önemli bir yere sahip olmasına yol açmıştır. 1980’li yıllarla başlamakla birlikte 2002 sonrası dönemde hız kazanan özelleştirme uygulamaları nedeniyle sendikaların potansiyel üye tabanı hızla daralmıştır. Özel sektörün ekonomide payının artmasına karşılık sendikalar, özel sektörde yeterli örgütlenme deneyimleri olmamasının da etkisiyle özel sektörde yeni üye kazanamadıkları gibi özelleştirilen işyerlerindeki mevcut üyelerini de (işverenlerin sendika karşıtı tutumlarının da etkisiyle) kaybetmişlerdir. Sonuçta, sendikaların bu başarısızlığı özel sektördeki sınırlı örgütlülüğü etkilemiş, sendikalar özel sektördeki üyelerinin büyük kısmını kaybetmişlerdir. Bu bağlamda özelleştirme uygulamaları sendikal hareketi çok boyutlu bir şekilde olumsuz etkilemiş ve sendikal krizi derinleştirmiştir. Bunun yanında ülkemiz sendikaları açısından en büyük sorunlarından biri haline gelen taşeron uygulamaları, yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma (yani kayıt dışı sektör), zorunlu emeklilik uygulamaları, kapsam dışı personelin arttırılması, işçi alacaklarının ödenmesinde sık sık yaşanan gecikmeler, yüksek işsizlik oranları, yaygın çocuk işçiliği, etnik köken/ siyasal görüş/ dini inançlar gibi nedenlerle var olan sendikal örgütlenmenin parçalı ve güçsüz bir yapı arz etmesi, geçici işçilik, serbest bölge uygulamaları, kamuoyunda sendikalar ve sendikalı işçiler aleyhine oluşan olumsuz algı ülkemiz sendikaları açısından sendikal krizi derinleştiren ve sendikaların acilen mücadele etmesi gereken konulardır (Koç, 2003: 250-252).

Ülkemizde sendikal krizi derinleştiren diğer bir faktörün, toplumun diğer kesimlerinden destek eksikliği olduğu ifade edilmiştir. Bu sorun büyük ölçüde, sendikaların faaliyetlerinin genellikle toplu iş sözleşmeleri ile sınırlı kalması ve toplumun diğer kesimlerinin karşılaştıkları sorunların çözümü konusunda kamu-özel sektör işçilerinin ve sendikaların yeterli desteği sağlamaması ve basın açıklamalarının ötesinde girişimlerde bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Ancak toplumun büyük kısmının sendikal örgütlenmenin dışında kaldığı ülkemizde güç ve üyelerinin önemli bir kısmını kaybeden sendikal hareket açısından toplumun diğer kesimlerinin desteğinin sağlanmasının son derece önemli olduğu açıktır. Sendika üyesi olmayan kesimlerden yeterli desteğin sağlanamaması sendikal krizi derinleşmektedir (Koç, 2003: 263-264).

54 Türkiye’de olduğu gibi diğer pek çok ülkede de sendikal krizi doğuran ve derinleştiren faktörlerin uzun süredir etkisini kaybetmemesi sendikaların mevcut sorunlarla geleneksel yapılarını koruyarak mücadele edemeyecekleri yönündeki görüşler ağırlık kazanmıştır. Sendikaların son dönemde karşı karşıya kaldıkları en önemli sorun olan örgütlenme sorunun çözümü konusunda mevcut örgütlenme strateji ve yöntemlerinin yetersiz kalması sendikaların yeni üye kazanma ve mevcut üyelerini korumaya yönelik yeni yaklaşımları geliştirmelerine neden olmuştur.

2.4. Sendikal Kriz Karşısında İşçi Sendikalarının Yeni Örgütlenme Modeli