• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Enerji Arz Güvenliği

2.4. Enerji Ekonomisinin Yapısal Sorunları

2.4.3. Türkiye’de Enerji Arz Güvenliği

Enerji sektörüne ilişkin en önemli tartışma konularının başında gelen enerji arz güvenliği gerek ülkemizde gerekse dünyada çok önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Enerji arz güvenliğini bu kadar önemli kılan enerjiye duyulan sınırsız ihtiyaç ve bağımlılıktır. Özellikle enerji arzında dışa bağımlı ülkeler kesintisiz bir enerji arzı sağlayabilmek için uluslar arası ilişkilerini bu yönde geliştirmeye ihtiyaç duymaktadır.

Enerji arz güvenliği tanımına geçmeden önce bir üst kavram olan enerji güvenliği kavramını tanımlamak gerekmektedir. Enerji güvenliği, birçok tanımında yer alan ve İngilizce karşılığı 4A olarak ifade edilen, enerji kaynağının mevcudiyeti (Availability), ulaşılabilirliği (Accessibility), ekonomik olması (Affordability) ve sürdürülebilirliği (Acceptability) gibi dört önemli unsuru içinde barındıran geniş kapsamlı bir kavramdır. Bu dört temel unsurun varlığı, enerji arz güvenliğini sağlamaktadır.(Kruyt vd., 2009: 2165; Jansen vd., 2004:3; Elkind, 2010: 114). Enerji güvenliği tanımı, tarihsel gelişmelere paralel olarak zaman içinde genişletilerek enerji arz güvenliği ile eş anlamlı kullanılmaya başlanmıştır (Erdal ve Karakaya, 2012: 111).

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) enerji arz güvenliğini, talep karşısında enerjinin çeşitli şekillerde, yeterli miktarlarda, uygun fiyatlarla temin edilebilmesi olarak tanımlamaktadır (UNDP,2000;113).

Enerji arz güvenliği, “enerjinin üretimi, iletimi ve tüketimi faaliyetleri kapsamında, enerji arzı, nakli ve talebinin, yeterli miktarda ve kaliteli olarak, makul maliyet/fiyatlarla, kesintisiz ve çevreye duyarlı biçimde gerçekleştirilmesi” olarak da

tanımlanmaktadır (Stiller vd., 2008: 4195; Aksoy, 2007:3; WEC, 2009: 6; Ediger, 2008: 62; Pamir, 2007:14).

Küresel ekonominin gereksinimlerini tümüyle karşılayabilecek güvenilir ve yeterli enerji arzı kesintisiz bir enerji arzının varlığını ifade eder. Fiyatlar göreceli bir kavram olmakla beraber piyasa koşullarına göre sürekli değişebilen bir yapıdadır. Piyasa koşullarında arz ve talep dengesi ile oluşan fiyatları uygun fiyat kabul etmek yerinde olacaktır. Enerji kaynağının üretilebilir olması, ekonomik bir unsur olarak enerji kaynağı rezervinin yatırım ve üretim maliyetini karşılayacak derecede kârlı olmasını; tüketici açısından enerji fiyatlarının, tüketicinin gelirine göre makul fiyatlarda olmasını ifade etmektedir (Erdal ve Karakaya,2012: 113). Enerji arz güvenliği açısından tüketici, enerji tedarikinde anî ve beklenmedik maliyetlere katlanmayı istemez (IEA, 2010).

Dönemsel yaklaşımlarla, kısa dönem enerji arz güvenliği ve uzun dönem enerji arz güvenliği tanımlaması yapmakta mümkündür. Kısa dönem enerji arz güvenliği, arzın siyasi istikrarsızlıklar, olağandışı iklim koşulları ve teknik sorunlar nedeniyle kesintiye uğraması risklerini kapsamakta; uzun dönem enerji arz güvenliği ise, arzın artan talebi karşılayamaması riskini içermektedir. Bu risk, enerji üretim ve ulaştırma yatırımlarının ekonomi, mali ve siyasi faktörler tarafından engellenmesi ile ortaya çıkmaktadır (Bielecki,2002:237). Enerji arzında ithal bağımlılığı yüksek olan ülkeler, enerji arz güvenliği konusunda daha az kontrol yetkisine sahiptirler. Bu nedenle son yıllarda, enerji arzında kesintiye neden olabilecek faktörleri belirlemeye ve enerji arzında bir kesintinin yaratabileceği olası etkileri azaltmaya yönelik çalışmalarda (Stern,2002:18-33;Mitchell,2002:13-22), sürdürülebilir bir dış enerji politikasının varlığına daha fazla vurgu yapılmaktadır.(Uçkan-Dağdemir,2007:4). Enerji kaynaklarının tükeniyor olması ve çevresel bozulma sinyalleri, enerji arzında “Günümüzün enerji ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetlerine zarar vermeden karşılanması” olarak tanımlanan “sürdürülebilirlik” kavramını en önemli gündem haline getirmiştir (Satman, 2007: 13; Ediger, 2009: 15).

Günümüzde enerji arz güvenliği, kısa ve uzun vadede, fiziksel anlamda enerji kaynağına ulaşılabilirlikten, arz fiyatının farklılığı ve her ülkenin yatırım eksikliği gibi kendi altyapı sorunlarının doğuracağı kesintiler, enerji altyapısına yönelik içerden veya dışarıdan gelecek her türlü tehdit ve terörist saldırılara kadar birçok tehlikeye maruz kalan bir husustur. Ayrıca sel, deprem, kasırga, ağır kış koşulları gibi doğal afet ve engeller; grev, lokavt, ambargo, iç savaş, işgal gibi beklenmedik sosyal ve siyasî riskler gibi birçok olasılığın birlikte değerlendirilmesini gerektiren geniş kapsamlı bir kavram

olarak kabul edilmektedir (Bielecki, 2002: 238; Pamir, 2007: 14; Kruyt ve diğerleri, 2009: 2165).

Enerji arz güvenliğinin değeri piyasada belirlenmeyen yani fiyatı olmayan ve herkesin eşit şekilde faydalandığı bir yapıda olması kamu malı niteliği taşımasından kaynaklanmaktadır. Ülkelerin ekonomileri için enerjinin stratejik bir öneme sahip olması, enerji arz güvenliği konusunun hükümetlerin izledikleri kamu politikalarının en önemli önceliklerinden biri haline gelmesine neden olmuştur. Yerel enerji kaynakları bakımından zengin olmayan sanayileşmiş ülkelerin enerji taleplerinde meydana gelen artışlar ülkelerin enerjide dışa bağımlılık oranlarının artmasına neden olmuş ve enerji arzı ülkeler arasında uluslar arası siyaset aracı olarak kullanılmaya başlanmış neticede enerji arz güvenliğinin kamu politikalarının önceliklerinden biri olmasına neden olmuştur. 1973-74 ve 1979 yıllarında yaşanan petrol krizlerinin ülkelerin ekonomilerine yaptığı etkiler enerji arz güvenliğini sağlayabilmek için ülkeleri farklı stratejiler ve politikalar geliştirme yoluna itmiştir. Ekonomik faaliyetlerin temel girdisi kabul edilen enerjinin ithali veya ihracı ülkelerin ödemeler bilançolarını doğrudan etkilemektedir. Yaşanan petrol krizleri ülkelerin ekonomik istikrarını doğrudan etkilemiş ve enerji arz güvenliğinin mikro ve makro ekonomi politikalarıyla bütünleşmiş bir sorun olarak algılanması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Enerji maliyetlerinin enflasyon üzerindeki etkileri ve enerji fiyatının üretim maliyetlerini doğrudan etkilemesi sonucunda uluslar arası rekabet düzeyini etkilemesi enerji arz güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu kanıtlamaktadır. Yüksek enerji maliyetleri ekonomideki bütün maliyetleri artırmakla beraber, asıl enflasyonist riskin uzun vadede enerji fiyatlarındaki artış eğilimi ile ortaya çıktığı düşünülmektedir (Bohi ve Toman,1993:1099-1100). Yükselen petrol fiyatları, ithalat bağımlılığı yüksek ülkelerin petrol ithalatına ayırdıkları ödenekle gelirini ve zenginliğini petrol ihraç eden ülkelere transfer ederek, vatandaşlarının refah seviyesinin düşmesine neden olmaktadır(Leiby, 2007: 20; Hutchings, 2009:104).

Enerji arz güvenliği, ekonomik istikrarı ve dolayısıyla ülkelerin izledikleri ekonomi politikalarını, ekonomide yarattığı dışsallıklar üzerinden etkileme özelliğine sahip olan bir konudur(Uçkan-Dağdemir,2007:252). Enerji arz güvenliğinin iki temel dışsallığa neden olduğu düşünülmektedir. Bunlardan ilki, enerjide dışa bağımlılığın yarattığı dışsallık, ikincisi ise enerji fiyatlarındaki dalgalanmanın yarattığı dışsallıktır. Her iki dışsallık da piyasa fiyatlarına yansıtılamadığından, piyasa başarısızlıklarına neden olmaktadır (Bohi ve Toman,1993:1094-1097).

• Enerji talebi ve arzı arasındaki açığı en aza indirmek,

• Enerji yoğunluğunu azaltarak enerji verimliliği ve tasarrufunu artırmak, • Optimal enerji karışımını oluşturmak,

• Enerji arzını çeşitlendirmek,

• Enerji altyapısını geliştirmek için yatırım yapmak, • Alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, • Ar&Ge faaliyetleri ile yenilik ve rekabeti teşvik etmek, • Enerji fiyat dalgalanmalarına karşı kırılganlığı azaltmak,

• Enerji sektöründe iyi yönetişimin sağlanması, olarak sayılmaktadır (UN ESCAP-2010).

Ülkemizde enerji arz güvenliği için yapılan çalışmaların başında enerji piyasasının rekabete dayalı ve şeffaf bir piyasa anlayışında daha rekabetçi bir yapıya kavuşturulması gelmektedir. Enerjide arz güvenliğini artırmak için alınacak tedbirler ise; enerji kaynağı ve tedarikçilerin çeşitlendirilmesi, yerel kaynakların değerlendirilmesi, iç piyasanın tam serbestleştirilmesi, sınır ötesi yatırımların artırılması, enerji kaynağı depolama kapasitesinin geliştirilmesi, enerji tüketiminde tasarruf ve enerji verimliliğinin artırılması olarak sayılmaktadır (Erdal ve Karakaya,2012:115).

Yerli ve yenilenebilir kaynak potansiyelimizin mevcut rezervlerin tespiti ve kullanımının sağlanması, nükleer enerjinin elektrik üretimine dahil edilmesi, yeni enerji teknolojilerinden yararlanılması konusunda teknik ve yasal çalışmalar devam ettirilmektedir. Enerji arz güvenliğinde asıl önemli amaç kaynak çeşitliliğini artırmak böylelikle dışa bağımlılığı ve ithalat faturasını biraz da olsa hafifletmektir. Bununla beraber altyapı ve teknoloji çeşitlendirilmesinin artırılmasına büyük önem verilmektedir. Kaynak çeşitlendirilmesi yapmak için başvurulan yöntemler yenilenebilir kaynakların azami ölçüde kullanımının sağlanması ve nükleer enerjinin 2020 yılına kadar sektöre girişinin sağlanmasıdır. Türkiye’nin sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynaklarının yetersizliği, enerji talebi ile karşılaştırıldığında enerji ithalatının yüksek seviyelerde gerçekleşmesi anlamına gelmektedir. Mevcut durumda ülkemizin enerji kaynakları konusunda ithal bağımlılık oranı %71.4 olarak açıklanmıştır. Fosil yakıtlardaki enerji talebini ithalatla karşılayan bir ülke arz güvenliğini olumsuz etkileyen ithalat bağımlılığını azaltmak için yerli fosil kaynaklara yönelik yeni rezerv taraması veya ithal ikamesi olarak mevcut kömür, hidro, biyoyakıt vb. gibi yerli kaynaklarını, daha verimli ve çevreye daha az zarar veren yeni teknolojilerle

destekleyerek daha etkin üretimi veya alternatif olarak yenilenebilir enerji çözümlerine yöneltmektedir (Pascual ve Zambetakis, 2010: 21). İthal enerji bağımlısı bir ülkede, ithal ikamesi olarak yerli kaynaklara başvurulması arz güvenliğini sağlamada kaçınılmazdır (Erdal ve Karakaya,2012:119). Enerji tüketiminde en büyük paya sahip olan birincil enerji kaynağı petrolün, ikame edilebilir bir kaynak olmaması ve çoğunlukla ulaşım sektöründe kullanılıyor olması enerji arzı güvenliğinin petrol arzı güvenliği olarak algılanması sonucunu doğurmaktadır.

Enerji arz güvenliğini etkileyen en önemli kaynak olan petrolün, ulaşım sektöründe talebinin inelastik olması ve fiyatlarındaki ani ve aşırı dalgalanmaların ekonomideki tüm sektörleri etkilemesi Batılı ülkelerin, ithalat bağımlılıklarını azaltmak ve arz güvenliklerini artırmak için petrole ikame kaynak arayışlarını sürdürmelerine neden olmaktadır. Aynı zamanda elektriğin kullanımının evrensel bir nitelik taşıması ve ikamesinin mümkün olmaması, ek olarak depolanamaması elektrik arz ve talebinin sürekli bir denge halinde gerçekleşmesini zorunlu kılmaktadır.

Türkiye’nin enerji arz güvenliğini esas alan enerji politikasının temel amaçları T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner YILDIZ’ın Bakanlığın 2012 Bütçesini T.B.M.M Genel Kuruluna Sunuş Konuşmasında;

• yerli kaynaklara öncelik vermek suretiyle kaynak çeşitliliğinin sağlanması, • yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzındaki payını arttırılması,

• petrol ve doğalgaz alanlarında kaynak çeşitliliğinin sağlanması ve ithalattan kaynaklanan riskleri azaltacak tedbirlerin alınması,

• enerji alanındaki faaliyetlerin çevreye duyarlı şekilde yürütülmesi, • ülkemizin enerji koridoru ve terminali haline getirilmesi,

• enerji verimliliğinin arttırılması,

• yerli kaynakların ülke ekonomisine katkısının arttırılması,

• maliyet zaman ve miktar yönünden enerjinin tüketiciler için erişilebilir kılınması,

• serbest piyasa koşullarına tam işlerlik kazandırılması ve yatırım ortamının iyileştirilmesi olarak ifade edilmiştir.

Enerji arz güvenliğinin sağlanabilmesi ve kesintisiz devam etmesi için, bununla beraber ithal bağımlılık oranının azaltılabilmesi için 2010-2014 yılları için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının amaçladığı yatırımlar için ayırdığı bütçe 424.914.000 TL’dir. 2013 yılı için gerçekleştirilmesi planlanan yatırımların tahmini maliyetleri 92.638.000 TL olarak belirtilmiş, 2014 yılında 101.901.000 TL’ye çıkarılmıştır.

2.5. Enerji Politikalarının Yönetiminde Kamusal Karar Verme Süreçleri