• Sonuç bulunamadı

1970’li yılların kargaşalı ve yorucu günlerinden sonra 1980 askeri darbesi yaşanmış ve askeri yönetim üç yıl boyunca ülke yönetiminde söz sahibi olmuştur. Bu süre zarfında ülkedeki siyasal hayat bir kez daha sekteye uğramış, siyasi ve ekonomik hayat üzerindeki baskılar artmıştır. 1983 yılında yapılan seçimler ile birlikte Türk siyasi hayatında uzun bir süre sonra tek partili iktidar dönemi başlamıştır. Bu yıl ile birlikte Türkiye ekonomisi de büyük bir dönüşüm içerisine girmeye başlamıştır. Daha önce izlenen ithal ikameci sanayileşme politikası çerçevesinde yürürlüğe konmuş olan aşırı korumacı ve ekonomiyi dışa kapalı tutan bir politikadan ihracata dönük sanayileşme stratejisine dayanan dış dünya ile entegre olmuş, rekabete açık bir politika izlenmeye başlanmıştır.

1983 yılı ile birlikte başlayan ekonomideki büyük dönüşüm çerçevesinde uygulanan politikalar, temelde şu amaçlara yönelik olmuştur. Dış ticaretin geliştirilmesi ve serbestleştirilmesi. Yapılan reel devalüasyonlar ve sağlanan mali teşviklerle ihracat desteklenmeye çalışılmış ve ithalat üzerindeki sınırlamalar giderek kaldırılmıştır. Döviz piyasasının ve sermaye girişlerinde serbestleşmenin başlaması. Bu kapsamda döviz tevdiat hesapları serbest bırakılmış, 1989 yılında getirilen finansal liberalizasyon ve TL’nin konvertibiliteye geçişi ile birlikte mali piyasalarda tam serbestleşme sağlanmıştır. 1986 yılında mali piyasalarda görülen en önemli gelişmeler, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının kurulması ve Sermaye Piyasası Kurulunun izniyle piyasaya kazandırılan kısa vadeli araçlarla mali araçların çeşitlendirilmesidir. Bankalararası para piyasasının kurulması Merkez Bankasına parasal gelişmeleri yakından izleme olanağı tanımıştır. İMKB’nin de açılmasının

etkisi ile ikincil piyasalardaki işlem hacmi belirgin bir artış göstermiştir (Kesriyeli, 1997:12). İç fiyatların piyasa dengesini yansıtması amacı ile KİT ürünlerinin fiyatları serbest bırakılmış ve bu ürünlere sürekli zamlar yapılmıştır. Bunun yanında para miktarının denetlenmesi, sermaye üzerindeki vergilerin hafifletilmesi ve iç borçlanmaya geçiş başlamıştır. Sermaye hareketlerindeki vergilemenin düşürülmesi ekonominin daha rahat kaynak bulmasına ve kullanmasına yol açacak, böylelikle artan yatırımlarla gelir seviyesi de yükselecektir. Faiz hadlerinin serbestleşmesi ve reel pozitif düzeye yükselmesi. Bu politikadaki beklentiye göre bu yoldan tasarruflar artacak, kurulacak sermaye piyasası yoluyla yatırımcılara aktarılacak ve artan sabit sermaye yatırımlarıyla ekonomi gelişecekti (Kazgan, 2002b:129-130). Ancak bu dönemde ekonomiyi giderek serbestleşmeye dayanan politikalar istikrarlı biçimde değil, deneme yanılma yöntemine göre uygulanmıştır. Başka bir deyişle serbestleşme süreci el yordamıyla belki tutar anlayışıyla yürütülmüş ve dönem boyunca bazı problemlerle ve sorunlarla karşılaşılmıştır (Kazgan, 2002b:128).

1980 yılından sonra aşama aşama getirilen serbestleşme politikaları Türkiye’ye yönelik yabancı sermaye hareketlerinde de bir canlanmanın yaşanmasına neden olmuştur. Yukarıda kısaca açıklanmaya çalışılan politikaların etkisi daha çok Türkiye’ye yönelik portfoy yatırımları ve kısa vadeli yabancı sermaye hareketleri üzerinde etkili olmuştur.

Daha önce birinci bölümde de açıklandığı gibi portfoy yatırımları, yabancı piyasalarda tahvil ve menkul kıymetler alım satımı olarak tanımlanmaktadır. Yatırımcıyı yabancı piyasalarda bu şekilde yatırım yapmaya iten temel güdü ise faiz ve kur farklılıklarından doğan getiri farklılıklarıdır. Bu özelliğinden dolayı portfoy yatırımlarında volatilite çok yüksek olmakta ve getiri seviyesindeki veya güven ortamındaki en ufak bir düşüş sermayenin ulusal piyasaları terk etmesine yol açmaktadır.

Bunun dışında para ve sermaye piyasalarında uluslararası mali işlem şeklinde gerçekleşen, uluslararası özel sermaye hareketleri bir yıldan kısa vadeli ise kısa vadeli sermaye hareketleri ve beş yıldan uzun vadeli ise uzun vadeli sermaye hareketleri olarak adlandırılmaktadır. Uzun vadeli sermaye hareketleri, bankaların, kamu sektörünün ve özel şirketlerin uluslararası finans kuruluşlarından, yabancı hükümetlerden aldıkları kredileri ifade eder. Yatırım bankaları, IMF ve Dünya

Bankası, bankaların oluşturduğu konsorsiyumlar ve diğer kuruluşlar bu tür fonların kaynağını oluşturmaktadır. Genellikle proje finansmanı ve makro ekonomik dengelerin düzeltilmesi amacı ile verilen bu krediler, verimli alanlarda kullanıldığı taktirde faydalı olabilmekte ve vadelerin uzunluğu dolayısıyla istikrarsızlıklar yaratmayabilmektedir. Kısa vadeli sermaye hareketleri ise ekonominin gelişim potansiyeline göre değil, genellikle finansal aktiflerdeki yüksek getiriden ve faiz kur arbitrajından yararlanmak amacıyla gelebilmektedir. Bu nedenle bu tür sermaye büyük ölçüde spekülatiftir ve sıcak para özelliği taşımaktadır (Kar, Kara, 2003:63- 64).

1980 sonrası Türkiye’deki yabancı sermaye hareketlerini aşağıdaki tablo ve şekilde gösterebiliriz. Aşağıdaki şekilden ve tablodan görüldüğü gibi 1986 yılına kadar Türkiye’ye yönelik herhangi bir portfoy yatırımı gerçekleşememiştir. 1989 finansal liberalizasyon ile Türkiye’ye yönelen yabancı sermaye hareketlerinde de bir canlanma görülmeye başlamıştır.

Tablo-10: Türkiye’ye yönelik Yabancı sermaye hareketleri (1980-2002) (Milyon dolar)

Yıllar Portfoy Yatırımları Kısa Vadeli Sermaye

Hareketleri

Uzun Vadeli Sermaye Hareketleri 1980 0 -2 656 1981 0 121 683 1982 0 98 127 1983 0 798 39 1984 0 -652 612 1985 0 1479 -513 1986 146 812 1041 1987 282 50 1453 1988 1178 -2281 -209 1989 1386 -584 -685 1990 547 3000 -210 1991 623 -3020 -783 1992 2411 1396 -938 1993 3917 2994 1370 1994 1158 -5190 -784 1995 237 3635 -79 1996 570 2665 1636 1997 1634 -7 4788 1998 -6711 1313 3985 1999 3429 1024 344 2000 1022 4200 4276 2001 -4515 -11321 -1131 2002 -694 -415 2239 Kaynak: İstatistik Göstergeler 1923-2002, DİE, sf;447-448, 2003

Şekil-22: Türkiye’deki Yabancı sermaye hareketleri, (1980-2002) -14000 -12000 -10000 -8000 -6000 -4000 -2000 0 2000 4000 6000 1980 1982 1984 1986 1988 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002

Portfoy Kısa Uzun

Kaynak: İstatistiki Göstergeler 1923-2002, DİE, sf:447-448, 2003

Yukarıdaki tablo ve şekilden de görüldüğü gibi Türkiye’ye gelen yabancı sermaye hareketleri büyük bir dalgalanma göstermiştir. 3.917 milyon dolar ile en yüksek portfoy yatırımları 1993 yılında gerçekleşmiştir. Kısa vadeli sermaye girişleri 2000 yılında 4.200 milyon dolar ile ve uzun vadeli yabancı sermaye girişleri de 1997 yılında 4.788 milyon dolar ile gerçekleşmiştir. Her üç sermaye akımında da görülen ortak özellik kriz dönemlerinde Türk finans ve sermaye piyasalarından kaçış olgusudur. Şekil-22’de daha ayrıntılı görüldüğü gibi uzun vadeli sermaye hareketleri diğer iki sermaye akımlarına kıyasla daha istikrarlı görülmektedir. Uzun vadeli sermaye akımları 1996-1997 yıllarında en yüksek seviyesine ulaşmış, daha sonra uluslararası piyasalarda patlak veren krizler sebebi ile azalmış ve dalgalanma sürecine girmiştir. Portfoy yatırımları ve kısa vadeli sermaye hareketlerindeki dalgalanma benzerlik göstermektedir. 1991 yılındaki Körfez Savaşı krizi, 1994

yılındaki ekonomik kriz, 1998 yılında Uzak Doğuda patlak veren ve bütün dünyayı etkileyen finansal kriz ve 2000 yılındaki ekonomik kriz Türkiye’ye gelen sermaye akımlarını olumsuz yönde etkilemiştir. Bütün bu kriz dönemlerinde Türkiye ekonomisinden kaçan yabancı sermaye, ekonomik istikrarsızlıkların ve krizlerin daha derin yaşanmasına sebep olmuş ve bu dönemlerin uzamasına yol açmıştır. Para piyasalarına gelen kısa vadeli sermaye hareketlerindeki dalgalanma portfoy yatırımlarına kıyasla daha büyük oranlarda gerçekleşmiştir. Bunun da sebebi portfoy yatırımlarının daha ziyade menkul kıymetler piyasasına yönelmesi ve kısa vadeli sermaye akımlarına kıyasla daha istikrarlı bir seyir takip etmesidir.

3.5. Türkiye’den yurt dışına çıkan doğrudan yabancı sermaye yatırımları