• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de yurt içi tasarrufların gelişimi

2. TÜRKİYE’DE GELİR, TÜKETİM VE YURT İÇİ TASARRUFLARIN

2.2. Türkiye’de Yurt İçi Tasarrufların Gelişimi ve Uluslararası Karşılaştırmalar

2.2.1. Türkiye’de yurt içi tasarrufların gelişimi

Türkiye’de toplam yurt içi tasarrufların zaman içindeki gelişimi incelendiğinde, Türkiye’de 1980-1988 arasındaki dönemde görülen yüksek enflasyonun etkisi ve yaşanan belirsizlikler sonucu tasarrufların keskin bir şekilde arttığı gözlenmektedir.40 Söz konusu dönemde toplam yurt içi tasarruf oranı ortalama yüzde 19,2 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de finansal serbestleşmeye (1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleşmesi) geçildiği tarihten itibaren yabancı sermaye ülkeye girmeye başlarken tasarruf oranları az miktarda da olsa düşme eğilimine girmiştir. 2000’li yıllardan sonra ise bu azalma eğilimi oldukça belirginleşmiştir. Grafik 2.5’te görüleceği üzere 1989-1999 yılları arasındaki dönemde tasarruf oranı ortalama yüzde 24,2 iken, 2000’li yıllardan itibaren toplam tasarruf oranı hızla azalarak yüzde 15 düzeyinin altına gerilemiştir. Toplam tasarruf oranındaki gerilemenin kaynağını tespit etmek için kamu ve özel sektör tasarruflarındaki değişimi ayrı ayrı incelemek faydalı olacaktır. 1990’lı yıllardan sonraki tasarruf eğilimini incelemeden önce 1990’lı yıllardan önceki döneme kısaca değinmekte de yarar vardır.

Grafik 2.5. Türkiye’de Kamu, Özel ve Toplam Tasarruf Oranları (1975-2015)

(Yüzde)

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonominin Genel Dengesi (2015) 40 Dünya Bankası, 2011:3 -10.0 -5.0 0.0 5.0 10.0 15.0 20.0 25.0 30.0 35.0

29

Kamu tasarrufları 1975-1989 döneminde GSYH’ya oran olarak ortalama yüzde 4,7 olarak gerçekleşmiştir (Tablo 2.3). 1980’lerde piyasa ekonomisine geçilmesiyle kamu sektörünün41 ekonomideki payının azaltılması ve önemli yapısal dönüşümlerin gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Ancak bu dönemde uygulanan yeni ekonomi politikalarıyla gerek kamu sektörünün harcama ve gelir ağırlığının azaltılması gerekse özelleştirme politikaları açısından istenen etki yaratılamamıştır. Üstelik söz konusu dönemde hızla yaygınlaşan bütçe dışı harcama kanalları nedeniyle kamu harcamaları kontrolsüz bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu dönemde konsolide bütçe harcamalarında bir gerileme yaşanmazken toplam bütçe harcamalarının bileşenlerinde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bazı yıllar haricinde genel olarak yatırım harcamaları azalan, faiz giderleri ise artan bir eğilim içinde olmuştur. 1975-1980 yılları arasında personel giderlerinin GSYH’ya oranı yüzde 5,2 iken 1980 sonrasında sendikal faaliyetlerin yasaklanması, işçi ve memur ücretlerinin baskılanması sonucu personel giderleri azalarak 1985 yılındaki yüzde 2,7 seviyesine kadar gerilemiştir. 1980’li yılların ikinci yarısında ise personel giderleri artış trendine girmiş ve 1990 yılına gelindiğinde personel giderlerinin GSYH’ya oranı yüzde 5,4’e yükselmiştir. 1975’te sosyal güvenlik harcamalarının ve faiz giderlerinin GSYH’ya oranı sırasıyla yüzde 0,3 ve 0,4 iken; 1989’a gelindiğinde söz konusu harcamaların GSYH içindeki payları sırasıyla 1,4 ve 2,7’ye yükselmiştir.

Cari harcamalardaki ve borçlanma maliyetlerindeki artış gelir artışları ile telafi edilemeyince 1980’lerin sonunda kamu tasarrufları düşmeye başlamıştır.42 Söz konusu dönemde özel tasarruflar incelendiğinde ise, Grafik 2.5’te görüldüğü üzere, 1975-1980 yılları arasında özel tasarrufların düştüğü görülmektedir. 1980-1985 yılları arasında nispeten yatay bir seyir izleyen özel tasarruflarda, bu yıllardan sonra 1989 yılına kadar keskin bir artış yaşandığı görülmektedir. Bu artışta, bu dönemde görülen yüksek enflasyon ve belirsizliklerin etkili olduğu düşünülmektedir.43Ayrıca,

41 Kamu sektörü; merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kurum ve kuruluşlar, mahalli idareler, sosyal

güvenlik kuruluşları ile genel sağlık sigortası, fonlar, döner sermayeler, İşsizlik Sigortası Fonu ve KİT’lerin toplamından oluşmaktadır.

42 Dünya Bankası 2011:3; Kalkınma Bakanlığı, 1975-2009 Yılları Arasında Kamu Tasarruflarının

Gelişimi ve Merkezi Yönetim Bütçesi (çevrimiçi)

30

ilgili dönemde Sermaye Piyasası Kurulu ile İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın kurulması da Türkiye’de sermaye piyasasının gelişmesini sağlamıştır.

Tablo 2.3. Kamu, Özel ve Toplam Yurtiçi Tasarruf Oranları

(Yüzde) Özel Tasarruf Oranı Kamu Tasarruf Oranı Toplam Yurtiçi Tasarruflar

1975 17,7 4,6 22,4 1976 20,9 4,5 25,4 1977 17,8 3,5 21,3 1978 14,2 5,4 19,5 1979 17,2 2,5 19,7 1980 9,4 3,4 12,8 1981 11,8 5,6 17,4 1982 8,9 5,2 14,1 1983 9,2 4,8 14,0 1984 9,3 4,5 13,8 1985 14,7 5,8 20,5 1986 19,0 6,1 25,1 1987 21,2 4,9 26,2 1988 24,0 5,1 29,1 1989 20,8 3,6 24,4 1990 22,1 2,6 24,7 1991 23,9 0,7 24,6 1992 24,6 -0,6 24,0 1993 25,8 -0,7 25,1 1994 25,0 -0,1 24,9 1995 24,6 -0,1 24,6 1996 23,4 -1,1 22,3 1997 22,6 0,8 23,4 1998 25,7 -1,4 24,3 1999 25,1 -5,0 20,1 2000 21,8 -3,4 18,4 2001 25,5 -7,1 18,4 2002 23,4 -4,8 18,6 2003 19,6 -4,1 15,5 2004 16,9 -1,0 16,0 2005 13,2 2,8 16,0 2006 12,5 4,2 16,7 2007 13,2 2,4 15,6 2008 15,2 1,7 16,9 2009 14,2 -0,8 13,3 2010 12,1 1,5 13,6 2011 10,8 3,7 14,4 2012 11,7 2,9 14,6 2013 10,1 3,4 13,5 2014 12,1 3,1 15,2 2015 10,0 4,3 14,3

31

1989-2001 yılları arasında tasarruf oranlarında görülen düşüşün kamu sektörü kaynaklı olduğu gözlenmektedir. Bu dönemde ülkeye giren yabancı sermayenin etkisiyle parasal taban genişlemiştir. Bir yandan faiz oranları artmaya devam ederken, Merkez Bankası tarafından sterilize edilemeyen parasal tabandaki genişleme sonucunda likidite kamu tarafından kullanılabilir hale gelmiştir. Bu durum sonucunda ise kamu harcamalarında kamunun gelirlerini artırmadan personel harcamasının yükseltilebilmesi mümkün olabilmiştir.44

1990’lı yıllar, konsolide bütçe, fonlar, döner sermayeler, sosyal güvenlik kuruluşları ve KİT’lerin açıkları toplamından oluşan kamu kesimi açığının artan bir eğilim içinde olduğu bir dönem olarak görülmektedir. İlgili yıllarda kamu kesimi harcamalarının artması nedeniyle kamu tasarrufları negatif olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemde kamu kesimi açığının büyük kısmı konsolide bütçe açığından kaynaklanmıştır. Konsolide bütçenin kamu tasarruflarını etkileyen kalemleri ise cari transferlerdeki ve faiz giderlerindeki artış olmuştur. Cari transferlerde görülen artış genel olarak tarımsal destekleme ödemelerindeki ve sosyal güvenlik harcamalarındaki artıştan kaynaklanmaktadır. Sosyal güvenlik sistemine yönelik müdahalelerin sonucunda, sosyal güvenlik sisteminin finansmanı için özel ve kamu kesiminden elde edilen prim tahsilatları ile sosyal güvenlik harcamaları arasındaki denge bozulmuştur. Sosyal güvenlik kuruluşlarının yükümlülüklerinde görülen artış ve prim tahsilatında güçlüklerle karşılaşılması sonucunda 1990’lı yıllarda sosyal güvenlik harcamalarının GSYH içindeki payı artmıştır. Tarımsal destekleme ödemeleri ise bu dönemde değişken bir seyir izlemiştir. 45

İlgili dönemde, kamu tasarruflarının en önemli belirleyicilerinden bir diğeri de faiz giderleri olmuştur. 1990’lı yıllarda yaşanan en derin krizlerden biri olan 1994 krizinin etkisi başta olmak üzere söz konusu yıllarda borçların vade yapısı ve döviz kurlarındaki değişime paralel olarak, Asya ve Rusya krizleri ile 1999 yılında yaşanan Marmara depreminin olumsuz etkileri sonucu faiz giderleri artmıştır. Söz konusu yıllar, bütçe gelirlerindeki artışın bütçe harcamalarındaki artış trendinin altında

44 Özcan ve Günay, 2012:4

45 Kalkınma Bakanlığı, 1975-2009 Yılları Arasında Kamu Tasarruflarının Gelişimi ve Merkezi

32

kalması nedeniyle bütçe açığının arttığı, kamu tasarruflarının azaldığı, kamu finansman ihtiyacı nedeniyle kamu sektörü tasarruf-yatırım dengesinin bozulduğu ve kamu tasarruflarının sürekli olarak negatif olduğu bir dönem olmuştur.46 Tüm bu faktörlerin etkisiyle, kamu bütçe açığının GSYH’ya oranı 1990 yılındaki yüzde -5,5 düzeyinden 1999 yılındaki yüzde -11,7 düzeyine ulaşmıştır.47 Aynı dönemde kamu kesimi tasarrufu ise GSYH’ya oran olarak yüzde 2,6’dan yüzde -4,9’a düşmüştür. Özel kesim tasarruflarında ise, Grafik 2.5’de görüldüğü üzere 1990’lı yıllarda sınırlı düzeyde de olsa artış eğilimi olduğu görülmektedir. Bu dönemde kamu tasarruflarındaki düşüşe karşın özel tasarruflarda görülen artış, toplam tasarrufları yeterince yukarı çekememiştir. Kamu kesimi tasarruf-yatırım açıkları ise bu dönemde büyük oranda özel tasarruf-yatırım fazlasıyla karşılanmıştır.

2000’li yıllarda özel tasarruf oranlarında keskin bir düşüş dikkat çekerken; 2001 yılında GSYH’ya oran olarak yüzde -7,1 ile son on yılın en düşük değerini alan kamu tasarruflarının 2001 yılından sonra artmaya başladığı gözlenmektedir. 1990’lı yıllardan itibaren hem dışsal etkiler hem de sürdürülebilir olmayan iç borç dinamiği, başta kamu bankaları olmak üzere mali sistemdeki sağlıksız yapı ve yapısal sorunların kalıcı bir çözüme kavuşturulamaması nedeniyle oluşan ekonomik krizler sonucunda 2000 yılından itibaren Türkiye’de IMF destekli istikrar programları uygulanmaya başlanmıştır.48

2000 yılında enflasyonu düşürmek ve ekonomide büyüme ortamını yeniden sağlamak amacıyla Enflasyonla Mücadele Programı uygulanmaya başlanmıştır. Bu Program kapsamında sıkı maliye politikası uygulanması ve kapsamlı yapısal reformların hayata geçirilmesi öngörülmüş, enflasyonist beklentilerin hızla aşağıya çekilmesi için döviz kurları hedeflenen enflasyona göre belirlenerek önceden açıklanmış ve para politikası, likidite genişlemesini yabancı kaynak girişine bağlayan bir çerçeveye oturtulmuştur.49 Programdaki maliye politikası ile kamu kesiminde faiz dışı fazla oluşturma yoluyla kamu kesimi iç borç stokunun azaltılması amaçlanmıştır.

46 Kalkınma Bakanlığı, 1975-2009 Yılları Arasında Kamu Tasarruflarının Gelişimi ve Merkezi

Yönetim Bütçesi (çevrimiçi)

47 Kalkınma Bakanlığı, Kamu Kesimi Genel Dengesi, 2015 48 TCMB, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (çevrimiçi) 49 TCMB, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (çevrimiçi)

33

Bu Program kapsamında kamu mali dengesinde istikrarın sağlanması hedefine uygun olarak mali disiplinin oluşturulması için yüzde 6,5 oranında faiz dışı bütçe fazlası hedefi belirlenmiştir. Finansal piyasalarda ve döviz kurunda istikrarın sağlanması amacıyla TCMB’nin açıkladığı kur ve para politikaları çerçevesinde kurun sabitlenmesi ve TCMB’nin bilançosuna bazı sınırlamalar konulması gibi düzenlemelere gidilmiştir. Programın uygulanmasıyla önemli adımlar atılmış olup kısmi başarılar sağlansa da Program ile istenen hedeflere tam manasıyla ulaşılamamıştır.50 Programın uygulanmaya başlanmasıyla birlikte faiz oranlarındaki düşüş beklenenin üzerinde gerçekleşmiş, enflasyon önemli ölçüde azalmış, üretim ve iç talep canlanmaya başlamıştır. Ancak enflasyonun Programda öngörüldüğü hızda düşmemesi sonucu TL’nin beklenenin üzerinde değer kazanması, iç talepte görülen hızlı canlanma, enerji fiyatlarındaki artış ve Euro/Dolar paritesindeki gelişmeler sonucunda 2000 yılında cari işlemler açığı beklenenin çok üzerinde gerçekleşmiştir. Bazı önemli kamu işletmelerinde hedeflere ulaşılamaması, kamu bankalarına ilişkin düzenlemelerde yaşanan sıkıntılar, uluslararası sermayenin gelişen piyasalara daha ihtiyatlı yaklaşması sonucu 2000 yılının ikinci yarısında Türkiye’ye dış kaynak girişi azalmaya başlamıştır. Tüm bunların sonucunda 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizlerinin51 yaşanmasının ardından 2001 yılında Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı uygulanmaya başlanmış ve bu Program kapsamında ekonominin yeniden yapılandırılması ve istikrarın kalıcı kılınması hedeflenmiştir. Bu Program çerçevesinde,

50 Şimşek, 2007:54-56

51 2000 yılı Kasım ayında patlayan finansal krizde bankalar arası gecelik borçlanma faizi yaklaşık 3

kat artmıştır. Krizin patlak vermesinin ardından TCMB’nin döviz rezervinde önemli düzeyde azalma meydana gelmiştir. Bu durum sonucunda da enflasyonu düşürme programının net döviz rezervi üzerine koyduğu alt sınıra inilmiştir. Bu gelişmeler sonucunda IMF istikrar programına destek kredisi vermiştir. Bu şekilde kriz etkileri telafi edilmeye çalışılmıştır. Ancak, 2001 yılı Şubat ayında siyasal alanda meydana gelen bir tartışma sonucu istikrar programını tamamen ortadan kaldıran ikinci bir kriz patlak vermiştir. Yaşanan tartışma sonucu Kasım krizindeki gibi ama daha büyük ölçekli bir döviz krizi başlamıştır. Bankalar arası gecelik faizler yüzde 6000’leri aşmış ve ortalama olarak yüzde 4000 düzeyinde gerçekleşmiştir. Siyasi gerilim öncesi 27,9 milyar ABD Doları olan Merkez Bankası rezervleri 22,6 milyar ABD Dolarına gerilemiştir. İki gün içinde Merkez Bankası rezerv kaybı 5,3 milyar ABD Dolarına ulaşmıştır. Şubat krizinin döviz cephesi bakımından Kasım krizinden farkı bu defa dövize olan yoğun talebin sadece yabancı bankalarla sınırlı olmayıp buna yerlilerin de katılması olmuştur. Dövize olan talebin artması sonucu kurun dalgalanmaya bırakıldığı açıklanmıştır. Kurun dalgalanmaya bırakılmasıyla kur artışı on gün içinde yüzde 40’a ulaşmıştır. Bütün bu gelişmelerden sonra enflasyonu düşürme programı yürürlükten kaldırılmıştır (Turan, 2005:5-7; Uygur, 2001).

34

 Dalgalı kur sistemi içinde enflasyonla mücadelenin kesintisiz ve kararlı bir şekilde devam ettirilmesi,

 Bankacılık sektöründe kamu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki bankalar öncelikli olmak üzere hızlı ve kapsamlı yeni bir yapılanma oluşturulması, böylelikle bankacılık kesimi ile reel sektör arasında sağlıklı bir ilişki kurulması,

 Kamu finansman dengesinin güçlendirilmesi,

 Toplumsal uzlaşmaya dayalı ve enflasyon hedefleriyle uyumlu bir gelirler politikasının sürdürülmesi,

 Tüm bunları etkinlik, esneklik ve şeffaflık ile sağlayacak yapısal unsurların yasal altyapısının oluşturulması hedeflenmiştir.52

2001 krizinden sonraki dönemde kamu borç stokunun artmasını önlemek için uygulanmaya başlanan yeni maliye politikaları ile para ve döviz kuru politikaları sonucunda 2001 yılında GSYH’ya oran olarak yüzde -7,1 olan kamu tasarruf oranı, 2009 küresel kriz yılı hariç tüm yıllarda pozitif olarak gerçekleşmiş ve 2014 yılında yüzde 3,1 seviyesine ulaşmıştır. Kamu tasarruflarında görülen artış kamu harcamalarında görülen azalıştan ziyade kamu gelirlerinde görülen artıştan kaynaklanmıştır. Kamu gelirlerinin artmasında 1985 yılından bu yana uygulanan özelleştirme uygulamaları sonucu elde edilen gelirlerin de etkisinin olduğunu belirtmek gerekmektedir. Özelleştirme uygulamalarının başlatıldığı 1985 yılından 2016 yılına kadar geçen 31 yıllık sürede kapsama alınan kuruluşların yarısından fazlası tamamen özelleştirilmiştir.53 Toplam harcanabilir gelir içinde kamu harcanabilir gelirinin payı artarken; özel kesim harcanabilir gelirinin payı azalmıştır. Kamu ve özel kesim harcanabilir gelirinin GSMHG’den aldığı paylar Tablo 2.4’te sunulmaktadır. 2001 yılında toplam harcanabilir gelir içinde kamu ve özel kesimin aldığı paylar sırasıyla yüzde 2,5 ve yüzde 97,5 iken; 2015 yılına gelindiğinde söz konusu paylar sırasıyla yüzde 16,7 ve yüzde 83,3 olarak gerçekleşmiştir. Özel kesimin toplam harcanabilir gelir içindeki payının azalmasında, özel kesim üzerinde giderek artan vergi (özellikle dolaylı vergiler) yükünün ve borçlanma karşılığı faiz

52 TCMB, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (çevrimiçi)

35

yükünün etkisi önemli olmaktadır. Söz konusu faktörler kullanılabilir gelir üzerinde ciddi bir etkiye sahip olduğundan tasarrufları da önemli ölçüde etkilemektedir. Bölüm 2.2’de detaylı bir şekilde incelenen hanehalkı borç yükü küresel kriz sonrasında ciddi miktarda artış göstermiş olup, hanehalkı borcunun tamamına yakını kredilerden (yüzde 98)54 oluşmaktadır. Bu durum da hanehalkı gelirleri üzerinde faiz yükünün önemli bir yer teşkil ettiğinin göstergesi olarak yorumlanmakta, söz konusu eğilimin devam etmesinin sürdürülebilir olmadığı düşünülmektedir.

Tablo 2.4. Kamu ve Özel Kesim Harcanabilir Gelirin GSMHG’e Oranı

(Yüzde) Kamu Harcanabilir Gelir/GSMHG Özel Harcanabilir Gelir/GSMHG

1998 7,0 93,0 1999 5,0 95,0 2000 5,8 94,2 2001 2,5 97,5 2002 5,1 94,9 2003 5,6 94,4 2004 8,3 91,7 2005 11,9 88,1 2006 13,8 86,2 2007 12,3 87,7 2008 11,9 88,1 2009 10,5 89,5 2010 12,6 87,4 2011 14,6 85,4 2012 14,6 85,4 2013 15,4 84,6 2014 15,2 84,8 2015 16,7 83,3

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı Ekonominin Genel Dengesi (2015), Yazar Hesaplamaları

Özel tasarruflarda, 2001 yılından itibaren ciddi bir düşüş eğiliminin başladığı görülmektedir. Özellikle 2007 yılından itibaren özel tasarruflarda yeni bir düşüş ivmesinin oluştuğu da dikkat çekicidir. 2001 yılından sonra toplam tasarruf oranlarında görülen düşüş özel tasarruflardan kaynaklanmaktadır. 1990-2000 yılları arasında GSYH’ya oran olarak ortalama yüzde 24,1 olan özel tasarruf oranları, 2001- 2015 yılları arasında ortalama yüzde 14,7 düzeyine gerilemiştir. 2001 yılından sonra sağlanan kamu tasarruf oranlarındaki artışlar özel tasarruf oranlarındaki düşüşleri

36

telafi edememiştir. Ancak yine de, bu yıllarda toplam yurt içi tasarruf oranlarının daha fazla gerilememesinin nedeninin kamunun uyguladığı maliye politikalarının etkisiyle artan kamu tasarruf oranları olduğu değerlendirilmektedir.

Sonuç olarak, özel tasarruflardaki düşüşün etkisinin daha yüksek olması nedeniyle 2000’li yıllardan itibaren toplam yurt içi tasarruflar GSYH’ya oran olarak azalmıştır. 2015 yılına gelindiğinde toplam tasarrufların GSYH içindeki payı yüzde 14,3 iken bunun yüzde 10’u özel tasarruflardan, yüzde 4,3’ü ise kamu tasarruflarından kaynaklanmaktadır. 2001 yılından itibaren özel tasarruf oranlarında görülen düşüşün nedenleri Bölüm 2.3’te daha detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Grafik 2.6. Cari İşlemler Dengesi, Tasarruf Açığı (GSYH’ya Oran) ve

Ekonomik Büyüme (1999-2015)

(Yüzde)

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, TCMB, TÜİK

İlgili dönemde tasarruf oranlarındaki düşüş sonucunda Türkiye ekonomisi yabancı tasarruflara bağımlı hale gelmeye başlamıştır. Grafik 2.6’da görüldüğü üzere, tasarruf-yatırım dengesinin kurulamaması nedeniyle büyümenin dış tasarruflarla finanse edilmesi gerekmiştir. Ayrıca, daha önce dış kaynaklar daha çok kamu tasarruf-yatırım açığının finanse edilmesi için kullanılırken; 2003 yılından

-12.0 -7.0 -2.0 3.0 8.0 13.0

sonra özel kesim tasarruf-yatırım açığı dış kaynaklarla finanse edilir hale gelmiştir.55 Tablo 2.5’te görüleceği üzere, bu dönemde dış kaynak kullanımının kompozisyonu değişmiştir. 2003 yılında dış borç stoğunun yüzde 34’ü özel kesime aitken, 2014 yılına gelindiğinde bu oran yüzde 70,1’e yükselmiştir. Söz konusu oran kamu sektörü için ise aynı dönemlerde yüzde 49,1’den yüzde 29,2’ye düşmüştür. Özel sektör borçluluğunun artması faiz ödemelerinin de artmasını beraberinde getirmektedir. Elde edilen gelirin büyük kısmı ana para borç ödemelerinin yanında faiz ödemelerine gitmektedir. Faiz ödemeleri yükümlülük içerisinde önemli bir kalem olmaktadır. Tablo 2.5. Türkiye’nin Dış Borç Stokunun Dağılımı

(Yüzde, Pay) 1998 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Kamu 42,9 41,5 49,8 49,1 47,0 41,2 34,4 29,4 27,9 31,1 30,5 31,0 30,7 29,8 29,2 TCMB 13,5 21,4 17,0 16,9 13,3 9,0 7,5 6,3 5,0 4,9 4,0 3,1 2,1 1,3 0,6 Özel 43,6 37,1 33,2 34,0 39,8 49,7 58,1 64,3 67,1 64,1 65,5 65,9 67,2 68,9 70,1 Toplam 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 Kaynak: Hazine Müsteşarlığı verilerinden hesaplanmıştır.

Grafik 2.7’de de görüleceği üzere, küresel kriz dönemleri haricinde kamu tasarruf-yatırım açıklarındaki azalmaya rağmen, ekonominin toplam tasarruf-yatırım açığının yüksek düzeylerde seyrettiği gözlenmektedir. Bu durumun oluşmasında özel kesim tasarruf-yatırım açıklarının etkisinin olduğu açıkça görülmektedir. Özellikle 2003 yılından sonraki dönemlerde toplam tasarruf-yatırım açığının özel ve kamu tasarruf-yatırım açığı ayrımında bir değişim olduğu gözlenmektedir. 2003 yılından önce GSYH’ya oran olarak ortalama yüzde 10 düzeyinde olan kamu tasarruf-yatırım açığı özel tasarruf fazlasıyla telafi edilirken; son dönemlere bakıldığında toplam tasarruf-yatırım açığının büyük ölçüde özel tasarruf-yatırım açığından kaynaklandığı gözlenmektedir. 2004 yılından itibaren özel tasarruf dengesinin negatife döndüğü yani özel tasarrufların özel yatırımları karşılayamadığı görülmektedir. 2015 yılındaki

38

tasarruf-yatırım açığının yüzde 82’si özel kesim tasarruf-yatırım açığından kaynaklanmaktadır.56

2001 krizinden sonra uygulanmaya başlanan sıkı maliye politikasıyla birlikte kamu tasarruf-yatırım açığının azaldığı ancak bu politikaların toplam tasarruf-yatırım açığını azaltmada yeterli olmadığı görülmektedir. Bu durum dış dengenin bozulmasına neden olmuştur. Grafik 2.7’den de görüleceği üzere, son yıllarda görülen tasarruf-yatırım açığı özel kesim kaynaklı olup özellikle özel kesim açığında hanehalkının daha az tasarruf yapmasının etkisi vardır. Ancak burada özel kesim tasarruf-yatırım açığının daha detaylı incelenmesi gerekmektedir. Türkiye’de küresel kriz sonrasında gözlenen özel kesim tasarruf-yatırım açığı incelenirken, bu açığın kaynağını araştırmak önem taşımaktadır.

Grafik 2.7. Tasarruf-Yatırım (Özel, Kamu) ve Cari İşlemler Dengesi

(GSYH’ya Oran, Yüzde)

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı ve Yazar Hesaplamaları

Küresel kriz yılları haricinde özel tasarruf oranları incelendiğinde, 2001 yılından bu yana söz konusu oranın düştüğü görülmektedir (Tablo 2.6). GSYH’ya oran olarak 2001 yılında yüzde 25,5 olan özel tasarruflar 2015 yılında yüzde 10’a gerilemiştir. Özel yatırımların GSYH’ya oranı incelendiğinde ise bu oranda bir miktar artış olduğu gözlenmektedir. 2003 yılında yüzde 14,3 olan özel yatırımların GSYH’ya oranı 2014 yılında yüzde 16,1’e yükselmiştir. 2015 yılında özel yatırımlar bir miktar gerilemiş ve yüzde 13,4 olarak gerçekleşmiştir. Özel tasarruflardaki düşüş,

56 Kalkınma Bakanlığı, Ekonominin Genel Dengesi, 2015

-13.0 -8.0 -3.0 2.0 7.0 12.0 17.0

39

özel yatırımlardaki artıştan çok daha fazladır. Son yıllarda gözlenen özel tasarruf- yatırım açığının büyük kısmı özel yatırımların artmasından ziyade özel tasarrufların azalmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum özel yatırımların giderek daha fazla oranda dış tasarruflarla finanse edildiği anlamına gelmektedir.

Tablo 2.6. Tasarruf ve Yatırımların GSYH’ya Oranları

(Cari Fiyatlarla, Yüzde) Özel Tasarruf Özel Yatırımlar Kamu Tasarrufu Kamu

Yatırımları57 Toplam Yurtiçi Tasarruflar Yatırımlar Toplam Tasarruflar Dış

1998 25,7 17,2 -1,4 5,2 24,3 22,4 -2,0 1999 25,1 14,5 -5,0 5,0 20,1 19,5 -0,6 2000 21,8 16,0 -3,4 5,2 18,4 21,2 2,9 2001 25,5 11,4 -7,1 4,1 18,4 15,5 -2,9 2002 23,4 13,1 -4,8 4,9 18,6 18,0 -0,6 2003 19,6 14,3 -4,1 3,7 15,5 18,0 2,5 2004 16,9 16,6 -1,0 3,2 16,0 19,8 3,8 2005 13,2 16,4 2,8 4,0 16,0 20,4 4,3 2006 12,5 18,7 4,2 3,7 16,7 22,4 5,7 2007 13,2 17,5 2,4 3,9 15,6 21,4 5,8 2008 15,2 17,8 1,7 4,3 16,9 22,1 5,2 2009 14,2 10,9 -0,8 4,4 13,3 15,3 2,0 2010 12,1 15,8 1,5 4,1 13,6 19,8 6,2 2011 10,8 19,7 3,7 4,1 14,4 23,8 9,4 2012 11,7 16,0 2,9 4,4 14,6 20,4 5,8 2013 10,1 16,0 3,4 4,9 13,5 20,9 7,5 2014 12,1 15,9 3,1 4,4 15,2 20,3 5,1 2015 10,0 13,4 4,3 5,0 14,3 18,4 4,1

Kaynak: Kalkınma Bakanlığı ve Yazar Hesaplamaları

Özel tasarruflardaki azalma incelenirken özellikle hanehalkı tasarruflarının seyrinin incelenmesi oldukça önemlidir. Nitekim Türkiye’de özel tasarrufların asıl belirleyicisi hanehalkı tasarruflarıdır. Hanehalkı tasarrufları Üçüncü Bölümde ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Ama burada bahsedilmesi gereken önemli bir nokta, özel tasarruflardaki düşüşün büyük bir kısmının hanehalkı tasarruflarındaki düşüşten kaynaklandığıdır. Özel tasarrufları oluşturan bir diğer kalem olan firma tasarruflarındaki (dağıtılmayan kâr) değişim, yayınlanan resmi bir firma tasarruf verisi bulunmadığı ve bu çalışmanın odak noktası hanehalkı tasarruf oranları olduğu

57 Kamu yatırım harcamalarında Kalkınma Bakanlığı tanımı ile TÜİK tanımı arasında farklılık

bulunmaktadır. Bu farklılık, Kalkınma Bakanlığının personel giderlerinin bir kısmının cari giderlerden (kamunun nihai tüketiminden) alınarak eş miktarda bir tutarın yatırımlara dolayısıyla kamu kesimi sabit sermaye oluşumu kalemine eklenmesini ifade eden yatırım işçiliği rakamına eklemesinden kaynaklanmaktadır.

40

için bu çalışma kapsamında incelenememektedir. Ancak Yükseler (2011:12) çalışmasında, Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistikleri Anketi kullanılarak şirket tasarrufları incelenmiş ve sanayi ile hizmetler sektöründe 2002 yılında yüzde 23,4 olan işletme artığının ciroya oranının 2008 yılına gelindiğinde yüzde 15,3’e düştüğü; imalat sanayiinde ise 2002 yılında yüzde 27,4 olan işletme artığının üretim değerine oranının 2008 yılına gelindiğinde yüzde 19,7’ye gerilediği belirtilmektedir. Bu bulgular firmaların da tasarruf etme eğiliminin önemli ölçüde azaldığını göstermektedir.

Kamu tasarruf-yatırım açığı incelendiğinde ise kriz yılları hariç söz konusu açığın azaldığı görülmektedir. 2001’den itibaren uygulanmaya başlanan sıkı maliye politikalarının etkisiyle kamu tasarrufları artarken; kamu yatırımları 2001’den bu yana ortalama yüzde 4,1 etrafında ufak dalgalanmalar göstermektedir. Son yıllarda gözlenen kamu tasarruf-yatırım açığının azalmasının arkasında artan kamu