• Sonuç bulunamadı

Nüfusu 10 Milyonun Üzerinde Olan Megakentler

1. Boyut: ekonomik, sosyal, küresel ve yerel faktörler

2.1. Türkiye’de Metropolle!me ve •stanbul Metropoliten Kenti

•lk kent sosyologlar• Park, Burgess ve McKenzie k•rk be• y•l kadar önce Chicago kenti çevresindeki yerle•meler aras•ndaki etkile•imi gözlemleyip ilk defa yeni bir olgudan söz ettiler (K•ray, 2007:105; McKenzie, 1933). 1910’lardan sonra Chicago yöresinde belirli bir ula••m ve haberle•me düzeyinde (demiryolu ve telgraf) kentsel yerle•meler aras• kar••l•kl• etkile•imin birçok yönden de!i•ti!ini ve kentler aras•nda büyüklük ve fonksiyon yönünden yeni bir farkl•la•man•n do!du!unu ileri sürdüler. McKenzie, çe•itli faaliyetlerin farkl•la•mas•n•, özellikle imalat•n büyük kentten kaç•p orta çapl• kentlere yerle•mesini, çal•••lan yerle oturulan yerin gittikçe birbirinden uzakla•mas•n•, çevrede alt kentler (suburbs) olu•mas•n•, çok geni• bir saha içinde çe•itli büyüklükteki yerle•meler aras•nda çok hareketli bir ili•kiler düzeni kuruldu!unu, buna ra!men bu ili•kilerin yay•ld•!• bölgenin merkezindeki metropoliten kentin yo!un sosyal, ekonomik ve idari ili•kilerde her •eye hâkim oldu!unu ve kontrol etti!ini gözlemledi!inde bunu yepyeni bir olgu ve “yeni bir sosyal ve ekonomik birim” diye kabul etmi•tir (K•ray, 2007:105).

Bu yüzy•l•n ikinci yar•s•n•n metropoliten bölgesi, elektronik aletlerle haberle•me, içten patlarl• ve jet motorlar•yla ula••m olanaklar• ile McKenzie’nin 1930’lardaki Chicago üzerindeki gözlemleri kadar yeni ve de!i•ik bir olgudur. Bu olgunun yeni sosyal ve ekonomik özellikleri olan bir •ekli vard•r. Mekânsal ve sosyal yönden son derece ihtisasla•m•• mozaik halindeki alt bölgeler merkezin koordinasyonu ve kontrolü alt•nda tam bir fonksiyonel bütün haline gelmektedir. Merkezin kontrol etti!i birçok fonksiyonun keskin bir farkl•la•ma ile bölge içinde birbirinden farkl• özellikte ve büyüklükte yerle•melerde yer ald•!• görülmektedir. Üstelik bu farkl•la•ma ile beraber merkeze ba!•ml•l•k daha da belirginle•mektedir. Türkiye’de de pazar için üreten k•rsal bölgeler artt•kça, tar•msal de!i•me tamamland•kça, sanayile•me daha yüksek düzeylere ula•t•kça, ula••m ve haberle•me etkinle•tikçe bunun mekândaki yans•mas• olan metropoliten bölge olgusu da h•zlanmaktad•r (K•ray, 2007:106).

Bugün Türkiye’de kentle•me sorunlar• demografik büyüme, sanayinin tar•ma elveri•li alanlar• yok etmesi ve gecekondula•mad•r. Demografik büyüme, sanayile•me ve konut sorunlar• ile birlikte kentle•menin bugünkü a•amas• istesek de istemesek de metropoliten bölgele•medir ve metropoliten kentin bu yap•land•rmada özel bir yeri vard•r. Bu, tek hâkim •ehir (primate city) olgusundan farkl• bir •eydir (K•ray, 2007:107). Tek hâkim •ehir olgusu, ticaretin d••a dönük, kökü limanlarda olan dengesiz bir ula••m ve haberle•me sisteminin geli•ti•i, d••a dönük ili•kilerin kontrol fonksiyonlar•na hâkim oldu•u zamanlarda ve toplumlarda ortaya ç•kar. Oysaki metropoliten bölge geli•mesi ileri teknolojili sanayinin ve içe dönük kontrolün getirdi•i bir yerle•me yap•land•rmas•d•r. Bölge içindeki farkl•la•malar ve özellikle metropolün çap•, kontrol etti•i bölgedeki yerle•melerin sanayiye dönük olmas• ve aralar•ndaki kar••l•kl• etkile•imin yo•unlu•u, çok yönlülü•ü ve kendi içyap•s•, onun tek hâkim •ehir olgusundan farkl• bir toplum oldu•unu gösterir (K•ray, 2007:107).

Metropoliten bölgele•me genellikle •ehirle•me olu•umunun ileri ve özel bir halidir. Daha önce de ifade edildi•i gibi içine ald••• çe•itli büyüklüklerdeki ve uzakl•klardaki yerle•melere çe•itli fonksiyonlar, özellikle sanayi veya tar•msal toptanc•l•k gibileri yerle•irken; merkezdeki metropoliten kentte de kendine has ba•ka fonksiyonlar geli•mekte, ba•ka vas•fta bir i•gücü yerle•mektedir. Örne•in Amerika’da bu olgu 1890’larda ba•lam••, 1910 nüfus say•m•nda istatistiklere girmi•, 1930’lardan sonra da çe•itli disiplinlerdeki kimselere ara•t•rma konusu haline gelmi•tir (K•ray, 2007:108; Gloab and Brown, 1972). Ülkemizdeki yerle•me ili•kilerinin de•i•ti•i ve geni• anlam• ile kentle•menin ba•lad••• 1950’lerde ortaya ç•kan tek hâkim kent (primate city) olgusu nihayet 1960’lardan sonra toplumun bütününe has de•i•melerle metropolitenle•meye yönelmi•, çok fonksiyonlu tek büyük kent kendi içinde farkl•la•maya ba•lam••t•r. Örne•in sanayi gibi fiilen üretimin yap•ld••• kurumlar•, çevresindeki kentlere itmi•, bunlar•n nüfusunu 50 ya da 100.000’e ç•kartm••t•r. Böylece giderek bölgenin bütününde içe dönük bir hâkimiyet kurmu•tur. •mar ve •skân Bakanl••• ve Devlet Planlama Te•kilat• içerisinde metropolitenle•mi• olsun olmas•n, bölge planlama giri•imleri bu olu•umun yaratt••• duyarl•l••• göstermektedir. Üstelik metropolitizasyonun belirgin oldu•u •stanbul, Ankara ve •zmir’de Naz•m Plan bürolar•n•n (metropoliten bölge planlama bürolar• gibi) çal••malar•n• metropoliten saha (günlük gidip gelmelerin ço•unlukta oldu•u saha) içerisini planlamaya yöneltmesi ya da Çukurova bölge

planlamas•n•n milli plan örgütünün üstüne al•nmas• gibi giri•imler, ülkenin çe•itli yerle•meleri aras•nda nerelerin metropolizasyona gitti•ini aç•kça göstermektedir (K•ray, 2007:108).

Metropoliten kent olgusu ile çok yak•ndan ili•kili bir ba•ka tart••ma konusu da kentin etraf•nda büyüyen çe•itli sosyo-ekonomik gruplar•n konut m•nt•kalar• olan çe•itli banliyö (suburb) ya da alt kentlerdir. Bunlardan yatakhane kentler diye adland•r•lanlarda çal••an nüfus her sabah metropoliten kent merkezine gitti•i için kent planc•lar• ve düzenleyicileri için pek istenmeyen yerle•me biçimleri olmu•tur. Fakat unutmamak gerekir ki bütün bir bölgeyi hatta çok kere ülkeyi etkisi alt•nda tutan metropoliten kent, merkezi i• m•nt•kas•na y•••lm•• olan fonksiyonlar• ve oralarda çal••an, say•lar• on binleri bulan uzmanlarla beyaz yakal•lar• bugünün sosyo teknolojik ko•ullar• alt•nda çevredeki alt kentlerden ba•ka yere yerle•tirmek ve çal••t•rmak olanaks•zd•r. Yukar•da da belirtildi•i gibi 1890’lardan beri metropoliten kent merkezi, ula••m ve haberle•menin etkinlik kazanmas• ile daha çok büyümeye, yo•unla•maya sahne olmu•, kendisi için ikinci derecede önemli olan perakende ticaretin d•••nda hiçbir idare ve kontrol fonksiyonu buradan ayr•lmam••t•r (K•ray, 2007:116).

Küreselle•menin temel ald••• üretim, ileti•im, ula••m teknolojisinin de•i•im ve mekânsal etkilerinin ko•ulland•rd••• ölçütler ba•lam•nda Türkiye metropollerini de•erlendirmek gerekirse, "stanbul d•••ndakilerin (Ankara, "zmir) geleneksel, modernist ölçüde geli•im trendinin d•••nda büyük ölçüde potansiyel gösteremediklerini söylemek mümkündür. Bu noktada belirtilmesi gereken temel husus, "stanbul d•••ndaki Türkiye metropollerinin a•sal örgütlenmeye kat•l•m düzeylerinden öte, metropoller ekseninde •ekillenen hiyerar•ik yap•lanma içindeki etkinlik düzeyinin küresel boyutlarla uyumlu olmamas•d•r. Ülke ekonomisinin küreselle•me ekseninde dönü•üm ve dünya ekonomisiyle eklemlenme prati•ini ya•amas• ba•lam•nda, Türkiye metropolleri bu yeni ekonomik konjonktürün ko•ulland•rmas•yla kentsel kimliklerini, geli•me e•ilimlerini ve hiyerar•ik hedeflerini belirginle•tirmektedirler. Bu noktada önemli olan hangi metropolün, küresel ili•kilerin yönlendiricili•inde mekânsal bir geli•me süreci ya•ad•••n•n bilinmesidir. Buna göre gerek "zmir gerekse Ankara, "stanbul’un 1980 sonras•nda ya•ad••• etkilenme biçiminin ve sürecinin oldukça d•••nda kalarak daha çok içsel dinamiklerin kontrolü ve egemenli•inde, geleneksel kal•plar•n•n zemininde bir

geli•me süreci ya•amaktad•rlar. Örne•in •zmir’in mekânsal geli•im politikalar• aç•s•ndan öne sürülen birçok alternatif aras•nda, kent-içi yenileme süreçlerine endekslenecek •ekilde bir çanak-içi yo•un büyüme modelinin, küreselle•menin yeni birikim rejimiyle örtü•en bir model olmas•na kar••n, •zmir için bu modelin, kent merkezinin tarihsel ve kültürel e•ikleri dolay•s•yla dönü•üme olanak vermeyece•i gerekçesiyle uygun görülmemektedir (Hac•saliho•lu, 2000:146; Göksu, 1996:112-119).

Bu örneklere, finans kurumlar•n•n yayg•nl•k kazanamamas• ve konut edinme biçimindeki •stanbul benzeri bir yap•lanman•n olu•amamas• da eklenebilir. Bu tür örnekler Ankara için de verilebilir. Bu noktada bilinmesi gereken, •stanbul d•••ndaki metropollerin, küreselle•me sürecinin ko•ulland•rd••• mekâna dair de•i•im ö•elerinin hissedilebilir, ay•rt edilebilir düzeyde ya•amay••lar•d•r. Esas olarak merkezin çözülmesi sürecini en belirgin olarak •stanbul ya•amaktad•r. Sanayiden hizmet alan•na yöneli•i yine •stanbul ya•amaktad•r. Dev al••veri• merkezleri-villa tarz• ya•am modelleri, gökdelenler-plazalar, finans kurumlar• ve daha bir dizi de•i•im ö•esi •stanbul’da yeni bir mekânsal örgüyü •ekillendirmektedir (Hac•saliho•lu, 2000:147).

Özellikle yabanc• sermayenin yöneli•i ve ilgisi aç•s•ndan •stanbul’un ayr•cal•k ta••d•••n•, ulusal sermayenin karar ve kontrol merkezlerinin •stanbul’da konumland•••n• (baz• holding merkezlerinin süreç içinde, örne•in Adana ve Ankara gibi kentlerden •stanbul’a ta••nd••• hat•rlanmal•d•r) görmekteyiz. Küreselle•me süreci içinde temel bir nokta olarak vurgulanan finans kapitalin a••rl••• ve yo•unluklu trafi•i, özellikle küresel a••n kentsel boyutunun önemli belirleyicisidir. Bu ba•lamda •stanbul, Türkiye’nin finans merkezi olmas•n•n yan•s•ra uluslararas• mali sermayenin olu•turdu•u küresel finans a••n•n içinde yer alan bir kent durumundad•r (Hac•saliho•lu, 2000:148).

•stanbul’un bu durumu, ulusal ekonominin mekânsal merkezi olma özelli•iyle ili•kili oldu•u kadar co•rafi konumunun zemin haz•rlad••• stratejik nitelikleri geçmi•e k•yasla artarak yeni boyutlar kazanm••t•r. Buna göre •stanbul siyasal ve ekonomik panoramas• de•i•en Avrasya’n•n en önemli metropollerinden biri durumuna gelmi•tir. Bölgesel düzeydeki bu konumu, •stanbul’u uluslararas• ölçekte ilgi oda••na dönü•türmü•tür. Ku•kusuz ülke içindeki rolü ve etkinli•i bu ortam• peki•tirmi•tir. Nitekim dünya

ekonomisinde ya•anan her de•i•imin ve her yeni ili•kinin ülke içinde ilk yans•malar• •stanbul’dan al•nmaktad•r. T•pk• suya at•lan bir ta••n yaratt••• iç içe dalgalar gibi, en iç halkay• •stanbul olu•tururken, sonraki halkalar •stanbul’dan etkilenen bölgelerin s•ras•n• ve etkilenme derecelerini göstermektedir (Hac•saliho•lu, 2000:148; Sönmez, 1998:49).

•stanbul’un 1980-90 aras• dönemde, küreselle•me sürecinin ilk etkilerinin görüldü•ü evre içinde yo•un nüfuslanma sürecinin sürdü•ünü (1980’de ülke nüfusu içindeki pay• % 10,6 iken 1990’da bu oran % 12,9 olmu•tur) söylemek mümkündür. Buna ba•l• olarak aktif nüfus oran•n•n art•• kaydetti•ini (1980’de Türkiye’de toplam aktif nüfusun % 8,4’ü •stanbul’da ya•arken, bu oran 1990’da % 11’e yükselmi•tir) görülmektedir. •ç göçün besledi•i bu tablo, 1990 sonras•nda, büyük ölçüde de•i•memekle birlikte, iç göçün özellikle ba•ka mekânlara yöneli•iyle de (Mersin, Adana, Antalya gibi) ili•kili olarak nüfus art•• h•z•nda dü•ü•ü yans•tan bir sürece girmi•tir (1990-1997 aras• y•ll•k nüfus art•• h•z• ‰ 34,5). Bu süreç, nüfus hareketlili•indeki de•i•imi yans•tt••• ölçüde kentsel i•levlerde ya•anan farkl•la•may• da içermektedir. •stanbul, birçok kentsel i•lev bak•m•ndan Türkiye içinde merkez karakterlidir. Bu özelli•i gelenekselle•erek dünden-bugüne çe•itli boyutlar•yla ta••nm••t•r. Ancak özellikle 1990’l• y•llardan itibaren bu tabloda farkl•la•malar görülmektedir. En önemlisi, •stanbul’un sahip oldu•u kentsel i•levler içinde sanayinin hâkim rolünde ya•anan de•i•imdir. Bu de•i•imi temsil eden en önemli geli•me, son y•llarda sanayi sektöründe görülen durgunlu•a kar••n hizmet sektöründe istihdam art•••n•n ya•anmas•d•r (Hac•saliho•lu, 2000:149).

Küreselle•menin mekânsal etkilerinin i•leyi•inde kavramla•t•r•labilen, “mekânsal farkl•la•ma” ve “mekânsal benze•me” kavramlar•yla somutla•abilen mekâna dair planlama anlay••• ve prati•indeki de•i•imdir. Bir yandan mekânsal farkl•la•mayla birbirinden kopan, kendi dinamikleriyle kentsel bütünlükten soyutlanan mekânsal üniteler artarken öte yandan bu i•leyi•in etkin oldu•u kentsel yap•lar giderek birbirlerine daha çok benzeyerek özgün yanlar•n•, tarihsel ve kültürel ba•lar•n• yitirmektedir (Hac•saliho•lu, 2000:123).

Küreselle•menin e•itsizlik yarat•c• tahripkâr yönünün törpülenmesi ya da kar••s•nda dirençle durulabilmesinin en önemli arac• planlama eylemidir. Planlama eyleminin

temel silah• ise “metropoller”dir. Metropollerde mekân planc•l•••, özü gere•i kamu yarar• ilkesine dört elle sar•ld••• sürece planlama eyleminin i!levselli•i korunacakt•r ve bu durum daha iyi ya!an•l•r kentler yaratabilmenin ön ko!ulu olacakt•r. Aksi takdirde, kentlerin giderek e!itsizli•in mekânlar• olmas• sürekli gerilimli, kaotik ve sorunlar•yla ya!ayanlar• aras•nda çözümsüzlük yuma••n• ta!•yamaz bir noktaya gelmesi kaç•n•lmazd•r (Hac•saliho•lu, 2000:126).

Küreselle!me sürecinde metropollerin sahip oldu•u ayr•cal•kl• i!levlere ra•men, tüm metropollerin küresel ili!ki a•• içindeki etkinli•i ku!kusuz ayn• düzeyde de•ildir. Bu durumu belirleyen çe!itli faktörler s•ralanabilir. Ancak en temel olan• uluslararas• sermaye hareketlili•iyle olan ili!ki düzeyidir. Baz• metropoller bu a••n d•!•nda kal•rken, ili!ki a••n•n hareketlili•i içinde etkinlik düzeyleri birbirinden farkl• özellikler göstermektedir. Küreselle!me sürecinde metropollerin bu genel de•erlendirmesine yönelik dünya metropolleri çe!itli yönleriyle irdelenebilir. Bu ba•lamda Türkiye metropolleri ve •stanbul ele al•nd•••nda, genel de•erlendirmeler için somut örnekler oldu•u dikkati çekmektedir. Ku!kusuz •stanbul’un ta!•d••• potansiyeller dikkate al•nd•••nda, bu de•erlendirmeler içindeki yeri ayr•cal•kl•d•r. Gerek çok yönlülü•ü gerekse tarihsel derinli•i, kentsel zenginli•in temel dayanaklar•d•r. Nitekim •stanbul sahip oldu•u co•rafi konum sayesinde tarih boyunca daima stratejik önemi büyük kav!ak niteli•i ta!•m•!, bölgesel ili!kilerde bir dü•üm noktas• olmu!tur (Hac•saliho•lu, 2000:145).