• Sonuç bulunamadı

2.1. Gençlik Olgusu

2.1.3. Türkiye’de Gençliğin Siyasal Katılımı

Günümüz gençliğinin siyasete katılım noktasında aktif bir çaba göstermediği, özellikle örgütlenmeden uzak durmayı tercih ettiği, çeşitli bilimsel araştırmalarla da desteklenen genel bir kanı halini almıştır (Erdem-Artan vd., 2005; Metropoll, 2006- 2008; Zeylan, 2007; Forum İstanbul, 2007; Yurdsever-Ateş 2007; Akgül, 2007; Kirmanlıoğlu, 2007; Aytaç vd., 2008; Yentürk vd., 2008; Erdoğan, 2008-2009; Kılıç, 2009; Boyraz, 2009; Lüküslü 2009; Sencar, 2013).

Türkiye’de gençlik çeşitli dönemlerde siyasal etkinliği olan bir kesim olarak varlık sürdürmüştür. Gençliğe yüklenen misyon bazen “gençlik miti” (Lüküslü, 2009), bazen “rejimin bekçileri” (Neyzi, 2009) gibi nitelemelerle eleştirilse de gençlik ülkenin kuruluş aşamalarından itibaren ve ‘80lere kadar takip eden süreçte bir siyasal mobilizasyon kaynağı niteliğinde, siyasi katılım konusunda çeşitli biçimlerde etken bir varlık göstermiştir. Ancak 1980’lerde gerek ülkedeki siyasal çatışmaların tırmandırdığı gerginlik ve bu duruma devletin karar alma mekanizmalarının şaibeli müdahilliği gerekse dünyayı etkisi altına alan küresel dönüşümler, gençlerin siyasete katılımı konusunda ülkemize özgü olarak keskin bir biçimde sınırlanmıştır.

Anayasal düzlemde siyasi örgütlenme özgürlüğüne getirilen kısıtlamaların yanı sıra gençlerin sosyo-kültürel yaşam alanlarında da siyasetten uzaklaştırıcı birtakım mekanizmalar faaliyete geçmiştir.

İnanır (2005), gençliğin siyasete olan kayıtsızlığını eleştiren görüşlerin birçoğundaki ön kabulü şöyle ifade eder: “Genç, okulda aldığı eğitimi vasıtasıyla içerisinde yaşadığı toplumun ve dünyanın sorunlarını çözümleyebilecek altyapıya

sahip olan hayata atılmadığından sisteme dışarından bakabilmesinin avantajıyla

çarpıklıkları görebilen bu algılamadan sonra henüz derisi kalınlaşmadığı için umut ve

özgüvenle bu çarpıklıkları gidermeye koyulabilecek, okul denen toplumsallaşma

mekânlarında bulunan tez canlı, dinamik insandır” (İnanır, 2005: 37-51). Ona göre öncelikle uluslararası düzlemde ulusaldan küresele, modernden post moderne, Fordist üretimden esnek istihdama, sanayi toplumundan bilgi toplumuna olan geçişlerle birlikte

ulusal düzlemde “Türkiye’nin kendisine has tecrübelerinin (12 Eylül, 24 Ocak, medyalaşma…)” etkisiyle gence bu vasıfları edindiren kurumların ve süreçlerin anlamının, kapsamının, işlevinin, yönünün, biçiminin değişmiş olmasıdır (İnanır, 2005: 37-51).

Coşkun (2007), gençlerin siyasete katılımının olumsuzluğunu idealsizleştirilme ekseninde açıklar. İdealden yoksun bir siyaset anlayışının genci “bireysel hevesleri tatmin” biçiminde bir araçsallığa götürdüğünü, bunun sonucu olarak demokrasiyi ve modern ekonomik yaşamı henüz içselleştirememiş Türk toplumunda “idare-i maslahat- yolsuzluk” “hak edilmeyeni talep etme” çizgisinde bir anlayışın hâkim olduğunu söyler (Coşkun, 2007: 29).

Türk Gençliğinin 80 dönemi sonrası siyasal yapıdaki sınırlılıklar ve toplumsal algı nedeniyle siyasal katılımdan uzak tutulması önce gençlerin siyasete katılamadıklarına dair bir algı oluşturmuştur. Ancak günümüzde her ne kadar demokratik siyasal kültürün istenilen ve beklenen düzeyde geliştiğini söylemek zor olsa da en azından örgütlenme üzerindeki engeller kalkmış, ’80 döneminin toplumsal hafızalarda yarattığı travmalar hafiflemiş, küresel değişimlerin etkisiyle değişen toplumda siyasal katılıma dair farklı yollarla da olsa bir arayış gerçekleşmeye başlamıştır.

Günümüzde gençliğin siyasete katılamama sebepleri kadar- hatta belki daha fazla- siyasete katılmamanın gençler cephesinde bir tercih olduğuna dair argümanlar geliştirilmiştir. Bazı çalışmaların sonuçlarında da desteklendiği üzere (bkz. Lüküslü: 2009, Boyraz (ed.), 2009) gençler kirli buldukları ve güvenmedikleri siyasi alana karşı uzak durmayı yeğler durumdadırlar.

Gençlerin siyasete katılmayı tercih etmemeleri üzerine Oktar (2001) tarafından geliştirilen demir üçgen analojisi, farklı ve sembolik bir biçimde konuyu anlamaya yardımcı olacaktır.

ARI Hareketinin Türkiye’de gençlerin siyasal katılım derecesini, katılımın önündeki engelleri tespit edebilmek ve bu engelleri ortadan kaldırabilmek adına başlattığı çalışmaların ilki, 1999 yılında gerçekleşmiştir ve demir üçgen modeli bu çalışmaların sonunda, sancılı bir bulgu değerlendirmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bir siyasal ve sosyal katılım modeli çizme amacıyla yapılan denemelerin hiçbiri sonuç vermedikten sonra değişimi temel alan bir metodoloji takip edilmiş, farklı açılardan ele

alınan konu bu modelin geliştirilmesine olanak tanımıştır. Çalışma grubu içinde katılımın önündeki engellere yönelik somut çözüm önerileri getiren ve mevcut durumu değiştirmeye istekli olan öncü bir grup belirlenmiş, bu grubu oluşturan katılımcılardan elde edilen veriler doğrultusunda demir üçgen modeli ortaya çıkmıştır.

Şekil 1: Demir Üçgen Analojisi

Demir üçgen, Türkiye’deki gençlerin karşı karşıya kaldığı katılım engellerini sembolize etmektedir. Bu bağlamda katılımın artması için nelerin değiştirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Üçgenin kenarları aile yapısı, eğitim sistemi ve mevcut sistemi oluşturmakta, kenarlar birbirinden bağımsız olmakla birlikte birbirlerini desteklemektedirler.

Türkiye’deki aile yapısının kendi içinde katılıma açık bir yapı olmadığı düşünülmektedir. Genellikle baskın ebeveynlerden oluşan bu yapıda çocuk kendi ailesini kurana kadar kendisini tam anlamıyla ifade edemez. Bu durum bir kısır döngü şeklinde devam etmekte, genç de kendi çocuklarının fikirlerini dinlememektedir. Kısır döngüden çıkmanın bir engeli de ekonomik bağımsızlığın elde edilememesi olmaktadır. İkinci boyut olan eğitim sistemi ise her ne kadar Atatürk döneminden beri sistemin iyileştirilmesi yönünde ciddi akademik ve maddi çabalar sarf edilmiş olsa da 150 yıldan beri köklü bir reform geçirmediği için genel bir sorun halinde kemikleşerek bireysel çaba ve başarıları engelleyen ve gençlerin katılım oranlarını düşüren bir etken olarak ortaya çıkmaktadır.

Devlet bürokrasisi olarak nitelenecek üçüncü kenarın yıpranmış, oldukça etkisiz ve yozlaşmış bir yapı olduğu, nitelik ve ihtiyaçlara cevap vermekten yoksun olduğu ileri sürülmüştür.

Dünyada pek çok ülkede bu tür engeller olabileceği kabul edilmesine rağmen Türkiye özelinde düşünecek olursak, Türkiye’yi daha iyi bir ülke haline getirmek için katılımda bulunmak isteyen bir Türk gençliğinin algısını şekillendiren beklentilerin düzeyi ülke açısından fark yaratmaktadır (Oktar, 2001: 27-33).

Göle (2009) ‘80 sonrası dönemde Türkiye’deki politik söylemin değiştiğini; siyasi üslupta bir yumuşama gözlemlendiğini ve bu yumuşamanın toplumda bir uzlaşma arayışını ortaya çıkardığını söylemektedir. Bu anlamda ’80 sonrası dönemi “apolitik” değil yeni bir politika arayışının gerçekleştiği bir dönem olarak görmektedir. (Göle 2009: 609).

Siyaset önceki dönemlerde büyüklere, teknik ekiplere, bürokratlara ve siyaseti meslek edinenlere özgü bir faaliyet biçimi olarak görülmüştür. Bu nedenle siyasete kayıtsız kalmak neredeyse bir erdem gibi sunulur olmuştur. Ancak günümüzde siyasetin bir arada mutlu yaşamın koşullarını aramak ve oluşturmakla ilgili insani ve ahlaki bir etkinlik olduğunun farkına varıldıkça, toplumsal katılım önem kazanmaktadır (Bağce, 2007: 25).

Bu iyimser görüşler çerçevesinde gençliğin siyasetle ilişkisinde bir yenileşme ve değişme olması umut edilmektedir. Neyzi (2009)’nin de gençlerin medya çağında kendi temsillerine giderek daha çok meydan okumakta ve kendi kimliklerini ifade edebilecekleri yeni küresel alanlar yaratmakta olduğu düşüncesini de bu umutlara katarak, gençliğin post-modern katılım biçimlerini daha tercih edilebilir bulduğu söylenebilir. Ancak sosyal ve siyasal tüm bu gerçeklere dönüp bakıldığında gençliğin aktif siyasal katılıma olan isteksizliği bir nebze anlaşılabilir bir durum olmakla birlikte aynı sebepleri ve toplumsal geçmişi paylaşan konvansiyonel anlamda örgütlenmiş gençlerin katılım sebepleri, amaçları ve beklentileri hususundaki merak, bir kez daha göze görünür hale gelmiştir.