• Sonuç bulunamadı

2.2. Siyasal Katılım

2.2.1. Demokratik Sistemlerde Siyasal Katılım ve Kavramsal Analizi

Günümüz koşulları içinde halkın doğrudan yönetime katılamayacağı açıktır. Onun için halk kendisini temsil edecek yöneticileri seçim yoluyla seçer (Ateş, 1995: 119).

Siyasal katılım demokrasinin varlığı için gerekli olan koşullardan biridir. Demokrasi hangi anlayışla tesis edilirse edilsin, demokrasinin yer aldığı siyasal sistemde halkın katılımı, demokrasinin pratiğe uygulanmasının en önemli ve gerekli koşuludur. Bununla birlikte demokrasinin varlığı zorunlu bir şekilde siyasal katılımı gerektirmektedir fakat siyasal katılım aynı koşullulukla demokratik bir yapıyı zorunlu kılmamaktadır. Yani katılım, beraberinde demokratik bir kültür oluşturur denemez. Örneğin demokratik bir sistemde demokrasiye inanmamış ideolojik bir kitlenin, demokratik sistemin siyasal katılım imkânlarını kullanarak, siyasal egemenliği eline geçirdikten sonra demokratik yapıyı devam ettireceği kesin olarak geçerli değildir (Uluç, 2007: 25). Bu kitle siyasal katılımı araçsallaştırarak, amaçladığı siyasi erke ulaştıktan sonra demokrasiye ilişkin kurum ve kavramları değiştirebilir.

Öte yandan eğer demokrasi terimi bütün vatandaşların gün be gün siyaset yapımına katılımını sağlayan siyasal sistemlerle sınırlandırılıyorsa, o zaman dünyadaki ülkeler içinde demokratik bir ülke yoktur. Ulus büyüklüğünde bir toplum biriminin saf bir demokrasi ile işleyebileceği şüphelidir. Günümüzde temsili liderlerin seçimler yoluyla iş başına geldiği siyasal sistemler söz konusudur ve çeşitli siyasal partilerin seçmenlere alternatifler örgütlediği seçim koşulları, günümüz çağdaş demokrasi sürecinin tanımlayıcı temelini oluşturmaktadır (Powell, 1990: 4).

Demokrasinin en çok üzerinde durulan biçimlerinden biri katılımcı demokrasidir. Katılımcı demokrasi, temsili demokrasiyi yadsımamakla birlikte demokrasiyi sadece seçimden seçime oy kullanma olarak görmemektedir (Sartori, 1996: 124). Katılımcı demokrasi, daha çok insanın oy kullanma işlevine katılması, politikaya genel ilgi ve politik grupların aktif siyasi katılımlarıdır (Catt, 1999: 39).

Siyasal katılım, sadece birey ya da grupların çıkarlarını korudukları bir mekanizma değil, bunun ötesinde bireyde sorumluluk duygusunu ve yurttaş olma bilincini geliştiren, bireyin siyasal yabancılaşmasını önleyen, dolayısıyla onu demokratik sürecin içine çekerek demokrasinin belirli güçlerin elinde oligarşik bir yönetime dönüşmesine izin vermeyen amaçsal bir araçtır (Uluç, 2007: 32-33).

İşler demokrasilere sahip olan ülkelerde vatandaşlar seçimlerde örgütlenebilir ve oy kullanabilirler. Ulusal siyasal liderler, vatandaşlarına karşı seçim yoluyla hesap verirler. Bu ulusların bazılarında siyasal süreç oldukça iyi işler görünmekte, vatandaşlar seçimlere etkin bir biçimde katılmakta, istikrarlı hükümetler kurulmakta ve hoşnutsuzluk, şiddete dayalı çekişmelerden ziyade demokratik yarışma yoluyla ifade edilmektedir. Diğer uluslarda ise demokratik süreç daha az başarılı bir biçimde işlemektedir. Vatandaşların siyasete ilgileri seçim yoluyla katılımda çok, karmaşa olarak nitelendirilebilir. Hükümetler istikrarsız, sorumsuz ya da her ikisidir. Şiddet yaygındır. Demokrasinin yaşam beklentisinin kendisi sürekli bir hesap konusudur. Neden siyasal süreçte bazı demokrasiler diğerlerinden daha başarılı işlemektedir?

Bu soruyu soran Powell (1990), kendi sorusuna siyasal başarının biçimlenmesinde etken olan bazı sebeplerle cevap verir. Ona göre ülkenin sosyal ve ekonomik çevresinin, siyasal kurumlarının ve örgütlenmelerinin ve ülkenin siyasal liderlerinin inançları ve stratejilerinin ülkedeki demokrasinin başarısını biçimlendiren sebeplerdir. Ayrıca siyasal parti sistemleri de bu başarıda anahtar bir rol oynamaktadır (Powell, 1990: ).

Yönetimin halk tarafından belirlendiği ilkesi ile yola çıkan klasik demokrasi teorisi tüm vatandaşların eşit ve serbest iradeleriyle toplum yönetimine katılmaları fikrini temel alır ancak çağdaş demokrasilerde bu noktada teori ile pratik arasında bu anlayışa uygun düşmeyen noktalar vardır. Kapani (2007) bu çelişkili noktaları siyasal tercih özgürlüğü ve rasyonel düşünce temeli olarak detaylandırmıştır. (Kapani, 2007: 151). Ona göre:

-Siyasal tercih özgürlüğü: Verilen siyasi kararlarda bireyin tam anlamı ile hür iradesinden yola çıkıp çıkmadığı bir tartışma konusudur. Yapılan araştırmalar sınırlı iradi özgürlüğü ve birçok kimsenin, sözgelimi evli kadınların eşlerine ve bağlı bulunan sosyal grupların isteklerine göre siyasi tercihlerini başkalarının istekleri doğrultusunda yaptıklarını göstermektedir.

-Rasyonel düşünce temeli: Siyasi alana ilişkin tutum ve davranışları akıl ve bilgiden çok duygusal tutumların, gelenek ve alışkanlıkların şekillendirdiği öne sürülmektedir. Bu konuda etken olan bir faktör de rasyonel siyasi düşünce konusunda sınırlılıklar yaşanan toplumlarda siyasal kültür düzeyinin düşük olmasıdır (Kapani, 2007: 151-152).

Modern demokratik toplumlarda ortaya çıkan sosyal sorunların karmaşık yapısı ve bu sorunları kavrayabilmek adına daha teknik bilgi edinimine ihtiyaç duyulması bireylerin sorunlar üzerinde birincil dereceden sorumluluk almaktan kaçınmaları gibi bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte günümüzde partiler demokrasisi olarak tabir edilecek yapıda, sorunların çözümü konusunda aktif rol almak istense dahi buna imkân verilmemekte, seçmenin rolü partiler tarafından belirlenip kendilerine sunulan aday listeleri içinden bir tercih yapmak şeklinde sınırlanmaktadır. Kısacası “halkın kendi kendisini yönetmesi” ideası pratikte işlevini yitirmiştir (Kapani, 2007: 152).

Her ne kadar söz konusu kısıtlılıklar demokrasinin işleyişinde aksaklıklar meydana getirse de halkın yöneticilerini seçim yoluyla belirlemesi ve kararından memnun olmadığı zaman onları yine seçim yoluyla iktidardan uzaklaştırması önemli bir fonksiyondur. Bu durum bir kontrol mekanizması olarak işlev görür ve iktidarı halka karşı sorumlu tutar. Yönetme hakkının kontrol hakkına dönüşmesi en azından otoriter ve totaliter sistemlerden daha iyi bir alternatif olarak ortaya çıkmaktadır (Kapani, 2007: 153).

Seçim ya da oy vermek olarak standartlaştırılan dar çerçeveli siyasal katılım davranışı, şüphesiz ki çağdaş çoğulcu demokrasilerde son derece önemli olmasına rağmen, siyasal katılımın tek seçeneği değildir. Halk seçimlere oy vererek katılmanın yanı sıra iktidarın tutumunu ve kararlarını etkileme amaçlı olarak değişik kademelerde ve yoğunluklarda siyasal davranışlar gösterirler. Çeşitli siyasal ve sosyal örgütlenmelere katılarak örgütsel faaliyetler gösterebilecekleri gibi politikacılarla iletişim kurmaktan sözsüz katılım diyebileceğimiz miting ve protestolara iştirak edebilirler (Kapani, 2007: 153-154). Vatandaşların rekabetçi seçimlere katılımı, siyasal katılım açısından demokrasinin ayırt edici bir özelliğidir (Powell, 1990: 17). Ancak demokrasilerde halkın işlevi belli sürelerde oy kullanıp kenara çekilmekten ibaret değildir. Sürekli cereyan eden bir kavram olarak siyasal katılma; toplu ve bireysel verilen dilekçeler, milletvekillerine ve kamu bürokrasisine yazılan mektuplar, edilen telefonlar ve yüz yüze

görüşmeler yoluyla fikirlerin, itirazların ve taleplerin belirtilmesi ve bunların dışında grev, boykot, yürüyüş gibi toplu faaliyetlerle birlikte seçim dönemi dışında da halk tarafından siyasal karar alma mekanizmalarının etkilenmesi sürecidir (Kalaycıoğlu, 1995: 46).

Böylelikle oy verme, siyasal süreçte siyasal katılımın sadece bir yönünü göstermektedir. Sorunların tartışılması, seçim kampanyalarında başkalarının da harekete geçmesi için uğraş vermek, seçimleri etkileyebilmek için grup faaliyetlerinde bulunmak ve siyasi aktörlerle iletişim kurarak etkileşimde bulunmak gibi davranış ve tutumlarla da vatandaşlar siyasi süreçlere katılabilmektedirler. Yapısal olarak oy vermekten daha karmaşık olan bu biçimler aynı zamanda da oy vermekten daha etkilidirler (Powell, 1990: 20).

Ayrıca otoriter sistemlerde görülen salt seçimlere katılma, rejimin meşruluğunun onaylanması şeklinde bir sembolik anlam yaratmaktadır (Powell, 1990: 20). Bu durum oy verme dışındaki siyasal katılım biçimlerinin demokrasinin işlerliği noktasında ne denli önem arz ettiğini ortaya koymaktadır.

Bütün bu açıklamaların ardından, demokratik sistemlerde önemli bir yer edinen

siyasal katılım kavramının ne olduğuna ve ne biçimlerde ortaya çıktığına dair

kavramsallaştırmalar yapılabilir.

Siyasi katılım açısından önce siyaset kavramı hakkında bilgi vermek gerekirse, siyaset, toplum düzenini amaçlar. Siyasete göre bütün mesele insanları, toplum içinde ve ortak değerler çerçevesinde kaynaştırarak belli bir hedefe yönlendirebilmektir. İlkel kabilelerden bugünkü çağdaş karmaşık toplumlara dek böyle bir yönelme söz konusu olmuştur. Yönelim, yöneltici bir enerjiyi doğurarak toplumu belli amaçlara yöneltme işlevini türdeşlik ve tümleşme amacıyla yerine getirecek bir otorite ihtiyacına yol açmıştır (Tunaya, 1982: 35-36).

Siyaset, bir kişinin, bir grubun ya da bir partinin icraatı değil, asıl ve soylu anlamında toplumca var olmanın felsefesidir. Bu ideale varmak için her türlü yönetim biçimlerini ve sistemlerini insanın aklı ve çıkarları yaratır. Amaca varış yollarının ve fikirlerinin çok yönlülüğü bu sebeple ortaya çıkmaktadır (Tunaya, 1982: 38).

Nasıl hareket edilmesi gerektiği hakkındaki soruya herkesin tek ve mutlak bir cevabı varsa siyaset bitmiş demektir. Siyaset birincil ve etnosentrik değil evrensel bir

alan olarak, nesnel veya öznel bir ölçüte göre belirlenmiş kamusal alan içinde alınacak kararlara ilişkin seçimleri ifade eder. Bu anlamda siyaset, her toplum için zorunlu ve seçmeye dayanan bir faaliyettir (Baykal, 1970: 13).

Siyaset bilimcileri arasında siyasal katılma kavramının tanımlanmasında tam bir anlaşmaya varılamamıştır. Bu tanımlar sadece siyasal davranışları değil, siyasal davranışların belirleyicileri olarak tutumları da içermektedir. Siyasal katılma biçimleri sınıflandırıldığı zaman belli türleri siyasal katılma kapsamında ele alıp bazı türleri de kapsam dışı bırakma eğilimi söz konusudur. Örneğin hukuka uygun ve anayasal bir biçimde belirlenmiş olan davranışlar siyasal katılma biçiminde tanımlarken yasa dışı protesto eylemlerini katılım tanımı dışında bırakılabilmektedir. Kapsam çerçevesi çizme konusunda diğer bir örnek de irade ve irade dışı niteliklerle şekillenen siyasal katılım davranışlarıdır. Kimi siyaset bilimciler kişilerin sadece istekleri doğrultusunda bağımsız olarak yöneldikleri eylemleri yani iradi ya da otonom kabul edilecek siyasal tutum ve davranışlarını siyasal katılma türü olarak benimsemekte, başkaları tarafından siyasal davranışa zorlanmayı tanım kapsamı dışında bırakmaktadırlar.

Siyaset bilimcilerin siyasal katılım tanımlamalarından örnekler verilecek olursa;

 Kapani (2007)’ye göre siyasal katılma, toplumdaki bireylerin siyasal sisteme yönelik durum, tutum ve davranışlarının belirleyicisi olan bir kavramdır. Basit bir meraktan yoğun bir eylem alanına kadar geniş bir tutum ve faaliyet ağı oluşturmaktadır. Her ne kadar ilgi düzeyi ve yoğunluğu farklı olsa da sadece oy verme davranışına indirgenemeyecek denli geniş kapsamlı bir duruma işaret eder. (Kapani, 2007: 144).

 Vatandaşların siyasal sistem karşısında takındıkları tutum ve gösterdikleri davranışlar farklılaşabilir. Bazı insanlar siyasal sistemi olduğu gibi kabul edip siyasal davranışlarını siyasal sistemin koşullarına göre ayarlamaya gayret ederler. Bazıları ise mevcut sistemden memnun olmayıp sistemi düzeltmek, değiştirmek için çaba sarf ederler. Yani insanların bir kısmı aktif olarak siyasete katılır bir kısmı ise hareketsiz kalırlar. Fakat genelde insanlar az ya da çok, bir biçimde siyasete katılırlar (Daver, 1993: 203).

 Çam'a göre dar anlamda siyasal katılma, siyasal sistem içinde bulunan vatandaşların doğrudan ya da dolaylı biçimde yöneticilerin seçimini ve

kararlarını etkilemeyi amaçlayan eylemlerin bütünüdür (Çam, 2002: 169- 170).

 Siyasal katılma; vatandaşların, merkezi veya yöresel devlet organlarının personelini yahut kararlarını etkilemek üzere kendilerince ya da başkalarınca tasarlanmış, hukuki veya hukuk dışı, başarılı veya başarısız eylemlere girişmeleridir (Özbudun, 1975: 1).

 Siyasal katılma siyasal topluluğun bir üyesi olan bireyin otoritelerin kararlarını etkilemek için yaptığı, bireyi siyasal karar alıcılar ile temas içine sokan bir eylemden oluşur.(Turan, 1996: 200).

 Kalaycıoğlu’na göre kişinin otonom bir şekilde siyasal otoritenin karar ve oluşumunu etkilemek üzere siyasal faaliyetlerde bulunmasıdır (Kalaycıoğlu, 1983: 10).

 Katılımı ulusal ya da yerel, hükümetin herhangi bir düzeyindeki siyasal liderlerin kararlarını yasal ya da yasal olmayan yöntemler kullanarak etkilemeyi amaçlayan, sürekli ya da süreksiz, örgütlü veya örgütsüz olarak yapılan eylemler olarak değerlendiren görüşler de mevcuttur (Weiner, 1971: 164).

Bir bireyin siyasal davranışı olarak siyasal katılımı açıklarken temel anlamda insan davranışına özgü mekanizmalardan faydalanan görüşlerden öğrenme teorisyeni Clark L. Hull’(1943)’ın geliştirmiş olduğu modelin birçok siyasal bilimci tarafından kabul gördüğünü belirten Baykal (1970), bu modeli şu şekilde kavramlaştırmaktadır: Organizmanın belirli dürtüler karşısında göstermiş tepkiler, davranışları oluşturmaktadır. Çevreden gelen dürtülerin organizmanın algı süzgecinden geçerek davranışı etkilemesi söz konusudur. Organizmanın çevresel faktörleri ile bağıntılı olarak ön yönelimler şeklinde tanımlanabilecek olan inançlar, tavırlar ve ihtiyaçlar, algılanmış dürtülerle birlikte davranışa yol açar. Artık gerçekleşmiş olan davranış geri dönerek hem çevreyi değiştirebilir hem de organizmayı olumlu ve olumsuz biçimde etkileyebilir. Siyasal olsun ya da olmasın tüm davranışların ortak bir mekanizmadan türediğine ilişkin ön kabulle birlikte siyasal davranışlar sadece organizmaya ilişkin siyasal dürtüler ve sahip olunan siyasal ön yönelimlerin bir fonksiyonu şeklinde meydana gelir. (Baykal, 1970: 29-30).

İnsanlar bireysel ve grupsal biçimlerde siyasete katılırlar. Bireysel siyasal katılım genel olarak vatandaşlık görevleri arasında sayılan, hiç bir ilgili insan ilişkilerini özellikle genelleştirmeyen, yalnız olarak yapılabilen siyasal katılım türüdür ki; en belirgin örneği oy verme davranışıdır. Oy vermenin gizli olma prensibi bu davranışın bireyselliğini korumakta ve kolaylaştırmaktadır. Toplumsal siyasal katılım ise, bunun tersine, açıkça insan ilişkileri, grup dayanışması ve sosyal faaliyet ekseninde yapılmaktadır. Siyasi partilere üye olmak bu tür bir katılım biçimidir. (Ayata 1993: 293- 294). Grup etkinlikleri, seçim süreci dışında kalan ve düzenli olarak başvurulan bir siyasal katılım yoludur. Bu etkinlikte bireyler siyasal ve toplumsal sorunları çözmek için tek başlarına davranmamakta, diğer kişilerle birleşerek grup ve örgüt düzeyinde siyasal sistemi etkilemeye yönelmektedir. En genel düzeyde bu örgüt siyasal parti olabilir: Daha alt düzeylerde, meslek kuruluşları, çeşitli amaçları gerçekleştirmek üzere belirmiş kuruluşlar da siyasal katılım aracı olabilirler (Turan 1986: 71).