• Sonuç bulunamadı

2.2. Siyasal Katılım

2.2.4. Siyasal Katılıma Etki Eden Kavramlar ve Faktörler

Siyasal kültür; siyaset ve hükümet hakkında, hükümet özelinde meşruluk ve hükümetle olan ilişkiler açısından halkın değerleri, tutumları, eğilimleri, mitleri ve inançlarını oluşturan bir kavramdır (Huntingtonve Dominquez; 1975: 13).

Kalaycıoğlu, siyasal kültür kavramının siyasal bir sistemin niteliklerini karşılaştırmalı olarak incelerken oldukça açıklayıcı güçte bir kavram olduğunu ve Almond ve Powell (1963) tarafından literatüre sunulduğunu ifade etmekte ve 1990’lı yıllarla birlikte hedef bir kavram olarak tekrar gündeme getirildiğini söylemektedir. Bu durumun sebebi ona göre artık kültürel ayrımların hem ulusal hem de uluslararası siyasi yaşayış ve olaylardaki rolünün ve öneminin artmış olmasıdır (Kalaycıoğlu, 1995: 43).

Sistem üyelerinin, o siyasal sisteme ve kendilerinin sistem içindeki rolüne karşı tutum, inanç ve değer yargılarını siyasal kültür olarak betimleyen Almond ve Verba'ya göre, siyasal kültür kavramı, bireyde temellendirilmelidir (Almond ve Verba 1989: 28- 29). Bir başka deyişle siyasal kültür, bir siyasal sistemin ortak tarihi ile birlikte sistemi oluşturan bireylerin hayat tarihçelerinin ürünüdür. Kamusal olaylardan ve özel deneyimlerden köklenen bu kavram, toplumun temel siyasal değerlerini biçimlendirir (Huntington ve Dominquez; 1975: 13). Benzer bir ayırım yapan Türkkahraman'a (2000), ·göre bir siyasal kültürün iki önemli öğesi vardır: birincisi devletin siyasal kurumlarına olan tavır ve davranışlar, ikincisi ise vatandaşların karar alma sürecine olan etki ve katılım derecesidir. Dolayısıyla siyasal kültür, birbiriyle ilişkili birçok faktörün bir ürünüdür (Türkkahraman, 2000: 29).

Turan (1986), siyasal kültürün iki temel işlevinden söz eder. Öncelikle bazı inanç ve davranış kuralları siyasal kültür sayesinde standartlaşarak siyasal sürecin işleyişini kolaylaştırır. Bununla birlikte siyasal kültür, mevcut siyasal sistemin benimsenmesini ve dolayısıyla sürekliliğini sağlayan bir araç olarak işlev görmektedir (Turan, 1986: 33-34).

Günümüz dünyasında toplumların geneline bakıldığında, istisnalar dışında demokrasinin siyasi bir rejim olarak kabul gördüğünü ve çeşitli biçimlerde işlediğini söylemek mümkündür ancak kültür, toplumdan topluma farklı içeriğe sahip olduğu için

demokrasi kavramının içini dolduran kültürün de farklı olduğu görülmektedir (Tatar, 1997: 27).

Siyasi kültürün farklı biçimlerde tezahür edebilme fikrinden hareketle Almond ve Verba tarafından bir kültür tipolojisi yapılmıştır. Beş çağdaş demokraside politik tutum ve demokrasi üzerinden yaptıkları araştırmalar sonucu Yurttaşlık Kültürü adını verdikleri eserlerinde Almond ve Verba, “yöresel kültür, uyrukluk kültürü ve katılmacı kültür” şeklinde üç ayrı siyasal kültür biçiminden bahsederler ve sırasıyla bu kültürlerdeki siyasal katılımda bireyin sistemden ve sistem içinde kendi rolünden haberdar olma açılarından git gide artan bir bilinci vurgularlar (Almond ve Verba, 1989: 16-18).

Siyasal kültürün sürekliliği, bir kuşaktan diğerine aktarılması yoluyla sağlanmaktadır. Bu aktarım sürecine siyasal toplumsallaşma (sosyalizasyon) denilmektedir.

Birey, doğuştan sahip olmadığı siyasal değer yargılarını, inançlarını ve tutumlarını bir öğrenme süreci içinde zamanla öğrenerek geliştirmektedir. Kişinin toplumun bir parçası haline gelmesine genel anlamda “toplumsallaşma” ve bu öğrenme sürecine ise “siyasal toplumsallaşma” denilmektedir. Bir başka ifadeyle toplumsallaşma, siyasal kültürün aktarılması ya da siyasal yaşamın yeniden üretilmesi sürecidir (Bektaş, 1996: 69).

Duverger, Hyman’ın “bireyler siyasal tutumlarını, yaşantılarının çok erken bir döneminde ve bir bütün olarak öğrenir, sonradan da bu tutumlara sadık kalırlar” ifadesinden söz ederek, bu iddiaya göre istisnalar dışındaki yetişkinlerin siyasal davranışlarını değiştirmenin mümkün olmadığı sonucunu çıkarır ve tartışmaya devam eder. Bu iddia doğruysa o halde çocukların siyasal sosyalleşmesinin yetişkinler düzeyinde yürütülen propagandadan çok daha etkili olduğu ve hükümetler, siyasi partiler ve baskı gruplarının harcadıkları yoğun çabaya rağmen siyasi propagandanın ancak bazı sınırlı sonuçlar sağlayabileceğini öne sürer (Duverger, 1998: 52).

Easton çocukların siyasal sosyalleşmesi konusundaki kuramsal modelinde dört aşamadan söz eder. İlk aşama, çocuğun siyasal alana duyarlı hale getirildiği “siyasallaşma” aşamasıdır. Bunu izleyen “kişiselleşme” aşamasında çocuk siyasal sistemle ilk temasını otorite sahibi birkaç kişi aracılığı ile kurar. Sonraki aşamada otorite sahipleri değer yargılarına konu edinilir. “İdealleştirme” olarak tanımlanan bu

aşamada kişiselleşmiş otorite, idealize olarak ya iyiliksever ya da kötücül bir nitelikle çocuğun sevgisini sağlar ya da çocukta nefret uyandırır. Son aşamada ise çocuk “kurumsallaşmaya” başlar; birbirinden kopuk siyasal otoriteleri kişisel bazda algılamak yerine, bir sistem oluşturan bu otoritelerin tümünü algılar (Duverger, 1998: 53).

Siyasal toplumsallaşma süreci, toplumsallaşmanın bir bölümünü oluşturur ve genel olarak bireyin siyasal kültür edinme sürecini ifade eder (Turan 1986: 47).

Siyasal toplumsallaşmayı Kışlalı ise, siyasal inanç, değer ve davranışların birey tarafından benimsenme ya da toplum tarafından bireye öğretilmesi süreci olarak tanımlamıştır (Kışlalı 1998: 103).

2.2.4.2. Bir Siyasal Sosyalizasyon Kurumu Olarak Aile

Siyasal katılım kavramını etkileyen boyutlardan biri de ailedir. Şüphesiz insanın ilk sosyalize olduğu kurum ailesidir. Birçok kavram, tutum, inanış, davranış ve kültür kodu aile içi etkileşimden ötürü nesilden nesile geçiş sağlar. Siyaset kavramı düşünsel ve davranışsal anlamda sosyal öğrenme yoluyla gerçekleşmesi en olası kavramlardan biridir.

Ailenin çocuğun sosyalizasyonunda önemli işlevi vardır. Özellikle siyasal ilgi düzeyinin yüksek olduğu ailelerde çocuğun da ailesinin eğilimlerinden etkilenmesi doğaldır. Anne ve babaların eğitim düzeylerinin yüksek olduğu ailelerde bu etkinin daha belirgin olması beklenir. Ama tersi durumlarda çocuğun yükseköğrenim yapması halinde, ailenin çocuk üzerindeki etkisi azalacaktır (Kışlalı 1998: 359).

Bourdieu ise, gencin sahip olduğu kültürel sermayesi, diğer bir ifade ile eğitim yoluyla elde ettiği mesleki bilgi donanımı, gencin sosyal sermayesini güçlendirerek genişlettiğini söyler. Öte yandan Bourdieu, yine habitus kavramı ile çocukluktan itibaren yetiştiği ailenin tüm normlarını ve alışkanlıklarını öğrendiğini ve bunu kültürel sermayesi ile birleştirerek bir toplumsal hareketlilik yaşadığını ve böylece kendinde belli zevk ve beğeniler geliştirerek yatkınlıklar kazandığını vurgular (Allan, 2006: 176- 178).

2.2.4.3. Siyasal Motivasyon ve Tutumlar

Kalaycıoğlu siyasal katılım davranışını betimleyebilmek adına siyasi kaynaklar, siyasi güdüler ve bilişim kavramlarını ortaya atmış, onları ayrı ayrı tanımlayarak

birbirleriyle kurulan ilişkiler bağlamında siyasal katılım davranışının nasıl gerçekleştiğini ortaya koymuştur:

Siyasal kaynak olarak cinsiyet, yaş, kentleşme, eğitim, meslek, sosyo-ekonomik statü, kitle iletişim araçlarını izleme, örgüt üyeliği gibi unsurlardan söz edilebilir. Bu anlamda siyasal kaynak bir birey tarafından diğerlerinin tutum veya eylemlerini kendi istediği siyasal yöne veya amaca yöneltebilmek üzere kullanılabilecek nesnel ve öznel her şeydir. Kaynaklar belli bir siyasi fırsat yapısı ile birlikte katılmayı etkiler. Siyasi fırsat yapısı ise Siyasi otoriteyi etkileyebilecek bireylerin hangi niteliklere ve ne tür toplumsal öz geçmişlere sahip olacağı konusundaki yasal, toplumsal ve siyasal düzenlemeler ve kurallar bütünü olarak tanımlanmaktadır. Siyasal güdü, bireyin siyasal kaynaklarını, karşılaştığı fırsat yapısı içinde değerlendirmesini sağlayan yönelim, eğilim, beklenti ve tutumların tümüdür (Kalaycıoğlu, 1983: 39).

Siyasal güdü, siyasal etkinlik (bireyin içinde yaşadığı siyasal sistemi kendi çıkarı yönünde etkileyebileceği inancı) ve siyasal ilgi (siyasal faaliyetleri düzenli olarak izlemek) olarak ikiye ayrılır.

Genelde dört güdünün insanları siyasete katılmaya sevk ettiği söylenebilir. Kişisel bağlılık, dayanışma, çıkar ve yurttaşlık duygusu.

-Kişisel bağlılık, daha çok geleneksel toplumlarda görülen, bireylerin geleneksel liderlerine bağlılıklarına dayanan katılma biçimidir,

-Dayanışmadan doğan katılma, bireylerin mensubu olduğu gruba (köy, kabile, cemaat, sosyal sınıf) bağlılığını göstermek üzere gerçekleşen katılımdır,

-Çıkara dayalı katılım şekli ise bireylerin çıkarları doğrultusunda (patron- yanaşma, sektörel çıkarlar, sosyal refah) tercihte bulunmasıdır.

-Yurttaşlık duygusu dürtüsüyle katılım ise bir ahlaki yükümlülük veya görev hissinden doğan katılımdır.

Kişisel bağlılık ve dayanışma geleneksel toplumlara özgü nitelikler iken, çıkara dayalı katılım ile yurttaşlık duygusu ise modern toplumlara has tutumlardır (Özbudun, 1975: 5).

2.2.4.4. Siyasi Etkinlik Duygusu

Bireylerin siyasal katılımını etkileyen psikolojik etkenlerin başında siyasal etkinlik duygusu gelmektedir. Siyasal etkinlik duygusu, kişinin “içinde yaşadığı siyasal sisteme ve/veya onun parçalarına etki etmek suretiyle, bu sistemi kendisine yarar temin edecek şekilde çalıştırabileceği inancı veya duygusudur” (Kalaycıoğlu, 1979: 172).

Siyasal ve idari etkinlik duygusu yüksek olanların siyasal katılıma daha yatkın oldukları gözlenmiştir. Doğaldır ki bu duygulan eğitim, gelir, meslek ve benzeri etkenler güçlendirmektedir. Sosyo-ekonomik değişkenler ölçeğinde aynı ya da birbirine yakın durumda olanlar arasında etkinlik duygusu açısından farklar vardır. Dolayısıyla etkinlik duygusu salt sosyo-ekonomik etkenlere indirgenememekte ve bireyin siyasal katılımım ayrıca etkilemektedir (Baykal 1970: 100).

2.2.4.5. Yurttaşlık Duygusu

Yurttaşlık duygusunun güdülediği siyasal katılmada, bir ahlakî yükümlülük durumundan bir görev hissinden söz etmek mümkündür. Sözü edilen sorumluluk duygusu ya ideal toplumun niteliği hakkındaki inançlarda doğar (ideolojik katılma) ya da belli sorunlar üzerinde bireyin sahip olduğu güçlü değer yargılarına dayanır. Bu duruma bir davaya hizmet amacıyla katılma (crusading participation) da denir (Özbudun, 1975: 6).

3. ARAŞTIRMA BULGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Çalışmanın bu bölümünde çalışma grubu ile yapılan nitel görüşmelerin analizlerine ve yorumlarına yer verilmiştir. Araştırma soruları dört ayrı grupta toplanarak ana kategorileri oluşturmuştur. Bu bağlamda ana kategoriler; Siyasal Katılıma İlişkin Kavramsal Algılar, Örgüte İlişkin Algılar ve Örgütlülük, Türkiye’de Sosyal ve Siyasal Olay ve Olgular Hakkındaki Algılar, Gençlik ve Siyaset Hakkındaki Algılar şeklinde belirlenmiştir. Ana kategoriler altında araştırma sorularından hareketle oluşturulan şemsiye kategoriler yer almış ve sorulara verilen yanıtlar daha alt açıklayıcı kategoriler olarak bu şemsiye kategoriler altında sınıflandırılıp yorumlanmıştır.