• Sonuç bulunamadı

Araştırma kapsamında görüşülenlere yöneltilen sorulardan bir diğeri “siyasal katılım hakkınızı kullanabiliyor musunuz?” olmuştur. Bu soruya verilen yanıtların siyasal katılım hakkının kullanılması çerçevesinde temelde “olumlu” ve “olumsuz” olarak sınıflandırıldığı söylenebilir. Bu iki temel kategori ise “örgüt düzeyinde, bireysel

olarak ve ülke çapında” farklı değerlendirmeler ortaya çıkarmıştır. Yani görüşülenler

siyasal katılım hakları kullanımlarını örgüt, birey ve ülke düzeyinde farklı oranlarda kullanabildiklerini dile getirmişlerdir:

Şekil 5: Siyasal katılım hakkının kullanılabilirliğine ilişkin algılar modeli

Şekil 5’te yer alan modelde görüldüğü üzere siyasal katılım hakkının kullanılabilirliği konusundaki olumlu ve olumsuz algılamalar, birbirinden ayrı bir biçimde verilememiştir. Bunun sebebi olumlu ve olumsuz algılamaların iç içe geçmiş olmasıdır. Şöyle ki; her bir görüşülen, siyasal katılım hakkını ne derece kullandığını ve bu konuda ne derece kısıtlandığını açıklarken, görüşülenlerin bireysel yaşam deneyimlerine göre farklı algılar ortaya çıkmıştır. Bu konudaki en net soyutlama, görüşülenlerin olumlu/olumsuz algılarının ülke, örgüt ve birey temalarına göre şekillenmesi olmuştur. Algılamaların çeşitli kombinasyonları, bulguların değerlendirme sürecinde daha rahat anlaşılabilecektir.

Siyasal katılım haklarını rahatça kullanabildiklerini örgüt bazında yanıtlayan görüşülenlerin yanıtları şu şekilde gösterilebilir:

G3. (MHP, Yaş:25, C:E): “Bu çatı altında yıllardır halimden memnunum tabi

zaman zaman aksaklıklar söz konusu istediğimizi yapamadığımız durumlar olabiliyor ancak şu da var yıllar sonra o istediğimizin çok da doğru olmadığını görüyoruz. Alanımız açısından inisiyatife müsait bir görev alanı o anlamda istediğim oranda açıkçası yapının müsaade ettiği oranda inisiyatif kullanabiliyorum bu anlamda rahatım. Ciddi, dikkate değer bir engelleme söz konusu değil ama bazı noktalarda fikir uyuşmazlığı oluyor şu dönem özellikle. İstişare yapabiliyor olmamız bu konuda bizi rahatlatıyor.”

G7.(AKP, Yaş: 24, C:E): “Sürekli istişare halindeyiz. Genel başkanımız Zafer

Çubukçu başbakanımızın MYK’sında yer alan birisidir. Gençlik kolları adına partinin en yüksek organında bizim genel başkanımız da yer alır. Alınan kararlarda etkin bir biçimde rol alır. Bu olmuyor mu oluyor tabi bizim yapmak istediğimiz bazı şeyler istişare sonucunda yapılmamasına karar verildiği oluyor. Başbakanımız da direkt istişare halinde, direkt olarak onunla çalışıyor. Bizim istişaremiz sayın başkanımızla başbakanımız arasında oluyor. Onun uygun görmediklerini biz de uygulamıyoruz.”

Yukarıda yer alan yanıtlara bakıldığında, yanıtlar “örgüt düzeyinde siyasal katılım hakkının rahatlıkla kullanılabiliyor olduğu” fikrini uyandırsa da içlerinde bazı çelişkiler barındırmaktadır. Şöyle ki görüşülenlerden G3 örgüt içerisinde siyasal katılım çerçevesinde halinden memnun olduğunu belirtmekle birlikte zaman zaman istediklerini yapamadığını belirtmiştir ve geriye dönüp baktığında isteklerinin hatalı olduğunu kabul etmiştir. Bu çıkarımın bir öz eleştiri mi yoksa biat kültürünün bir parçası mı olduğu belirsizdir. Görüşülenlerden G7’nin yanıtına bakıldığında ise kendi siyasal katılım hakkından ziyade içinde bulunduğu örgütün siyasal katılım hakkını yorumladığı gözlenmektedir. Burada “istişare” sonucu yapılmasına veya yapılmamasına karar verilen faaliyetler gençlik kolları başkanı ve başbakan arasında görüşülmektedir. Görüşülen ise kendisini burada sadece örgütün bir parçası olarak değerlendirmiştir. Bu noktada bu cevabın örgüte aidiyet duygusuyla verildiğini söylemek mümkündür. Ancak her iki görüşülen de “istişare” olarak nitelendirdikleri örgüt içi iletişimin, siyasal katılım hakkının kullanılabilirliği açısından rahatlatıcı olduğunu düşünmektedirler.

Görüşülenlerin bir kısmının bu soruya verdikleri olumlu yanıtlar bireysel odaklı değerlendirilebilir. Siyasal katılım hakkı kullanımı konusundaki serbestlikleri ya da bu hakkı kullanma konusunda engellenmemelerinin gerekçeleri olarak kendilerine özgü, bireysel sebepler öne sürmüşlerdir. Söz gelimi görüşülenlerden G15. (CHP, Yaş:26, C:E) siyasal katılım hakkını mücadele ile kullandığını, bu hakkı talep etmemek gerektiğini, siyasal katılım hakkının bireysel mücadeleyle “kazanılması” gereken bir hak olduğunu ayrıca siyasal katılım hakkının siyasal katılım amacına bir araç teşkil ettiğini şu cümlelerle ifade etmiştir: “Ben kullanıyorum ama arsızlıkla kullanıyorum.

Kimseye siyasal katılım hakkı vermiyorlar zaten siyasal katılım hakkını biri verdiği zaman onun bir anlamı olmaz. Gidip siyasal katılım hakkınızı da almak zorundasınız ki aldığınız o hakkın kıymetini bilesiniz onu araç olarak kullanıp amacınıza ulaşabilesiniz. Size siyasal katılım hakkını biri veriyorsa şayet, kim verdiyse onun türküsünü söylemek zorundasınız.” Bu yanıtta dikkat çeken bir başka husus; “siyasal katılım hakkını verenin

türküsünü söyleme” ifadesidir. Burada kast edilen, bağımlılığın karşılıklı tavizi doğurmasıdır. Bu cümlelerde siyasal katılım hakkının özgürce kullanılabilmesi için bu hak bir kişi ya da kuruma bağımlı ve onların direktifi doğrultusunda kullanırsa, bu hakkın bir anlamı olmadığı, bireysel mücadele ile elde edilen iradi katılımın esas olduğu ifade edilmiştir.

Bir başka görüşülen G5. (MHP, Yaş:23, C:E): ise siyasal katılım hakkı konusundaki inisiyatif alanının genişliğini özel bir sebebe bağlamıştır. Bu durumu:

“Kendi açımdan fazlasıyla kullanabiliyorum. Bu durum genel başkanımızın görev süresince Ankara’da olmam hasebiyle kendisinin şahsımıza vermiş olduğu özel değerden kaynaklanan bir durum. Tabi kişisel özelliklerimizden dolayı gerçekleşen bir durum. Başka biri olabilirdi tabi. Başka değer verilen arkadaşlar bu fırsatı değerlendirme girişimleri bulunabilirdi. Liderlik sultasından dolayı bu aslında. Ben yapı içinde yer aldım görevlerde bulunduğum için değil. Şu an bu durumdan fayda gören kişiyim. Rahatsız değilim kendi açımdan ama demokrasi kültürü oluşmaz böylelikle, Türkiye’de bir şey değişmez böyle giderse.” şeklinde açıklamıştır. Genel

başkan tarafından kendisine iltimas gösterildiğini ifade eden görüşülen, bir bakıma da bu durumdan rahatsızlık duyduğunu ima etmiştir. Her ne kadar kendine has özelliklerinin kendisini bu konuma getirdiğini düşünse de, tanınan bu ayrıcalığın yani liderin özel ilgisinin diğer mensuplara bir noktada haksızlık olduğunu, demokratik

anlamda böyle bir özel durumun sisteme fayda sağlamayacağını, aksine zarar vereceğini ifade etmiştir.

Siyasal katılım hakkını görev alanıyla özdeşleştiren görüşülenlerden G6. (AKP, Yaş:22, C:E), örgütte üst düzey bir konumda bulunmasından ötürü siyasal katılım faaliyetlerini rahatlıkla gerçekleştirebildiğini, görev ve sorumluluk alanı dâhilinde her hangi bir problemle karşılaşmadığını şu cümlelerle ifade etmiştir: “Siyasi katılım hakkı

şu anda kendi açımdan kullandığımı söyleyebilirim. Dediğim gibi dışardan bir talebi sorun çözümü noktasında iletmem zor değil. Bir rapor hazırlanır kabul görür. Onun iletilmesi çözümlenmesi noktasında rahatım.” Görüşülenin siyasal katılım hakkını,

örgütteki görev alanı ve iş akışıyla sınırlandırdığı görülmektedir.

Siyasal katılıma etki eden faktörlerden aile unsuru, bir başka görüşülenin siyasal katılım hakkını kullanması konusundaki algısıyla ilişkili olarak ortaya çıkmıştır. G2. (MHP, Yaş:22, C:K): “Gençler olarak biz önce kendimizi ailemiz içinde

konumlandırıyoruz. Ve aile içinde ilk aşamalarını yani ilk fikir beyanları siyasi fikri tartışmaları aile içinde gerçekleştiriyoruz. Ben bu açıdan şanslıydım babam çok severdi böyle muhabbetleri bu konuları konuşmayı teşvik ederdi. Mitinglere veya başka faaliyetlere katılmayı da çok teşvik ederdi” yanıtıyla, küçük yaşlardan itibaren kendisini

ifade etme konusunda ailesinin desteği ve teşvikinin, siyasal katılım hakkı konusunda da kendisini cesaretlendirdiğini, bu konuda hem ailede siyasetle ilgili her türlü bilgi ve fikir alışverişlerinin hem de siyasal katılımın aile içinde teşvik edilmesinin kendisine girişken ve özgüvenli bir temel sağladığını ifade etmiştir. Bu yanıttan siyasal katılıma ilişkin haklarını rahatlıkla kullanabildiği ve siyasal katılım faaliyetlerinde öncelikli olarak ailesinden destek gördüğü sonucu çıkarılabilir.

Genel olarak siyasal katılım haklarını rahatlıkla kullanabildiğini ifade eden görüşülenler, bu durumun kaynağını bireysel özellikleriyle ve örgüt içi konumlarıyla ifade etmeyi tercih etmişlerdir.

“Siyasal katılım hakkınızı istediğiniz gibi kullanabiliyor musunuz?” sorusuna kesinlikle “hayır” şeklinde verilen yanıtlar değerlendirildiğinde görüşülenlerin siyasal katılım hakkını diledikleri gibi kullanmalarının önündeki engeller; “örgüt işleyişi,

okullarda siyasal katılıma olumsuz bir bakış açısının varlığı ile dinlenme, takip edilme paranoyasının etkisi” şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Görüşülenlerden G9. (AKP, Yaş: 22, C:K): “Kullanamıyoruz. Bunu açık

konuşayım çünkü genel merkezle burası çok farklı ben de genel merkezde olsam her türlü olanağı her şekilde konuşurum ya da istediğimi yaptırabilirim ama burada öyle değil.” cevabıyla siyasal katılım hakkını kullanma konusunda yaşadığı zorluğun

sebebinin örgüt içi kurumsal yapılanma olduğunu ifade etmek istemiştir. Görüşülenin siyasal katılım faaliyeti gösterdiği il-ilçe örgütlenmelerinin hiyerarşik düzeni, görev ve sorumluluk alanı ve faaliyet biçimleri şüphesiz genel merkezden farklıdır. Ayrıca sözü edilen bu faaliyet ve yapılanmalar genel merkez tarafından belirlenmekte ve kontrol edilmektedir. Genel merkezin faaliyet ve sorumluluk alanı il-ilçe örgütlerine göre daha karmaşık yapıda olmasına rağmen inisiyatif alanı ve karar süreçlerindeki otoritesinin il- ilçe örgütlerinden daha geniş olduğu açıktır. Yukarıda aynı gençlik kollarından olan görüşülen G6’nın yanıtında da bu serbesti desteklenmektedir. Bu noktada görüşülenin kendisini görev alanı ve hiyerarşi açısından ve kendisini ifade etme özgürlüğü bakımından kısıtlanmış hissettiği söylenebilir.

Siyasal katılım haklarını istedikleri gibi kullanamadıkları konusunda fikir belirten diğer görüşülenlerin ortak bir gerekçeleri olduğu gözlemlenmiştir. Hali hazırda çoğunluğu üniversite öğrencisi olan ya da öğrenci olmayıp üniversitelerde siyasal katılımla ilgisi olan görüşülenler, üniversitelerde siyasal katılıma yönelik olumsuz bir bakış açısı olduğunu vurgulamışlardır:

G11. (CHP, Yaş:26, C:K): “Üniversitelerde her ne kadar yasalar değişmiş olsa

da baktığımız zaman hâlâ genç arkadaşlarımızın fişlendiğini görüyoruz. Bir şeyi protesto etmek istediklerinde gözaltına alınıp hemen bir terör örgütüyle bağlantı kurulduğunu düşünüyoruz. Ben sadece dediğim gibi bugünkü hükümetle alakası olmadığını düşünüyorum bunun 12 Eylül sonrası olan bütün devlet anlayışla alakalı olduğunu düşünüyorum.”

G14. (CHP, Yaş: 28, C:E): “Türkiye genelinde siyasi katılımcılık

üniversitelerden ortada zaten. Üniversitelerin artık siyaset konuşmaması sadece meslek yetiştiren kurumlar halinde çalışması bunun en büyük örneği. Daha dün bir sıkıntı yaşadık bir üniversitede bir topluluk kurmak istiyoruz örgütlenmek için, arkadaşlarımız kurduğumuz ilk topluluklardan olan bir üniversitemizden tepki alıyorlar hocalarından “siz CHP’liymişsiniz” diye. Gazetelerde bizim bir partilimiz parti büyüğümüz gazeteye demeç veriyor bu şekilde örgütleneceğiz diye bu toplulukların adını veriyor. Bir

üniversitemizde danışman hocamız tarafından çağırılıyoruz “bu topluluğu kapatacaksınız” deniyor. Böyle bir ortamda yaşarken kimse siyasi katılımcılığın önü açılıyor diyemez. Genelde böyle bir durum var. Tutuklu öğrenciler bunun en büyük örneği. Herhangi bir fikri beyan eden aykırı olsun bir başka fikir olsun tutuklanıyor çeşitli nedenlerle. Gerçi iktidar onların düşüncelerinden dolayı değil katıldıkları eylemlerden dolayı tutuklandıklarını söylüyor ama bu da samimiyetsiz. Başbakan çıktı Erdal Eren için gözyaşı döktü ama bir arkadaşımızın evinde Erdal Eren’in fotoğrafı var diye gözaltına alınıyor.”

G12. (CHP, Yaş:27, C: K): …Üniversitelere gittiğimizde bu bir siyasal katılım

mıdır bilmiyorum ama yaşadığımız en büyük sorunlarda biri, rektörler bile çok ciddi sıkıntı yaşatıyor bize bir baroda bir konuşmacı arıyorlar bizim bir partilimizin adı gidiyor bu çok siyasi bir figür diyorlar onun alternatifi iktidar partisinden bir konuşmacının adı geçiyor onu kabul ediyorlar. Burası bir meslek kuruluşu, düşünün.

G2. (MHP, Yaş:22, C:K): “Okullarda şöyle bir sıkıntı yaşıyoruz lisede siyasi

faaliyete katılmak yasak üniversitede üyelik ya da faaliyet açısından bir yasak olmamasına rağmen özellikle kendi üniversitemde (Bilkent) siyasi katılımın siyasi duruş sergilemenin lanetlenmesi gibi psikolojik bir dayatma var. Bu başka üniversitelerde de böyledir belki bilmiyorum. Yani öğrencinin siyasi bir söylemde bulunması ya da fikrinin olması sanki yanlış yaptığının göstergesiymiş gibi algılanıyor. Benim kendi üniversitem özelinde, darbeden sonra kurulmuş bir üniversite dolayısıyla gençliğin siyasi faaliyetlerde bulunmasının ideolojik birikim geliştirmenin tehdit olarak algılandığı sanki gençliğin kendisini öldürmek ya da bir başkasını öldürmek zemininde konuşlanmaya sebep olduğu gibi bir algı üzerine inşa edilmiş daha çok “akademik başarılarını pompalayalım çok iyi İngilizce öğrensinler İngilizce eğitim alsınlar ve sistemin içine entegre olsunlar hoca olarak çalışan olarak” vs. Bu aslında psikolojik bir baskı olarak nitelendirilebilir. Örneğin derste düşük not almanın dersle okulla ilgisiz olunması gibi hem hocaların hem de onların yansıtmasıyla ailenin üzerinde kötü bir intiba uyandırması, bu da çoğu arkadaşımızda zaten siyasi katılımını gerçekleştirmekten uzak durmak gibi bir neticeye varıyor. Hele şu aralar herkeste “dinleniyor muyuz acaba, takip mi ediliyoruz?” gibi paranoya oluşmuşken özellikle kalabalık ortamlarda evlerde telefon üzerinde arkadaşlarımızın hiçbir şekilde bu tip ifadelerde bulunmak istemediğini gözlemliyorum.”

Boyraz (2009), yukarıda alıntılanan ifadeyi destekler nitelikte bir dönem çıkarımı yapar. 1960-1980 arası ileri düzeyde siyasallaşmış ve mobilize olmuş gençliğin merkezi olan üniversitelerin, düşünce yerine piyasa talepleri doğrultusunda kalifiye eleman yetiştiren ve gün geçtikçe ticarileşen kurumlar haline geldiğini öne sürer. Ona göre, yükseköğrenim süreci, 1980 sonrası dönüşümün bir sonucu olarak, geleceğe-iş yaşamına yönelik altyapının kurulduğu bir geçiş ve gerekli niteliklerin kazanılması dönemi olarak betimlenmektedir (Boyraz, 2009: 118-119).

G3. (MHP, Yaş:25, C:E): “Okula ilk gittiğim günden başlayarak siyasi

katılıma engel koyma gerek okul idaresi gerek okuldaki diğer siyasi katılımcılar tarafından –PKK’nın uzantılarının olduğu bir üniversite. Bu anlamda çok ciddi sıkıntıların olduğu bir yer açıkçası en başından başlayayım ben bu üniversiteyi bilinçli bir şekilde tercih ettim. Bu durumdan hep haberdardım ve üzerimde şu yükü hissettim; aldığım eğitim ve bilinç bana şunu düşündürdü: “Ben Ankara Üniversitesi’ne gidip orada inandığım değerlere hizmet etmeliyim ve bunun için Gazi Üniversitesi’nin bana ihtiyacı yok.” İlk girdiğim günden itibaren çok ciddi fiziki tehditler öğrenciler tarafından farklı söylemler (PKK, TKP, ÖDP, EMEP, Yurtsever Gençlik (BDP ile TKP) ciddi siyasi oluşumların hatta örgütsel yani anarşist oluşumların var olduğu bir üniversite. Anarşizm yanlısı bir grubun ilk geldiğim zamanlar hâkim olduğu bir üniversiteydi. İlk anlamda bu bizi şaşırttı. Zaman zaman hocalardan gelen uyarılar, şu an siyasi katılımlarım dolayısıyla yaklaşık bir çuvala yakın soruşturmaya uğradım. En son geçen sene yaşanan olaylar oldu ama biraz biz orda bu sıkıntıları şu şekilde aşmaya çalıştık. Burası Türkiye ve Türk çocukları da burada okuyor. Türk çocuklarının Türk bayrağı altında eğitim görme hakkını kimse engelleyemez. Buna inandığımız için hiçbir zaman mücadelemizden taviz vermedik inandığımız değerler bizi taviz vermemeye itti. Bir defa DTCF’de bayrak indirme meselesi yaşandı ondan dolayı çok ciddi sıkıntılar yaşadık. Okulda bazı önemli günlerde yaptığımız faaliyetler oldu onlar sürekli baltalandı. 3 Mayıs Türkçüler Günü 4 Nisan, Hocalının yıl dönümü, kutlu doğum haftası… Kutlu doğumda bütün okula gül dağıttık bu çok olumlu karşılanan bir şeydi. Bu anlamda Türkiye’de bugün siyasi konjonktürde çok güçlü olan mevcut partilerin yapılanmaları da var ancak o yapılanmalar biraz daha kendi kendilerini pasifize etmiş durumdalar öyle olmayı seviyorlar. Biz tepkileri olan bir camia olduğumuz için duruşu olan tavrı olan belli meselelere karşı tavır gösterebilen insanlarız bu sebeple siyasi katılımlarımız bizi okul çağlarında ciddi anlamda engellenmeye çalışıldı. AKP CHP

Cemaat hiçbir şekilde okulda bu katılımları engellenmeye çalışılmaz pasiftirler onlar yokturlar aslında. Bireysel olarak görünürler o anlamda biz bu arkadaşlarla da belli bir mücadele içinde olduğumuzu düşünüyoruz çünkü hem katılımcı olduğunu iddia edip hem de işine gelince bireysel yaşamak omurgasızlık gibi geliyor. O ruh olmadığı için şu var o fikriyatta birçok hocamız 4-5 dekan gördüm birçoğu ciddi sıkıntı çıkaran hocalar oldu. Bugünkü mevcut dekan belli bir siyasi görüşte hükümete yakın önceki çok ciddi bir anarşistti sürekli biz ülkücüler ve Türk milliyetçileri olarak siyasi katılımlarımızı çok ciddi fedakârlıklar ederek yapabiliyoruz.”

Görüşülenlerin bu yanıtlarında üniversitelerde siyasal katılım faaliyetleri önünde yasal bir engel olmamasına rağmen öğrencilerin siyasetten uzak durması amacıyla faaliyetlerinin engellenmesi, öğrenci topluluklarının kapatılması, öğrenciler üzerinde baskı kurularak sindirilmesi, öğrencilerin fişleme, deşifre etme gibi yöntemlerle bezdirilmesi ve öğrenciler üzerinde takip edilme paranoyası oluşturulduğu iddia edilmiştir. Yasal düzlemde siyasal katılım hakkı toplumun her kesiminde ve kurumunda olduğu gibi üniversitelerde de kabul edilmesi gereken bir haktır. Öğrencilerin legal siyasal katılım faaliyetlerini engelleyen bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bu noktada görüşülenlerin iddia ettiği baskıcı tutumlar siyasi mobbing olarak yorumlanabilir.

Siyasal katılım hakkı konusunda olumsuz algılamalara sahip görüşülenlerin yanıtları bir bütün olarak değerlendirildiğinde görülmektedir ki, gerek örgüt içi görev ve sorumluluk alanındaki sınırlılıklar gerekse görüşülenlerin iç içe kurumlar olduğu üniversitelerde siyasal katılıma yönelik olumsuz tutumlar ve engellemeler hem bireysel hem de örgütsel olarak görüşülenlerin siyasal katılım haklarını istedikleri ölçüde kullanamamalarına yol açmaktadır.

Görüşülenlere yöneltilen söz konusu soruya verilen birtakım yanıtlar iki uçlu olarak yorumlanabilir. Şöyle ki bazı görüşülenler siyasal katılım haklarını bazı durumlarda kullanabildiklerini bazı durumlarda da kullanamadıklarını ifade etmişlerdir. Bu ikili duruma gerekçe olarak örgüt içi hiyerarşi, ülkenin konjonktürel yapısı ve bağlı

bulunan örgütün siyasi arenadaki duruşu gibi değişkenler gösterilebilir:

G8. (AKP, Yaş:22, C:E): “Örgüt içinde kullanamıyoruz ama Türkiye genelinde

çok ciddi kullanıyoruz. Örgüt içinde kullanamazsınız çünkü AKP diğer siyasi partilerden farklı değildir her siyasi parti kendi içinde baasçılarını doğurur. Her

statüko kendi statükolarını üretir. Biz statükoya karşıyız derken statükolar oluşur ve statükolar tabi ki bize döner. Dönüyor da. Tek başlı olan yerde kulis, demokrasi daha zor olur. Biz de tek başlıyız. Bizim gençlik kolları genel başkanımız bu durumdan- görüşme yaptığımızdan- haberdar değil haberdar olursa sıkıntı olur bizim için. Genel başkanımı seveyim ya da sevmeyeyim ondan habersiz hareket etmem genelde, bu benim karakterime de uygun değil. Aslında muhafazakâr olan her siyasi kesimde bu var.”

G12. (CHP, Yaş:27, C: K): “Örgütten başlayalım, biz hep demokrasiden dem

vuruyoruz. İlk başta dedik ki kendi içimizde demokrasi yaratalım bizim eski genel başkanımızdır (Baykal) saygımız sonsuzdur onun döneminde birazcık daha azdı parti çalışmalarına katkımız kendimizi bir şekilde ifade edebilmemiz. Daha az noktadaydı ama genel başkanımızın gelmesi (Kılıçdaroğlu) yaptığımız tüzük değişikliği bizim siyasal katılımımızı biraz daha arttırdı. CHP’nin en genç parti meclisi üyeleri biziz bu bir ilkti daha önce 40 yaşın altında kimse girmemişti. Parti içine katılımımız biraz daha arttı gençlere eski dönemlerde çok ciddi önem verilmezdi önem verildi. (…) Parlamento ayağında siyasal katılımı gerçekleştirebiliyor muyuz hayır. Bazı soru önergeleri alt komisyona bile gelmeden reddediliyor. Genel kurula gelsin komisyona girmeden sıra var diyorlar mesela Haziran ayında verdiğimiz bir kanun teklifi vardı bekliyoruz ki genel kurula gelecek. İktidar partisinin yaptığı bir şey diye düşünüyorum çünkü aynı