• Sonuç bulunamadı

Arvind  V.  Phatak, International Management, South­Western College Publishing, Ohio, 1997, s 206

Dergisi 21.  Yüzyıl Özel Sayısı II, Mart­Nisan 1998, s 1179.

3.4.  ÜNİVERSİTELERDE BİLİŞİM SİSTEMLERİ VE STRATEJİ GELİŞTİRME SÜRECİ 

3.4.6.  Türk Üniversitelerinde Strateji Geliştirme Süreci ve Bilişim Sistemlerinin Kullanım Düzeyleri 

3.4.6.1.  Türkiye’de Üniversitelerin Mevcut Durumu 

Dünyada  yükseköğretim  ile  ilgili  stratejik  seçimlerin  çoğu  temelde  merkezi yönetimce yapılmaktadır. Uygulamada, her üniversite merkezi yönetimin  ayırdığı  fonla  sınırlıdır.  Merkezi  yönetimin  kabul ettiği  modelde,  girdiler  eğitim  ve  araştırma  kalitesini  gerçekleştirdiği  takdirde  strateji  geliştirme  sürecine  fon  sağlanmaktadır 573 . Türkiye’deki üniversite sisteminin de  yapısı gereği politika ve  stratejilerin  YÖK  düzeyinde  oluşturulması  beklenmektedir.  Bu  nedenle  çoğu  yükseköğretim  kurumun  kendi  misyon  bildirimini,  geleceğe  ilişkin  hedeflerini,  temel ilke ve değerlerini, kritik süreçleriyle ilgili politika ve stratejilerini tartışma  ve belirleme girişimciliğinde bulunması güçleşmektedir 574 . 

Türkiye’de  ilk  üniversite  reformu  1933  yılında  dönemin  Milli  Eğitim  Bakanı  tarafından  yapılmıştır.  Sözkonusu  reformun  gerekçeleri  üniversitelerde  uluslararası  yayınların  azlığı,  üniversiteye  öğretim  üyelerinin  yeterince  zaman  ayıramamaları  ve  fakülte  ve  birimleri  arasında  işbirliğinin  olmayışıdır 575 .  1946  yılında  4936  sayılı  Üniversiteler  Kanunu  ile  üniversitelere  özerklik  getirilmeye  çalışılmıştır.  Ancak  bu  kanunun  getirdiği  düzenlemelerle  de  üniversitelerdeki  eğitim,  öğretim  ve  bilimsel  araştırma  faaliyetleri  istenen  düzeye  çıkamamıştır.  Bunun  başlıca  nedeni  planlayıcı,  koordinasyon  sağlayıcı  ve  denetleyici  nitelikte  bir organın eksikliği olarak görülmüş, 1973 yılında çıkarılan 1750 sayılı kanunda  Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) adlı bir organ yer almış ancak kurulamamıştır 576 .  Yine  1973  yılında  yapılan  düzenleme  ile  yükseköğretimin  paralı  olması  kararlaştırılmış, ancak yükseköğretim etkinlikleri sürekli devlet bütçesi ile finanse  edilmiştir.  Bu  nedenle  üniversitelerin  bütçe  yetersizliğine  bağlı  sorunları  bulunmaktadır.  Yükseköğretimde  reform  çalışmalarında,  12  Eylül  harekatıyla  birlikte  kalkınmış  ülkelerin  model  alınması  kararlaştırılmıştır 577 .  Bu  çerçevede  1981  yılında  2547  sayılı  kanun  yürürlüğe  girmiş  ve  yükseköğretim  kurumlarını  tek  bir  çatı  altına  toplamak  amacıyla  Yüksek  Öğretim  Kurulu  (YÖK) 

573 

Hugh  Macmillan  ve  Mahen  Tampoe,  Strategic  Management,  Oxford  University  Press,  New  York, 2000, s. 54. 

574 

Fulya Saran, Şükran Cömert ve  Kadriye Karakaş, “Yükseköğretimde  Toplam Kalite Yönetimi  Felsefesinin  Uygulanabilirliğini  İrdeleyen  Teorik  Bir  Yaklaşım”,  Yükseköğretimde  Sürekli 

Kalite İyileştirme, Ed. Mithat Çoruh, Haberal Eğitim Vakfı Yayınları, Ankara, 1997, s. 104.  575 

Ramazan Demir, Üniversitenin Bugünü ve Yarını, Palme Yayıncılık, Ankara, 1996, ss. 16­17. 

576 

YÖK,  “Çağdaş  Eğitim  Çağdaş  Üniversite”,  Çağdaş  Eğitim  Çağdaş  Üniversite,  Başbakanlık  Üniversite Problemleri Takip Birimi, Ankara, 1992, ss. 20­21. 

577 

kurulmuştur.  Ancak  YÖK  gibi  bir  planlama  ve  koordinasyon  kurulunun  hayata  geçirilmesi,  üniversitelerin  birbirleriyle  aynı  yapıda  olmalarını  sağlayamamış,  kalitenin artırılması için üniversiteler arasında ortak bazı standartların saptanması  gerekmiştir 578 . 

Bu  amaçla  Yükseköğretim  Planlama,  Denetleme,  Akreditasyon  ve  Koordinasyon  Kurulu’nu  da  (YÖDAK)  bünyesinde  barındıran  bir  kanun  13  Aralık 2005 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun;  Türkiye’de  kurulan  yükseköğretim  kurumları  ile  bunlara  bağlı  birimleri  ve  bunların  kuruluş,  açılma,  eğitim­  öğretim,  akreditasyon,  gözetim,  yönlendirme,  eşgüdüm, değerlendirme ve  denetimine ilişkin esasları  kapsamaktadır. Kanun ile  kurulması öngörülen kurullar oluşturulmuş olup çalışmalar başlamıştır 579 . 

Türkiye’de  üniversitelerin  birinci  temel  işlevi  eğitimdir.  2005  yılında  Türkiye’nin  yükseköğretimde  okullaşma  oranı,  örgün  öğretimde  %  25,  açıköğretimle  birlikte  % 39’dur.  Her ne  kadar bu oranla Türkiye  OECD  ülkeleri  arasında  son  sırada  yer  almaktaysa  da,  bu  oranın  1981’de  %  6’lar  düzeyinde  olduğunu  unutmamak  gerekir.  Verimlilik  açısından  yapılan  incelemede  yöntem  olarak,  her  türdeki  toplam  öğrenci  sayısının  normal  öğretim  süresine  bölünmesiyle  elde  edilen  yıl  başına  düşen  öğrenci  sayılarıyla  mezun  sayılarının  karşılaştırılması  kullanılmıştır.  Kullanılan  kaba  verimlilik  ölçütüne  göre  verimlilik oranları,  örgün öğretim ön  lisansta  0.28,  lisansta  0.75,  yüksek lisansta  0.48,  doktorada  0.43  olarak  bulunmuştur.  Bu  oranlar  açıköğretim  ön  lisans  programlarında  0.29,  lisans  düzeyinde  ise  0.39  dur.  Örgün  lisans  programları  dışındaki  düşük  verim,  okullaşma  oranlarındaki  artışın,  eğitilmiş  insangücü  artışına  beklenen  düzeyde  yansımadığını  göstermektedir.  Ön  lisans  programlarında, öğretim üyesi, öğretim görevlisi ve okutman toplam sayısı başına  düşen ortalama öğrenci sayısı 59’dur ve bu oran çok yüksektir. Lisans düzeyinde  öğretim  üyesi  başına  düşen  ortalama  öğrenci  sayısı  da  29  olup  bu  oran  Batı  ülkelerindeki oranın (Norveç, ABD ve Finlandiya’da 15, Belçika  ve Hollanda’da  10’un altında ve diğer Avrupa ülkeleri ortalaması 20’nin altında) çok üzerindedir. 

578 

Hurşit  Ertuğrul,  “Çağdaş  Eğitim  Çağdaş  Üniversite”,  Çağdaş  Eğitim  Çağdaş  Üniversite,  Başbakanlık Üniversite Problemleri Takip Birimi, Ankara, 1992, s. 87. 

579 

Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı, “Bülten”, 

Öğretim  elemanlarının  %  73’ü  aşırı  ders  yükü  taşımaktadır  Bu  aşırı  ders  yükü,  hem  öğretim  kalitesini  düşürmekte  ve  hem  bireyin  kendi  gelişmesini  engellemekte,  dolayısıyla,  öğretim  işlevi  diğer  işlevlere  göre  baskın  hale  gelmektedir 580 . 

Üniversitelerin  ikinci  temel  işlevi  bilgi  üretmektir.  OECD  ölçütlerine  göre, 2002 yılında Türkiye’nin tam zaman eşdeğeri araştırma geliştirme personeli  sayısı  28964,  çalışan  bin  kişi  başına  düşen  araştırma  geliştirme  personeli  sayısı  1,4 olarak hesaplanmıştır. Bu oranlar AB ve AB’ye aday ülkelerin oranlarına göre  oldukça  düşük  kalmaktadır.  Uluslararası  atıf  endeksleri  (SCI,  SSCI  ve  A&HCI)  tarafından  tanınan  dergilerde  yayımlanan  Türkiye  kaynaklı  yayınlarda  son  20  yılda  30  kat artış  olmuş,  Türkiye bu  alanda  43. sıradan,  2004  yılında  20.  sıraya  yükselme başarısını göstermiştir. Mayıs 2006 verilerine göre 2005 yılında bu sıra  19.luğa  yükselmiştir.  Bu  gelişmede,  Türkiye’nin  bu  göstergeye  çok  önem  vermesinin  üniversitelerdeki  akademik  kadrolara  atama  ve  yükseltmenin  bu  alandaki  performansa  bağlamasının  ve  bu  tür  yayınların  ödüllendirilmesinin  büyük  rolü  olmuştur.  Ancak,  Türkiye  kaynaklı  yayınlara  yapılan  atıf  sayılarının  düşüklüğü,  yayın  teşvik  politikasında  nicelikten  çok  nitelik  üzerinde  durma  zamanının  geldiğini  göstermektedir.  Ayrıca,  bu  önemli  başarı  ulusal  yenilik  süreçlerine  ve  yerel  bilginin  gelişmesine  katkıda  bulunma  işlevini  kapsamamaktadır.  Bir  diğer  olumsuz  gözlem  de  doktora  derecesi  alanların  sayısında  bir  artış  gözlenmemesidir.  Ulusal  Bilim  ve  Teknoloji Belgesinin  2023  yılı  için  koyduğu  hedef  olan  150.000  öğretim  üyesi  sayısına  erişmek,  yılda  2­3  bin  doktoralı  eleman  yetiştirerek  gerçekleştirilebilecek  bir  hedef  değildir.  Aynı  belgede 2013 yılı için hedeflenen, çalışan bin kişi başına 6 araştırmacı (halen 1.1)  da,  aynı  gerekçelerle,  sıçrama  yapacak  önlemler  alınmadığı  takdirde,  gerçekleştirilemeyecek bir hedef olarak gözükmektedir 581 . 

Üniversitelerin  üçüncü  temel  işlevi  olan  kamusal  hizmet,  gerek  Türkiye’de  gerekse  dünyada  sistematik  bilgi  toplanmasının  çok  zor  olduğu  bir  işlevdir.  Bunun  ana  nedeni  diğer  iki  işlevin  (öğretim  ve  araştırma)  performans  değerlendirmelerinde  öne çıkarılmasıdır.  Oysa  yükseköğretim  kurumları pek çok  alanda  kamu  hizmeti  üretmektedir.  Üniversitelerin  ülke  çapında  yayılması 

580 

YÖK, a.g.e., s. 10. 

581 

politikasının  altında  yatan  etken  de,  bu  kurumların  yerel  etkileri  ve  sunacakları  kamusal  hizmetleriyle  yerel  kalkınmaya  yapacakları  katkılara  ilişkin  beklentiler  olmaktadır.  Üniversitelerin  toplumun  kendilerinden  beklediği  bu  tür  işlevleri  yerine  getirebilmesi büyük ölçüde  toplumun ona  duyduğu güvene  bağlıdır.  2001  ve 2004 yıllarında yapılan iki araştırmada üniversiteler toplumun güven duyduğu  kurumlar  arasında  üst  sıralarda  yer  almışlardır.  Bu  saptama,  üniversitelerin  topluma  öncülük  edebilme  potanisyeli  taşıdığını  göstermesi  bakımından  anlamlıdır 582 . 

Yükseköğretim Kanunu’nda üniversite; bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel  kişiliğine  sahip  yüksek  düzeyde  eğitim­öğretim,  bilimsel  araştırma,  yayın  ve  danışmanlık yapan; fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri kuruluş ve birimlerden  oluşan bir  yükseköğretim  kurumu  şeklinde  tanımlanmıştır  (Madde  3/d).  Kanuna  göre, üniversitelerin ve ileri teknoloji kuruluşlarının görevleri (Madde 12); 

§ Çağdaş uygarlık, toplumun ihtiyaçları ve ülkenin kalkınma planlarının  hedef  ve  politikalarına  uygun  olarak,  evrensel  normlarda;  çeşitli  düzeylerde  eğitim­öğretim,  bilimsel  araştırma,  yayım  ve  danışmanlık  yapmak, 

§ Ülkenin  ve  bulundukları  bölgenin  ihtiyaçlarına  yönelik  projeler  üretmek, araştırmak geliştirmek ve uygulamak, 

§ Toplumun  ve  bireylerin  yaşam  kalitesini  yükseltmeyi;  kamuoyunu  aydınlatmayı amaçlayan, eğitim­öğretim yapmak ve bilimsel görüşleri;  sözlü, yazılı ve diğer iletişim araçlarıyla yaymak, 

§ Faaliyetlerinde yurtiçi ve yurtdışı kamu, özel kuruluşlar ve sivil toplum  kuruluşları ile işbirliğinde bulunmak, 

§ Bilim,  sanat  ve  teknoloji  araştırmak,  geliştirmek,  üretmek  ve  kullanımını  yaygınlaştırmak,  üretilen  bilgileri  ilgililerin  kullanımına  sunmak, 

§ Bireylerin  uluslararası  standartlarda  bilgi  ve  beceri  sahibi  olmalarına  katkıda bulunmak, 

§ Uluslararası  kuruluşlarla  eğitim­öğretim  ve  bilimsel  araştırma  çalışmalarına katılmak ve katkıda bulunmak, 

582 

§ Eğitim  teknolojilerini  üretmek,  geliştirmek,  kullanmak  ve  yaygınlaştırmak, 

§ Bilgi  ve  teknoloji  üretmek  amacıyla  yurt  içi  ve  yurt  dışı  kamu,  özel  sektör  ve  vakıf  kuruluşlarıyla  çeşitli  işbirliği  ortaklıkları  ve  şirketleri  kurmak, patent ve faydalı model lisans ve benzeri telif hakkı belgeleri  almak ve üniversiteye kaynak yaratmak, 

§ Ulusal  ve  uluslararası  benzer  kuruluşlar  ile  sosyal,  kültürel,  bilimsel,  teknik,  sportif  ve  benzeri  alanlarda  sözleşmeler  ile  karşılıklı  öğretim  elemanı ve öğrenci değişim programları yapmak ve uygulamak, 

§ Eğitim­öğretim seferberliği için örgün, etkileşimli uzaktan açıköğretim  ve  yaşam  boyu  eğitim  hizmetlerini  üstlenen  kurumlara  katkıda  bulunacak önlemleri almak, 

§ Yeni  kurulan  ve  gelişmekte  olan  üniversitelere  katkıda  bulunacak  önlemleri almak, 

§ İşlevlerini  yürütmek  amacıyla  üniversitenin  misyon  ve  hedefleri  doğrultusunda  gerekli  düzenlemeleri  yapmak,  kurullar  oluşturmak  ve  ilgili yönetmelikleri çıkarmak, 

§ Yüksek  öğretim  talebinin  karşılanabilmesi  için  öğretim  teknolojilerinden  yararlanarak,  yüksek  öğretimin  ülke  coğrafyasına  fırsat  eşitliğini  sağlayacak  biçimde  yaygınlaştırmak  için  önlemler  almaktır. 

3.4.6.2.  Türkiye’de  Üniversitelerde  Bilişim  Sistemlerinin  Mevcut