• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Cumhuriyet’in İlan Edilmesi ve İran’ın Türkiye’ye Bakışı

BÖLÜM IV: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK-İRAN İLİŞKİERİ 1923-1938 .39

4.2 Türkiye’de Cumhuriyet’in İlan Edilmesi ve İran’ın Türkiye’ye Bakışı

Türkiye, 1919 Mayısında Mustafa Kemal’in önderliğinde başlatmış olduğu Milli Mücadele hareketini başarı ile sonuçlandırmış ve bunu da birçok devletle yapmış olduğu uluslar arası antlaşmalarla dünyaya kabul ettirmiştir. Mustafa Kemal Paşa askeri başarılarla kurulan yeni Türk Devletini batılı kurum ve normları ile modern ve tam bağımsız bir devlet haline getirmek için devletin yönetim şeklini değiştirmeyi uygun görmüştür. Zaten daha 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında kurtuluşun yegâne sebebi olarak gördüğü milletin desteğini her fırsatta dile getirmiştir. Gerek Erzurum Kongresi’nde gerek Sivas Kongresinde gerekse çeşitli zamanlarda verdiği beyanlarda sık sık millet egemenliğinden söz etmesi Mustafa Kemal’in hedeflediği yönetim biçimi hakkında bize fazlasıyla bilgi vermektedir. Milletin egemenliğine

dayalı bir yönetim şeklini benimseyen bir lider için cumhuriyetten daha uygun bir yönetim biçimi de düşünülemezdi. Gerekli hazırlıklar yapılarak nihayet 29 Ekim 923’te Cumhuriyet ilan edildi. Böylelikler yeni kurulan Türkiye Devleti’nin yönetim biçiminin milletin egemenliğine dayalı cumhuriyet olduğu açıklanmıştır.

İran’da ise 1921 Şubatında Rıza Han’ın başlatmış olduğu yenileşme hareketi çeşitli sebeplerden dolayı Mustafa Kemal’in önderliğindeki Türkiye’deki kadar başarılı olamamıştır. Ortak bir amaca yönelik hareket eden iki devletin benzer yanları olduğu kadar farklı toplum yapısının getirdiği farklılıklarda mevcuttu. Gazi Mustafa Kemal ve Rıza Han her ikisi de asker ve yenilikçiydiler. İki liderin de dış politika görüşleri birbirine çok benzemekte idi (Anbarcıoğlu, 1983: 11). İki devlet de dini temellere dayanan bir rejimin yerine milli duygulara dayanan bağımsız ve daha modern bir rejim arayışı içerisinde idi. Her iki devletin bir diğer ortak özelliği de dış politikada İngiltere düşmanlığı ve Rusya sempatisi idi. Türkiye ve İran aynı emel ve aynı endişeye sahip olmasına rağmen icraat noktasında farklı düşünce yapısında idiler. Bunda en önemli etken Mustafa Kemal’in önderliğinde kurulan yeni Türkiye Devleti’nin Rıza Han’ın İran’ına göre modernleşme çabalarına daha önceden başlamış olmasıdır.

Mustafa Kemal’in Türkiye’de gerçekleştirdiği inkılâplar Rıza Han’ın İran’da yapacağı yeniliklerin fikri temellerini oluşturmuştur. Bir bakıma Rıza Han’ın İran’ı için Mustafa Kemal’in Türkiyesi bir model olmuştur (Oran, 2001: 357). Osmanlı Devleti 1839 ve 1856 yıllarında yayınlamış olduğu Tanzimat ve Islahat fermanları ile toplumun aydın kesiminin yenileşme fikrini kabullenmesinde önemli rol oynamıştır. Daha da önemlisi Meşrutiyet idaresinin getirmiş olduğu ortam yeni Türkiye Devleti’nin yapmış olduğu inkılâpların halka indirgenmesinde önemli bir yere sahiptir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında iki devlet arasındaki ilişkiler her iki devleti de memnun etmesine rağmen iki devletin de endişeleri vardı. Bu endişelere Türkiye açısından bakacak olursak, İran’da hâkim ve ülke genelinde söz sahibi bir hükümetin olmayışı ve İran Şah’ının yurt dışı gezileri ile meşgul olmasından kaynaklanan bir güvensizlik vardı. İran açısından bakıldığında Türkiye’de önce Saltanatın, Cumhuriyetin ilanından sonra ise halifeliğin kaldırılması İran toplumu tarafından endişe ile takip edilmiştir. Türkiye’de Cumhuriyet’in ilan edilmesine Türk ve İran basınında geniş yer verilmiştir. 20 Ocak 1924’te İstanbul’da yayınlanan Vakit Gazetesi’nde İran’da Cumhuriyet’in

ilan edilmesini tavsiye eden yazı Rıza Han’ı destekleyen İran basını tarafında da ilgi görmüştür. Rıza Han’ın da teşviki ile İran basınında çıkan cumhuriyetin ilanı ile ilgili yazılar bir anda çoğalmaya başlamıştı. Gazeteler monarşiye ve o sıralarda yurt dışında seyahatte olan Ahmet Şah’a karşı cephe almaya başladı (Çetinsaya, 2000: 787). Türkiye hem basın aracılığı ile hem de Tahran Büyükelçisi Muhittin Paşa ile İran’a Cumhuriyet fikrini benimsetmeye çalışmıştır. Muhittin Paşa birkaç kez Rıza Han’ı ziyaret ederek cumhuriyet ilan etmesi için teşvik etmiştir (Çetinsaya, 2000: 786). Gerek Muhittin Paşa’nın çalışmaları gerekse ülke içerisindeki aydınların cumhuriyet fikri konusunda yapmış olduğu çalışmalar bir noktaya kadar başarılı olmuşsa da Türkiye’de 3 Mart 1924’te hilafetin kaldırılması elde edilen başarıları gölgelemiştir. İran uleması Türkiye’de Sünni Hilafetin kaldırılmasına büyük tepki göstermiştir. Gerekçe olarak da cumhuriyetin ilanının İran’da din karşıtı politikaya sebebiyet vereceği endişesiydi. Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerin gelişmesine kuşkuyla bakan bu grup iki ülke arasındaki ilişkilerin ilk on yılında ağırlığını hissettirmiştir. İran, içerisinde barındırdığı bu muhalefete rağmen Türkiye’yi model olarak görmeye devam etmiş ve Türkiye İran’ın batıya açılan kapısı olmuştur (Oran, 2001: 358).

İran’da cumhuriyet fikrine taraftar olup Rıza Han’ı destekleyenler olduğu gibi Rıza Han’a muhalefet edenler de vardı. Rıza Han ordunun önemli kısmından ve meclisten destek görürken bir kısım siyasi çevreler tarafından da eleştirilmiştir. İran’da cumhuriyet fikrine muhalif olanların geneli Monarşiyi savunduklarından ya da cumhuriyeti benimsemek istemediklerinden değil Rıza Han’ın diktatörlüğünden çekinmektedirler. 1923 Şubatına gelindiğinde İran’da cumhuriyet propagandası had safhaya ulaşmış ve Ahmet Şah eleştirilirken Rıza Han’ın Cumhurbaşkanlığının propagandası yapılmaya başlanmıştı. Cumhuriyet fikrine destek sadece basında çıkan haberlerle sınırlı kalmamıştır. Tahran dışında çeşitli illerde kurulan “Cumhuriyet Komiteleri” vasıtasıyla Tahran’a gönderilen telgraflarla ve birçok esnafın pazarları kapatma eylemlerinde de kendisini göstermiştir. Rıza 1923 Şubat sonlarında cumhuriyet fikrini iyice benimsemiş olmalı ki milletvekilleri ile yapmış olduğu toplantıda 21 Mart 1924’ten (Nevruz, Yılbaşı) önce gerekli değişiklikleri yaparak Nevruz günü Cumhuriyeti ilan etmeyi kararlaştırmıştı.

İran’da hükümet üzerinde oldukça fazla nüfuz sahibi olan ulema Türkiye’de hilafetin kaldırılmasına tepki göstermiş ve İran’da da Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra dini otoritenin zayıflayacağı kuşkusuna kapılarak Cumhuriyet fikrine destek vermekten vazgeçmişlerdir. Müçtehitler cumhuriyet ilanının din karşıtı politikalara sebebiyet vereceği düşüncesi ile Rıza Han’a cephe aldılar. Bu da İran’da karışıklıkların çıkmasına ve sokak gösterilerine sebep olmuştur. Rıza Han cumhuriyet fikrine karşı olanların eleştirileri karşısında Tahran’ı terk etmek zorunda kalmıştı. Rıza Han büyük bir otorite ve prestij kaybına uğradığı bu olayı sonuca kavuşturmak için İran’ın dini merkezi olan Kum şehrine giderek müçtehitlerle görüştü. Bu görüşmeden sonra 1 Nisan 1924 tarihinde yayınlamış olduğu bildiri ile cumhuriyet fikrine karşı olduğunu ilan etmiştir.

İran’da cumhuriyet fikrinin askıya alınması yabancı basında da büyük yankı uyandırmıştır. Londra’da yayınlanan Morning Post gazetesinin 2 Kasım 1925 tarihli sayısında konuyla ilgili şunları yazmıştır: “Rıza Han Başbakanlığa seçildikten sonra

cumhuriyetin ilanını kati bir şekilde kabul ederek bu görev için adaylığını koymuştur. Din adamlarının muhalefeti yüzünden bu mesele askıda kalmışsa da Rıza Han Türkiye’deki Kemal Paşa’nın yolunu takip ederek saltanat aleyhtarlığı siyasetinde direnmektedir.” Yine bu konuyla ilgili Times Gazetesinde 3 Kasım 1925 tarihinde

çıkan bir başka haberde ise “İran’da cumhuriyetçilik fikrinin gelişmesi 1924 senesinde

buhrana yol açtıysa da en nihayet Şii din adamları bu ülkede saltanatın temellerini attılar. İran’daki din adamları Türkiye’de vuku bulan hadiselere vakıf olduklarından cumhuriyet fikrinin mezhebe aykırı olduğunu savunmuşlardır…”(Assadi,1972: 72)

İran’daki cumhuriyet ilan etme serüvenini Rıza Han’ın halefi ve oğlu olan Muhammed Rıza Şah şu şekilde ifade etmektedir: “Babam başbakan olmadan bir yıl önce Türkler

eski halifeliklerini feshetmişler ve kısa bir süre sonra Atatürk’ün dinamik liderliği altında bir Cumhuriyet kurmuşlardı. –Cumhuriyet Halifeliğin feshinden önce kurulmuştur.- İran’daki bazı çevreler bu olayların etkisi altında İran’da da bir cumhuriyet kurmak fikrine meylediyorlardı. Babamın bir müddet bir cumhuriyet kurma tasavvurunu tercih ettiğinden eminim fakat zamanla kamuoyu yıllardır an’anemiz olan

Ankara Hükümetinin İran’da Cumhuriyet ilan edilmesini desteklemesinin iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi Türk inkılâbının diğer Müslüman devletlere örnek olması ikincisi ise İran’ı yabancı tahakkümünden kurtulmuş bağımsız bir devlet olarak görmek istemesidir. İran’ın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmasına destek veren bir diğer ülke de Rusya olmuştur. İngiltere ise Rusya’nın İran’a müdahale edeceği endişesi ile İran’ın bağımsızlığını istememektedir (Çetinsaya, 2000: 787).

Türkiye’de Cumhuriyetin ilan edilmesi ve daha sonra 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılması ile din ve siyaset birbirinden ayrılmıştır. Bu durum İranlı bazı aydınlara çekici gelmekle beraber tutucu bir İran’ın tutucu orta sınıfı tarafından kuşkuyla karşılanmasına sebep olmuştur. Türkiye’de Hialfetin ilgası İran’daki gerici zümre tarafından iyi karşılanmamış ve bu olay iki ülke arasındaki ilişkileri tamamen ortadan kaldırmasa da dostane bir mahiyet kazanmasını bir süre için engellemişti (Gönlübol, 1997: 89). Türkiye’nin Sünni, İran’ın da Şii olduğunu düşündüğümüzde birbirinden etkilenmeyeceğini düşünmemize rağmen durum daha farklı bir şekilde yorumlanmıştır. İran’da cumhuriyetin ilanını devletin dinsizleşeceği şeklinde yorumlayan ulema, Rıza Han’a beklenenden fazla tepki göstermiştir (Cin, 2007: 80). Cumhuriyetin ilan edilmesi ve ardından 3 Mart 1924’te Halifeliğin kaldırılması Türkiye’de hiç tepki görmemiş dersek yanılmış oluruz. Elbette Türkiye’de de bazı kişi ve grupların karşı çıkmasına ve muhalefetine sebep olmuştur. Örneğin Cumhuriyetin ilanından sonra Halk Partisi içinde beliren muhalefet Halifeliğin kaldırılması ile daha da güçlenmiş ve partiden kopmalar meydana gelmiştir. Terakki Perver Cumhuriyet Fırkasını kuranlar halifeliğin kaldırılmasına tepki vererek Halk Partisinden istifa edenlerdi. Ancak Osmanlı Devleti döneminde yapılan çalışmalar toplumun yeniliklere hazır olmasını sağlamış ve İran’daki gibi aşırı bir muhalefetin doğmasını engellemiştir.

Hamdullah Suphi Bey Atatürk’le birlikte olduğu bir akşam yemeğindeki anısında şunları anlatmaktadır: “Bir gün Çankaya’da Reisicumhur Hazretlerinin sofrasında beş on arkadaşla yemek yiyorduk. Bir telgraf sureti getirip kendilerine takdim ettiler. Reisicumhur, bu telgrafı yüksek sesle okudu: “Serdar-ı Sipah (Rıza Han) hocalarla

görüştükten sonra cumhuriyet hareketinin daha vakti gelmediğine hükmetmiş ve bu kararı ilan etmiş.” Gazi Hazretleri bunun üzerine hoşnutsuzluklarını ifade eden bir iki

İran’da Cumhuriyet hareketinde hiç kimsenin muvaffak olmasına imkân yoktur. Çünkü orada Türk Cumhuriyetinin dayandığı aydın subay zümresi, Tıbbiyemizin, muallim mekteplerimizin, yetiştirdiği şuurlu, müdrik nesiller yoktur; bu nesiller olmasaydı Türkiye’de cumhuriyet hareketi yapabilirimiydi?” dediğini ifade etmiştir (Cin, 20007:

81).

Türkiye’de hilafetin ilgası ve komşuları ile olan münasebetlerine etkisi konusunda İsmet Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapmış olduğu konuşmada şu ifadelere yer vermektedir: “Eğer Müslümanlar Türklere karşı dostça davranışlarda

bulunmuşlarsa bunun sebebi Hilafetin bizim elimizde bulunması değil bizim kuvvetli olmamızdır.”(Gönlübol, 1997: 89)