• Sonuç bulunamadı

İran Üzerindeki İngiliz Emelleri ve 1919 Antlaşması

BÖLÜM 2: BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİNDE TÜRK-İRAN

2.1. I. Dünya Savaşında İran’ın Siyasi Durumu ve Türk İran İlişkileri

2.2.3 İran Üzerindeki İngiliz Emelleri ve 1919 Antlaşması

İngiltere XIX. Yüzyıldan itibaren İran coğrafyasında varlığını hissettirmeye başlamıştır. Özellikle Rusya ile rekabetine sahne olan İran coğrafyası İngiltere için çok önemli idi. Hindistan’daki sömürgelerinin yolu üzerinde bulunması İran’ın ihmal edilemeyecek kadar önemli konuma getirmiştir. İngiltere İran sınırında yaşayan Kürtlere destek vererek ve onlara bağımsızlık vaatlerinde bulunarak ayaklandırmıştı. İngiltere’nin bunda iki amacı vardı hem İran’da güçlü ve otoriter bir hükümetin olmasını engellemek hem de Türkiye ile İran arasında çıkacak bir karmaşa ve savaştan istifade etmeninin yollarını aramaktı (Assadi, 1972: 68).

İngiltere daha çok hükümet adamları ile yapmış olduğu antlaşmalar ve aldığı imtiyazlarla bölgede söz sahibi olmayı amaçlamıştır.

İngiltere bölgeye gerek siyasi gerekse ekonomik yollarla müdahale etmiştir. XX. Yüzyılın başlarından itibaren İran’da petrolün çıkarılmaya başlamasıyla yabancıların ilgisini daha fazla çekmiştir. Kanada uyruklu d’Arcy ismindeki bir tüccar İran’ın petrol imtiyazını almıştı. d’Arcy, Nasıreddin Şah’tan şu fermanı almıştı: “Büyük Kanada

Hükümeti ile İran arasında süregelmekte olan çok dostane ilişkilere dayanarak mühendis W. d’Arcy’ye, mensuplarına, torunlarına, dostlarına ve varislerine, yetmiş yıl süre ile İran arazisinin derinliklerinde istedikleri şekilde arama yapmak, kazıda bulunmak konusunda tam yetki ve sınırsız serbestlik verilmiş ve garanti edilmiştir. Bu yetki ve serbestliğe dayanarak adı geçenin isteyeceği her çeşit yeraltı ürünü kendisinin malı olacaktır” (Cerid, 1965: 15).

İran Şah’ının milyonlar değerinde olan bu fermanını duyan birçok tüccar ve devlet d’Arcy’nin peşine düştü. Çeşitli pazarlık ve baskı sonucunda Kanadalı mühendis elindeki bu fermanı yakmaya karar vermişti, bu sırada İngiliz Entelicens ajansına mensup bir misyoner kılığındaki ajanı onu ikna ederek fermanı kilisenin emrine bırakmaya razı etti. Böylelikle İran’ın tüm yeraltı kaynaklarını işletme yetkisi İngiltere’nin eline geçmiş oldu. Küçük bir şirket olan Burmah Oil elindeki araziyi yeni kurulan Anglo-Persian Oil şirketine devretti. Bu şirket de daha sonra adını BP6 olarak değiştirmiştir. Bu şirketin pay sahipleri uzun bir süre açıklanmamıştır. Ancak 1914 yılında şirketin hisse sahiplerinin büyük bir çoğunluğu İngiliz Bahriyesi ile Entelicens Sevisi olduğu açıklanmıştır. Bu şirket 1909 yılında yapmış olduğu yeni bir anlaşma ile İran petrollerini işletme imtiyazını almıştır. Yapılan bu anlaşmaya göre şirket petrol gelirinin sadece cüzi bir kısmını İran’a verecekti (Assadi,1972: 65–66).

Mondros Mütarekesinden sonra dağlık kuzeydoğu bölgesi hariç Irak ve İran’ın güneyi İngiltere’nin nüfuzu altındaydı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında İran’da kurulan hükümet çok zayıf ve politikacılar yeterli tecrübeye sahip değillerdi. Bununla birlikte

6 BP: İran’da 480.000km2’lik bir alanda petrol arama hakkını 20.000 sterlin nakit, 20.000 sterlinlik hisse ve %16 kar payı karşılığında İran Şahı’ndan alan Knox D’Arcy tarafından kuruldu ama daha sonra İngiliz hükümetinin eline geçti. Önceleri Anglo-Persian ya da Anglo-Iranian Petroleum Company adını kullanan şirket daha sonra British Petroleum adını aldı. İngiliz dış politikasının etkinlikleriyle kısa sürede büyüdü. Ortadoğu’da İngiliz çıkarlarını temsil etti (Çankaya, ?: 3).

Gilan ve Azerbaycan’daki ayrılıkçı ayaklanmalar İran’ın işini daha da zorlaştırarak güç durumda bırakmıştır.

Hem Türkiye hem de İngiltere İran sınırında bulunan aşiretlerden -özellikle de Kürtlerden- istifade etmişlerdir. Mili Mücadele’nin başladığı ilk yıllarda Türkiye bölgedeki İngiliz ve Nasturilere karşı bir Kürt aşiret lideri olan Simko İsmail Ağa’dan istifade etmiş ve gerekli silah ve cephane yardımında bulunarak onu desteklemiştir. Almanya XIX. Yüzyılın sonlarında birliğini kurmuş ve hızlı bir şekilde güçlenerek dış politikada İngiltere ve Rusya’nın dikkatini çekecek boyuta gelmiştir. XX. Yüzyılın başlarında Ortadoğu coğrafyasına yönelen Almanya hem Rusya’nın hem de İngiltere’nin tedirgin olmasına neden olmuştur. Almanya’nın bölgeye gelmesi ile daha önce sürekli rekabet halinde olan İngiltere ve Rusya arasındaki ilişkide bir yumuşama meydana geldi ve bunun sonucunda da Almanya’ya karşı ittifak edercesine İran’ı kendi aralarında nüfuz bölgelerine ayırdıkları 1907 Atlaşmasını imzaladılar. Böylece hem Rusya hem de İngiltere Almanya’nın bölgede rahat hareket etmesini engellediler. İngiltere İran politikasını başarılı bir şekilde sonuçlandırmak için Irak’ta bulunan Arap aşiretlerden de dolaylı olarak istifade etmiştir.(Avşar, 2003: 117) İngiltere, bölgede başlattığı propaganda faaliyetleri ile Kuzey Irak’taki Arapları Osmanlı Devleti aleyhinde ayaklandırmış ve böylelikle Osmanlı kuvvetlerinin bu bölgeye asker sevketmesine mecbur bırakmıştır. İngiltere bölgeyi kontrol altında tutarak Irak yolu ile Hindistan’a yönelecek tehlikeyi önlemek ve Güneybatı İran’daki petrol kaynakları üzerindeki egemenliğini korumak istemektedir. (Avşar, 2003: 117) Yapılan propaganda faaliyetleri bölgenin özelliğine göre etnik, dinî ve ekonomik özelliklere sahipti. İngilizlerin Bölgede yaptığı propaganda faaliyetlerinin temel amacı Osmanlı Devleti’ne karşı Arap aşiretlerini ayaklandırmak ve bölgedeki Osmanlı nüfuzunu kırmaya yönelikti. (Avşar, 2003: 118) İngiltere Birinci Dünya Savaşı sırasında sadece bölgedeki Kürt aşiretlerinden istifade etmemiştir. Aynı zamanda işgal etmiş olduğu İran’ın Amare’deki Konsoloshanesini kullanarak bölgede karışıklık çıkarmıştır. Amare’deki İran Konsolosu, Konsoloshane binası üzerine düşmanın gözlem araçlarını, top ve tüfek gibi ateşli silahlarını koymasına göz yummuştur.(Avşar, 2002: 135) İngiltere sadece konsoloshane binasını değil aynı zamanda Irak’taki İran tebaasına mensup olanları da casusluk faaliyetlerinde kullanmıştır.(Avşar, 2002: 135)