• Sonuç bulunamadı

Rıza Şah Pehlevi’nin İran’da Hâkimiyeti Ele Geçirmesi

BÖLÜM IV: CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK-İRAN İLİŞKİERİ 1923-1938 .39

4.1.1 Rıza Şah Pehlevi’nin İran’da Hâkimiyeti Ele Geçirmesi

İran Birinci Dünya Savaşına girmemesine rağmen savaş sırasında birçok devletin mücadelesine sahne olmuştur. Bunun sonucunda da gerek maddi gerekse idari olarak bir kargaşa içerisine sürüklenmiştir. Bu dönemde ülkenin büyük bir bölümü kabile reislerinin elinde idi. Bu kabile reisleri hükümetin zaafından istifade ederek ve Ahmet Şah’a göstermelik sadakatte bulunarak kendi bölgelerindeki hâkimiyetlerini sürdürmeyi amaçlamaktadır. Savaş sonrası merkezi bir ordunun olmayışı da ülkede kanun ve nizamın ortadan kalkmasına sebep olmuştur.

Savaş devam ederken Rusya’da ihtilal çıkması üzerine Rus kuvvetleri, savaş sonunda ise Mondros Mütarekesi’nin 11. maddesine göre Osmanlı ordularının İran’ı terk etmesi üzerine batı İran’da otorite boşluğu meydana gelmiştir. Bunun üzerine Şeyh Muhammed Hıyabani’nin önderliğinde Tebriz’de Azerbaycan Sosyalist Demokrat Partisi kurulmuştur. Hıyabani 1920 yılında da Tebriz’de Azadistan Cumhuriyetini ilan etmiştir (Cin, 2007: 40).

Zevk ve eğlenceye düşkün olan Ahmet Şah’ın nüfuzunun bu dönemde Tahran’ı aştığını söylemek oldukça güçtür. Ülke sorunlarını unutup eğlence için Avrupa’ya gitmekten geri kalmayacak kadar dirayetsiz olan Şah İran halkının kaldıramayacağı derecede lüks bir hayat yaşamaktaydı.1919 sonbaharında İngiltere’yi ziyarete giden Şah kışı da Fransa’da geçirerek 1920 ilkbaharında Bağdat yolu ile İran’a dönmüştür (Baykara, 1978: 129).

1920 yılında İran’da bilinçli ve teşkilatlı bir İnkılâp hareketinin olduğundan söz etmek mümkün değildir. Ancak İran’ın bazı bölgelerinde bir kısım aşiretlerin münferit direnişlerinden söz edilebilir. Kaşkay’lı ve Bahar’lı aşiretlerinin Batıda Sencab’lı aşiretlerinin İngiliz ve Rus emperyalist güçlerine karşı direniş içerisinde olduğu bilinmektedir. Bu aşiretler aynı zamanda Kaçar sülalesinin istibdat rejimine karşı da harekete geçmişlerdir (Baykara, 1978: 130).

Savaş sonunda meydana gelen bu otorite boşluğunu en iyi değerlendiren kuşkusuz İngiltere olmuştur. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, İngiltere’nin bölgeyle ilgili politikalarını İran’ın bütünlüğü üzerine kurmuştur. Savaş sonunda İran’da dört bölgede küçük askeri birlik bulundurmakta idi. Harbiye nezareti ve Hindistan’dan gelen baskılar üzerine askeri birlikleri azaltmak mecburiyetinde kalan İngiltere, bundan sonra tüm gücünü İran’da İngiliz denetiminde yeni bir hükümetin kurulmasına harcamıştır. Böylelikle İngiliz çıkarlarına hizmet eden bir hükümet ile askeri güç kullanmadan bölgede söz sahibi olunabilecekti. Bu palanını kısa sürede gerçekleştirmek isteyen Curzon 1919 Ağustosunda İran ile bir anlaşma yapmıştır. Ağustos 1919 antlaşması İran’da milliyetçi bir cephenin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Büyük toprak sahipleri ve Ruslarla işbirliği yapan burjuvazi de dâhil olmak üzere İran’ın büyük çoğunluğu İngilizlerin İran’daki egemenliğine son verilmesini ve imzalanan antlaşmanın geçersiz sayılmasını istemekteydi. Bu

antlaşmayı protesto etmek için Cengel, Mazenderan ve Reşt’de ayaklanmalar çıktı bu ayaklanmalar antlaşmayı imzalayan hükümetin istifa etmesine sebep olmuştur. Meclisin onayını almadan imzalanan bu antlaşma yeni kurulan hükümet tarafından geçersiz sayılmıştır. Bu antlaşmanın iptali ile İran, İngiliz egemenliğine girmekten kurtarılmış oldu.

İngiltere Lord Curzon ile gerçekleştiremediği İran politikasından bir türlü vazgeçmemiştir. 1920 yılı sonbaharında Tümgeneral Edmund Ironside, Lord Curzon’dan görevi devralmıştı. Askeri güç ile sonuç alamayan Curzon’dan farklı bir politika izleyen İngiltere’nin yeni temsilcisi, İran’da güçlü bir merkezi hükümet oluşturmak ve bu sayede bölgede İngiliz çıkarlarını korumayı amaçlamaktadır. İngilizler bu amaçlarına ulaşmak için Rusların silahını kullanacaktı. İngilizler, Ruslar tarafından 1879’da Şah’ın muhafız birliği olarak kurulan İran Kazak Tugayı’nın başında bulunan Rıza Han ile işbirliği yapmaya karar vermişti.

Rus Süvari Albayı Liyahov’un emrinde gönüllü bir asker olan Rıza Han Mazenderan’lıdır. Mazenderan İran tarihi için önemli bir merkezdir. Daha önce İran tahtına çıkan Nadir Şah Afşar ve Ağa Muhammet Şah Kaçar’da Mazenderan’lıdır. General İronside, İran’da gizli ve sıkı bir işbirliği içine girdiği Rıza Han ile uygulayacağı politikanın askeri cephesini büyük ölçüde tamamlamıştı. Bundan sonra sıra idari kadroyu oluşturmaya gelmişti. Bunun için de İngiliz yanlısı Seyyid Tabatabai adlı bir gazeteciyi düşünülmüştü. Böylelikle hükümet darbesi gerçekleştikten sonra iptal edilen 1919 antlaşmasını küçük değişikliklerle İran’a kabul ettirmek daha kolay olacaktı. İngiliz orduları kurmayı ile Rıza Han arasında Tahran’da hazırlığı yapılan hükümet darbesini perdelemek ve gerektiğinde buna bir gerekçe göstermek için Tahran’ın Bolşevik Rusya tarafından işgal edileceği şayiasını ortaya atmıştı. Ayrıca İngiltere İran’daki nüfuzunu kullanarak Müşavirül-Dövle’den boşalan koltuğa Sipehdar Azam’ı başvekilliğe getirmiştir. Böylece düşünülen hükümet darbesi sırasında zayıf bir hükümetin iş başında olması amaçlanmıştır (Baykara, 1978:132). Rıza Han’ın İngilizlerin önerisini kabul etmesinde, Türkiye’de Mustafa Kemal’in, Hindistan’da Mahatma Gandi’nin İngiliz idaresine meydan okuması ve her iki ülkede de milliyetçi cephenin başarılı olması önemli rol oynamıştır. Rıza Han, Seyyid Ziya ve güvendiği kişilerle konuşarak darbeden sonra yapacakları hakkında onlara bilgi

vermiştir. Gerek Bolşevik Ruslara karşı gerekse İngiltere’ye karşı bağımsız ve milliyetçi bir siyaset güderek başarılı olunabileceğine inanan Rıza Han, içten ve dıştan gelebilecek tehlikeleri önlemek için merkezi bir hükümetin kurulmasını zaruri görmüştür.

1921 Şubatında Tahran’ın kuzeyinde Kazvin’de bulunan Kazak Tugayı 16 Şubatta Tahran’a doru harekete geçmiştir. Ahmet Şah, Rıza Han’ın 20 Şubatta Tahran’a yaklaştığını öğrendiğindi. Ancak herhangi bir direnişle karşılaşmayan Rıza Han’ın kuvvetleri şehrin Gomrok kapısından içeri girdi. Buradaki savunma birlikleri de teslim olarak fazla bir direniş göstermediler.

21 Şubat darbesinden sonra Seyid Ziya’nın başbakanlığında kurulan yeni hükümette Savunma Bakanı olarak görev alan Rıza Han, hükümette bir bakan olarak görev almasına rağmen tüm kontrolü elinde bulundurmakta idi. Rıza Han İngilizlerin desteği ile gerçekleştirdiği darbe sonrası asıl hedefine yönelik çalışmalarına aralıksız devam etmiştir. Bunun için Rıza Han’ın yaptığı çalışmaları şu şekilde sıralayabiliriz;

• Ordunun bütünleşmesi ve kontrol altına alınması • Eyaletlerde merkezi hükümet otoritesini sağlama

• Ülke yönetiminde önemli bir güç olan uleman yatıştırılması

• Meclis ve sürekli değişen hükümetler üzerinde kişisel denetimini arttırma

Rıza Han, yabancı müdahalesinden son derece rahatsız olmaktaydı ve ülkeyi bu durumdan kurtarmak için güçlü ve disiplinli bir orduya ihtiyaç olduğunun farkındaydı. Bunun için Harbiye bakanlığı bütçesini Maliye Bakanlığından devraldı. Böylelikle askerlerin maaşlarını zamanında ödemeye başladı ve daha sonra da orduyu modernize etme çalışmalarına başladı (Assadi,1972: 70). Rıza Han hükümet içinde bir Bakan olmasına rağmen yönetimde son derece etkin bir konumda idi. Şubat 1921’deki ihtilalde Başbakan olan Seyyid Ziyaeddin Tabatabai bazı reformların yapılmasında Rıza Han ile düştüğü ihtilaf neticesinde istifa ederek İran’ı terk etmiştir. Rıza Han yeni kurulan hükümette de mevcut görevini muhafaza ederek icraatlarına devam etmiştir. Rıza Han’ın güçlü ve otoriter kişiliği onu önce savaş bakanı yapmış daha sonra ise başbakan olarak hükümeti kurmasına neden olmuştur. Böylelikle İran aydınlarının

yaklaşık yirmi yıldır hayalini kurdukları reformlara doğru ilk adım atılmıştır (Gökalp, 1990: 82).