• Sonuç bulunamadı

Savaş Sonunda İran’ın Durumu

BÖLÜM 2: BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİNDE TÜRK-İRAN

2.1. I. Dünya Savaşında İran’ın Siyasi Durumu ve Türk İran İlişkileri

2.1.5 Savaş Sonunda İran’ın Durumu

Rusya’da Bolşevik ihtilalinin ortaya çıkması ile Çarlık Rusyası yıkılmış ve yeni kurulan hükümet Birinci Dünya Savaşından çekildiğini açıklamıştı. Osmanlı Devleti de Brest-Litovsk Antlaşması ile Rusya ile savaşa son vermiştir. Ruslar ve Türklerin İran’dan çekilmeye karar vermesi ile bu devletlerin kuvvetleri İran topraklarını boşaltmaya başlamıştır. Ancak Sovyet hükümetini kabul etmeyen bir kısım Rus Kazak kuvvetleri İran’da kaldılar. Ruslar ihtilalle meşgul olduklarından, Osmanlılar da kendi iç işleri ile ve müttefiklerle meşgul olduklarından İran’daki durumla ilgilenemediler. Bu durum Kaçar Sülalesinin yönetiminde bulunan İran’da İngilizleri tek hâkim güç konumuna getirmiştir (İsfehaniyan, 1968: 117).

Bu dönemde merkezi yönetim iyice sarsılmış ve ülke siyasi ve ekonomik buhrana sürüklenmiştir.

İran hükümeti Firuz Mirza başkanlığında Paris Konferansına bir heyet göndermiş ve bir takım isteklerde bulunmuştu. İran’ın isteklerinin başında 1907 yılında imzalanan ve ülkeyi Rusya ve İngiltere arasında iki nüfuz bölgesine ayran antlaşmanın feshi gelmektedir. Bunun dışında İran savaşa girmemesine rağmen savaşta ciddi bir şekilde zarar görmüştü. Tarafsızlığına rağmen ülkede meydana gelen ekonomik zararın karşılanması talebinde bulunan İran’ın istekleri başta konferans başkanı İngiltere tarafından hiç ciddiye alınmamıştır. İngiltere İran’ın bu isteklerini reddederken Rusya’nın bölgeden çekilmesini fırsat bilerek İran’a yeni bir antlaşma imzalatmak niyetinde idi (Baykara, 1978: 125).

Rusya’nın işgal ettiği yerlerden çekilmesi, doğudaki Osmanlı birliklerinin İran egemenliğinde yaşayan Azerbaycan Türkleri ile irtibata geçmesine zemin hazırlamıştır. Bu dönemde Nuri Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri 1918 Ocak ayında başlatılan Azerbaycan’ı kurtarma harekâtına hız vermiştir. Buna paralel olarak Türk ordusu önce Tebriz ve Gence’yi aldıktan sonra1918 Eylül ayında Bakü’ye girerek Azerbaycan’ın müstakbel başkentini Bolşevik yönetiminden ve Ermeni terör çetelerinden kurtarmıştır. Savaş sonunda bölgede devam eden İngiliz ilerleyişine engel olunamamış ve Bakü İngiliz işgaline uğramıştır (Cin, 2007: 37)

Savaş sonunda İran’da gözlenen en önemli durum bölgedeki işgalci gücün sadece İngiltere’den ibaret olmasıydı. Gerek Rusya gerekse Osmanlı Devletinin bölgeden çekilmesi ile İran’ın tamamında söz sahibi olan İngiltere ülkenin büyük bir bölümünde nüfuz kurma yoluna gitti. İngiltere’nin bu kararı almasında Almanya’nın Kafkasya ve Karadeniz yoluyla Hindistan’a müdahale etme endişesi etkili olmuştur. Bunun için de İran’ın tamamını işgal eden İngiltere 9 Ağustos 1919’da imzaladığı bir antlaşma ile İran’ın idari ve askeri teşkilatını düzenleme görevini üzerine alıyordu. Bunu gerçekleştirmek için İran’a gerekli maddi ve teknik imkânları kendisi sağlayacaktı. Bunu gerçekleştirmek için İran’a 2 Milyon Sterlin borç vermişti (Assadi, 1972: 68). İngiltere bu borcu tahsil etmek için İran’ın gümrük veya diğer vergilerini teminat altına almaktaydı (İsfehaniyan, 1968: 118). İran milliyetçileri tarafından kesinlikle reddedilen bu durum İran Meclisi tarafından onaylanmadı (Armaoğlu, ?: 208). Tıpkı

Osmanlı Devleti’ne zorla kabul ettirilmeye çalışılan Sevr Antlaşması gibi sadece teoride kalan 1919 antlaşması hiçbir zaman uygulanmamıştır (Çetinsaya, 2000: 770). Bir bakıma bu antlaşma İran’daki mevcut yönetimin temsildeki güçsüzlüğünü ve ihanete hazır seçkinlerin çürümüşlüğünü ortaya koymaktadır (Gökalp, 1990: 81). Birinci Dünya Savaşı sonunda İran-Rus ilişkilerinin genelinde İngiltere’nin tam tersi durum söz konusu olmuştur. Ruslar Çarlık Rusyasının elde etmiş olduğu tüm ayrıcalık ve imtiyazlardan tek taraflı olarak vazgeçmiş ve Güney sınırını kontrol altına almayı amaçlamıştır. 26 Şubat 1921’de Sovyet Rusya ile İran arasında imzalanan bir dostluk antlaşmasına göre Rusya Çarlık döneminde İran ile yapılan tüm antlaşmaları feshetmiştir. Bu antlaşmanın ene önemli maddesi “İran’ın Rusya aleyhinde bir üs haline getirilmesi halinde Sovyet Rusya’ya İran’ı işgal etme hakkını tanımasıydı.” Savaş sonrası İran’ın genel durumuna baktığımızda İngiliz egemenliğinin ülkeyi gerçek ve resmi bir şekilde istila etmiş olduğunu görmekteyiz. Bunun sonucunda İran’da sosyal ve politik krizin oluşması kaçınılmaz olmuştu. Bu krizin kuşkusuz en önemli sebebi bölgedeki etnik farklılıklardır. Türkiye-İran ve Irak sınırında bulunan Kürtler bu durumun oluşmasında aktif olarak rol oynayan grupların başında gelmektedir. İran’ın iç ve dış politikada karşılaştığı sorunlar Şubat 1921’e kadar devam etmiş ve bu durum merkezi ve bağımsız bir İran için mücadele eden savaş bakanı Rıza Şah Pehlevi’nin başkanlığındaki yeni idari kadronun yönetimi ele geçirmesine kadar devam etmiştir (Lazarev, 1989: 213).

2.2- 20. Yüzyılın Başlarında İran’ın Rusya ve İngiltere ile ilişkileri 2.2.1 1907 İngiliz-Rus Antlaşması ve İran’ın Paylaşılması

Rusya ve İngiltere XIX. Yüzyıl boyunca Boğazların hâkimiyeti noktasında sürekli çatışma içerisinde olmuşlardır. Rusya ve İngiltere arasında bu mücadele devam ederken yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında Kafkasya ve Orta Asya’da ciddi bir çıkar mücadelesi içerisine girmişti.

Rusya’nın İran, Afganistan ve Tibet’e sızmaya çalışması İngiltere’yi Hindistan’ın güvenliği açısından endişelendirmiştir.(Armaoğlu: 34) Rusya’nın İran’a sarkması gerek Orta Asya’daki bağımsız Türk devletleri üzerinde nüfuzunu arttırması, gerekse buraları kendi topraklarına katarak Afganistan’a girmesi İngiltere’yi yeni arayışlar içerisine girmeye mecbur bırakmıştır. Bölgede yoğun bir şekilde İngiliz-Rus mücadelesinin başladığı bu dönemde hem Almanya’nın birliğini kurarak güçlenmesi hem de Japonya’nın Uzakdoğu’da bir güç olarak sivrilmesi iki ülkeyi birbirine yaklaşmaya mecbur bırakmıştır.

1902 yılına gelindiğinde Rusya ile Japonya Mançurya üzerinde bir nüfuz mücadelesine girmişlerdir. Bölgede Rus nüfuzunu kırmak isteyen İngiltere, Japonya’yı Rusya ile savaşmaya teşvik ederek 1904–1905 Rus-Japon Savaşı’nda Japonya’yı desteklemiştir. Rusya bu savaşta ağır bir mağlubiyet almış ve kendi politikasına yani Balkanlar ve Ortadoğu politikasına geri dönmüştür. Bunun başarılı bir şekilde sonuçlanması için İngiltere ile iyi geçinmek zorunda olduğunun farkına varan Rusya ilişkileri yumuşatma yoluna gitmiştir.

Özellikle Almanya’nın birliğini kurmasından sonra 1890’larda Dünya siyasetine atılması Ortadoğu’da ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini zaruri kılmıştır. Almanya’nın güçlenerek Ortadoğu’ya yönelmesi Rusya ve İngiltere’nin İran’daki çıkarlarını tehdit eder hale gelmesine sebep olmuştur (İsfehaniyan, 1968: 15). İki ülke yaklaşık 25–30 senedir küçük ihtilaflar dışında çatışmaktan sürekli kaçınmıştır. Bölgedeki çıkarlarını muhafaza etmeyi düşünen iki rakip ülke yaklaşan Alman tehlikesine karşı çözüm arayışları içerisine girmişlerdir. Nihayet 1907’de İran’ı kendi aralarında paylaşımına yönelik antlaşmayı imzalamışlardır. İmzalanan bu antlaşmaya göre İran, Rusya ve İngiltere arasında iki nüfuz bölgesine ayrılmıştı. Rusya, Kuzey

İran diye adlandırabileceğimiz Azerbaycan topraklarının kontrolünü ele alırken İngiltere ise Hindistan’a sınır olan İran’ın güneyinde söz sahibi olacaktı. Tahran’ın bulunduğu Orta İran ise her iki tarafın müdahalesinden arındırılmış tampon bir bölge olarak kalacaktı. (İsfehaniyan, 1968: 15) Ayrıca Afganistan’ın İngiliz nüfuz bölgesi olduğu ve Tibet’in Çin’in bir toprağı olduğu kabul edilmiştir. 1907 antlaşası İngiltere ve Rusya arasında yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. Daha önce iki devletin Boğazlar üzerindeki mücadelesi de böylece son bulmuştur (Armaoğlı, 53) Antlaşmayı daha somut bir şekilde izah edecek olursak; Rusya, Tahran’da bir Alman bankası kurulmasından endişelenirken İngiltere ise, Basra Körfezi’nde Alman ticari ilişkilerinin artmasından endişe duymaktadır. Bölgedeki Alman tehlikesine karşı oluşturulan bu İngiliz-Rus ittifakı bir bakıma iki ülke arasındaki gerginliğin ortadan kalkarak ilişkilerin yumuşama devresine girdiğinin bir göstergesidir denebilir. İngiltere bu antlaşma ile sadece bölgedeki Alman nüfuzunu kırmayı amaçlamamıştır. Aynı zamanda Rusya’yı da Hindistan’dan uzaklaştırmayı hedeflemiştir ve bunda da büyük ölçüde başarılı olmuştur.

1907 antlaşmasının İran umumi efkârındaki tesirine gelince, antlaşma şüphesiz İran’ın iki devlet arasında paylaşılmasına doğru atılmış bir adımdır. Tahran bölgesinin Rusya’nın kontrolüne bırakılması İran kamuoyunda Rus düşmanlığını daha da arttırmış ve bu durum Birinci Dünya Savaşında İran dış politikasında önemli bir etki yaratacak ve bundan dolayı İran, savaşta Almanlar ve Türklere yaklaşacaklardır. (İsfehaniyan, 1968: 17)

Bu antlaşmayı sadece İran üzerinde kontrolü ele geçirmek şeklinde yorumlarsak büyük devletlerin takip ettiği dünya siyasetini küçümsemiş oluruz. Almanya’nın Osmanlı Devleti üzerinde artan kontrolünü ve İran’a nüfuz etme çalışmalarını birlikte değerlendirmek gerekir. Bu dönemde Bağdat Demiryolu imtiyazını elde eden Almanlar daha da ileri giderek demiryolu ağını Basra’ya ve oradan da Hanikin-Kirmanşah yoluyla İran içlerine uzatmayı planlamışlardı. Böylelikle Almanlar İngiltere’nin Hindistan yoluna bir engel koymuş olacaktı. Enver Paşa’nın öncülük ettiği ve halifenin nüfuzunun etkisiyle Kafkasya, İran, Afganistan, Mısır ve Hindistan gibi Müslüman ülkelerde İngilizlere karşı bir direniş hareketi başlatmak isteyen Almanlar böylelikle Doğuda hâkimiyetini arttıracak ve Osmanlı Devletini denge

politikasında kullanacaktı. Osmanlı ile ittifak halinde olmasına rağmen, Osmanlı karşıtı eylemler içerisinde olan Almanların bu niyetleri Rauf Bey Müfrezesi’nin Afgan Emirine giderken Almanlar tarafından engellenmesi açıkça ortaya koymaktadır.