• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: TÜRK DIù POLøTøKASININ TARøHSEL ARKA PLANI

1.3. Çok Partili Hükümetler Dönemi Türk Dı Politikası (1950-1990)

2.1.1. Souk Sava’ın Bitmesi ve Etkileri

2.1.2.6. Türkiye-Balkanlar ølikileri

Bulgaristan’daki Müslüman Türk azınlı÷ın içine düúürüldü÷ü elim durum ve bunun yol açtı÷ı sonuçlara, ikili ve uluslararası anlaúmalar ile ça÷daú normlara uygun, yapıcı ve ileri görüúlü bir yaklaúımla çözüm getirilmesinin temini Akbulut Hükümeti tarafından en önde gelen dıú politika amacı olmaya devam etmiútir. ønsanın en yüce varlık oldu÷unun evrensel boyutta kabul gördü÷ü ve meselenin halledilmeden kapanmayaca÷ı vurgulanmıútır. Tüm insanlık aleminin vicdanını rahatsız etti÷i bilinen bu sorunun daha fazla zaman kaybedilmeksizin kapsamlı bir çözüme kavuúturulması halinde oluúacak olumlu zeminde, 1984 yılına kadar iyi komúuluk ve çok yönlü iúbirli÷i iliúkilerine baúarılı bir örnek teúkil eden Türkiye-Bulgaristan iliúkilerinin düzelebilece÷i açıklanmıútır. Bu úekilde, Balkan ülkeleri arasında gerçekleútirilmesi hedeflenen çok taraflı iúbirli÷inin de fiiliyata geçirilmesi yolunda en önemli engelin aúılabilece÷i vurgulanmıútır. (TBMM Kütüphanesi, 17.09.2011)

Bulgaristan’da 1984’ten beri etnik kökeni Türk olan insanlara karúı bir sindirme ve asimilasyon politikası uygulanmaktadır. 1989 yılının Mayıs ayında Bulgar yetkililer önemli sayıdaki Türk’ün Bulgaristan’dan ayrılmasına izin vermeye karar vermiútir ve 5 Temmuz 1989’dan itibaren 279,000 Türk kökenli Bulgaristan vatandaúı Türkiye’ye geçiú yapmıútır. 9 Ocak 1990’da Kuveyt’te Bulgar Dıúiúleri Bakanı Voyko Dimitrov ile dönemin meslektaúı Mesut Yılmaz arasında görüúme yapılmıú ve görüúmeden bir sonuç çıkmasa da bir müddet sonra Bulgar Türkleri’nin artık Slav isimleri almaları zorunlulu÷u olmadı÷ı açıklanmıútır. (Sönmezo÷lu, 2006)

2.1.2.7. Türkiye-Yunanistan ve Kıbrıs ølikileri

Kıbrıs konusunda ise, “Hükümetimiz BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet görevinin Kıbrıs ihtilafının Ada’daki iki tarafın rızasına dayalı bir çözüme kavuúturulabilmesi için tek geçerli çerçeve oldu÷una inanmaktadır” denilmektedir. (TBMM Kütüphanesi, 17.09.2011)

15 Haziran 1991'de yapılan ola÷an kongrede Yıldırım Akbulut parti içi muhalefetin deste÷ini alan Mesut Yılmaz’a karúı yenilgiye u÷ramıú; böylece ilk kez bir baúbakanın, baúbakanlık süresi içinde ve parti içi muhalefet hareketi sonucunda makamını kaybetmesi görülmüútür.

2.1.3. 48.Cumhuriyet Hükümeti-1.Yılmaz Hükümeti (23.06.1991-20.11.1991)

Cumhurbaúkanı Özal’ın etkin tavrıyla ANAP Büyük Kongresi 15 Haziran 1991 tarihinde yapılmıú ve Mesut Yılmaz genel baúkanlı÷a seçilmiútir. 48. Cumhuriyet Hükümeti’nin Baúbakanı Ahmet Mesut Yılmaz, dıúiúleri bakanı ise øsmail Safa Giray olmuútur. (Ateú, 2004)

48.Cumhuriyet Hükümetini kurmakla görevlendirilen A. Mesut Yılmaz, dıú politika konusunda hükümet programında úu açıklamalara yer vermiútir; “artık iki kutuplu sistemin çöktü÷ü görülmüútür”. (Do÷an, 2012:744) Paris Yasası ile çerçevesi çizilen yeni Avrupa’nın inúasında, kısa bir süre önce kurulmuú olan AGøK kurumlarının baúarılı bir biçimde iúlev görmesi ve olgunlu÷a eriúmesi büyük önem taúımaktadır. Türkiye bu durumda yapıcı çalıúmalar içerisinde olacaktır demiútir. (Ateú, 2004:53) Türkiye’nin co÷rafi konumunun özellikle dıú politikada çok önemli oldu÷unun ve bir “Avrupa ülkesi olarak, aynı zamanda, bir Akdeniz, Karadeniz, Balkan ve Ortado÷u ülkesi olma özelli÷inden dolayı çok boyutlu aktif bir dıú politika izlemek zorunda oldu÷unu” ifade etmiútir. (TBMM Kütüphanesi, 17.09.2011)

Kıbrıs konusunda ise I.Yılmaz Hükümeti önceki dönemlerden farklı olarak “KKTC ile mutabakat halinde Kıbrıs’taki her iki taraf ve Türkiye ile Yunanistan’ın katılacakları dörtlü bir toplantı” önermiútir. (Resmi Gazete, 1991.5-7)

Mesut Yılmaz Türk dıú politikası ile ilgili ileriye yönelik düúüncelerini bu úekilde ifadelemiútir. Ancak bu düúüncelerini uygulayacak kadar uzun ömürlü hükümette kalamamıútır.

2.1.3.1. Türkiye-AT ølikileri

Hükümetin Avrupa Toplulu÷u ile ilgili görüúleri úöyledir: Temel hak ve özgürlüklere saygı, ço÷ulcu demokrasi, serbest seçimler ve Pazar ekonomisinin Türkiye ile AT ülkeleri arasında ortak paydayı oluúturdu÷u inancındayız. Türkiye- AT iliúkilerinin yeniden güçlü ve dinamik bir yapıya kavuúturulması için Avrupalı ortaklarımızın mevcut bazı görüúleri, tarihi sorumluluk anlayıúıyla bertaraf edecek önlemleri vakit geçirmeden almalarını temenni ediyoruz úeklindedir. (TBMM Kütüphanesi, 17.09.2011)

2.1.3.2. Türkiye-Orta Dou ølikileri

Yılmaz, “Türkiye’nin Körfez bunalımı boyunca izledi÷i uluslararası hukuku ve BM Güvenlik Konseyi kararlarını esas alan politikası bundan böylede aynı do÷rultuda kalacaktır. Bir bölge devleti olarak Irak ile iliúkilerimize ve Irak halkı ile ba÷larımıza önem atfediyoruz” demiútir. (Ateú, 2004:53)

2.1.3.3. Türkiye-ABD ølikileri

I. Yılmaz Hükümeti döneminde ABD ile iliúkilere Kıbrıs konusu müdahil olmuútur. Cumhurbaúkanı Özal, Kıbrıs sorununun artık çözüme kavuúturulması gerekti÷ini vurgulayarak sorunun çözümü için bir Dörtlü Zirve önerisi getirmiútir ancak bu öneri KKTC ve Dıúiúleri Bakanlı÷ı tarafından çok da sıcak karúılanmamıútır. Bu noktada ABD devreye girerek Dörtlü Zirve’nin yapılması hususunda baskı yapmıútır. Bunun sonucunda Eylül 1991’de Paris Zirvesi’nde buluúan Türkiye ve Yunanistan Baúbakanları hiçbir temel konuda anlaúamamıúlardır. Baúbakan Yılmaz Paris görüúmesini talihsiz bir adım olarak de÷erlendirecektir. Bunun üzerine Cumhurbaúkanı Özal, Yılmaz’ı tarihi bir fırsatı kaçırmakla suçlayacaktır. “Mesut Bey, Baúkan Bush’un yanında da bu önerime itiraz etti. Gitti Paris’te Mitçotakis ile kavga etti. Dörtlü toplantıdan böyle kurtuldu Yunanistan.” sözlerini dile getirmiútir. (Özcan, 2004:874)

2.1.3.3. Türkiye-Sovyetler Birlii ølikileri

Yılmaz Sovyetler Birli÷i ile ilgili görüúlerini úu úekilde açıklamıútır:

“...Kuzey komúumuz Sovyetler Birli÷i ile iliúkilerimizde son yıllarda kaydedilen olumlu geliúmelerden memnunluk duymaktayız. Önümüzdeki dönemde gerek SSCB, gerek Birlik Cumhuriyetleri ile iú birli÷i iliúkilerimizin bugüne kadar titizlikle riayet edilen ilkeler çerçevesinde uzun vadeli bir perspektif ile geliútirilmesine öncülük edece÷iz” denilmiútir. (Resmi Gazete,1991b)

2.1.3.4. Türkiye-Kafkaslar ve Orta Asya ølikileri

Yılmaz hükümetinde 1991’de Sovyetler Birli÷i’nin da÷ılmasıyla Güney Kafkasya’da Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ba÷ımsızlıklarını ilan etmiútir.

Ermenistan ile Türkiye arasında Da÷lık Karaba÷ ve sözde Ermeni soykırımı iddiaları iki ülke arasında diplomatik iliúki kurulmasına engel olmuútur. (Özkan, 2012)

Ermenistan, Da÷lık Karaba÷ ve sözde Ermeni soykırımı iddiaları ile bir yönden de Türkiye’nin Azerbaycan ve Orta Asya ile olan siyasi, ekonomik ve kültürel iliúkilerinin daha da ilerlememesini amaçlamıúlardır. Bu noktada Gürcistan, Türkiye için özel bir öneme sahip olmuútur. Gürcistan ise Rusya’nın baskılarından kurtulmak ve Batı’ya yönelmek için Türkiye’yi bir araç olarak görmüútür.

Gürcistan’da Sovyetler Birli÷i da÷ılmadan baúlayan ve 1990’ların baúında etkisini daha da arttıran Abhazya ve Güney Osetya etnik bölgeleriyle Tiflis merkezi yönetimleri arasındaki etnik çatıúmalar Türkiye’yi endiúelendirmiútir. Sovyetler Birli÷i da÷ılana kadar bu sorunları Sovyetler Birli÷i’nin iç sorunu olarak gören Türkiye, bu geliúmelerden sonra kendisinden yardım isteyen, Gürcistan merkezi yönetimine karúı çatıúma yaúayan Abhazlar ve azınlık Müslümanlara ra÷men Gürcistan’ın toprak bütünlü÷ünü desteklemiú ve Tiflis yönetimiyle iyi iliúkiler içinde olmaya devam etmiútir. Türkiye’nin bu tutumu ve Tiflis’in Hazar enerji kaynaklarını taúıyacak boru hatlarını Türkiye’den geçirmesi bu iliúkiyi stratejik boyutlara çıkarmıútır. (Özkan, 2012)

2.1.3.5. Türkiye-Balkanlar ølikileri

Yılmaz, Hükümet programında “Balkanlarda, Karadeniz’de, Akdeniz’de ve Ortado÷u’da refah, istikrar, iúbirli÷i ve güven iklimi meydana getirilmesine yönelik adımlar atılmasına öncülük edecektir.” Demiútir. (TBMM kütüphanesi, 26.10.2011) Bosna Hersek ve Makedonya 1991’de ba÷ımsızlıklarını ilan ettikten sonra Türkiye tarafından tanınmalarını istemiúlerse de Türkiye Temmuz 1991’de Brioni Anlaúması’nın ardından üç aylık ateúkes döneminde Yugoslavya federasyon yapısına dair müzakereleri beklemiútir. Daha sonra Hırvatistan’da baúlayan çatıúmalar Sırp ayrılıkçıların ülkenin yaklaúık üçte ikisini ele geçirmesine kadar devam etmiútir. Hükümetin bundan sonraki davranıúı Sırbistan’ın tehdidi altındaki tüm di÷er cumhuriyetleri tanımak olmuútur. Makedonya ile Yunanistan arasında isim, bayrak ve anayasasındaki bazı maddeler nedeniyle Yunanistan’ın tek taraflı olarak uyguladı÷ı ambargo Türkiye’yi Makedonya’nın do÷al müttefiki haline getirmiútir. Yunanistan’ın baskısıyla AB Makedonya’yı kendi ismiyle tanımazken, Türkiye, Bulgaristan ve Rusya bu ülkeyi “Makedonya Cumhuriyeti” ismiyle tanıma kararı almıúlardır. (Mandacı, 2012)

2.1.3.6. Türkiye-Yunanistan ve Kıbrıs ølikileri

Körfez Savaúı’ndan sonra Cumhurbaúkanı Özal “konjonktür müsait devresindedir” diyerek artık Kıbrıs sorununun da çözülmesi gerekti÷ini gündeme getirmeye baúlamıútır. Özal, Kıbrıs sorununu “28 senedir Türkiye’nin önünde duran ve dıúiúleri teúkilatımızın zamanının çok büyük bir kısmını alan hadise” biçimde tanımlamıútır. Bu sorunun çözümü için Türkiye, Yunanistan, KKTC ve GKRY’nin içinde bulunaca÷ı Dörtlü Zirve önerisini getirmiútir. Dörtlü Zirve önerisini KKTC Cumhurbaúkanı Denktaú “pürüzler giderilmeden masaya oturmak akıl iúi de÷ildir” úeklinde yorumlamıútır. Bunun sonucunda Paris Zirvesi yapılmıú ancak hiçbir sonuç alınamamıútır. Baúbakan Mesut Yılmaz Eylül 1991’de Paris görüúmesinin tutanaklarını Hürriyet gazetesinde yayınlanmasını sa÷layacak ve Özal’ın bu giriúimini kendisine danıúılmadan ortaya atılmıú bir fikir olmasına ra÷men devlet anlayıúı gere÷i arkasında durmak durumunda kaldı÷ını söyleyecektir. Bu açıklamalardan sonra Cumhurbaúkanı Özal, Baúbakan Yılmaz’ı tarihi bir fırsatı kaçırmakla suçlayacaktır. (Özcan, 2004) Mesut Yılmaz döneminde, Özal'ın parti içindeki etkisi giderek azalmıútır. 1990’dan beri seçim rüzgarlarının esti÷i bu dönemde Baúbakan Mesut Yılmaz, Demirel ve ønönü erken seçim konusunda anlaúmıúlardır. Bu üç lider TBMM de Milletvekili Seçim Kanunu’nda de÷iúiklik yapan yasayı çıkartmıúlardır. Bunun üzerine Yılmaz erken seçim kararı almıútır. (Ateú,2004)

20 Ekim 1991’de yapılan milletvekili genel seçimleri sonucunda ANAP, % 24 oy oranıyla 115 milletvekilli÷i kazanmıútır. Böylece, 1983’ten bu yana ilk kez ikinci parti konumuna düúmüútür.

DYP birinci parti olarak erken genel seçimi kazanmıútır. DYP’yi sırasıyla ANAP, SHP ve RP takip etmektedir. (Ateú, 2004:53)

ANAP’tan kopanların kurdu÷u Demokratik Merkez Parti, Do÷ru Yol Partisi’ne katılma kararı alacak, SHP’den kopanların kurdu÷u HEP, seçimlere katılmak için gerekli koúulları yerine getiremeyince, SHP seçim listelerinde HEP’lilere yer verecektir. (Ateú, 2004:54)

olarak sandıktan çıkmıútır. Buna ra÷men birinci parti olarak çıkan DYP’de tek baúına hükümet kuracak ço÷unlu÷a sahip olamamıútır. Bu sebepten dolayı Cumhurbaúkanı Turgut Özal’ın hükümeti kurmak için DYP lideri Süleyman Demirel’i görevlendirmesiyle Demirel koalisyon çalıúmalarına baúlamıútır. Bu çalıúmalar sonucunda 20 Kasım 1991 günü VII. Demirel hükümeti kurulmuútur. Kurulan bu hükümetle birlikte yaklaúık on yıl sürecek koalisyon hükümetleri dönemi baúlamıútır. (Oran, 2001)

Türkiye 20 Kasım 1991 seçiminden sonra her açıdan farklı bir döneme girmiútir. 12 Eylül darbesiyle siyasetten uzaklaúan kadrolar tekrar siyaset alanına dönüú yapmıúlardır. Merkez sa÷ ve sol ilk defa birlikte iktidara gelmiú, 1970’lerdeki gibi birbirlerinden uzak de÷il tam tersine uyum içerisinde koalisyon hükümetleri denemeye baúlamıúlar ve büyük oranda da baúarılı olmuúlardır.

Türkiye’de bu dönemdeki koalisyon hükümetlerinde, koalisyonun büyük orta÷ı baúbakanlı÷ı di÷er küçük ya da ikinci büyük orta÷ı da dıúiúleri bakanlı÷ı görevini üstlenmiútir. Böylelikle hükümet programının dıúında, bakanlıkların da÷ıtılmasıyla birlikte karar verme mekanizması da partiler arasında paylaúılmaktadır. Ancak, genellikle dıúiúleri bakanlı÷ını yapan küçük koalisyon orta÷ı aynı zamanda Baúbakan Yardımcılı÷ı ve partisinin baúkanı ya da üst düzey yöneticisi oldu÷u için bu süreçte dıú politika konularına zaman ayırmak anlamında sıkıntılı olmuútur. Kasım 1991 ile Kasım 2002 yılları arasında iktidara gelen 7 koalisyon hükümeti olmuútur. Bu koalisyon hükümetlerinde 4 dıúiúleri bakanı aynı zamanda baúbakan yardımcılı÷ı yapmıútır. (Kut, 2010)

So÷uk Savaú sonrası dönemde 9 yıllık süre içerisinde 7 koalisyon hükümetinin oluúması ve bu kadar hızlı de÷iúimin olması nedeniyle, koalisyon hükümetlerinin karar süreçleri de tek parti hükümetlerinden farklı olmuútur. Bir karar alırken partiler arasında görüú birli÷i için sarf edilen çaba ve zaman, etkili bir dıú politika yürütme konusunda ciddi zorluklar yaratmıútır. (Kut, 2010)

2.1.4. 49.Cumhuriyet Hükümeti-VII. Demirel Hükümeti (21.11.1991 - 25.06.1993)

20 Ekim 1991 günü yapılan genel seçimlerde “DYP geçerli oyların %27’sini alarak 178 milletvekili, ANAP %24’ünü alarak 115 milletvekili, SHP %20’sini alarak 88

milletvekili, RP %16’sını alarak 62 ve DSP %10’unu alarak 7 milletvekili çıkarmıútır”. (Ezherli, 1998 :109)

1991 erken genel seçimleri sonrası hükümeti kurma görevi Cumhurbaúkanı Turgut Özal tarafından Isparta milletvekili Süleyman Demirel’e verilmiútir. Demirel DYP-SHP koalisyon hükümetini kurmuútur. Dönemin Baúbakanı Süleyman Demirel, Dıúiúleri Bakanı ise Hikmet Çetin’dir. SHP Genel Baúkanı Erdal ønönü Baúbakan Yardımcılı÷ı görevini almıútır. Her iki liderinde amacı daha önceki dönemle hesaplaúmak ve mümkün oldu÷unca etkisini azaltmaktır. (Do÷an,2012)

Koalisyon hükümetlerinin kurulmaları dıú politikanın oluúumu bakımından de÷iúik eúgüdüm sorunları yaúanılmasına yol açmıútır. Bu dönemde Cumhurbaúkanı ile Baúbakanlık arasında yaúanan gerilimli iliúkiler sınırlı ölçüdedir, ancak bu gerilim dıú politikaya da yansımıútır. Baúbakan Demirel, daha önceki baúbakanlık yaptı÷ı dönemlerle kıyaslandı÷ında dıú iliúkiler alanında daha etkin olma çabası sergilemiútir. 20 Kasım 1991’de iktidara gelen DYP – SHP koalisyon hükümeti 17 Nisan 1993’de Turgut Özal’ın ölümüne kadar geçen süreçte Cumhurbaúkanı ile Baúbakanlık ve Dıúiúleri Bakanlı÷ı arasında sorunlu iliúkiler olan bir döneme girilmiútir.

Bu dönemde Cumhurbaúkanı Turgut Özal’ın dıú politikada edindi÷i giriúim üstünlü÷ünü Baúbakan Demirel ve Dıúiúleri Bakanı Hikmet Çetin sınırlamaya çalıúmıúlardır. Mart 1992’de Süleyman Demirel düzenledi÷i bir basın toplantısında;

““Hükümet üyelerinin dahi dıú politikamızda ne olup bitti÷i konusunda bilgilendirilmedi÷i bir ‘sessiz siyaset’döneminin kapandı÷ını”, artık ‘gündem oluúturma’marifetlerine ve bir iki kiúinin keyfi kararlarına dayanan yönetim üslubunun Türk siyasi tarihinin karanlık sayfalarına gömüldü÷ünü”

Belirtmiútir. (Özcan, 2004:875)

25 Haziran 1992’de gerçekleútirilen KEø doruk toplantısı öncesinde kuruluú bildirgesinin imzalanması konusunda sorunlar yaúanmıútır. Bu bildirgeyi Cumhurbaúkanı Özal mı yoksa Baúbakan Demirel mi imzalayaca÷ı konusunda tartıúma yaúanmıútır. Bildirgeyi Demirel ile birlikte imzalamak isteyip kabul edilmeyince Özal’ın zirveye katılmayarak durumu protesto etmesi bu durumu örneklendirir. (Arcayürek, 2000)

Cumhurbaúkanı Özal 1993’de ABD’yi ziyaret etmeye karar verdi÷inde, bu gezinin hükümet tarafından onaylanmadı÷ına dair açıklamalar yapılmıútır. Dıúiúleri Bakanı Hikmet Çetin bu ziyarette Cumhurbaúkanına eúlik etmeyece÷ini bildirmiútir. Baúbakan yardımcısı Erdal ønönü ise “Anayasaya göre sorumsuz ve hükümetin görevlendirmedi÷i bir kiúinin Clinton’a söyleyecekleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin görüúlerini yansıtmaz” diyerek sert bir ifade kullanmıútır. (Arcayürek, 2000:176)

Özal yine hükümetten ba÷ımsız hareket ederek Bosna Hersek’le dayanıúma mitingi düzenlemiú, 1993’de Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk ve Hırvatistan’a geziler gerçekleútirmiútir. Bu duruma karúılık bu dönem içerisinde Baúbakan Süleyman Demirel ile Dıúiúleri Bakanı Hikmet Çetin’in iliúkilerinde uyum, eúgüdüm ve iúbirli÷i havası egemen olmuútur. Özellikle Karaba÷ ve Bosna Hersek sorunları gibi uluslararası geliúmeler sırasında Türkiye baúarılı aktif diplomasi giriúimleri sergilemiútir. (Özcan, 2004)

49. hükümetin Dıúiúleri Bakanı Hikmet Çetin’in bakanlı÷ının 1992 yılı bütçesini TBMM’ye sunarken yaptı÷ı konuúmada görüldü÷ü gibi dıú politikanın yeni söylemi, somutlaúmaya baúlayan hedefler içererek geliúme göstermektedir:

“Bugün Adriyatik’ten Karadeniz ve Kafkaslara, Hazar ötesinden Çin sınırlarına, Körfez alt-bölgesinden Orta Do÷u ve Do÷u Akdeniz’e uzanan tüm ilgi alanlarımızın hepsinde, Türkiye’nin istedi÷i ve uluslararası toplumun özledi÷i, genel barıúın ve istikrar ortamının sa÷lanması ve sürekli kılınmasıdır. Dolayısıyla bizim dıú politika vizyonumuz, Balkanlar, Karadeniz, Kafkasya, Orta Asya, Orta Do÷u ve Do÷u Akdeniz’de uyuúmazlıkların çözülmüú oldu÷u, tüm bu alt-bölgelerde barıúçı iúbirli÷i düzenlerinin egemen kılındı÷ı, ve bu bölgelerin her birinin di÷erleriyle daha geniú ve kapsamlı iúbirli÷i düzenleri çerçevesinde bütünleúti÷i bir amaçlar demetinde somutlaúmaktadır. Dıú politika etkinliklerimiz, bu vizyonun gerçekleúmesine yönelik çaba ve katkılarımızın bütünüdür. Bu etkinliklerde bulunurken, Türkiye’nin, her bölge için seferber etti÷i ve edebilece÷i, önemli birikimleri ve potansiyeli vardır. Bu birikim ve potansiyeli, tarihsel deneyim zenginli÷imizde, kültür hazinemizi besleyen çeúitlilikte, dinamik toplum yapımızda, ekonomik geliúme düzeyimizde ve ço÷ulcu demokratik sistemimizin canlılık ve iúlerli÷inde görmekteyiz”. (Çetin, 1995)

Çetin’in So÷uk Savaú sonrası dönemin 18 dıúiúleri bakanı içinde üçüncü en uzun olan 32 aylık görevi süresince yapılan iúler ve giriúilen faaliyetler bu söyleme uygun olmuútur. Önce Demirel’in, o cumhurbaúkanı olduktan sonra da Çiller’in baúbakanlı÷ı ve Sanberk’in müsteúarlı÷ıyla geçen bu dönemde SSCB ve Yugoslavya’nın ardılları tanınmıútır. øsrail ve Filistin Yönetimiyle iliúkiler büyükelçilik düzeyine çıkarılmıútır.

Karaba÷, Bosna, Abhazya krizleri yaúanmıútır. Rusya ile iliúkiler yeniden tanımlanmıútır. Türk cumhuriyetlerine önemli açılımlar yapılmıútır. AET ile gümrük birli÷i kararı alınmıútır. KEø østanbul zirvesiyle hayata geçmiútir. Ekonomik øúbirli÷i Teúkilatı, Irak’a komúu devletler toplantısı, Balkan Dıúiúleri Bakanları toplantısı gibi giriúimlerle bölgesel iliúkiler sürekli canlı tutulmuútur. 2 Ocak 1993-22 ùubat 1994 tarihleri arasında BM Somali Barıú Gücü’ne katılma kararı alınmıútır. Oslo Anlaúmalarının ardından Çetin ilk kez bir Türk dıúiúleri bakanının øsrail ziyaretini gerçekleútirmiútir. Çetin’in görevinden ayrıldıktan sonra yaptı÷ı bir de÷erlendirmede yo÷un geçen bu süreçten çıkardı÷ı sonuçların yanında Türk dıú politikasına muhatap tarafların algılamalarının önemine de iúaret etmektedir. (Çetin, 1995)

DYP tüzü÷ünde, dıú politikamız ülkenin güvenli÷ini sürekli sa÷lama, barıú içinde yaúama ve dünya barıúına katkıda bulunma, BM Anayasasının genel prensiplerine uygun olarak dıú iliúkileri geliútirme, ikili iliúkilerde hak ve muamele eúitli÷i ve menfaat dengesinin sa÷lanması, ekonomik ve sosyal münasebetlerimizin geliútirilmesi esasına dayanır denilmektedir. (DYP,1985:101) Bildirge, Kıbrıs sorunundan bahsetmiyor, Yunanistan ve Kıbrıs dahil tüm sorunlarımızın çözümü için gerekli bütün giriúimleri yapmak gere÷i ve zorunlulu÷u vardır úeklinde belirtilmektedir.

2.1.4.1. Türkiye-AT ølikileri

25 Kasm 1991’de TBMM’de okunan Programda: “Türkiye’nin Avrupa bütünleúme hareketi içerisindeki konumunun güçlendirilmesi ve Avrupa Toplulu÷u ile iliúkilerimizin tam üyeli÷e yönelik bir iúbirli÷i kapsamında geliútirilmesi” hükümetin ana hedefleri arasında sayılmaktadır. (Karluk, 2005:858) Yine DYP, AT’ye girilmesi için onurlu ve mesafeli giriúimlerini sürdürece÷ini, fakat AT kapısında bekletilmeye razı olmayacaklarını açıklamaktadır.

Hükümet programında “Türkiye’nin, Avrupa bütünleúme hareketi içerisindeki konumunun güçlendirilmesi ve AT ile iliúkilerimizin tam üyeli÷e yönelik bir iúbirli÷i kapsamında geliútirilmesi Hükümetimizin ana hedefleri arasındadır. Yeni Avrupa’nın örgütlenmesinin ve Avrupa’nın her alandaki kurumlaúmasının, Türkiye’nin payı ve katkısı olmaksızın do÷al boyutlarına ulaúamayaca÷ı kuúkusuzdur. Hükümetimiz, Avrupa toplumları ile Türk toplumunu birleútiren tarihsel, siyasi, ekonomik, moral ve

almaya kararlıdır. Siyasi birlik ve ekonomik ve parasal birlik yönünde yeni aúamalara ulaúmakta bulunan bir Avrupa’da Türkiye’nin de hak etti÷i yeri alması ısrarla izleyece÷imiz ulusal bir hedef olacaktır. øngiltere, Fransa ve geçen yıl birleúerek yeni Avrupa’nın, inúaasında kilit bir rol üstlenmiú bulunan Federal Almanya ile güçlü iúbirli÷i ba÷larının yeniden ve daha kapsamlı bir çerçevede canlandırılıp sürdürülmesine büyük önem verece÷iz” görüúlerine de÷inilmiútir.

“NATO’nun de÷iúen Avrupa güvenlik mimarisinin temel ö÷esi olarak yeni Avrupa-Atlantik denklemlerine uyum sa÷lama çabalarını memnunlukla karúılıyor ve destekliyoruz. NATO’nun Avrupa Toplulu÷u ve oluúum halindeki Avrupa Güvenlik ve Soruúturma kimli÷i ile birlikte, AGøK sürecinin yaratmak istedi÷i yeni kıtasal barıú ve güvenlik ortamına en büyük katkıyı sa÷layabilecek bir ittifak toplulu÷u oldu÷u kanısındayız. Bu çerçevede NATO’nun, Merkezi ve Do÷u Avrupa ülkeleriyle iliúkilerinin yeni ve daha ileri düzeye yükseltilmesi çabalarını da olumlu bir giriúim sayıyoruz” denilmiútir. (TBMM Kütüphanesi, 21.09.2011)