• Sonuç bulunamadı

FISCAL POLICY FRAMEWORK IN ASSESSMENT OF REGIONAL INCOME DISTRIBUTION IN TURKEY IN TERMS OF TAX COLLECTION

3. TÜRKİYE’DE BÖLGESEL GELİR DAĞILIMI VE VERGİ TAHSİLAT

Çalışmanın temelini oluşturan bölgesel gelir dağılımı analiz edilirken, Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2000 yılında oluşturmuş olduğu 1. Düzey (12 Bölge) bölge sınıflandırması esas alınmıştır. Muhasebat Genel Müdürlüğü tarafından ilan

edilen İller İtibariyle Bütçe İstatistikleri verileri bölge bazında tarafımızca toplu- laştırılmıştır. Bu doğrultuda, Türkiye ekonomisi özelinde 2004-2014 yılları arasında bölgesel gelir dağılımı ve vergi tahsilatı birlikte değerlendirilmiştir. Bu başlık altında sırasıyla, Sıralı Yüzde 10' luk Gruplar İtibarıyla Yıllık Hanehalkı Kullanılabilir Gelirin Dağılımı, Hanehalkı Kullanılabilir Gelire Göre Bölgelerin Gini Katsayısı, Bölge Bazında Kişi Başına Düşen GSYH, Bölgelere Göre Tahak- kuk/Tahsil Oranı tablolar aracılığıyla değerlendirilmiştir.

Tablo 1: Sıralı Yüzde 10' luk Gruplar İtibarıyla Yıllık Hanehalkı Kullanıla- bilir Gelirin Dağılımı (2006-2016).

Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması.

(*) : Hanehalkları, kullanılabilir gelirlerine göre küçükten büyüğe doğru sırala- narak 10 gruba ayrıldığında; "İlk yüzde 10'luk grup" geliri en düşük olan grubu, "Son yüzde 10'luk grup" ise geliri en yüksek olan grubu tanımlamaktadır. Tablo 1’e göre, 2006 ile 2016 yılları arasında % 10’luk grupların gelirden almış olduğu paylara bakıldığında, gelir dağılımda dikkat çeken bir değişimin olmadığı görülmektedir. Bu bağlamda, 2006 yılında İlk % 10’luk grup % 2,13 paya sahip- ken 2016 yılında bu oran % 2,41 olarak tabloda yer almaktadır. Son % 10’luk grubun gelirden aldığı pay ilk % 10’luk grubun gelirden aldığı paya göre söz ko- nusu dönem itibariyle yaklaşık olarak 14 kat daha fazla olduğu göze çarpmak- tadır. Bu durum ülke genelinde gelir dağılımının dengesiz bir biçimde şekillen- diğini ortaya koymaktadır. Ayrıca orta gelir düzeyinde yer alan Türkiye’nin ekonomisi dar boğaza girmeden kalkınabilmesi için orta sınıf itici güç olarak

Toplam İlk %10* İkinci %10 Üçüncü %10 Dördüncü %10 Beşinci %10 Altıncı %10 Yedinci %10 Sekizinci %10 Dokuzuncu %10 Son %10*

2006 YILI Yüzde 100 2,13 3,62 4,72 5,75 6,9 8,27 9,89 12,23 15,85 30,63 Ortalama TL 15.102 3.220 5.470 7.130 8.686 10.419 12.489 14.933 18.482 23.923 46.271 2007 YILI Yüzde 100 2,47 3,91 4,94 5,99 7,11 8,34 9,86 11,92 15,36 30,1 Ortalama TL 18.827 4.646 7.359 9.311 11.276 13.372 15.698 18.552 22.479 28.902 56.658 2008 YILI Yüzde 100 2,49 3,9 4,92 5,94 7,08 8,32 9,91 12,09 15,7 29,64 Ortalama TL 19.328 4.810 7.540 9.505 11.491 13.676 16.094 19.160 23.351 30.377 57.279 2009 YILI Yüzde 100 2,34 3,84 4,86 5,85 6,98 8,28 9,87 11,98 15,55 30,4 Ortalama TL 21.293 4.971 8.183 10.351 12.462 14.868 17.635 21.018 25.494 33.116 64.844 2010 YILI Yüzde 100 2,52 3,99 5,04 6,05 7,18 8,44 9,92 11,99 15,33 29,54 Ortalama TL 22.063 5.553 8.796 11.119 13.350 15.834 18.630 21.890 26.437 33.827 65.208 2011 YILI Yüzde 100 2,5 4 5 6 7,1 8,4 9,9 12 15,4 29,8 Ortalama TL 24.343 6.044 9.721 12.135 14.558 17.237 20.384 24.129 29.271 37.437 72.525 2012 YILI Yüzde 100 2,5 4 5 6 7,1 8,4 10 12 15,4 29,6 Ortalama TL 26.577 6.543 10.626 13.239 15.930 18.972 22.443 26.516 31.903 41.033 78.569 2013 YILI Yüzde 100 2,5 4 5 5,9 7,1 8,4 9,9 12 15,6 29,7 Ortalama TL 29.479 7.444 11.922 14.677 17.536 20.865 24.638 29.095 35.276 45.917 87.409 2014 YILI Yüzde 100 2,5 4 5 6 7,2 8,4 10 12,2 15,8 28,9 Ortalama TL 32.000 7.939 12.813 15.967 19.177 22.916 27.029 32.087 39.007 50.637 92.434 2015 YILI Yüzde 100 2,38 3,91 4,9 5,95 7,1 8,43 9,99 12,04 15,77 29,52 Ortalama TL 36.039 8.596 14.077 17.663 21.443 25.601 30.389 35.995 43.389 56.848 106.390 2016 YILI Yüzde 100 2,41 3,85 4,81 5,82 6,95 8,24 9,78 11,84 15,51 30,78 Ortalama TL 41.399 9.973 15.941 19.924 24.105 28.774 34.120 40.465 49.055 64.208 127.416

değerlendirilebilir. Bu perspektiften bakıldığında orta sınıf olarak nitelendirile- bilecek 5. ve 6. %10’luk grubun gelirden aldığı payın artmış olması beklenirken, tabloda böyle bir durumun gerçekleşmediği görülmektedir.

Türkiye’de gelir eşitsizliği temelinde yapılmış olan geçmiş araştırmaların bulgu- larına göre, gelir eşitsizliği son kırk yıl içinde düşmüş olsa da 1990’lar ve 2000’lerin başında bu düşüş duraksadığı görülmüştür (Filiztekin ve Çelik, 2010: 126). Yukarıdaki tabloda bu durumun 2000’li yıllarda da devam ettiği tespit edilmiştir.

Gelir grupları arasındaki gelir dağılımının eşitsiz bir şekilde dağılmış olması, dolaylı yoldan bölgesel gelir dağılımı farklılığının yansımasını oluşturmaktadır. Bu durumu net bir şekilde ortaya koyabilmek adına literatürde sıklıkla kullanılan Gini Katsayısı esas alınmıştır. Bölgelerdeki gelir dağılımı analiz edebilmek için Tablo 2’den yararlanılmıştır.

Tablo 2: Hanehalkı Kullanılabilir Gelire Göre Bölgelerin Gini Katsayısı (2006-2016).

Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması.

Türkiye genelinde Gini Katsayısına bakıldığında, 2006 yılında 0,403 olan değer 2016 yılında 0,396 ‘ya düştüğü görülmektedir. Bu düşüş teorik olarak gelir dağılımında bir iyileşme olduğunu ifade etse de, gelir dağılımı açısından detaylı bir çıkarım yapmaya imkan vermemektedir. Fakat bu durumu bazı OECD ülkeleriyle karşılaştırdığımızda Türkiye’nin Gini katsayısının hâlâ istenilen düzeyde olmadığı net bir şekilde görülmektedir. OECD tarafından 2015 yılı Gini katsayısı değerleri, Slovenya 0,25; Slovak Cumhuriyeti 0,251; Çek Cumhuriyeti 0,258; Finlandiya 0,260; Belçika 0,268 olarak açıklanmıştır. Türkiye’nin 2015 yılı Gini katsayısının üzerinde olan tek ülkenin Şili olduğu dikkat çekmektedir (data.oecd.org, 26.02.2018).

Türkiye nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturan İstanbul’da 2006-2016 yılları arasında gelir dağılımının bozulma eğilimi içinde olduğu Gini katsayısına Bölge/Yıllar 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 Türkiye 0,403 0,387 0,386 0,394 0,380 0,383 0,382 0,382 0,379 0,386 0,396 İstanbul 0,361 0,344 0,350 0,350 0,355 0,358 0,374 0,381 0,357 0,378 0,398 Batı Marmara 0,359 0,335 0,336 0,370 0,371 0,378 0,380 0,359 0,370 0,382 0,395 Ege 0,412 0,372 0,382 0,384 0,387 0,400 0,391 0,382 0,373 0,378 0,387 Doğu Marmara 0,390 0,380 0,332 0,364 0,328 0,323 0,342 0,329 0,351 0,353 0,346 Batı Anadolu 0,399 0,368 0,396 0,388 0,358 0,364 0,357 0,388 0,393 0,385 0,394 Akdeniz 0,402 0,413 0,373 0,387 0,388 0,395 0,396 0,394 0,392 0,392 0,396 Orta Anadolu 0,359 0,340 0,344 0,400 0,369 0,363 0,361 0,343 0,365 0,362 0,386 Batı Karadeniz 0,367 0,366 0,375 0,382 0,345 0,333 0,337 0,329 0,339 0,358 0,368 Doğu Karadeniz 0,393 0,359 0,371 0,373 0,328 0,337 0,332 0,328 0,333 0,336 0,369 Kuzeydoğu Anadolu 0,364 0,395 0,434 0,388 0,372 0,373 0,370 0,385 0,394 0,378 0,352 Ortadoğu Anadolu 0,380 0,374 0,369 0,385 0,384 0,383 0,356 0,350 0,367 0,355 0,370 Güneydoğu Anadolu 0,381 0,355 0,393 0,401 0,382 0,378 0,348 0,362 0,361 0,363 0,349

bakılarak ifade edilebilmektedir. Bu durumun nedenleri arasında, çarpık kent- leşme, nüfusun ele alınan dönem içerisinde yaklaşık olarak % 20 oranında art- mış olması ve kırdan kente göç olgusu yer almaktadır.

Batı Marmara, Orta Anadolu ve İstanbul’ da gelir dağılımı söz konusu dönemde Gini katsayısına bakıldığında, gelir dağılımının çok düşük düzeylerde de olsa kötüleştiği görülmektedir. Diğer bölgelerde ise genel olarak düşük düzeyde iyileşme söz konusudur. Gelir dağılımda kötüleşmenin yaşandığı bölgelere bak- tığımızda, nüfusun yüksek olduğu ve metropolleri barındırdığı tespit edilmiştir. Buradan hareketle, karşılaştırma yapılacak olursa büyük şehirlerde gelir dağılımı kırsal bölgelere göre daha adaletsiz dağılmaktadır.

Türkiye ekonomisi tarihi ve coğrafi koşullarla belirlenen başlangıç dağılımının neden olduğu bölgesel gelir dağılımı sorununu yaşamaktadır. Piyasa ekonomis- ine geçiş sürecinde önemli mesafeler almış ve küresel rekabete açılmış olan Tü- rkiye ekonomisinin, neoklasik yakınsama hipotezinin öngörüsüne rağmen bölgesel gelir dağılımındaki dengesizlik sorununu yaşamaya devam edeceği görünmektedir. Piyasa ekonomisinin yaratıcı dinamiklerinin bölgelerin rekabet üstünlüklerini ortaya çıkaracağı düşünülse de düşük gelir düzeyine sahip bölge- lerin gelişimini destekleyen politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle bu bölgelerin pazara ulaşımını sağlayacak altyapı yatırımlarına, özel sektör yatırımlarını canlandırmak üzere doğrudan kamu yatırımlarına ihtiyacı vardır (Dağdemir ve Acaroğlu, 2011: 52) ve kamunun bu bölgelerde üretim artışını sağlayabilecek yatırımları teşvik etmesi ve istihdam olanaklarını artırması ger- ekmektedir.

Tablo 3’e bakıldığında, genel olarak her bir yıl için bölgelerin kişi başına düşen gelir tutarları büyük oranda farklılık göstermekte olduğu dikkat çekmektedir. Bölgelere göre kişi başına düşen GSYH tutarlarına bakıldığında, 2004 yılında İs- tanbul, Batı Marmara, Ege, Doğu Marmara ve Batı Anadolu bölgeleri ile diğer bölgeler arasında yaklaşık 2,5 kat gelir farkı olduğu görülmektedir. Örneğin, Orta Anadolu bölgesinin 2004 yılı kişi başına düşen GSYH tutarı 3.840 TL iken, İstan- bul ve Batı Anadolu’nun kişi başına düşen GSYH tutarı sırasıyla 14.530 TL ve 10.910 TL olduğu tabloda yer almaktadır.

Bölgeler arasındaki kişi başına düşen GSYH tutarlarındaki bu farklılık 2014 yılına gelindiğinde de devam ettiği aşikârdır. Söz konusu dönemde bütün bölgelerin GSYH tutarlarında bir artış olmasına rağmen, bölgeler arasındaki GSYH farklılıkları ortadan kalkmamıştır. Çünkü her bölgedeki artış oranı aynı düzeyde kaldığı için kişi başına düşen GSYH’si yüksek olan bölgeler ile düşük olan bölgeler arasındaki makas kapanmamıştır.

Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri diğer bölgelerden gelir ve in- sani gelişme bakımından geride kalmıştır. Bölgeler arasında olan gelir farklılıkları ekonomik büyümenin yoksulluğu azaltıcı etkisini azaltmaktadır. İn- sani gelişme bakımından zayıf olan ve yoksulluk oranlarının yüksek olduğu bölg- elere devletin transfer programları ve sosyal güvenlik sistemi ile kaynak aktarımı yapması gerekmektedir. Az gelişmiş ülkelerde yol ve sulama yatırımlarının kırsal kesimlerin kalkınmasında önemli etkiye sahip olduğu kabul

görmektedir. Nitekim bu hizmetlerdeki artış üretimdeki artışa yol açmaktadır (Kabaş, 2014: 37).

Tablo 4’de Bölgelere göre tahakkuk/tahsil oranı 2004-2014 dönemi için değer- lendirilmiştir. Tablonun geneli incelendiğinde, 2004 yılından 2014 yılına doğru tahakkuk/tahsil oranının hem ortalama hem de bütün bölgeler açısından azalış eğiliminde olduğu görülmektedir. Kamu gelirlerinin büyük bir payını vergi ge- lirlerinin oluşturduğu göz önüne alındığında, tahsilat oranının düşük olmasının kamu finansmanı açısından olumsuz bir etki doğuracağı aşikârdır. Söz konusu dönem itibariyle tahakkuk/tahsil oranındaki bu düşüş vergi idaresinin etkinliği, vergi bilinci ve Türk vergi sisteminin ağırlıklı olarak beyana dayalı olması gibi etkenlere bağlı olduğu düşünülmektedir. Ayrıca kayıt dışı ekonomiyi göz önüne aldığımızda, Türkiye’nin 2015 yılı kayıt dışı ekonomi/GSYH oranı % 26,5 olarak

“Kayıt Dışı Ekonominin Azaltılması Programı Eylem Planı” kapsamında yer

almaktadır. Hem kayıt dışı ekonominin önlenmesi hem de vergi idaresinin etkin- liğinin artırılmasına bağlı olarak vergi tahsilatının yükseltilmesi amaçlarıyla, Maliye Bakanlığı merkez teşkilatı bünyesinde doğrudan Maliye Bakanına bağlı olarak faaliyet gösteren “Vergi Denetim Kurulu” 646 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2011 yılında kurulmuştur. Fakat 2011 yılından sonraki süreçte tahakkuk/tahsil oranında bir artış beklenmesine rağmen, bu durumun tam ter- sine bir azalış gerçekleşmiştir.

Tekbaş ve Dökmen tarafından yapılan çalışmada bölge vergi yükü ortalamaları Türkiye ortalaması ile karşılaştırıldığında (1990-2001), sadece iki bölge ortala- masının (Marmara ve İç Anadolu Bölgeleri) Türkiye ortalamasının üstünde olduğu, diğer bölge ortalamalarının Türkiye ortalamasının altında kaldığı ortaya konulmuştur. Bu durum milli gelirden daha fazla pay alan daha zengin bölge- lerde daha fazla vergi ödendiğini göstermekte olup, milli gelirin bölgeler arasında dağılımı açısından olumlu bir durum olarak değerlendirilebilir (Tekbaş ve Dökmen, 2007: 206). Tablo 3 ve Tablo 4 birlikte değerlendirildiğinde, kişi başına düşen gelir GSYH tutarı yüksek olan bölgelerde vergi tahsilat tutarının da yüksek olduğu görülmektedir. Maliye politikası ve vergilemede adalet açısından beklenen durum gerçekleşenle örtüşmektedir. Ancak, İstanbul özelinde bakılacak olursa, tahakkuk/tahsil oranının 2004-2014 döneminde bölgeler arasında en fazla azalışın olduğu yer olması önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. GSYH’ye katma değer açısından büyük bir katkı sağlayan bu ilin tam olarak vergilendirilemiyor olması bütçe dengesi açısından kritik bir rol oynamaktadır. Öte yandan, 2014 yılı için sadece İstanbul ilinin tahsil edilemeyen kamu gelirleri tutarı yaklaşık olarak 93,5 Milyar TL iken, diğer 11 bölgenin tah- silat tutarı ise 48,5 Milyar TL’dir. İstanbul’un Türkiye ekonomisi açısından sahip olduğu önemini sürdürebilmesi için tahakkuk/tahsil oranının (2014) % 65’ler- den daha yukarıya çıkartılması gerekmektedir. Aynı şekilde bu oranın diğer bölg- elerde de artırılması kamu maliyesinin etkinliği açısından oldukça önemlidir. Bölgelere göre tahakkuk/tahsil oranı söz konusu dönemde Türkiye ortalamasına bakıldığında, Güneydoğu Anadolu, Orta Anadolu ve Doğu Marmara bölgelerinin her yıl Türkiye ortalamasının altında kaldığı görülmektedir. Ayrıca Akdeniz böl- gesinin son yıl haricinde ortalamanın altında kaldığı Tablo 4’de yer almaktadır.

İstanbul ve Batı Marmara bölgeleri ise sadece 1 yıl da ortalamanın altında kaldığı fakat diğer yıllarda ortalamanın üstünde olduğu tespit edilmiştir. Genel olarak bölgelere göre tahakkuk/tahsil oranına bakıldığında, İstanbul ve Batı Marmara haricindeki illerin ortalamanın altında kaldığı Tablo 4’de görülmektedir. Bu aşamada, vergi idaresinin tahakkuk/tahsil oranını yükselmek için kilit role sahip olduğu su götürmez bir gerçektir. Diğer taraftan Türk Vergi Sistemi’nde yer alan uzlaşma müessesinin varlığı söz konusu oranın düşük olma nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir.