• Sonuç bulunamadı

FISCAL POLICY FRAMEWORK IN ASSESSMENT OF REGIONAL INCOME DISTRIBUTION IN TURKEY IN TERMS OF TAX COLLECTION

2. MALİYE POLİTİKASI TEMELİNDE GELİR DAĞILIM

Devlet anlayışında yaşanan değişiklikler sonucunda kamuya yüklenen fiskal görevlerin yanında, ekstra fiskal görevler de dikkat çekmeye başlamıştır. Bu bağlamda sosyal refah devleti çerçevesinde devletin, toplumun refahını artırıcı yönde politikalar izlemesi gerektiği savunulmuştur. Gerek bireyler gerekse de bölgeler arası gelir dağılımı adaletinin sağlanması toplumsal refah ile ilişkili olmaktadır. Bu nedenle süreç içerisinde gelir dağılımını iyileştirici politika uygu- lamaları kamunun gerçekleştirmesi gereken bir faaliyet olarak değer- lendirilmiştir.

Ekonomik olarak zayıf grupların yaşam kalitesini yükseltmek suretiyle gelir farklılıklarını azaltmak için alınacak önlemler gelir dağılımı verilerine göre oluşturulmaktadır. Bu aşamada devlet gelir dağılımını değiştirmede en çok im- kâna sahip kuruluş olarak yer almaktadır (Ulusoy, 2015: 317). Devlet kamu ge- lirleri, kamu harcamaları ve borçlanma enstrümanları gibi mevcut araçlarını kullanarak piyasada oluşan gelir dağılımını etkileyebilmektedir. Nitekim devletin belli bir amacı gerçekleştirmek için mali araçları kullanması maliye poli- tikasının temelini oluşturmaktadır.

Bu başlık altında maliye politikasın temel amaçları, maliye politikası açısından bölgesel gelir dağılımı ve gelir dağılımı adaletini ortaya koyan yöntemlerden Lo- renz Eğrisi ve Gini Katsayısı değerlendirilmiştir.

2.1. Maliye Politikasının Amaçları

Maliye politikası,1929 Büyük Buhranı sonrasında Keynesyen Yaklaşım ile litera- türde ve siyasi arenada kendini göstermeye başlamıştır. Maliye politikası uygu- lamalarının kendi bünyesinde temel amaçları ve bu amaçlara ulaşmak için kullanılan çeşitli araçları bulunmaktadır. Dolayısıyla maliye politikası açısından amaçlar, bir politika uygulamasının temel hareket noktası olduğu için yüksek de- recede önem arz etmektedir.

Bir ekonomide izlenecek maliye politikasının amaçları ve söz konusu amaçların ekonomiye uygunluğu, ekonominin mevcut durumuna ve maliye politikası yürütücülerinin değer yargılarına ve siyasal tercihlere göre değişebilmektedir (Türk, 2013: 17). Bu aşamada maliye politikasının amaçları; ekonomik istikrarın sağlanması (fiyat istikrarı ve tam istihdam), ekonomik büyüme ve kalkınmanın gerçekleştirilmesi ve gelir dağılımında adaletin sağlanması olarak ifade edile- bilmektedir.

Maliye politikasının temel amaçlarından ekonomik istikrar; fiyat istikrarı ve tam istihdam gibi iki unsurdan oluşmaktadır. Bu doğrultuda bir ekonomide düşük üretim düzeyinde istikrarlı bir fiyat düzeyi arzulanmadığı gibi, hızla yükselen bir

fiyat düzeyinde de maksimum üretim düzeyi istenmemektedir (Ataç, 2012: 37). Fiyat istikrarı ile birlikte gerçekleşen tam istihdam düzeyi, potansiyel üretim düzeyinin gerçekleşmesi anlamına gelmektedir. Nitekim ekonomik istikrar, talep yönetimi yoluyla tam istihdam ve fiyat istikrarının eşanlı olarak gerçekleşmesi demektir (Pınar, 2014: 25).

Maliye politikası, cari ve yatırım harcamaları ile kişi başına düşen milli gelirin devamlı olarak artırılmasında ve buna bağlı olarak ekonomik ve sosyal yapının geliştirilmesinde, başka bir değişle ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde önemli rol oynamaktadır (Türk, 2013: 19). Ekonomik büyüme ve kalkınma özel- likle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin temel politika hedeflerinin başında gelmektedir. Çünkü bu ülkelerde kişi başına düşen milli gelir seviyesi görece düşük olduğundan hareketle, tasarruf ve dolayısıyla yatırımlar yetersiz kalmak- tadır. Söz konusu durum ekonomik büyümenin önünde engel oluşturduğu için kamu bu amacı gerçekleştirmeye yönelik uygulamalara başvurmaktadır. Maliye politikası amacı olarak gelir dağılımında adaletin sağlanması tüm top- lumlarda gözlenen ve üzerinde durulan konulardandır. Gelişmekte olan ülkelerde, gelir dağılımından kaynaklı sorunlar ekonomik büyüme ile de doğru- dan ilişki içindedir. Bu ülkelerde düşük gelir gruplarının talebi büyük ölçüde yerli üretime yönelik olduğundan, bu kesim lehine bir yeniden dağılım yerli sa- nayinin gelişmesini ve tam istihdama yaklaşılmasını sağlayacaktır (Pınar, 2014: 27). Gelir dağılımının düzeltilmesi devletin gerçekleştirmesi gereken önemli ekonomik ve sosyal görevlerinden biridir (Musgrave, 1959). Diğer bir ifadeyle gelir dağılımını iyileştirici politikalar, ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanmasına da hizmet etmektedir.

2.2. Maliye Politikası ve Bölgesel Gelir Dağılımı

Bölgesel gelir dağılımı, bir ülke sınırları içerisinde yaratılan gelirin coğrafi olarak dağılımını göstermektedir. Ülke coğrafyası içerisinde bazı bölgeler gelirden daha fazla pay alırken, kimi bölgeler gerekli payı alamamakta ve geri kalmaktadır. Genellikle ülkelerin bütün bölgeleri aynı derecede kalkınmış olmadığından, bu durum gelir dağılımına da yansımaktadır. Bir genelleme yapılacak olursa gelişmiş ülkelerde bölgeler arası gelir dağılımı göreli olarak daha adil iken, az gelişmiş ülkelerde bölgeler arası gelir eşitsizlikleri daha fazladır (Öztürk, 2015: 288). Burada maliye politikasının amacı bölgeler arası gelir farklılıklarını azalt- maktır. Maliye politikası ile bu amaca ulaşmak için bölgeler arası gelir dağılımı farklılıkları nedenlerinin ortaya konulması elzem olmaktadır. Bu aşamada sosy- oekonomik, kültürel ve sosyal etkenler birlikte değerlendirilerek çözüm haritası çizilmesi maliye politikasının etkinliğini artıracaktır.

Bölgesel gelir dağılımı ile ülkenin gelişmiş ve az gelişmiş bölgelerinde yaşayan bireylerin sahip oldukları gelir farklılıkları bulunabilir (Ulusoy, 2015: 309). Dolayısıyla bir ekonomide bölgesel gelir dağılımının analizi, bölgesel gelir dağılımı farklılıklarını gidermeye yönelik uygulanacak olan teşvik, tedbir ve poli- tikaların temel noktasını oluşturmaktadır.

Bölgesel gelir dağılımını düzeltmek ve buna bağlı olarak gelişmişlik farklılıklarını ortadan kaldırabilmek için 4 tane araçtan bahsedilebilir. Bu araçlar (Dinler, 2012: 279);

• Ekonomik faaliyetlerin öncelikle bir takım teşvik tedbirleriyle belirli yörelere yönelmesini sağlamak,

• Bölgesel kalkınma için gerekli devlet yardımlarının gerçekleştirilmesi, • Yönetimsel örgütün bölgesel kalkınma sorunlarına adaptasyonunun

sağlanması,

• Metropoliten bölgelerin gelişmesinin sınırlandırılmasıdır.

Bölgesel gelir dağılımı farklılığını ortadan kaldırmaya yönelik izlenecek poli- tikaların seçilirken dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de bölgesel gelir farklılıklarını belirleyen faktörlerdir. Türkiye’de bölgesel eşitsizliklerin sermaye ve nitelikli işgücü ile nüfus yoğunluğuna bağlı olarak geniş pazar olanaklarının buluştuğu bölgelerin varlığı ve bazı bölgelerin coğrafi ve tarihi koşullarının ekonomik gelişme dinamiklerine uygun olmaması nedeniyle oluştuğu görülmektedir. Öte yandan hükümetler, bölgesel kalkınma için doğrudan devlet yatırımlarını gerçekleştirerek, ekonomik faaliyetlerin belirli yörelere yönelmesi için teşvikler sunarak, dış ticaret ve doğrudan yatırımları çekmeye yönelik poli- tikalar geliştirerek bölgesel kalkınma üzerinde etki oluşturmaktadır. Buradan hareketle bölgesel gelir farklılıklarını belirleyen faktörler (Dağdemir ve Aca- roğlu, 2011: 46-47):

 Tarihi ve coğrafi faktörler ve

 Hükümet politikalarından kaynaklanan faktörler olarak ifade edilmekte- dir.

Bölgesel kalkınmanın sağlanabilmesi, ülkenin geneline de yayılıp ekonomik büyümeye katkı sağlayacağı için politika yapıcıların üzerinde durması gereken bir konu olmaktadır. Öte yandan gelir dağılımı adaletinin sağlanması da bölgesel gelir farklılıklarının azaltılmasıyla mümkün olmaktadır. Bu bağlamda bölgesel gelir dağılımı konusu maliye politikası hedeflerine ulaşabilmek adına önem taşımaktadır.

Bölgesel gelir dağılımını iyileştirmek söz konusu bölgelere yapılan yatırımlar vasıtasıyla yapılabilir. Altyapı yatırımlarının bir bölgenin kalkınmasında önemli rol oynadığı bir gerçektir. Bölgede var olan sosyal sermayenin yetersizliği, bölgeyi yeterince çekici kılmayabilir. Oysa ek küçük bir çaba ve finansman yolu- yla yerel şirketlere sağlanacak destek ile yatırımcıların bölgeye ilgisi de arttırıla- bilir (Filiztekin, 2008: 114).

Maliye politikası kapsamında teşvikler bölgesel gelir farklılıklarını azaltmak için kullanılabilecek politika araçlarının başında gelmektedir. Burada önemli olan husus teşviklerin kapsamı ve kullanım şartlarıdır. Bu bağlamda her il için aynı oranda teşvik uygulaması doğru değildir. Teşvikten faydalanacak iller arası gelir dağılımını iyileştirmek için düşük gelirli illere yönelik farklı ekonomik politikalar

geliştirmek daha rasyonel olacaktır. Diğer taraftan teşvik uygulama aşamasında etkili denetim, kaynakların hedef grupların eline geçmesi ve yaratılan katma değerin başka yörelere kaymaması gibi nedenlerle önem taşımaktadır (Güven, 2007: 35).

Maliye politikası ile devletin gelir dağılımına müdahalesi, ekonomik sebeplerin dışında sosyo-kültürel ve politik temellere de dayanmaktadır. Bölgesel gelir dağılımı ve buna bağlı olarak bölgesel gelişmişlik farklılıkları, bireylerin yaşadıkları bölgelerden göç etmeleriyle sonuçlanabilmektedir. Bu durum mevcut bölgesel gelir farklılıkları üzerinde olumsuz etki oluşturarak, çözümü daha güç sorunlar doğurabilmektedir. Bu durumda kamu görece düşük gelirli bölgedeki beşeri sermaye yatırımlarını artırarak ve bölgesel kalkınmanın sağlan- abilmesi için bu bölgelere yönelik vergi muafiyet, istisna ve indirimleri gibi araçları kullanma yolunu izleyebilir.

2.3. Lorenz Eğrisi ve Gini Katsayısı

Gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçmek için en çok kullanılan yöntemlerden birisi de Lorenz eğrisidir. Lorenz eğrisi literatürde yoğunlaşma eğrisi ve gini eğrisi olarak da karşımıza çıkmaktadır. 1905 yılında Amerikalı ekonomist Max Lorenz tarafından geliştirilen Lorenz Eğrisi, gelir ya da servet eşitsizliğinin grafiksel bir temsili niteliğindedir. Yani, bir ülkede elde edilen milli gelirin toplumun farklı kesimleri tarafından elde edilen paylarını kümülatif olarak gösteren eğriye Lo- renz eğrsi denmektedir (Pınar, 2014; 285). Bu eğride, dikey eksen nüfusun belirli bir kesimi tarafından elde edilen milli gelirin yüzdesini kümülatif olarak gösterirken, yatay eksen ise, gelirin küçükten büyüğe doğru sıralandığı kümülatif nüfus dağılımı gösterilmektedir. Şekil 1’de görüldüğü gibi, grafiğin 0 noktasından geçen, 45 derecelik açıya sahip çizgiye mutlak eşitlik doğrusu denmektedir. Lo- renz eğrisi mutlak eşitlik doğrusu ile başlar ve biter. Eğer bir ülkede mutlak eşit- lik olması halinde, toplumun en düşük gelir elde eden % 10’u milli gelirin %10’unu, en düşük gelir elde eden %20’si milli gelirin %20’sini alacaktır. Yani, her birey aynı gelire sahipse o zaman mutlak eşitlik olacaktır. Bunun sonucunda da Lorenz eğrisi köşegen doğru haline gelecektir (Kabaş, 2014;23). Grafikte gelir dağılımı eğrisi köşegen doğrudan ne kadar uzaklaşırsa gelir dağılımı da o de- recede eşitsiz hale gelecektir (Ray,1997;179).

Kümülatif Gelir (%) 100 70 10 20 80 100 Kümülatif Nüfus (%) 45° A B C D 0

Şekil 1: Bir Gelir Dağılımına Ait Lorenz Eğrisi

Kaynak: Ray,1997:179.

Şekil 1’de görülen A noktası, yatay eksende nüfusun % 20’lik kısmını, dikey eksende ise gelirin % 10’luk kısmını göstermektedir. Yani bu nokta, nüfusun en yoksul % 20’lik kısmının tüm gelirlerin sadece % 10’unu kazandığını be- lirtmektedir. Başka bir açıdan, B noktasında ise, nüfusun en yoksul % 70’lik kısmının tüm gelirlerin % 80’nini kazandığı görülmektedir. Bu duruma ters açıdan bakacak olursak, nüfusun en zengin % 20’lik kısmının tüm gelirlerin % 30’unu kazandığı şeklinde de ifade edilebilir (Ray,1997:179).

Lorenz eğrisinin mutlak eşitliğini gösteren 45° lik doğrudan uzaklaştıkça gelir dağılımında adaletin bozulacağını yukarıda belirtmiştik. Bu sebeple ülkeler arasında karşılaştırma yapmak ve ülkelerin gelir dağılımdaki bozulmaların yıllar itibariyle seyrini izlemek için, İtalyan istatistikçi Corrado Gini, kendi adıyla anılan Gini katsayısını ilk kez 1912 yılında basılan "Variabilità e Mutabilità" adlı kitabında ortaya koymuştur. Gini katsayısı lorenz eğrisi ile mutlak eşitlik doğrusu arasındaki alanın, 0CD ikizkenar üçgeninin alanına oranı şeklinde tanımlanmaktadır. Gini katsayısı 0-1 arasında değişen bir orandır. Bu oran 0’ a yaklaştıkça gelir dağılımında adaletsizliğin azaldığını, tam tersine 1’e yaklaştıkça da gelir dağılımında adaletsizliğin artığını göstermektedir (Başoğlu vd.,1999:188).