• Sonuç bulunamadı

TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE BORU HATLARI DİPLOMASİSİ

Dünya coğrafyasında petrol ve doğal gazın eşit şekilde dağılmamış olması, ülkeler arasındaki ilişkileri oldukça etkiler hale gelmiş, bazı ülkeler sahip oldukları zengin rezervler nedeniyle enerji konusunda kontrolü her zaman elinde tutacak şekilde stratejiler geliştirmeye çalışmışlardır. Enerji kaynakları zayıf olan ülkeler bu konuda bağımlı hale gelmiş, bunların içinden coğrafi konum açısından değerli ülkeler ise enerji kaynakları zayıf olsa da “geçiş ülkesi” oldukları için önem kazanmışlardır. Türkiye de bu konuda çok önemli bir konuma sahip hale gelmiştir

Petrol ve doğal gazın uluslararası pazarlara taşınması için birçok boru hattı projeleri gerçekleştirilmekte ve günümüzde de devam eden projeler yer almaktadır. Türkiye ve Rusya Federasyonu ilişkilerinde de boru hatları büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin enerji alanında güzergah ülke olarak bir alternatif yaratması, Rusya Federasyonu için sorun teşkil etmiş ve boru hatları konusu iki ülke için de rekabet ortamı haline gelmiştir. Bunun ilk örneği Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı ile sergilenmiştir. Hazar Havzası’nda üretilecek petrollerin Türkiye’ye taşınması ve buradan da tüketici ülkelere ulaştırılması amacıyla inşa edilen BTC Ham Petrol Boru Hattı, “Doğu-Batı Enerji Koridoru”nun en önemli bileşenini oluşturmuş ve 1760 km ile dünyanın en uzun ikinci boru hattı olarak yerini almıştır (BTC Proje Direktörlüğü,

2006). Söz konusu hat, Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden Karadeniz ve Türk Boğazlarını by-pass ederek, Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki Ceyhan’a ulaşmıştır.

Bölge ülkeleri ve Türkiye için son derece önemli olan bu proje ilk olarak 1992 yılında gündeme gelse de asıl ilerleme 1999 yılında ve 2000 yılının ilk yarısında gerçekleşmiştir. Ekim 2000’de BTC Ham Petrol Boru Hattı Hükümet Garantisi imzalanmış, boru hattının inşasına 18 Eylül 2002 tarihinde başlanmış ve ilk Azerbaycan petrolü 25 Mayıs 2005 tarihinde pompalanarak, 28 Mayıs 2006 tarihinde Ceyhan Terminali’ne ulaşmıştır (Ruseckas, 2000:230).

BTC Ham Petrol Boru Hattı gerçekleşene kadar bir çok zorlukla karşılaşmış ancak Rusya Federasyonu’nun enerji üzerindeki kontrolünün azalması taraftarı olan ABD, Azerbaycan ve Türkiye, projeye yoğun şekilde destek olmuşlardır. BTC Ham Petrol Boru Hattı ile birlikte Azerbaycan petrolü, Rusya Federasyonu’nun tekelinden kurtularak enerji alanında çeşitlilik sağlamış, ekonomik açıdan daha fazla getirisi olmaya başlamış ve Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında enerji açısından önemli olsa da politik olarak da üç devlet arasındaki işbirliğinin pekiştirilmesi adına katkısı sağlamıştır.

Projenin Hazar enerji kaynaklarını Batı’ya ulaştırma açısından Rusya Federasyonu’nun dışında gelişmesi, Rusya Federasyonu tarafından olumsuz olarak karşılanmış (Jain, 2005:60), Rusya Federasyonu bu projeye engel olmak için Azerbaycan’a Dağlık Karabağ ve Hazar’ın statüsü konusunda baskı yapmıştır. Hazar’ın hukuki statüsü, kıyıdaş ülkelerin münhasır ekonomik bölgelerindeki yetki alanları için, bilhassa Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi herhangi bir uluslararası suya çıkışı olmayan kara devletlerinin petrol ve doğal gaz taşımacılığı açısından hayati önem taşır hale gelmiştir (Oğan, 2005). Rusya Federasyonu, bu bölgeye diğer uluslararası aktörlerin müdahale etmesinden ve yerleşmesinden rahatsızlık duymuş, bölge ülkelerini kendi kontrolü altında tutmak için Hazar’ın hukuki statüsünün çözülmesine engel olan olmuştur. Azerbaycan örneğinde de BTC Ham Petrol Boru Hattı çıkarlarına uymadığı için petrol şirketlerinin çalışmalarını yavaşlatmak adına statü sorununu gündemde tutmuştur.

Dağlık Karabağ sorununda ise Ermenistan Azeri topraklarını işgal etmiş ve Rusya Federasyonu buna destek vermiştir. ABD ile Rusya Federasyonu’nun rekabeti

burada göze çarpmış, süreç içerisinde ABD de Azerbaycan’ı kendi yanına almak istemiş, bölgedeki enerji güvenliğini Azerbaycan sayesinde kontrol edebileceğini düşünmüştür (Kasım, 2009: 169-170). BTC Ham Petrol Boru Hattı’nın Ermenistan üzerinden Türkiye’ye bağlanması da daha ekonomik olmasına rağmen Türkiye ve Azerbaycan, Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle Gürcistan üzerine yoğunluk vermiştir.

Gürcistan’ın projeye dahil olması ekonomik ve jeopolitik açıdan önem kazanmasına neden olmuşsa da Güney Osetya olayları sonrasında, enerji güvenliği açısından tüketici ülkelerin tartıştığı bir geçiş ülkesi konumuna gelmiştir. Gül Devrimi ile birlikte Gürcistan’ın Batı yanlısı politika izlenmeye başlanması, NATO’ya üye olma girişimleri ve dahil olduğu boru hatları projeleri ile Rusya Federasyonu’na alternatif olma yoluna girmesi, Rusya Federasyonu’nun olumsuz tepkisini çekmiştir. Ağustos 2008’e gelindiğinde ise Güney Osetya’nın Rusya Federasyonu’nu resmen yardıma çağırması ile Rusya Federasyonu-Gürcistan Savaşı başlamıştır (Oğan, 2005). Savaş sonrasında Gürcistan ile birlikte Rusya Federasyonu’nun da güvenilirliği sorgulanmıştır. BTC Ham Petrol Boru Hattı ile Türkiye için ise boğaz trafiği yükünün azaltılması, Türkiye’nin geçiş ülkesi olması, enerji arz güvenliğine katkıda bulunması, geçiş vergisi ve işletmecilik hizmetleri ile kazanç sağlaması, ek iş ve istihdam olanaklarının sunulması hedeflenmiştir (Turan, 2005). Türkiye bununla birlikte Rusya Federasyonu karşısında enerji alanında gücünü artırmış, kaynak ve güzergah çeşitliliğinde önemli rol oynamış ve bu sayede stratejik açıdan değer kazanmıştır. Fakat tüm bu gelişmelerin yanında karşı karşıya olunan borç ve zarar tablosu, Türkiye’yi sıkıntılı bir durum ile karşı karşıya bırakmıştır. Hattın Türkiye’deki kısmını işleten BIL (Botaş International Limited) yaptığı açıklamada, 31 milyon dolar zarar eden Türkiye’nin, 2011 Nisan itibariyle kullanılan kredilerle birlikte 91 milyon dolar borçlu duruma geldiğini ve bu duruma gelinmesinde BTC Ham Petrol Boru Hattı’na dair sözleşmenin Türkiye’nin aleyhinde olmasının ve ayrıntılı olarak incelenmemesinin rol oynadığını belirtmiştir (Erkaya, 2011).

Projeye ait boru hattının en büyük bölümünü sınırlarında bulunduran Türkiye, işletme ücretinde ve vergide Azerbaycan ve Gürcistan’a kıyasla daha az gelir elde etmektedir. Hattın Türkiye sınırlarında olan kısımda rakımın sürekli değişiklik göstermesi ve bazı bölgelerde neredeyse 3.000 metreye kadar ulaşması, petrolün sürekli

pompalanması için de doğal gazın sürekli kullanılması, bu zararın oluşmasında en büyük etken olmaktadır (Erkaya, 2011). Yani taşımadan elde edilen gelir, petrolü pompalamak için harcanır hale gelmiştir.

Bununla birlikte boru hattının operatörü olan ve 01 Ağustos 2002 tarihinde, BTC Petrol Boru Hattı’nın inşası ve işletilmesi amacıyla kurulan BTC Co. şirketi yetkilileri ise Türkiye’nin zarar ettiğine dair bir açıklamanın kabul edilemez olduğunu, ancak BIL şirketinin pompalamada doğal gaz kullanmasının ve doğal gaz fiyatlarının artışından doğan sürecin şirkete zarar ettirdiğini belirtmiştir. Fakat her ne kadar kar- zarar tabloları taraflara göre değişiklik gösterse de işletme giderleri gibi bir gerçek söz konusu olmuştur. Bu nedenle Türkiye aleyhinde olacak bu tür durumlar göz önünde bulundurulmalı ve diğer boru hattı projelerinde yaşanan deneyim göz ardı edilmemelidir.

BTC Ham Petrol Boru Hattı için yaşanan diğer önemli gelişme de Kazak petrolü ile ilgili olmuştur. Daha önce de değinildiği gibi Haziran 2006 tarihinde, Kazak petrolünün Hazar Geçişli Petrol Boru Hattı Projesi ile BTC Ham Petrol Boru Hattı’na bağlanması amaçlanarak Kazakistan’da, Azerbaycan Cumhurbaşkanı ve Kazakistan Cumhurbaşkanı tarafından Hükümetler arası Antlaşma imzalanmış, Kazak petrolü de projeye dahil olmuş ve Ekim 2008 tarihinde ilk Kazak petrolü BTC Ham Petrol Boru Hattı’na pompalanmıştır. Ancak sonrasında Azerbaycan ve Kazakistan, Kazak petrolünün Bakü’den Karadeniz’e ve Karadeniz üzerinden de dünya pazarına taşınması adına Bakü- Karadeniz Petrol Boru Hattı Projesi’ne imza atmışlardır. Kazakistan ve Azerbaycan’ın antlaşmasının öncesinde ise 31 Ağustos 2009 tarihinde, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesine dair protokoller imzalanmıştır ve bu nedenle gelişen yeni durum Azerbaycan’ın Türkiye’ye tepkisi olarak kendini göstermektedir. Fakat Kazak petrolünün BTC Ham Petrol Boru Hattı ile taşınması ağırlıklı olarak desteklenen seçenektir ama bu örnekte de boru hattı üzerinden tarafların birbirlerine olan tepkileri açık şekilde görülmüştür.

Türkiye ile Rusya Federasyonu ilişkilerindeki boru hattı diplomasisinde diğer önemli proje Mavi Akım projesi olmuştur. Söz konusu hat, Rusya Federasyonu’nun geçiş ülkelerini by-pass etmek ve Türkiye’ye doğrudan doğal gaz ulaştırmak amacıyla yaptığı bir proje olmuştur. Yaşanan Ukrayna- Rusya Federasyonu doğal gaz krizi gibi

durumlar, kış aylarında geçiş ülkelerinin hattan fazla miktarda doğal gaz alması, Türkiye’ye gelen doğal gazda kesintiler yaşanması gibi durumlar, Türkiye’yi olumsuz yönde etkilemiştir ve bu hat ile bu geçiş ülkeleri hat dışında bırakılarak doğrudan Türkiye’ye ulaşılmak istenmiştir.

Mavi Akım DGBH ile Rusya Federasyonu’nun geçiş ülkelerine olan bağımlılığı büyük ölçüde azalmış ve Rusya Federasyonu, Türkiye’ye doğrudan gaz sevkiyatını garantilemişken; Türkiye’nin Rusya Federasyonu’na olan bağımlılığı da doğru orantılı olarak artmıştır. Boru hatları üzerinden gelişen bu durum Rusya Federasyonu’nun elini güçlendirmiştir. Türkiye adına oluşan bağımlılık durumu ise Türkiye’nin pazarlık yapma gücünü zayıflatmış, imzalanan antlaşma ile bu hattan gelen doğal gazın Rusya Federasyonu’nun izni olmadan Türkiye’nin üçüncü ülkelere de satamayacak oluşu, yani re-export hakkına sahip olmayışı Türkiye’yi zor duruma düşürmüştür (Karakaya ve Koraş, 2005).

Türkiye, bu proje ile Rusya Federasyonu’nun doğrudan doğal gaz ithalatçısı olmuş ve Rusya Federasyonu’nun tercih edilmesiyle, diğer kaynak ülkeler ile olan ilişkilerde gerileme yaşanmış, bunların sonucunda da Bakü-Tiflis-Erzurum DGBH’de gecikme ve Hazar Geçişli DGBH Projesi’nde de uzun süre askıya alma durumu gerçekleşmiştir (Narin, 2006:159). Bu gelişme bile Türkiye’nin aleyhinde olan süreci net bir şekilde ortaya koymuştur. Çünkü Hazar Geçişli DGBH Projesi ile Türkiye, Türkmenistan doğal gazını çok ucuza temin edecek şansa sahipken; aynı doğal gazı Rusya Federasyonu’ndan alarak hem Türkmenistan’ı Rusya Federasyonu’nun eline bırakmış, hem de ekonomik olmayan bir projeye imza atmıştır (İşcan, 2007: 154-155).

Projenin işlerlik kazanması sonrasında İsrail’in de dahil edilmesine dair görüşmeler gündeme gelmiştir. Ancak 31 Mayıs 2010‟da yaşanan Mavi Marmara Baskını ile enerji ve dış politika arasındaki ilişki devreye girmiş, İsrail proje dışı bırakılmıştır.

Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı ise Azerbaycan’ın Şah Deniz gaz sahasındaki doğal gazını, Gürcistan üzerinden Türkiye’ye ileten bir hat olup, Erzurum’a kadar uzanmakta ve burada İran-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı ile birleşmektedir.

İlk etapta Gürcistan ve Türkiye’ye doğal gaz sağlamak amacıyla düşünülen BTE Doğal Gaz Boru Hattı, 692 km uzunluğa sahiptir ve 2007 yılında faaliyete

geçmiştir (T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2011). Günümüzde ise söz konusu hat, sadece Türkiye ve Gürcistan’ın değil, AB’nin de doğal gaz ihtiyacı açısından da önemli bir hale gelmiştir.

Türkiye, bu hattan günlük 10-14 milyon metreküp düzeyinde doğal gaz almakta ve bunun 0,4 milyar metreküpünü Türkiye-Yunanistan hattı üzerinden ihraç etmektedir (T.C. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, 2008).

BTE Doğal Gaz Boru Hattı, Rus doğal gazına karşı bir alternatif olarak Türkiye’nin lehine gelişen bir tablo çizmekte ve Azerbaycan da doğal gazını Nabucco Projesi üzerinden AB’ye ulaştırmayı planladığı için Nabucco Projesinin gerçekleştirilmesinde de destekleyici bir proje olmaktadır. Ayrıca hattın ikinci bir kolu olarak Şah Deniz II Projesi de gündemdedir. Şah Deniz II Projesi gerçekleştiği takdirde AB’nin doğal gaz ihtiyacını sağlaması açısından önemli bir adım atılmış olacak ve Türkiye de enerji güvenliğinde rolünü sağlamlaştıracaktır.

BTE Doğal Gaz Boru Hattı dışında henüz proje halinde olan Türkiye- Yunanistan-İtalya Doğal Gaz Boru Hattı da Türkiye’nin enerji güvenliğindeki önemini ve köprü ülke olma özelliğini artıran bir hat olacaktır. Bu proje ile Hazar Havzası, Orta Doğu ve diğer ülkelerin doğal gazlarının AB’ye taşınması planlanmaktadır.

Türkiye-Yunanistan-İtalya DGBH Projesi, AB’ye doğal gaz iletiminde Rusya Federasyonu’na alternatif oluşturacağı için Türkiye ve Rusya Federasyonu arasındaki boru hattı diplomasisinde önem arz etmektedir. Temmuz 2009’da Bulgaristan’ın da projeye dahil olması ile proje daha da önemli hale gelmiştir ve tamamlandığında, Rusya Federasyonu’na önemli bir alternatif olacaktır. Fakat bu proje Rusya Federasyonu’na alternatif oluşturma açısından Türkiye’nin elini güçlendirecek olsa da Türkiye’nin bu projede hangi şart ve koşullarda var olacağının da net olarak belirlenmesi gerekmektedir.

Türkiye ve Rusya Federasyonu ilişkilerindeki boru hattı diplomasisine verilebilecek en somut örneklerden biri Nabucco Doğal Gaz Boru Hattı Projesi olmuştur. Orta Doğu, Hazar bölgesi ve Mısır doğalgaz kaynaklarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya iletmesi hedeflenen Nabucco DGBH Projesine ilişkin hükümetler arası antlaşma, 13 Temmuz 2009 tarihinde Ankara’da imzalanmış, taraf devletlerin onay işlemlerini tamamlamaları neticesinde, 1 Ağustos 2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

1.998 km’si Türkiye, 392 km’si Bulgaristan, 457 km’si Romanya, 388 km’si Macaristan, 46 km’si ise Avusturya sınırları içinden geçecek olan hattın toplam uzunluğu 3.282 km olacak ve kapasitesi artarak yıllık 31 milyar metreküpe ulaşacaktır (BOTAŞ, 2010).

Nabucco DGBH Projesi ile AB, Avrupa pazarına temin ettiği doğal gazı çeşitlendirirken Türkiye’ye de enerji koridoru olabileceğinin altını çizmektedir (Ulutaş, 2010:8). Projenin merkezinde Avrupa’nın enerji güvenliği olduğundan, böylece AB’nin Rusya Federasyonu’na olan bağımlılığı azalması, arz çeşitliliği sağlanması hedeflenmektedir. Bu nedenle Rus tarafı, projeye pek sıcak bakmamakta ve konu ile ilgili çeşitli görüşler ileri sürmektedir. Bu görüşlerden biri, Rusya Federasyonu Küresel Sorunlar Enstitüsü Başkanı Michail Delyagin’in projeyi bir Amerikan projesi olarak nitelendirmesidir. Delyagin, Nabucco ile Türkmenistan, Özbekistan ve Kazakistan’ın stratejik olarak Rusya Federasyonu’ndan kopartılmasının hedeflendiğini vurgulamaktadır (Özkan, 2010). Ayrıca Rusya Federasyonu Nabucco DGBH Projesi’nin Avrupa için önemini sadece “taşımacılık antlaşması” olarak görmekte ve bu nedenle Türkiye’nin bir doğal gaz sağlayıcısı olmadığının altını çizmektedir.

Nabucco DGBH Projesi’nin gerçekleşmesinin önünde önemli engeller bulunmaktadır. Bu engellerden en önemlileri, Güney Akım DGBH Projesi ile Rusya Federasyonu ve kaynak sıkıntısıdır. Sıkıntı, buradan akacak olan doğal gazın nereden temin edileceği konusundadır. Nabucco DGBH Projesi için gerekli olan doğal gazın Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak ve Mısır’dan temin edilmesi planlanmaktadır.

2010 yılında Putin açık olarak “Nabucco sistemini dolduracak doğal gaz kaynağı olmadığını ve bu hatta doğal gaz vermelerinin söz konusu olmadığını, Azerbaycan’ın kaynaklarının az olduğunu, İran’ın kaynaklarının da bu hat için düşünülmediğini vurgulayarak tavrını ortaya koymuştur. Bu nedenle temin edilecek gazı engellemek için Rusya Federasyonu yüklü miktarda gaz alım antlaşmaları yapılmıştır. Rusya Federasyonu stratejik bir hamle yaparak, Azerbaycan ile 14 Ocak 2009 tarihinde Bakü’de bir antlaşma imzalamış, 01 Ocak 2010 tarihinden itibaren Rusya Federasyonu’nun 500 milyon metreküp doğal gaz satın alacağı, gelecekte bu miktarın artırılmasının mümkün olduğu belirlenmiştir. Azerbaycan’ın tutumu Nabucco DGBH Projesi ortaklarını kaygılandırmıştır. Fakat anlaşılan miktar bir süre sonra iki

katına çıkarılmış, 1 Ocak 2010 ile birlikte 1 milyar metreküpe ulaşmış, buna sebep ise 2009 yılında Türkiye-Ermenistan arasında yapılan protokollerle Türkiye-Ermenistan sınırının açılacağının gündeme gelmesi olmuştur (Gülşen, 2009: 43). Rusya Federasyonu’nun gaz alım antlaşmalarının dışında, Azeri gazının yeterli olup olmama durumu da Nabucco DGBH Projesi için sorun teşkil etmiştir (Oğan, 2005).

Daha önce de değinildiği gibi diğer bir engel de Güney Akım projesi’dir. Rusya bu proje doğrultusunda doğal gazını doğrudan Avrupa’ya pazarlamayı hedeflemektedir ve proje gerçekleştiği takdirde Türkiye by-pass edilecek, Nabucco DGBH Projesi haricinde de yeni bir alternatif oluşacaktır.

Proje Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesinden geçeceği için bu bölgede araştırmaların yapılabilmesi adına Türkiye’nin Rusya Federasyonu’na izin vermesi gerekmiştir. Türkiye bu konuda 2009’da sismik araştırma için ve Nisan 2011’de de inşaat incelemeleri için Rusya Federasyonu’na izin vermiştir. Fakat asıl önemli olan nokta, bu izinlerle Türkiye’nin bir strateji hatası yapıp yapmadığı olmuştur. Çünkü Güney Akım DGBH Projesi ile Nabucco DGBH Projesi birbirine rakiptir ve bu durum Türkiye’nin enerji alanında elini zayıflatacak yeni bir süreci doğurmuştur.

Güney Akım DGBH Projesi ile oluşan yeni süreçte Rusya Federasyonu’nu ile Türkiye arasındaki boru hattı diplomasisi açık olarak göze çarpmıştır. 6 Ağustos 2009 tarihinde Putin’in Ankara’ya yapmış olduğu bir günlük ziyaretin Nabucco DGBH Projesi’nin imzalanmasının hemen ertesinde gerçekleşmiş olması söz konusu boru hattı diplomasisini gözler önüne sermiştir. Yapılan ziyarette Putin her iki projenin birbirine rakip olduğunu belirtirken; Başbakan Erdoğan ise Türk-Rus Federasyonu ilişkilerinin iyi düzeyde olduğunu ve söz konusu projelerin birbirlerine rakip olamayacağını belirtmiştir (CNN, 2009). Görüşme esnasında Güney Akım DGBH Projesi’ne ilişkin imzalanan bir protokolle Türkiye Rusya Federasyonu’na sismik inceleme için münhasır ekonomik bölgesinde araştırma yapılabileceğine dair izin vermiştir. Bu izin karşısında Samsun-Ceyhan PBH Projesi’ne dair Rusya Federasyonu’ndan destek sözü alınmıştır ve Türkiye bunu bir başarı olarak değerlendirse de bir süre sonra Putin’in akıllıca bir stratejisi olduğunu fark edilmiş; Samsun-Ceyhan PBH Projesi ile ilgili somut bir gelişme yaşanmamıştır

Sonrasında ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 12-13 Ocak 2010 tarihleri arasında Putin’in davetlisi olarak Rusya Federasyonu’na gitmiştir. 2010 yılı boyunca Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında boru hatlarına yönelik diplomasi yoğun bir şekilde işletilmiş, taraflar çok kez bir araya gelmiş, enerji alanında ve diğer alanlarda İş birliğine dair protokoller imzalanmış ancak enerji alanında Türkiye, yine kendi çıkarları doğrultusunda stratejiler geliştirip ortaya koyamamıştır.

Daha önce de değinildiği gibi Rusya Federasyonu, Avrupa’ya doğrudan gaz iletmek, kendi çıkarlarını maksimize etmek, Türkiye gibi güzergah devletleri by-pass etmek adına Güney Akım DGBH Projesi gibi projeleri desteklemektedir ve söz konusu proje gerçekleştiği takdirde, Nabucco DGBH Projesi’ne zarar verebilecek nitelikte olduğu da gayet açıktır.

SONUÇ

Önemi yadsınamayacak kadar artan enerji, uluslararası ilişkilerde devletlerin birbirleri olan ilişkilerini de etkileyen bir unsur haline gelmiştir. Hızla küreselleşen ve teknoloji sayesinde sınır ötesi etkileşimde bulunduğumuz, uluslararası sistemin bir çok değişkenden etkilendiği dünyamızda, devletlerin hedeflerine ulaşmak için kullandıkları en etkin araçlardan biri olan diplomasi, enerji alanında, boru hatları ile yeniden şekillenmiştir.

Tüm dünyada enerjinin eşit olmayan bir şekilde dağılmış olması, bu konunun stratejik bir önem kazanmasına neden olmuştur. Devletler de enerji alanında kontrolü elinde tutmak istediği için çeşitli strateji ve taktikler izleyerek bu yönde politikalar geliştirmişlerdir. Petrol ve doğal gazın kaynak ülkelerden tüketici ülkelere ulaştırılmasında çok büyük öneme sahip olan boru hatları da devletlerin üzerinde hakimiyet kurmak istedikleri, mücadele ettikleri önemli bir alan haline gelmiştir.

Boru hatları diplomasisinin en somut örneklerini sergileyen Türkiye ve Rusya Federasyonu ise enerji alanında hem bölgesel hem de global açıdan stratejik öneme sahip iki devlettir. Rusya Federasyonu, doğal gaz ve petrolde dünya için çok önemli bir