• Sonuç bulunamadı

TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE BÖLGESEL ETKENLER VE ÇATIŞMA

Yukarıda da belirtildiği gibi Türk-Rus ilişkilerinde başlıca ve belirleyici konumda olan sınır bölgeleri bulunmaktadır. Bu bölgeler Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya olarak değerlendirilebilir. Söz konusu bu üç coğrafya üç denizle Aralık- Karadeniz-Hazar’ın iki ülke için stratejik önemini de ortaya koymaktadır. Bölgesel olarak baktığımızda her üç coğrafyada iki ülke arasında tek yanlı bir üstünlüğün söz konusu olmayacağı gayet açık olduğundan Rusya ile Türkiye’nin Balkanlar-Kafkasya- Orta Asya hattında işbirliği içinde hareket etmesi daha mantıklı gözükmektedir

Ancak, tarihsel geçmiş çoğu zaman her iki ülkenin mevcut koşulları göz ardı etmesine neden olmaktadır. Örneğin, Balkanlar’da peş peşe ortaya çıkan Bosna Hersek, Kosova gibi olaylarda Rusya Çarlık ve Sovyet geçmişine dayanarak var olmak istemiş, ancak başarılı olamamıştır. Yine aynı şekilde Türkiye, Orta Asya ilişkilerinde “ortak tarih ve kimliğe” gönderme yapan bir dizi çıkışlar yapsa da bunlardan yeterli sonuçlar alamamıştır.

Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirdiği kadar, zaman-zaman da aynı tarafta olmaya iten bölgesel bir alan daha vardır. Bu geniş anlamda Ortadoğu’dur. Özellikle de, ABD müdahalesinden sonra Afganistan, İran, Irak çizgisinde değişen bölgesel dengeler Türk-Rus ilişkilerini de yakından etkilemektedir.

4.2.1. Kafkasya ve Orta Asya

Güney Kafkasya ve Orta Asya Türk cumhuriyetlerini kısaca Hazar ülkeleri olarak tanımlamak da mümkündür. Bunlardan Özbekistan ve Kırgızistan Hazar Denizi’yle direk temas içinde olmasalar da komşu ülkeler aracılığıyla (Kazakistan ve Türkmenistan) bu denizle irtibat halindeler. Örneğin, Özbekistan yurtdışına ihraç ettiği ham ve işlenmiş pamuk ürünlerini Hazar aracılığıyla dünyaya çıkartmaktadır. Ancak Hazar bir “Türk denizi” değildir. Deniz, kuzey-kuzey batıdan Rusya ve güneyden ise İran’la çevrilmiştir.

Hazar denizi dünyanın en zengin denizlerinden biridir. Doğal kaynakları (petrol ve doğalgaz) yanında mineralleri ve deniz ürünleriyle de dünyanın gözdesi konumundadır. Bu durum Hazar Denizi çevresinde Türk-Rus ilişkilerini de yakından alakadar eden bir dizi sorunların kümelenmesine neden olmuştur. Hazar’la ilgili çevre ülkeler arasında en büyük tartışma konusu bizzat Hazar’ın statüsü meselesidir. Hazar’ın göl mü, deniz mi olduğu yönünde 2008 yılında İran başkenti Tahran’da yapılan büyük toplantıda da bu sorun aşılamadığına göre, Hazar’ın statüsü sorununun bir süre daha devam edeceği söylenebilir. Temel gerekçe, Hazar üzerinde Rusya ile İran’ın meraklarının eskisine göre daha da artmasıdır. Cenk Pala’nın da belirttiği gibi, buna neden, Batı Sibirya’da petrol üretiminin giderek pahalılaşması sonucunda Rusya’nın, dünya ekonomik sistemine entegre olamamış İran’ın Hazar’ı “kurtarıcı” şeklinde görmeleridir (Pala, 1999: 25).

Hazar’ın doğal zenginliklerinin bir ülkenin çehresini nasıl ve nedenli değiştireceğini Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın son 10 yılda geçirdikleri ekonomik değişime bakarak karar vermek mümkündür. Zira petrol ve doğalgaz yataklarını dünya ekonomisine açması sonucunda Azerbaycan topraklarının %20-nin Rusya’nın desteğiyle Ermenistan tarafından işgal edildiği ve 1 milyondan fazla insanının mülteci konumuna düştüğü halde bölgenin en zengin ülkesi konumundadır. Yatırımcılarıyla, ortakları, şirketleri ile birlikte Azerbaycan’ın petrol ve doğalgazdan yıllık geliri 30 milyar doları bulmaktadır. Bu rakamın 12 milyar doları direk Azerbaycan bütçesini teşkil ederken, diğer 18 milyar dolar yatırımlara, yeni teknolojilere, aramalara ve taşımacı ülke konumunda olan devletlere (Gürcistan, Türkiye) ve yabancı şirketlere gitmektedir. Toplam rezervi 1 trilyon m3 olan Şahdeniz

yatağının keşfiyle yakın gelecekte Azerbaycan’ın bir doğalgaz ülkesi olması da beklentiler arasındadır. Böylece, doğal zenginlikleriyle yeni yüzyılın gözdesi konumuna gelen Hazar Denizi, çevresindeki ülkelerin de geleceğini belirleyecek bir potansiyele sahiptir.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın 1998 yılı tahminlerine göre, Hazar Denizinin ispatlanmış petrol rezervleri 200 milyar varili bulmaktadır. Bu rakam dünyanın toplam ispatlanmış petrol rezervlerinin %4’nü oluşturmaktadır. Ancak 2002 yılında ABD Enerji Bakanlığı Kaşağan yataklarının keşfini de göz önüne alarak bu rakamın 250 milyar varil olduğunu duyurdu. Sadece dört yıl içinde değişen bu rakamın yeni araştırmalarla ve keşiflerle artacağına şüphe duyulmamaktadır. Ortalama bir varil 60 dolar hesabıyla (Ocak 2016- Ocak 2017 arasında 40-116-49 dolar arasında değişen fiyatların ortalaması alındığında) bölge ham petrol rezervlerinin ekonomik değeri 8-10 trilyon dolar olduğu hesaplanmaktadır.

İşte, Türk-Rus ilişkilerinde Kafkasya ve Orta Asya’nın ne denli hayati bir önem taşıdığı bu verilerden de açık anlaşılmaktadır. Türkiye, söz konusu enerji kaynaklarının taşımacılık hakkını eline geçirmekle hiç yoktan ek kazanımlara sahip duruma gelmekte, Rusya’nın bölgesel ve stratejik çıkarlarına ortak olmaktadır. Nitekim Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-Kars (BTK) doğalgaz hattıyla kısmen bu alanı eline geçirmiş ve uluslararası düzeyde bunun Orta Asya ayağının da tamamlanmasına çalışmaktadır. Buna karşılık, Rusya, ABD-AB ikilemi arasında sıkıştığı bir dönemde elindeki tek baskı unsuru olan “enerji kaynakları”nın güzergâhının değişmesini istememekte ve Türkiye’yi bu kaynakların dışında tutmağa çalışmaktadır. Böylece, Türk-Rus ilişkilerinde Kafkasya-Orta Asya ekseninde giden en önemli çatışmanın “enerji kaynakları”nın ipini kimin elinde tutacağı üzerinde yoğunlaşmaktadır.

4.2.2. İran

Rusya-İran ilişkileri, enerji temelinde gelişmeye başlamış ve gün geçtikçe gelişmeye devam etmektedir. İki ülke arasında üst düzeyde resmi ziyaretler yapılmaktadır. Bu ikili ilişkiden hem Rusya, hemde İran’ın çıkarları bulunmaktadır. Rusya, Güney Kafkasya bölgesinde gittikçe azalan nüfuz etkisini Ermenistan ile birlikte İran’ı da ekleyerek arttırmaya çalışmaktadır. İran ise geçmişten gelen Güney

Azerbaycan bölgesindeki ayrılmaya yönelik hareketleri ve Azerbaycan’ın bölgesel etkinliğini azalmak adına Rusya ile işbirliği içerisindedir (Hatipoğlu, 2002: 190).