• Sonuç bulunamadı

TÜRK-RUS İLİŞKİLERİNDE ENERJİNİN YERİ

Soğuk Savaşın sona ermesinin ardından Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla Orta Asya ve Kafkaslarda büyük bir değişim yaşanmış, bu durum bazı riskleri de beraberinde getirmiştir. İki kutuplu sistemin dağılmasıyla oluşan konjonktürde ortaya çıkan boşluk, enerji kaynakları açısından oldukça zengin olan bir bölge için tedirginlik verici olmuştur. Bölgede kendi çıkarları için hakimiyet sağlamak isteyen aktörler arasında rekabet başlamış, bağımsızlığını kazanan eski Sovyetler Birliği ülkeleri ve Sovyetler Birliği’nin ardından kurulan Rusya Federasyonu’nu da dış politikalarını, bu doğrultuda şekillendirmiştir (Özkan, 2010: 20). Türkiye için de siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri işbirliği imkanları söz konusu olmuştur (Özkan, 2010: 22)

Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar arasında olan bölgede yer alan Türkiye, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla değişen dengelerden etkilenmiş ve oluşan yeni sistem içerisinde enerji, Türkiye’nin Kafkaslarda uyguladığı dış politikada daha fazla belirleyici bir unsur haline gelmiştir (Özkan, 2010: 21).

Yeltsin dönemi sonrası iktidara gelen Putin, ilk dönemlerde Türkiye’ye karşı mesafeli bir politika izlemişse de her iki devletin enerji konusunda olan çıkarları, Türkiye’nin petrol ve doğal gaz açısından fakir bir ülke olması, Rusya Federasyonu’nun zengin enerji kaynaklarını tüketici ülkelere ulaştırmak istemesi ve her iki ülkenin de bu doğrultuda çıkarlarını en üst seviyede koruma ihtiyacı, onları zaman zaman yakın ilişkiler izlemeye itmiştir. Özellikle Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacının %65’ini Rusya Federasyonu’ndan karşılıyor olması büyük bir bağımlılık ilişkisi yaratmıştır (Oğan,

2005). 2004 yılında Putin’in Türkiye’yi ziyareti ile başlayan süreç, Recep Tayyip Erdoğan ile Putin’in sık sık bir araya gelmesiyle ilişkilerin gelişmesine katkı sağlamış; karşılıklı işbirliği ve anlaşmalar bu süreç içerisinde artarak devam etmiştir (Gülşen, 2009: 47). Bölgesel konularda benzer kararlar alınması, Karadeniz’de yönetilen ilişkiler ve bilhassa 2003 yılında ABD’ye Irak konusunda teskere verilmeyişi Moskova ile olan ilişkilerin yakınlaşmasına destek olmuştur. 2004 yılı Aralık ayında ilk defa bir Rus Devlet Başkanı 500 yıllık diplomatik ilişki tarihinde Türkiye’yi resmen ziyaret eden ilk Rus lider olmuş ve ardından Ocak ayında Başbakan Erdoğan’ın Moskova ziyareti, Soçi görüşmeleri, Mavi Akım DGBH’nin açılışı için Samsun’daki görüşme liderleri bir araya getirmiştir.

Fakat Rusya Federasyonu’nun PKK’yı terörist listesine almaması, sözde Ermeni tasarısının kabul edilmesi ve Çeçenistan gibi konular nedeniyle gerilimler de yaşanmıştır. Yine Putin’in kişisel olarak özel önem verdiği helikopter ihalesinden Rusya Federasyonu’nun elenmesi, Nabucco Projesi, Samsun-Ceyhan PBH Projesi gibi projeler ve olaylar ile ilişkiler değişmeye başlamıştır (Oğan, 2005).

Türk-Rus ilişkileri Kafkaslar ve Orta Asya açısından kurdukları bağ ile de önem taşımıştır. Her iki taraf da bu bağa tamir edilemez bir şekilde zarar vermekten kaçınmıştır. Fakat bununla birlikte daha önce de değinildiği gibi Çeçenler ve PKK terör örgütü gibi konularda Rusya Federasyonu’nun Pkk’yı terör örgütünden saymayışı karşısında Türkiye’nin Çeçenlere destek çıkması, zaman zaman gerginliklere yol açmıştır.

Putin ile birlikte 2006 yılına dek iyi ilişkiler içinde olunan Rusya Federasyonu ile 2007 yılından itibaren gergin bir seyir izlemeye başlamış, bu duruma Hazar devletlerinin denize kıyıya olmaması nedeniyle, Rusya Federasyonu’nun ve Türkiye’nin bölge kaynaklarının dünya pazarlarına aktarılmasında çok önemli role sahip olmaları ve rakip konuma gelmeleri neden olmuştur (Karakaya ve Koraş, 2005).

Rusya Federasyonu’nun dönem dönem Türkiye ile yakın ilişki içerisine girmesinin nedeni de yine kendi politik çıkarlarından doğmuştur. Bunu doğrulayacak en iyi örnek 2008 yılında yaşanan Güney Osetya/Gürcistan- Rusya Federasyonu Savaşı olmuştur. Burada Türkiye’nin jeopolitik önemi ve savaş esnasındaki tutumu Rusya Federasyonu tarafından önemle takip edilmiştir. Çünkü Karadeniz ve Türk Boğazları

Rusya Federasyonu için önem taşımakta, oradan yardım amaçlı geçecek olan ABD gemilerine Türkiye’nin Montrö Antlaşması şartlarını uygulaması ve tarafsız kalması Rusya Federasyonu’nun Türkiye için geliştireceği politikada belirleyici olmuştur (Oğan, 2005). Bu dönem sonrasında 2009 yılında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Moskova’ya yaptığı ziyaret esnasında Putin’in, “Türkiye dış politikamızda öncelikli bir ülkedir” açıklaması da bu politikayı destekleyici bir ifade olmuştur.

Türkiye ile Rusya Federasyonu’nun enerji ilişkileri çok boyutludur. Türkiye’nin, doğal gazı ve petrolü yüksek oranda Rusya Federasyonu’nun temin ediyor olması büyük bir bağımlılık yaratmaktadır. Fakat Rusya Federasyonu için de önemli bir pazardır. Bu ilişkilerin sadece bir boyutudur. Diğer bir boyutu ise Türkiye’nin Hazar Havza’sı kaynaklarını Batı pazarına ulaştırmadaki stratejik öneminden doğan ilişkidir ve Türkiye bir geçiş ülkesi olarak Rusya Federasyonu için önem taşımaktadır. Bunun dışında Türkiye’nin Rusya Federasyonu’nu by-pass edecek şekildeki projelere dahil olması da dolaylı olarak ilişkilerinin bir diğer boyutudur. Türkiye ve Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler tüketici ülkeler tarafından da dikkatle izlenmekte ve bu ilişkilere göre stratejiler geliştirmektedir.

Türkiye ve Rusya Federasyonu enerji ilişkileri bir çok açıdan her iki devleti de etkilerken; çözülmeyi bekleyen problemleri de içinde barındırmaktadır. Türk boğazlarındaki tanker trafiği, “al ya da öde” şartı, boru hatları, her iki devlet için de önem taşıyan konulardır. Uluslararası doğal gaz antlaşmalarında mevcut olan “al ya da öde” (take or pay) şartı, Türkiye için dezavantaja dönüşen bir süreç getirmiştir. “Al ya da öde” şartı ile alıcı ülke, ihracatçı ülkeye her yıl için belirli bir miktarda taahhütte bulunmakta, satıcı ülke belirlenen miktarı alıcı ülke için ayırmakta ve alıcı ülke bu miktarı almaz ise bile ücretini ödemek zorundadır.

Türkiye de bu şart gereğince zaman zaman ödeme yapmış ancak 2010 yılında “al ya da öde” şartı ile ilgili olarak yeni bir düzenleme yapılmıştır. Türkiye 2010 yılı içinde taahhüt ettiği gazın sadece %75’lik bir kısmını aldığı takdirde cezaya maruz kalmayacağı belirlenmiş ve bu indirimin nedeni ise Gazprom’un Avrupa’da ve Türkiye’de düşen doğal gaz kullanım oranını artırmak isteyişi olmuştur (Oğan, 2005).

Türk Boğazları da Rusya Federasyonu için çok önemlidir, çünkü Rusya Federasyonu ihracatının büyük bir kısmını tankerlerle Karadeniz’den yapmakta olduğu

için buradaki trafik ve Türkiye’nin trafiği düzenlemedeki tutumu Rusya Federasyonu’nun çıkarlarını hayati olarak etkilemektedir. Türk boğazlarında petrol tankerlerinin yaptığı taşımacılık ile doğrudan bir tehlikenin söz konusu olduğu Rusya Federasyonu tarafından da kabul edilmekte fakat Rusya Federasyonu önemle boğazlardan geçiş trafiğinin uluslararası hukuka ve imzalanan antlaşmalara uygun olması gerektiğinin altını çizmekte, yaşanan her gecikme ile zarara uğranıldığını belirtmektedir. Türkiye ve Rusya Federasyonu ilişkileri uzun yıllardan beri bir çok boyutta ele alınmakta ve bu ilişkiler dönem dönem değişiklikler göstermektedir. Günümüzde her ne kadar Türk yetkililer Rusya Federasyonu için “stratejik ortaklık” kavramını kullansalar da, Orta Asya ve Kafkaslardaki rekabet, Rusya Federasyonu’nun PKK’yı terör örgütü listesine almayışı, gümrüklerde yaşanan sıkıntılar vb. nedenlerden dolayı “stratejik ortaklık” kavramını kullanmak çok erkendir.