• Sonuç bulunamadı

RUS ENERJİ POLİTİKASINDA TARİHSEL SÜREÇ

Dünyada yaşanan sıcak ve soğuk savaşların temelinde, enerji kaynaklarına sahip olma, taşıma yollarını ve son yıllarda da giderek artan oranda, enerjinin ticaretini kontrol altında tutma çabaları etkin olmaktadır (Pamir, 2003: 1). Geleceğin dünyasında tutunabilmek için, dış tehditlere karşı dik tutum sergileyebilmek için veya en azından kendi kendine yetebilecek bir konum elde edebilmek için, ekonominin can damarı olan ve ulusal kalkınmanın temelini oluşturan enerji için politikalar üretme zorunluluğu doğmaktadır. Yukarıda tek tek saymaya çalıştığımız hedefleri gerçekleştirmek için her ülke kendi enerji kaynaklarını tanımalı ve gelecek için bir perspektif oluşturmalıdır. Kaynak çeşitlendirilmesine gidilerek, diğer enerji kaynaklarında meydana gelebilecek herhangi bir aksaklıkta yeni kaynakların devreye sokulması önemli bir husustur.

Rusya 1900’lü yıllarda iki defa dağılmanın eşiğine gelmiştir. Bunların birincisi Çarlık Rusya’sının yıkılması, ikinci olarak da Sovyetler Birliği’nin çökmesi olmuştur. Parçalanmaların nedeni, azınlıkların çatışmalarından ziyade merkezi otorite zayıflığından kaynaklanmaktadır (Kamalov, 2004: 117). Tabi bu süreçte küresel manada iki kutuplu dünyanın bir kutbunu oluştururken, bir anda kendi bölgesine ve yakın çevresine müdahil olamayan Rusya, başta zengin Hazar Havzaları olmak üzere, Kafkaslardaki ve Orta Asya’daki hâkimiyetini yitirmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD dünyanın süper gücü olmuş ve bunu müteakiben bahsettiğimiz bu bölgelerde etkinliğini arttırarak ağırlığını koymuştur.

1990’lı yılarda Rusya Federasyonu genel olarak doğuya yönelmiş ve batısında kaybettiği toprakları doğu tarafından kazanmak üzere politikalarını geliştirmiştir. Bu kapsamda Bağımsız Devletler Topluluğu’nu (BDT) kurmuş ve eski Sovyetler Birliği üyesi ülkeleri bu topluluğa üye olmaya zorlayarak kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bu dönemde de Kafkasya, Hazar Havzası ve Türkistan gibi jeostratejik bölgelerde çıkar amaçlı ilişkileri tayin etmiştir. Rusya Federasyonu’nun bölgedeki köklü ve derin toplumsal izleri harekete geçirebilme potansiyeli batı için tehlike arz etmiş olsa da 1990’lı yıllar boyunca bölge dengeleri; ABD’nin ve kısmen Avrupa ülkelerinin etkileri ve yarattıkları cepheleşmelerle belirlenmiştir (Civelekoğlu, 2008: 25).

Petrol açısından bakacak olursak 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra enerji üretiminde devlet mekanizmasının işlememesi ve kontrolün

kalkması, yeni araştırmaların ve yatırımların durması nedeniyle Rusya’da petrol üretiminde düşüşler meydana gelmiştir.

Rusya’nın petrol üretimi 10 milyon varil/gün’dür. Buna karşın Rusya’nın petrol endüstrisinin gelişimi güçtür. Çünkü Rusya’nın büyük kesimi Kuzey Kutbu koşullara hemen hemen hiç dokunulmamış geniş topraklara sahiptir. Bu nedenle cihazları taşıma ve petrol işçileri için barınacak yer yapma ve iletişim ağları maliyetlidir. 1970’ler ve 1990’lar arası Rusya’nın petrol endüstrisi için planlamalar kısa dönemleri kapsamaktaydı. Eski petrol çıkarma, işleme ve taşıma uygulamaları yıllarca ciddi hasar görmüş ve çevreye zarar vermiştir. Rus petrol şirketleri kuyuların uzun dönem korunması ile uğraşmaları için az teşvik almışlardır. Sert iklim, uzak bölgeler ve sermaye olmaması özellikle Sibirya olmak üzere Rusya’da yeni kuyuların aranmasını güçleştirmiş ve yavaşlatmıştır. Günümüzde Rus petrol şirketleri ve hükümet endüstri için yabancı yatırım, doğal kaynakları koruma, üretimi artırma ve daha büyük küresel ticaret bağlantıları içeren bir takım yeni hedefler belirlemiştir.

Rusya’nın petrol endüstrisinin dönüşümü ulusal şirketlerin özelleştirilmesini içermekteydi. Rus hükümetinin 1995 yılındaki 971 no’lu kararı, kamu girişimlerinin anonim şirketlere dönüştürülmesini sağlamıştır. Böylelikle ülkenin geniş doğal ve endüstriyel kaynaklarını kontrol etmek üzere dev petrol şirketleri oluşturulmuştur. Rusya’nın en büyük petrol şirketi Rosneft olup; Lukoil, TNK-BP, Surgutneftegaz, Gazprom Neft ve Tatneft bu şirketi izlemektedir. Aynı zamanda BP, ExxonMobil ve Shell gibi yabancı şirketler de ülkeye davet edilmiştir. Bu şirketler ortak girişimlerle Rusya’da modernleşmeye, yeniden canlanmaya ve yeni alanların aranmasına katkıda bulunmuşlardır (Bayar, 2008: 48). Böylece yapılan bu davet ve yatırım kapılarının yabancılara açılması, Soğuk Savaştan yorgun çıkan Rusya için teknolojik alt yapının ülkeye yerleşmesi için bir fırsat olmuştur. Nitekim bu hamle ilerleyen senelerde meyvesini vermiştir.

Rusya Federasyonu’nun doğalgaz konusunda da ciddi politikalar izlemiştir. Rusya’nın birinci, dünyanın ise ikinci büyük doğalgaz alanı olan Urengoy’un 1966 yılında keşfedilmesinden sonra ardı ardına yeni büyük doğalgaz alanlarına ulaşılmış ve bunların üzerinde geliştirme çalışmaları yapılmıştır. Bu bahsettiğimiz doğalgaz rezervlerinin ortaya çıkarılmasından sonra Sovyetleri Birliği hiç şüphe yok ki en büyük

doğalgaz üreticilerinden biri olmuştur. Bu sebeple 1989 yılında Mikhail Gorbaçov gerçekleştirdiği ekonomik reformların bir parçası olarak Petrol ve Endüstri Bakanlığını kurarak Sovyetler Birliği’nin enerji politikaları anlamında ciddi bir adım atmıştır. Ayrıca Gorbaçov takip eden 1990 yılında ise Doğalgaz Bakanlığı olarak ayrı bir bakanlık oluşturmuştur.

Kısaca Rusya’nın son çeyrek asırdaki enerji politikalarını özetlemek gerekirse; 1990’lı yıllar boyunca soğuk savaş döneminin yorgunluğunu atmaya çalışan ve önceliği elinde kalanları kaybetmeye veren bir Rusya görmekteyiz. Bu dönemde Rusya Federasyonu ne enerji konusunda ne de diğer dış politika konularında uluslararası alanda ses getirecek politikalar geliştirememiştir. Ayrıca, bu dönem Rus bürokratlarının Rus sermayesini adeta yağma ederek Rus oligarkları haline geldikleri dönemdir ve ekonomi her anlamda dibe vurmuştur. Bu sebepten Rusya Federasyonu bölgede başta ABD olmak üzere diğer batılı ülkelerin etkinliğini artırmalarına engel olamamıştır (Civelekoğlu, 2008: 27).