• Sonuç bulunamadı

TÜRK İDARİ YARGI SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ

Türkiye’de mevcut olan idarenin yargısal denetim sistemi, Fransa’dan etkilenerek gelişen idari yargı sistemidir. Bu nedenle idarenin eylem ve işlemlerinin çok büyük bir bölümünün yargısal denetimi, idari yargı yerlerinde yapılır. Kural olarak, idarenin kamu gücü

119

Komisyon raporunda “... AYİM’in kaldırılmasına ilişkin Hükümet tasarısı komisyonumuzca benimsenmemiş, ancak dokuz yılı aşkın bir uygulamadan edinilen tecrübeye dayanılarak, mahkemenin kuruluş ve işleyişinde aksayan yönlerin düzeltilmesi, günün zorlayıcı şartları karşısında personel tasarrufuna gidilmesinin yerinde olacağı düşüncesi ile, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununda bazı değişikliklerin yapılması ve mahkemenin göreve devamının yararlı olacağı ilkesi benimsenmiştir” şeklinde görüş bildirilmiştir

kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idari yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de adli yargı denetimine tabidir.

Öncelikle idari yargı sistemimiz, Fransa’dan farklı olarak dayanağını Anayasa’dan almaktadır. Kuruluş yönünden idari yargı yerleri, Danıştay tipi sistemde örgütlenmiştir. Danıştay, idari yargı kararlarının en üst temyiz mercii olduğu gibi, idari görevleri de olan bir yüksek mahkemedir. Görev yönünden yapılan ayrımda ise, ülkemizde uygulanan sistem, “geniş görevli” olarak yapılandırılmıştır. Başka bir deyişle, idari yargının görev alanı oldukça geniştir. İdare hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar kural olarak idari yargıda çözümlenmektedir.

İdarenin yargısal denetimi, iptal ve tam yargı davaları yoluyla yapılmaktadır. İptal davaları, hukuka aykırı olan idari eylem ve işlemlerin ortadan kaldırılmasını, tam yargı davaları ise, idarenin hukuka aykırı eylem ya da işlemlerinden doğan zararların tazminini amaçlayan dava türleridir.

İdari yargı alanındaki ilk derece idari yargı yerleri, bağımsız mahkeme niteliğindeki kuruluşlardır. Bunlar, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi olarak örgütlenen mahkemelerdir. Son olarak, idari yargıda Danıştay ve AYİM adlı iki yüksek mahkeme bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesi, bir kararında adli ve idari yargının görev ayrımı ile idari yargı sistemimize ilişkin olarak şu değerlendirmeyi yapmıştır120: “Tarihsel gelişimine paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş, kimi maddelerinde bu ayrıma ilişkin kurallar yer almıştır. Anayasa’nın 125’nci maddesinin birinci fıkrasında, ‘idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.’; 140 nci maddesinin birinci fıkrasında, ‘Hâkimler ve savcılar adli ve idari yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar.’; 142 nci maddesinde ‘Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.’; 155’nci maddesinin birinci fıkrasında da, ‘Danıştay, idari mahkemelerce verilen kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar,’ biçimindeki düzenlemeler idari-adli yargı ayrılığının kurumsallaştığının kanıtıdır. Bu düzenlemeler gereği idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Belirtilen nedenlerle kural olarak, idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idari yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de adli yargı denetimine tabi olacaktır. Anayasa'nın yürütme bölümünde yer alan 125’nci maddesiyle idarenin her türlü eylem ve işlemlerini yargı denetimine bağlı tutulduktan sonra, maddenin diğer fıkraları da idari yargı

sisteminde geçerli olan ilkeleri belirlemektedir. Anayasa’nın belirlenmiş olduğu bu kurallar, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda da yer alan idari yargılama usul ve esaslarının ana kurallarıdır. Anayasa’nın değişik maddelerinde kurumsallaşan ve 125’inci maddesinde belirtilen idari-adli yargı ayırımına ilişkin düzenlemeler nedeniyle idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda yasa koyucunun geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemek olanaklı değildir”.

Anayasa Mahkemesi, yakın tarihli bir kararında da benzer yönde görüş bildirerek, idari yargı sistemimizin geniş görevli yapılanmış olduğunu vurgulamıştır121: “Anayasa’nın 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyet’'nin demokratik bir hukuk devleti olduğu, 125 nci maddesinin birinci fıkrasında da idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık tutulduğu vurgulanırken, tüm yönetsel işlemlerin yargı denetimine tabi olması amaçlanmıştır. Öte yandan, Anayasa’nın 140 nci maddesinin birinci fıkrasında, ‘Hâkimler ve savcılar adli ve idari yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar.’; 142 nci maddesinde ‘Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.’; 155 nci maddesinin birinci fıkrasında da, ‘Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.’ biçiminde yer alan kurallar adli ve idari yargı ayırımının Anayasa’da benimsendiğinin kanıtıdır. Anayasa’nın yukarıda belirtilen maddelerinde öngörülen düzenlemeler nedeniyle idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun geniş takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. İtiraz başvurusuna konu olan idari para cezası, kamu gücünün kullanılmasıyla ilgili ve yasada belirtilen kurallara uymayanlara idari bir yaptırımın uygulanması niteliğinde olduğundan, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de idari yargının yetkili kılınması gerekir” yönünde açıklamada bulunmuştur.