• Sonuç bulunamadı

Olağanüstü Hal İşlemlerinin Yargısal Denetimine İlişkin Getirilen Kısıtlamalar

C. HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU KARARLARI

IV. KANUNLARDA YER ALAN YASAMA KISINTILARI

2. Olağanüstü Hal İşlemlerinin Yargısal Denetimine İlişkin Getirilen Kısıtlamalar

a. 2935 sayılı Kanunun 33. Maddesi

2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun yargı denetimini düzenleyen maddeleri ile olağanüstü hal idaresinin işlem ve eylemlerinden doğacak olan zararın giderilmesi esaslarını düzenleyen Ek 1. maddedir.

Kanunun 33. maddesi, 09.95.1990 tarih ve 425 sayılı KHK’nin 2. maddesi ile yeniden, düzenlenmiştir. Yeni getirilen hüküm “Bu Kanun ile İçişleri Bakanına, Olağanüstü Hal Bölge Valisine, İl Valilerine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili idari işlemlere karşı açılacak davalarda, yürütmenin durdurulması kararı verilemez” şeklindeydi. Bu hüküm ile getirilen sınırlamanın, olağanüstü hal ve sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde getirilecek sınırlamanın ancak kanunla olabileceği kuralı (Any. m. 125/6) ile çelişkili olması nedeniyle Anayasa’ya aykırılığının tartışılabileceği belirtilmiştir227. Nitekim Anayasa Mahkemesi bu yolda açılan davada, “Madde, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Yasasının 33. maddesini değiştirmektedir. 2935 sayılı Yasa’nın ilk düzenlemesinde valilerin bu Yasa’nın verdiği yetkileri kullanarak yapacakları idari işlemlere karşı açılacak davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceği kuralı getirilmişti. Bu değişiklikle Bölge Valisi ve İçişleri Bakanı da maddeye alınarak yeni bir düzenleme yapılmıştır. Anayasa’nın 125. maddesine göre ‘idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir’. Ancak maddenin yedinci fıkrasında ‘Kanun olağanüstü hallerde sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca Milli Güvenlik kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararının verilmesini sınırlayabilir’ denilmektedir. 2935 sayılı Yasa’da yapılan değişiklik Anayasa’nın 125. maddesinin yedinci fıkrasına dayanmaktadır” şeklindeki gerekçesi kısıtlamanın Anayasa’ya aykırı olmadığını ancak KHK’nin 2. maddesi ile bir Kanun hükmünün değiştirildiğini, Olağanüstü Hal Kanunu’nda yapılacak bir değişikliğin mutlaka bir kanun hükmü ile yapılmasının gerekeceğini belirterek maddeyi bu nedenle Anayasa’ya aykırı

227 Üskül, Zafer, Yargı Denetimi ve Olağanüstü Hal Mevzuatı, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Y. 25, c. XIV, sy.

bularak iptal etmiştir228. Bugün itibariyle artık bu konuda bir yasama kısıntısından bahsetmek mümkün değildir.

b. 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 7. Maddesi

Olağanüstü hal işlemleri ile ilgili olarak yargı denetimini engelleyen bir yasama kısıntısı da 285 sayılı KHK’nin 425 sayılı KHK’nin 4. maddesi ile değiştirilen 7. maddesinde mevcuttur. KHK’nin 7. maddesinde “Bu Kanun Hükmünde Kararname ile Olağanüstü Hal Bölge Valisine tanınan yetkilerin kullanılması ile ilgili işlemler hakkında iptal davası açılamaz” hükmüne yer verilmiştir. Ancak 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7. maddesinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle açılan davada Anayasa Mahkemesi, “Anayasa’nın 91. maddesinin ilk fıkrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, Bakanlar Kurulu’na kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebileceği; ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasa’nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği; ikinci fıkrasında da yetki kanununun, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını göstereceği öngörülmüştür. Buna göre, olağan KHK’lerin öncelikle bir yetki yasasına dayanılarak çıkarılmaları gerekmektedir.285 sayılı KHK’nin 425 sayılı KHK ile yeniden düzenlenen ve olağan KHK kuralı olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılan itiraz konusu 7. maddesi ise bir yetki yasasına dayanmadığından Anayasa’nın 91. maddesine aykırı olduğu” gerekçesiyle bu hükmü iptal etmiştir229. Bu nedenle bu konuda da bir yasama kısıntısından bahsetmek mümkün değildir.

D. 1402 SAYILI SIKIYÖNETİM KANUNU

Sıkıyönetim, bazı hak ve hürriyetlerin kısıtlandığı, hatta durdurulduğu, kolluk görev ve yetkilerinin askeri yönetime geçtiği, ilgili kanunlarda yazılı suçların yargılanmasının askeri yargı yerlerinde yapıldığı, tüm görev ve yetkilerin kanun ile düzenlendiği, olağanüstü bir yönetim biçimi olarak tanımlanabilir230. Görüldüğü gibi sıkıyönetim olağandışı bir yönetim biçimidir. Ülkenin olağandışı olaylarla karşılaşması durumunda, çözümü olağan yönetim biçimi çerçevesinde gerçekleştirilemeyen sorunlar doğduğunda, temel hak ve özgürlüklerin

228 AYM. E.90/25, K. 91/1, KT. 10.01.1991, AMKD, c. I, sy. 27, s. 65-110. 229 AYM. E. 2003/28, K. 2003/42, KT. 22.05.2003.

normal dönemlerden daha çok sınırlandığı hatta bazen askıya alındığı sıkıyönetim rejimi uygulamaya konulmaktadır. Sıkıyönetim rejimine geçilmesi ile birlikte yönetim yetkisi de sivil yöneticilerden askeri kesime geçmektedir231.

1982 Anayasasının sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali başlığını taşıyan 122. maddesinde, “Anayasasının tanıdığı hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelen ve olağanüstü hal ilanını gerektiren hallerden, daha vahim, şiddet hareketlerinin yaygınlaşması veya savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma, olması veya ülkenim ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması sebepleriyle; Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra, süresi altı ayı aşmamak üzere, yurdun bir veya bîrden fazla bölgesinde veya bütününde sıkıyönetim ilan edilebilir. Bu karar derhal Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur” hükmüne yer verilmiştir. Sıkıyönetimin yürürlüğe girebilmesi için TBMM’nin onayı gerekmemekte, Meclis, sıkıyönetimi onaylayabilir, süresini kısaltabilir, hatta gerekli görürse, yürürlüğe girmiş olan sıkıyönetimi bütünüyle kaldırabilmektedir. Ancak, sıkıyönetim süresinin uzatılabilmesi tamamen Meclisin kararına bağlıdır. Meclis, gerektiğinde ve her defasında bu süreyi dört ayı geçmemek üzere uzatabilmekte, savaş halinde ise bu süre şartı aranmamaktadır.

Olağanüstü halde olduğu gibi, sıkıyönetim halinde de, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna yetki kanununa gerek duyulmadan, sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi tanınmıştır.

Bakanlar Kurulunun sıkıyönetim ilanı işlemi hem organik-şekli bakımdan, hem de doğurduğu hukuki sonuçlar bakımından birel nitelikte bir idari işlem olan şart tasarruftur232. 1961 Anayasası’nın 114., 1982 Anayasası’nın ise 125. maddeleri uyarınca idarenin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolu açık tutulduğuna göre ve olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararları da idari işlem olduklarına göre bunların teorik açıdan idari yargı denetimine konu edilmeleri ihtimali vardır233.

Bununla birlikte Danıştay’ın aynı görüşte olmadığını hemen belirtmek gerekir. Konu 1961 Anayasası döneminde olmak üzere Danıştay gündemine bir kez gelmiştir. Bu davada

231 Üskül, Zafer, Sıkıyönetimin Yargısal Denetimi, I. Ulusal İdare Hukuku Kongresi, 2. Kitap, Kamu

Yönetimi, Ankara 1990, s. 477.

232 Bilgen, Pertev, 1961 Anayasası’na Göre Sıkıyönetim, İstanbul 1976, s. 99. 233 Özay, s. 548.

Danıştay; işlemin organik-şekli ve maddi bakımdan idari nitelikte olup hükümet tasarrufu hüviyetinde olmadığını belirttikten sonra, Bakanlar Kurulu kararının organik-şekli bakımdan bir idari tasarruf olarak gözükmesine rağmen niteliği bakımından bir yasama tasarrufu olduğu, TBMM’nce benimsenip onaylandıktan sonra bir yasama işlemi haline dönüştüğü ve artık idari davaya konu bir “idari işlem niteliğinde olmadığı” gerekçesi ile görevsizlik kararı vererek davayı reddetmiştir234.

Gerçekten de Bakanlar Kurulunun sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilanına ilişkin kararı idari bir işlem ise de idari yargı denetimine tabi olması sadece teorik açıdan düşünülebilir. Zira bu işlem derhal Meclisin onayına sunulmakla ya kabul edilerek bir yasama tasarrufuna dönüştürülmekte ya da ortadan kaldırılmaktadır. Öte yandan, sıkıyönetim ya da olağanüstü hal ilanına ilişkin kararın Meclis kararına dönüştükten sonra da Anayasa Mahkemesince denetlenmesi mümkün değildir. Zira Anayasa, denetlenecek Meclis kararlarını açıkça göstermiş olup, bunlar arasında sıkıyönetim ya da olağanüstü hal ilanına ilişkin Meclis kararları yoktur.

Nitekim Anayasa Mahkemesi de verdiği bir kararında, “Sıkıyönetim ilanını onaylayan Meclis kararını maddi bakımdan kanun veya bu nitelikte bir işlem saymaya ya da bir içtüzük hükmü gibi kabul etmeye olanak bulunmadığını” belirterek işlemin Anayasaya uygunluğunun denetiminin mümkün olmadığını belirtmiştir235.

Sıkıyönetim ilanından sonra sıkıyönetim makamlarınca tesis olunan işlemlere karşı Anayasa’nın 125. maddesinin 1. fıkrası uyarınca yargı yolu açık olmak gerekir. Anayasa’da sıkıyönetim komutanlarının işlemlerini yargı denetimi dışında bırakacak bir hüküm mevcut değildir236. Bu konuda tek hüküm sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde kanunla yürütmenin durdurulması kararı verilemesinin sınırlandırılabileceğine ilişkin hükmüdür (125/6). Bu hükme paralel olarak 06.01.1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 10 ve 11. maddelerinde sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde görevli olan kamu personeli hakkında yapılan idari işlemlere karşı açılacak iptal davalarında yürütmenin durdurulması kararı verilemeyeceği hükme bağlanmıştı. Ancak bu hüküm 10.06.1994 tarih ve 4001 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Bununla birlikte sıkıyönetim makamlarının işlemlerine karşı iptal davası açılması mümkün değildir. Zira 13.06.1971 tarih ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’na 14.11.1980

234 DDDK, E. 70/389, K. 70/442, 03.07.1970, DD, sy. 2, s. 19. 235 AYM, E. 70/51, K. 70/4, KT. 17.11.1970, AMKD. sy. 8, s. 443. 236 Günday, s. 281.

tarih ve 2342 sayılı Kanun ile eklenen ek 3. maddeye göre 1402 sayılı Kanun ile sıkıyönetim komutanlarına tanınan yetkilerin kullanılmasına ilişkin işlemler hakkında iptal davası açılamaz237.

E. 1602 SAYILI ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ KANUNU

Anayasa’nın, memurlar hakkında yapılacak disiplin soruşturması ile ilgili esasları düzenleyen 129. maddesinde, disiplin cezalarının yargısal denetimi ile ilgili genel kural konulduktan sonra 4. fıkrasında, “Silahlı Kuvvetler mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır” şeklindeki hükme yer verilmiştir. Hakimler ve Savcılar ile ilgili kısım tezin “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararları” bölümünde incelendiğinden, burada sadece Silahlı Kuvvetler mensupları ile ilgili husus incelenecektir.

1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 21/3. maddesinde, “Cumhurbaşkanının, Yüksek Askeri Şuranın tasarrufları ve Sıkıyönetim Komutanlarının 1402 sayılı Kanunda yazılı tasarrufları ile disiplin suç ve tecavüzlerinden ötürü disiplin amirlerince verilen cezalar yargı denetimi dışındadır” hükmüne yer verilmiştir. Getirilen bu hükmün, Anayasa’nın yukarıda zikredilen lafzına rağmen Anayasa’ya aykırılığı talep edildiği halde AYİM tarafından bu iddia ciddi bulunmayarak Anayasa Mahkemesi’ne konu intikal ettirilmemiştir.

211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu hükümlerine göre, “Disiplin, Kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet” demektir. Askerliğin temeli disiplindir. Disiplinin muhafazası ve idamesi için hususi konularla cezai ve hususi kanun ve nizamlarla idari tedbirler alınır (m. 13). Anayasa Mahkemesi’nin de birçok kararında “disiplinin muhafaza ve idamesinin askerliğin vazgeçilmez bir unsuru olduğunu, bu nedenle dikkatle durulmasının gerekeceğini, durum böyle olunca askerliğe ilişkin cezalarda ve cezalandırmalarda elbetteki değişik yönler ve tutumlar bulunacağını, bunların askerlik gerçeklerinden tecrit edilerek incelenmesi halinde hiçbir zaman isabetli bir değerlendirmeye varılamayacağını” belirttiği görülmektedir238.

Asker kişilerin, askeri ceza ve genel ceza hukuku alanında suç teşkil etmeyen ancak askeri düzeni bozan birtakım eylemlerinden ötürü haklarında disiplin cezası tayin olunabilir. Bu kişilerin bu tür eylemlerini ikiye ayırarak incelemek gerekmektedir. Bunlardan birincisi

237 Gözler, s. 545.

238 AYM, E. 63/197, K. 93/166, KT. 26.06.1963, AMKD, sy. l, s. 328; AYM, E. 63/132, K. 66/29, KT.

“disiplin suçları” diğerleri ise “disiplin tecavüzleri ve kabahatleri”dir. Disiplin suçları, 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanunun oda hapsi veya göz hapsi ile cezalandırdığı eylemlerdir (m. 41)239. Disiplin suçunun işlenmesi halinde amir, ilgiliye ya bir ceza vermek ya da disiplin mahkemesine sevk etmek zorundadır (m. 14). Amirin bu konuda kanunda gösterilenden başka bir uygulama yapması ya da hiç hareket etmemesi düşünülemez. 477 sayılı Kanun bu suçlarla ilgili olarak bir yargılama süreci tayin etmiş sonunda verilen kararlara karşı da tefhim veya tebliğinden itibaren üç gün içinde bir üst disiplin mahkemesinde itiraz edilebileceğini belirtmiştir (m. 31). Üst disiplin mahkemesi itirazı yerinde görürse davanın esasına hükmeder aksi halde ise itirazı reddeder. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.

Yukarıda belirtilenlerden anlaşılacağı üzere asker kişilerin disiplin suçları konusunda disiplin kurullarına benzer bir sistemin getirildiği görülmektedir. Ancak askeri hizmetin özellikleri ve disiplinin muhafazası ve yeniden temini gibi hususlar gözönünde bulundurularak sistem kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalara hükmedebilmek yetkisi ile de donatılmıştır. Bundan ötürü disiplin suçlarını cezalandıran kurullara “disiplin mahkemesi” adı verilmiş ve ceza yargılamasına benzer bir yargılama prosedürü oluşturulmuştur. Bu nedenle Disiplin Mahkemelerince verilen disiplin cezalarının idari yargı yoluyla denetlenmesi mümkün değildir240. Bu husus, yani disiplin suçlarından ötürü disiplin mahkemelerince verilecek cezaların idari yargı denetimine, “ceza hukukuna yönelik farklı karakterleri nedeniyle tabi olmadığı” hususu 1602 Sayılı Kanunun lafzından da anlaşılmaktadır. Zira Kanunun 21. maddesinin son fıkrasında “...disiplin suç ve tecavüzlerinden ötürü disiplin amirlerince verilen cezalar yargı denetimi dışındadır” şeklinde getirilen hükümde sadece disiplin amirlerince verilen cezalardan bahsedilmiştir. AYİM de, “Disiplin Mahkemesince verilen cezaların bir yargı kararı olmasından, bu kesin yargı kararının AYİM’nde yeniden değerlendirilmesi söz konusu değildir” şeklinde karar vermiştir241.

239 Bu eylemler kısaca şu şekilde sayılabilir: Amir ve üste saygısızlık (m. 47), Emre itaatsizlik (m. 48), Bilerek

doğruyu söylememek (m. 49), Kısa süreli kaçma ve izin süresini geçirme (m. 50), Kaçmaya kalkışanları haber vermeme (m. 51), Hizmete mahsus eşyanın harabolmasına sebebiyet verme veya kaybetme (m 52), Astına hizmetle ilgili olmayan emir verme, astından hediye isteme ve borç alma (m. 53), Astı gözetim görevinde ihmal ve kusur gösterme (m. 54), Asta sövme, hakaret etme ve kötü davranma (m. 55), Nöbet talimatına aykırı hareket etme (m. 56), Hoşnutsuzluk yaratmak (m. 57), Sarhoşluk ve yasak edilen yerlere girmek (m. 58), Kumar oynamak (m. 59), Meslek kuruluşlarına, İzin verilmeyen derneklere, spor kulüplerinin faal üyeliklerine girmek (m. 60), Yasak edilen kitap ve saireyi okumak veya bulundurmak (m. 61).

240 Akarsu, s. 184.

Asker kişilerin disiplin cezasını gerektiren ikinci tür fiilleri “disiplin kabahatleri” ve “disiplin tecavüzleridir”. Bu türden bir disiplin suçu işlendiğini öğrenen amirin yapacağı iş ilgiliyi Askeri Ceza Kanunu’nun 171. maddesine ek cetvelde yazılı sınırları aşmamak şartıyla bu cetvelde belirtilen cezalarla tecziye etmek olacaktır. Asker kişiler hakkında verilen bu tür disiplin cezaları, bir kurul ya da disiplin mahkemesi gibi bir yer tarafından değil, amirler tarafından takdir edilip verilmekle teknik açıdan tam bir idari nitelikte karardır. Bu nedenle aslında denetlenebilir işlemlerdendir242. Ancak Anayasa’nın 129. maddesinde belirtilen istisna hükmü ve buna dayanılarak getirilen 1602 sayılı Kanunun 21. maddesi gereğince yargısal yolla denetlenmeleri mümkün değildir. AYİM’in kararları da bu yöndedir. Nitekim AYİM bu yoldaki bir kararında, “Anayasanın 129 ncu maddesinin 3 ncü fıkrasında ‘uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz’ 4 ncü fıkrasında da ‘Silahlı Kuvvetler mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır’ denilmek suretiyle, Devlet Memurları ve diğer kamu görevlilerine verilecek uyarma ve kınama cezaları dışındaki disiplin cezalarının yasalara dahi yargı denetimi dışında bırakılamayacağı, buna karşılık Silahlı Kuvvetler mensupları ile hakimler ve savcılar hakkında bu konuda özel hükümler ve kısıtlamalar getirilebileceği hükme bağlanmıştır. Bu Anayasa hükmü uyarınca 1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 21 nci maddesine ‘... disiplin suç ve tecavüzlerinden ötürü disiplin amirlerince verilen cezalar yargı denetimi dışındadır’ hükmü getirilmiş bulunmaktadır Açıklanan nedenlerle; Anayasanın 129 ve 1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 21 nci maddeleri gereğince inceleme kabiliyeti bulunmayan davanın reddine” karar vermiştir243.

Diğer taraftan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan sivil personellerin statüleri gereği 657 sayılı Kanuna tabi olmalarının doğal sonucu olarak bu Kanun hükümlerine tabi olmakla birlikte, Silahlı Kuvvetlerde istihdam ediliyor olmaları nedeniyle bu kurumun disiplin hukukundan etkilendikleri de görülmektedir. Gerçekten Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 115/b ve İç Hizmet Yönetmeliği’nin 717/b maddelerine göre, Silahlı Kuvvetlerde görevli her nevi sivil personel, emrinde çalıştıkları amirlere karşı ast durumunda olup TSK İç Hizmet Kanunu’nun 14. maddesi ile bu maddeye ilişkin İç Hizmet Yönetmeliği’nin 4-12. maddeleri hükümlerinin asta tahmil ettiği görevleri aynen yapmaya mecburdurlar. Aksine hareket edenler askerlerin tabi olduğu cezai müeyyidelere tabi olurlar. Bu nedenle amir durumunda bulunan her asker, emrinde çalışan ve asker kişi kabul edilen sivil personele,

242 Akarsu, s. 184.

sadece asta tahmil edilen görevlerle ilgili olarak (genellikle kendisine saygısızlık, hakaret, emre itaatsizlik gibi konularda.) Askeri Ceza Kanunu’nun 171. maddesinde yer alan disiplin cezalarını verebilir. Ancak Askeri Ceza Kanunu'’nun 171. maddesinde yer almadığı için amir durumunda olan astsubayların sivil memurlara ceza verme yetkisi bulunmamaktadır. Ancak bu nitelikteki personele verilen cezaların istisnai nitelik taşıdığı, bu çeşit bir disiplin cezası verilebilmesi için disiplin tecavüzü teşkil eden eylemin İç Hizmet Kanunu’nun 115. maddesi içerisinde sayılabilecek nitelikte olması (Amire saygısızlık, bilerek doğruyu söylememek, itaatsizlik gibi…) gerekir. Bu haller dışındaki disiplin suçlarında, 657 Sayılı Kanuna uygun bir şekilde disiplin cezası verilmesi gerekmektedir244.

TSK’de görevli devlet memurlarına askeri disiplin cezalarının verilmesi halinde bu cezaların 1602 Sayılı Kanunun 21/3. maddesi gereğince yargı denetimine tabi olamayacağı hususu açıktır. AYİM bir kararında bu hususu, “TSK’de görevli 657 Sayılı Kanuna tabi sivil personel hakkında uygulanan uyarma ve kınama cezaları dışındaki disiplin cezalarının yargı denetimine tabi olacağı, ancak İç Hizmet Kanunu’nun 115/b maddesinde belirtildiği gibi anılan Kanun’un 14. maddesi ile sınırlı olarak askeri disiplin amirleri tarafından verilecek disiplin cezalarının yargı denetimi dışında olduğu kanaat ve sonucuna varılmıştır” diyerek açıkça belirtmiştir245. Bu nedenle bu şekilde verilen disiplin cezalarının iptali istemiyle açılan davalar inceleme kabiliyeti bulunmadığından reddedilmektedir246.

Ancak AYİM, verilen disiplin cezasının askeri disiplin cezası olarak verildiğinin bildirilmesine ya da belirtilmesine itibar etmemekte, sonuçta, kişiyi yargı yoluna başvurmaktan engelleyebilecek nitelikteki konunun önemi nedeniyle, verilen disiplin cezasının hukuki kimliğini, mahiyetini kendisi takdir ve tespit etmekte, buna göre yargı denetiminde bulunmakta ya da bulunmamaktadır.

244 Özgüldür, s. 87.

245 AYİMlD, E. 87/182, K. 88/72, KT. 23.02.1988. Karar yayınlanmamıştır.

246 Örneğin AYİM, disiplin amirlerinin verdiği maaş katı disiplin cezalarının iptali için açılan iki davayı,

Anayasa’nın 129. ve 1602 Sayılı Kanunun 21. maddesi kapsamında değerlendirerek yargı denetimi dışında oldukları gerekçesi ile reddetmiştir. AYİM2D, E. 91/446, K. 92/277, KT. 06.05.1992. Karar yayınlanmamıştır; AYİM1D, E. 91/478, K. 92/292, KT. 13.05.1992. Karar yayınlanmamıştır. Davalardan ikincisinde, ortaokul mezunu olan bayan memureye disiplin amirince l/8 maaş katı cezası verilmiş olmasını içtimai mevkiine göre (bu ceza aslında subaylara verilecek ceza olduğundan) uygun olmaması nedeniyle AYİM Başsavcılığı’nca yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmesi talep edilmiş ise de Yüksek Mahkeme buna itibar etmeyerek inceleme kabiliyeti bulunmayan davanın reddine karar vermiştir.

F. 3091 SAYILI TAŞINMAZ MAL ZİLYETLİĞİNE YAPILAN TECAVÜZLERİN ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN

3091 sayılı Kanunun amacı, gerçek veya tüzelkişilerin zilyet bulunduğu taşınmaz mallarla kamu idareleri, kamu kurumları ve kuruluşları veya bunlar tarafından idare olunan veya Devlete ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlere veya menfaati umuma ait olan taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerin, idari makamlar tarafından önlenmesi suretiyle tasarrufa ilişkin güvenliği ve kamu düzenini sağlamaktır.

Taşınmaz mallara tecavüz veya müdahale edilmesi halinde; taşınmaz mal merkez ilçe sınırları içinde ise il valisi veya görevlendireceği vali yardımcısı, diğer ilçelerde ise kaymakamlar tarafından bu tecavüz veya müdahalenin önlenmesine karar verilir ve taşınmaz mal yerinde zilyedine teslim edilir.

Taşınmaz mala yapılan tecavüz veya müdahalenin önlenmesi için, yetkili makamlara başvurmaya, o taşınmaz malın zilyedi, zilyed birden fazla ise içlerinden biri yetkilidir. Kamu idareleri, kamu kurumları ve kamu kuruluşları ile tüzelkişilerin başvuruları, taşınmaz malın ait olduğu idare, kurum, kuruluş ve tüzelkişinin yetkilisi tarafından yapılır. Köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde, köy halkından herhangi biri de yetkili makama başvuruda bulunabilir. Vali veya kaymakam görev alanları içinde bulunan kamu idarelerine, kamu kurumlarına ve kuruluşlarına ait veya bunlar tarafından idare olunan veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlere veya menfaati umuma ait olan taşınmaz