• Sonuç bulunamadı

2.4. Yirmibirinci Yüzyılda Türk Dış Politikası

2.4.1. Türk Dış Politikasının Oluşumuna Etki Eden Faktörler

2.4.1.1. Türk Dış Politikasının Oluşumuna Etki Eden Yapısal Faktörler

Yapısal faktörler, bir ülkenin kısa zamanda değişmesi mümkün olmayan, o ülkenin beşeri ve maddi kaynaklarının yapısı ile ilgili özellikleridir. Bu özellikler, bir ülkenin nüfusu, coğrafyası, tarihi, ekonomik durumu, askeri gücü ve ulusal özellikleridir (Ercan, 2012: 169). Türkiye'nin coğrafi özellikleri, kuzey-güney bağlamından Orta Doğu ve Rusya arasındaki kilit pozisyonu, diğer taraftan Avrupa ile Asya arasındaki konumu Türkiye'nin dış politikasını etkilemektedir. Benzer şekilde halkının kültürel özellikleri, ulusal karakteri ve liderlerinin özellikleri gibi yapısal faktörler de dış politikanın oluşumunda etkili olmaktadır (Şöhret, 2013a: 84).

Yapısal faktörler açısından tarihi miras ele alınması gereken önemli bir konudur. Türkiye, yaklaşık 623 yıl hüküm süren çok uluslu ve çok bölgeli Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olan bir devlettir ve kendine has özelliklere sahiptir (Davutoğlu, 2014: 65). Bu durum kuruluşundan itibaren Türkiye Cumhuriyeti devletine büyük bir tarihi miras ve potansiyel bir güç bırakmıştır. Bir bakıma Osmanlıdan kopan komşu devletlerin kendi kimlik oluşumlarında Osmanlı devletini ve onun halefi olan yeni Türk devletini düşman olarak tanımlamaları bugün bile tarih kitaplarında Yunanistan, Bulgaristan, Suriye, Irak, Ermenistan gibi ülkelerde Türkleri sorunların kaynağı olarak görmeleri bunun bir yansımasıdır (Şöhret, 2013a: 84). Diğer taraftan Türk insanının bakış açısı, olayları algılaması açısından ise, söz konusu ülkelerin bağımsızlık ve uluslaşma mücadeleleri, genellikle vefasızlık, isyan ve ihanet örneği olarak değerlendirilmektedir. Bu açıdan Türkiye'nin dış politikasının belirlenmesinde, özellikle Türkiye'nin güvenlik algılamasında ve girişimlerinde, çevresinde kendisine yönelik olarak bu türden duygular besleyen bir dizi ülkelerin varlığı önemli rol oynamaktadır (Sönmezoğlu, 2006: 3-4).

Türkiye'nin coğrafyası ve kimliği de, Türk dış politikasının belirlenmesinde rol oynayan önemli bir faktördür. Türkiye’nin sahip olduğu coğrafya hem maddi hem de beşeri boyutta kendine özgüdür. Maddi boyutta Türkiye coğrafyasını doğrudan belirleyen temel unsurlar, Anadolu, Doğu Trakya, Akdeniz, Karadeniz, Marmara ve Boğazlar bölgesidir (Ateş, 2014: 111). Bu yönü ile Türkiye bölgede kritik hava, deniz, kara yolları üzerinde hem köprü hem de engel konumunda bulunabilir (Uslu, 2000: 340). Beşeri boyutta ise, Türkiye coğrafyası hem ülke içinde hem de komşu

coğrafyalar bağlamında Türkler, Kürtler, Araplar, Balkan milletleri, Ruslar, Kafkas milletleri, Avrupalılar, İranlılar, Hristiyanlar, Müslümanlar gibi çok sayıda kültürel, etnik veya dini toplulukların bir kesişme, geçişme ve etkileşim noktasında yer almaktadır (Ateş, 2014: 111).

Etrafı enerji kaynaklarıyla çevrili olan ve kıtasal ulaşım yollarının kesişim noktasında bulunan ve bu konumu dolayısıyla Türkiye kendi boyutlarını aşan bir avantaja sahipken, doğal olarak pek çok dezavantajı da beraberinde yaşamakta ve küresel güç mücadelelerinin merkezinde bulunmaktadır (Kekevi, 2004: 192). Bunun yanında Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik konum da Türk dış politikasının belirlenmesinde rol oynayan önemli bir faktördür. Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada olması, Avrupa ile Asya kıtalarının birleştiği yerde köprü vazifesi görmesi, boğazların kontrolünü elinde bulundurması gibi unsurlar coğrafi açıdan avantajlar sunmaktadır (Şöhret, 2013a: 84). Türkiye’nin bu konumunun, bölgesel bir güç olma iddiasının gerçekleştirilmesi ve ulusal çıkarlarının korunup sağlanması açısından kendisine önemli bir avantaj kazandırdığına kuşku yoktur (Kamel, 2014: 21).

Türkiye’nin kendi kimliğinin yanında, Avrupalılık kimliğini benimsemesi de, dış politikanın belirlenmesinde önemli rol oynamakta, belirleyici olmaktadır (Ercan, 2012: 169-170). Avrupa-Asya, Kafkaslar-Balkanlar ile Afrika arasında maddi ve manevi bir bağlantı öğesi olması, bir taraftan İslam ve Türk kimliklerine vurgu yapılırken diğer taraftan Avrupalılık kimliğin benimsenmesi bu bağlamda sosyal kültürel anlamda bir tür kimlik sorunu yaratan bir ikircikli konuma sahip olmasına neden olmaktadır (Şöhret, 2013a: 84). Örneğin, Türkiye'nin ikircikli kimliği, II. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD önderliğinde Sovyet karşıtı gruplaşma oluşurken, Türkiye'nin, Batı Avrupa merkezli mi, yoksa Orta Doğu/Asya merkezli mi bir rol üstleneceği tartışmasının yaşanmasına neden olmuştur. Israrla Batılı kimliğine vurgu yapan Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrasında NATO ve diğer birçok Batı merkezli örgütlenmeye katılmıştır. Bu bağlamda, Orta Doğu ve Asya'da etkili olmayı/aktif rol oynamayı tercih etmemiştir (Sönmezoğlu, 2006: 2-3).

Türkiye bölgesel anlamda ekonomik, teknolojik, demokratik çerçevede komşularına ve çevresine göre iyi durumda olmasına rağmen, gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında pek de iyi noktada değildir. Zira Türkiye, kuruluşundan itibaren

teknoloji üreten değil tüketen ülkeler grubuna girmekte ve kendisiyle özdeşleşen araba, saat, telefon vb. gibi bir teknoloji markası bulunmamaktadır. Ayrıca ekonomisi dünyanın en büyük 16. ekonomisi olmasına rağmen gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmaktadır. Doğal kaynaklar bağlamında, özellikle Türkiye'nin komşu olduğu Orta Doğu ülkeleri gibi, zengin petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olmaması ve ülkenin nüfus büyüklüğü, Türk dış politikasının oluşumunda etkili olan faktörlerdendir. Örneğin son dönemde enerji kaynaklarının doğudan batıya taşınmasında transit ülke konumuna gelmesi buna karşılık ithalatının büyük çoğunluğunu petrol ve doğalgaz ürünlerinin oluşturması dış politikasına etki eden diğer faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır (Şöhret, 2013a: 85).