• Sonuç bulunamadı

Tüketim Toplumu ve Alışveriş Merkezleri

Alışveriş merkezleri bulunduğu kentlerin atmosferini yansıtır. Bireylere toplumsallaşma olanağı sunan alışveriş merkezleri, kent ortamını paylaşma, diğer insanlarla bir arada olma... gibi hususları bünyesinde barındırıyorsa da asıl önemli olan tüketicilerin en üst düzeyde mal ve hizmet satın almalarını sağlamasıdır. Bunu sağlamak

için bu kapalı bir kent mekanı olan alışveriş merkezlerinde üretim tüketim sisteminin bozulmaması için dikkat en üst noktadadır. Tüketicinin sürprizlerle karşılaşması istenmez, alışveriş merkezlerinin yerleşimi, dükkanların dizilişinde yaya akışının sağlanabilmesi için bir düzen söz konusudur. Alışveriş merkezleri satın alma dışında yer alan vitrinlere bakma, aylak bir şekilde gezme gibi çeşitli davranışlara da imkan verir. Sermayenin paraya dönüşmesini kolaylaştırarak, buna engelleyecek şeyler ortadan kaldırılarak tüketim faaliyeti kolaylaştırılmaya çalışılır. Alışveriş merkezinde tüketimin en üst düzeyde gerçekleşmesi için harcanacak çabaların amacına ulaşması için bireylerin alışveriş merkezinde arzu ettiklerini bulmaları gerekir. Bu yine tüketicilerin arzu ettikleri davranış modellerini kendilerinin gerçekleştirip gerçekleştirememelerine de bağlıdır. Her ne kadar diğerleriyle birlikte gerçekleştirilebilen bir durum olsa da. tüketim yapma faaliyeti nihayetinde bireysel bir faaliyettir. Tüketimi üretimden ayıran en belirleyici durum tüketim faaliyetinin bireyselliğidir. Tüketim gerçekleştirirken nesneler arasından birini seçme, yapılan tercih bu edimin bireyselliğini gösterir.

Alışveriş merkezleri (tüketim mekanları) fabrikanın üretim alanında yaptığını tüketim alanında yapar. Fabrika nasıl emek gücünü diğer üretim araçları ile birlikte belirli bir mekan ve zaman ritminde buluşturan bir araçsa, alışveriş merkezleri de tüketiciyi tüketim araçlarının mekan ve zamanı örgütlemesi dahilinde bir araya getiren, yönlendiren, çeşitli satış tekniklerinin kullanılmasına imkan sağlayan mekanlardır (www.arkitera.com/k92-tüketim-araçlarını ideolojisi.html). Günümüzde fabrikalarda üretimin nasıl ve ne şekilde daha iyi gerçekleştirilebilir düşüncesi hakimse günümüzde alışveriş merkezleri de yine bu şekilde ama bu sefer tüketimin nasıl istenilir düzeyde gerçekleştirilebileceği düşüncesi hakimdir. Günümüzde alışveriş merkezi artık fabrikalardan çok daha fazla anlam içerir. Tüketim toplumunda alışveriş merkezi üretim merkezlerinden daha önemli bir konumdadır.

Kapitalizmin toplumsal yaşamı dönüştürmesiyle birlikte bu durum ürünlerin tüketilme biçimlerinde de değişim yaşanmıştır. ''Kapitalist girişim varoluşunu sürdürebilmek için değişim değerlerinde asgari bir sürüme gerek duyar. Bu sürümün yüksekliğinin iki ayrı koşulu vardır; belirli bir süre içindeki toplam mal satışının çokluğu ve satılan malların değişim değerinin yüksekliği'' (Sombart, 1998: 158). Alışveriş merkezinde toplam mal ve hizmet tüketiminin en üst düzeyde olması istenir.

Alışveriş merkezi kapitalist üretim ve mal sürümü için elverişli bir mekan olarak karşımıza çıkar. Çünkü alışveriş merkezi alışveriş yaparken başka aktivitelerin de yaşanmasına olanak sağlar. Bunun yanı sıra dopdolu bir kent atmosferi yaratarak vakit geçirme, eğlenme imkanı da sunar.

Alışveriş merkezleri mal ve hizmetleri satın aldığımız yerlerdir ve aynı zamanda pek çok ihtiyaca cevap veren ve bizleri tüketime yönelten yerlerdir. Ritzer yeni tüketim araçları ve tüketim katedralleri kavramını kullanır. ''John Fiske alışveriş merkezlerini tüketim katedralleri olarak tanımlar. Ancak bu tanımı kullanmaktan hemen pişman olmuştur, çünkü bu tanım tüketim tanımını dine saygısız ibadet ritüelleriyle eşit tutuyor. Tabii ki Fiske dini tüketim gerçekliği olarak algılamaktan kaçınıyor. Alışveriş, tüketimin gücüne teslim olmanın pasif bir ritüeli değildir. Tüketimin gerçekliğinin yaratılıp tekrar oluşturulduğu yer gerçek alışveriştir'' (Storey, 2000: 158). Ritzer'in yeni tüketim araçları olarak kastettiği şey: çok geniş yelpazede yer alan mal ve hizmetleri tüketmemize olanak sağlar. Tüketim katedralleri ise bu yeni ortamların yarı dinsel yarı büyülü niteliklerine işaret eder. Yeni tüketim araçları bizim daha fazla tüketim yapmamıza yol açar ve biz daha fazla tüketiriz. Tüketimle beraber burada hem satın almış olduğumuz mal ya da hizmetin karşılığı olarak para öderiz hem de zamanımızı da harcamış oluruz. Ritzer yeni tüketim araçlarının tüketim katedralleri olarak görülebileceğinden bahseder. Tüketim katedrallerinin yarı dinsel yarı büyülü niteliğini şu şekilde açıklayabiliriz: Dinsel yanından kastedilen tüketim katedrallerinin adeta kutsal bir haz sağlayıcı olmasıdır. İnsanlar nasıl ki ibadetlerini gerçekleştirmek için kutsal mekanlara gidiyorlarsa burada da Ritzer' in tabiriyle tüketim dinlerini yerine getirmek için tüketim katedrallerine giderler. Bireyin kutsal mekanla kendisi arasında kurmuş olduğu bağ gibi alışveriş merkezi ile kendisi arasında bir bağ oluşturması da dinsel yanına işaret eder. Diğer yönden her iki mekan açısından merkezi olması bu iki mekanı bağdaştırılabilir kılar. Kutsal bir mekana girildiğinde insanın yaşamış olduğu haz ile, tüketim katedraline giren insanın yaşamış olduğu haz aynı şekilde tüketim katedrallerinin dinsel yanını açıklamak için anlamlı olacaktır.

Alışveriş merkezinde büyü bozulduğu takdirde tekrar onu büyülü hale getirmede kapitalizmin işbirliği devreye girer. Fast food restorantları, zincir mağazalar, indirimli mağazalar, süper mağazalar ve alışveriş merkezleri birer tüketim katedralidir. Tüketim

katedrallerinin aynı zamanda büyülü olması için önce akılcılaştırılmış olması gerekir, insanları evlerinden çıkıp bir alışveriş merkezine gitmelerini sağlayacak, onları oraya çekecek bir şeyler olması gerekir, bu tüketim katedrallerinin büyülü yanına işaret eder. Alışveriş merkezindeki insan sayısının çok olması tüketicide merak, heyecan duygusu uyandırarak bireylerin alışveriş merkezine gitmek istemesinde önemli rol oynar. Tüketim katedralleri büyülüdür çünkü insanları şaşırtacak pek çok şey karşılarına çıkar. Bunlardan birkaçını şöyle ifade edebiliriz: Alışveriş merkezinde yer alan malların çok sayıda oluşu, ki bu süper mağazalar örneğinde daha belirgin bir şekilde görülebilir, tek bir kategoriye ait sayısız ürünle karşılaşırız, sırf elektronik eşya satan mağaza ya da sırf oyuncak satan mağazayı örnek olarak gösterebiliriz. Bunun yanı sıra bir hizmetin çok kısa bir süre içinde gerçekleşmiş olması da yine tüketim katedrallerinin büyülü yanlarından biridir. Bir restorantta verilen siparişin anında yerine getiriliyor oluşu, anında hazırlanan yiyecekler de büyülü bir karakter olduğunu gösterir. Burada önemli olan şey tüketim katedrallerinin insanları oraya çeken büyülü özelliklerinin sürdürülebilirliğinin sağlanmış olması gerekir. Çünkü bu büyülü özellikler insanlara bir süre sonra alışveriş merkezine çekecek kadar cazip gelmeyebilir ya da her zaman aynı şeyle karşılaşmak yine cazip gelmeyebilir. O yüzden alışveriş merkezlerinin sürekli yenilik peşinde olması gerekir bu da akılcılaştırılmış olmasını zorunlu kılar ve bunun yanı sıra bu cazibeyi sürdürebilecek bir yeteneğe ihtiyaç duyarlar.

Tüketim mekanı olarak alışveriş merkezleri akılcılaştırılmış ve rasyonalize olmuştur ama bunu büyüleme aracılığıyla tüketiciye karşı gizlemeleri gerekmektedir. Çünkü alışveriş merkezleri tüketicinin satın alırken rasyonel kararlar vermesini hiçbir zaman istemez. “Büyük fantezi ve hayallerin kitlesel üretimini düşünmek çok zordur. Böyle bir kitlesel üretim filmlerde yaygın olabilir ama büyünün sık sık çok sayıda mal ve hizmeti geniş bir coğrafi alanda dağıtmak üzere tasarlanmış ortamlarda üretilmesi olanaksız değilse çok zordur. Bu tür şeylerin kitlesel üretiminin onların büyülü özelliklerini zayıflatması garantidir neredeyse. Yeni tüketim araçlarının karşı karşıya kaldığı temel ikilem budur” (Ritzer, 2000: 129). Alışveriş merkezlerinde gördüğümüzde etkilendiğimiz verimlilik, öngörülebilirlik, ileri teknoloji kullanılması gibi özelliklerdir. Bu mekanlara gittiğimiz zaman bunlarla karşılaşırız, eğer verimlilik, ileri teknoloji kullanımından kaynaklanan gördüklerimiz yenilenmediği takdirde hep aynı şeylerle karşılaşmak tüketici açısından istenmeyen bir durumdur. Bu durumda devreye girmesi

gereken şey alışveriş merkezlerinin yeniden büyüleme yaratmalarıdır. Bu da bazen fanteziler aracılığıyla olurken bazen de simülasyonlar aracılığıyla meydana gelir. Alışveriş merkezlerinin özel günlerde mesela yılbaşı için hazırladıkları gösteriyi örnek olarak gösterebiliriz. Alışveriş merkezi gösteri yaratmak için öncelikle dekordan bunun yanı sıra renk, ışıklandırma, vitrinlerden faydalanır ve tüketicileri bu mekâna çekmek için gerekli olan şeyler yapılarak insanları tüketim mekanına çekmek esastır. Tüketim katedralleri gösteriler ve simülasyon aracılığıyla daha çok insanı çekebilir. Tüketim katedrallerinin burada nihai amacı tüketim düzeyini en yüksek seviyede tutarak daha çok mal ve hizmetin tüketiciler tarafından satın alınmasını sağlamaktır.

Tüketimin en yüksek noktada olabilmesi için tüketicinin anlık karar vermesi, isteklerin hemen karşılanması gerekir. Tüketici isteklerine en kısa yoldan ulaşmalı ve anlık hazlar yaşamalıdır. “Tüketimci yaklaşım, tamamen metalaşmış bir ontolojide yansıttığı öznelliğe esir düşer. Olmak, sahip olmaya, muhtaç olma arzusuna indirgenir. Onları karşılayarak tatmin edecek bir meta düşünülmeden hiçbir ihtiyaç ya da istek(en azından bizim duygularımızda hayali bir yer ayırmadığımız hiçbir meta) dile getirilemez. Tatmin daima bir nesne ya da programlanmış bir deneyim dolayımıyla gelir” (Wernick, 1996: 63). Tatmini daima bir nesnede bulan birey alışveriş merkezleri aracılığıyla tatminini giderir. Alışveriş merkezleri de tüketicileri tüketim alanında tutmak için çeşitli yollara başvururlar. Bu aynı zamanda tüketim düzeyini de yükselticidir. Alışveriş merkezlerinin tüketicileri tüketim alanında tutabilmek için başvurdukları çeşitli yollardan bazıları şöyledir:

Alışveriş merkezlerinde tüketicilerin temel ihtiyaçları olan şeyleri (gıda maddesi gibi) giriş kısmında değil de alışveriş merkezlerinin arka kısımlarına doğru yerleştirilmesiyle birlikte tüketicinin bu ihtiyacını almak için mekanın diğer kısımlarını da görmesi sağlanır. Tüketicinin de mecburen o kısımlardan geçerek, diğer reyonları da görmesi istenir ve alışveriş merkezinde daha fazla zaman geçirmesi sağlanır. Mekanın kalabalık olması alışveriş merkezlerince istenilir bir durumdur, diğer insanları oraya çekmek için boş bir mekan cazip değildir. Tüketicileri tüketim alanında tutan diğer bir yol, yürüyen merdivenlerin belirli zaman aralıklarında yönlerinin değiştiriliyor olmasıdır. Bu şekilde tüketici iç mekanda değişik ortamlarla karşılaşıp, farklı şeylerle karşılaşması istenir. Raflarda yer alan daha çok çocuklara hitap eden ürünlerin

çocukların erişebileceği şekilde yerleştirilmesi bilinçli şekilde yapılan bir davranıştır. Reyonlar arasına bırakılan, içinde raflara yerleştirilecek ürünlerin olduğu izlenimi veren koliler de yine bilinçli bir şekilde oraya bırakılmışlardır. Böylece tüketiciler reyonların arasından zorlanarak geçerek daha fazla zaman geçirmiş olurlar.

Alışveriş merkezleri Baudrillard'ın tabiriyle bir kent simülasyonudur ve sosyal yaşam mekanı meydana getirir. Alışveriş merkezi kentte gördüklerimizin çoğunu içinde barındırır, yapay bitkiler, havuz, çocuk oyun alanı, bowling salonu, sinema tiyatro salonu, dinlenmek için konulan banklar, yemek ihtiyacını gidermek için restoran ve fast-food alanlarıyla birlikte kentte karşılaştığımız çoğu şeyle buralarda karşılaşırız. Alışveriş merkezleri küçük bir kent yaşantısı haliyle gerçeküstü mekanlar haline dönüşmüştür. Gerçeküstü mekan olduklarını gösteren şeyler de bu tip mekanlarda yürüyen merdiven, köprü... gibi şeylerin yer almasıdır. Bunun yanı sıra alışveriş merkezinde nasıl müşteri çekilebilir sorusunun yanıtı her daim arandığından bunu sağlamak için oluşturulan simülasyonlarla karşılaşmak olasıdır. Simülasyon yaratmak için mekanda iç mekan anlayışıyla birlikte ona uygun hale getirilmeye çalışılır. Simülasyonla yaratılan atmosfer sayesinde eskiden karşılaşıp da günümüzde nostalji olarak hatırlanan durumlar, yeniden üretilip canlandırılabilir,mekan kitsch görünümünde olabilir, turistik, herkes tarafından rağbet gören bir yer canlandırılabilir, bu yaratıcılığa bağlı.

Alışveriş merkezleri yol üzerinde, geçerken uğranılan bir yer olmaktan ziyade özellikle gidilen bir tüketim mekanıdır. Bu tüketim mekanlarında herşey bireyler için planlanmış bir haldedir. Alışveriş merkezinde tüketimin gerçekleşmesi için kadınlar, erkekler, gençler, yaşlılar, çocuklar ayrı ayrı düşünülmüştür. Paco Underhıll'ın de düşüncesi alışveriş merkezlerinde herkes için düşünülmüş şeylerin neden olması gerektiği konusunda aydınlatıcı olabilir: “Kadınların alışveriş ortamındaki beklentileri erkeklerinkinden daha yoğundur. Erkekler sadece aradıklarını en kısa sürede bulup çabucak edinecekleri bir yer peşindedir. Etrafı dolaşıp araştırmak -yani alışveriş yapmak- zorunda bırakılan bir erkeğin bunalarak çekip gitme olasılığı daha yüksektir.” (Underhıll, 2000: 102). İnsanları tüketim alanına çekebilmek ve tüketimin devamlılığını sağlamak için herşey en ince detayına kadar düşünülmüştür. Kadınların ve erkeklerin alışveriş yaparken göstermiş olduğu davranışların birbirinden farklı olduğu saptanarak

kadınlara ve erkeklere yönelik alışveriş stratejisi geliştirilmesi de bunu gösterir. Daha çok çocukların tüketimine yönelik ürünler onların erişebilecekleri yerlere yerleştirilmiştir, kasanın yanına yerleştirilen ürünler ödeme yaparken bile bize bir şeyler aldırabilir. Bunun yanı sıra alışveriş merkezinin içine yerleştirilen reklam panoları da yerleştirildikleri yer bakımından bilinçli bir şekilde oraya konulmuştur, insanların nerelerde duraksayıp onları okuyabileceği önceden düşünülerek uygulanmıştır.

Alışveriş merkezlerinde tüketicilerin zamanın nasıl geçtiğini farketmesi istenmez ve tüketiciler de çoğu kez zamanın nasıl geçtiğini farketmezler, çünkü bu da yine önceden planlanmıştır, tüketiciler mekan içerisinde dışarıyı gösteren pencerelerin olmaması ve yine mekanda herkesin görebileceği yerlerde saatin bulunmamasıyla birlikte zamanı algılama zordur. Tüketicilerin alışveriş merkezinde saatlerini geçirmesini sağlamak için uğraş verilir, alışveriş merkezinde hava hiç kararmaz. Tüm bunlar aslında alışveriş merkezlerinde denetimin varlığını gösteren şeylerdir, nasıl ki olumsuz hava koşullarının etkisini engellemek için yapay iklimlendirme yapılıyorsa, sürekli temiz tutulması, mekanda estetiğe çok önem vermeyle birlikte bu yeni tip kamusal alanda doğal olmayan bir görünüm sergilenir. Ve alışveriş merkezinin tarihselleşmesi söz konusu olmaz, buralarda anı biriktirilemez.

Alışveriş merkezleri tüketim mekanı olmasının yanı sıra yaşama alanları da oluşturarak insanların burada vakit geçirmelerine ve tüketim yapmalarına olanak sağlar. Bunun elverişli olması için öncelikli olarak her türlü şeyi tüketmemizi sağlayacak şekilde dizayn edilmelerinin yanı sıra bunun güven içinde gerçekleştirilmesi önemlidir. “Alışveriş merkezleri dünyayı gezinme olarak yaşam için güvenli bir dünya (ya da dış dünyadan özenle ayrılan, elektronik olarak gözlenen ve sıkıca korunan bir küçük dünya) yapıyor. Ya da, daha doğrusu, alışveriş merkezleri, rüştünü ispat etmiş tasarımcılar tarafından gezinenin ölçüsüne göre tasarlanan ve inşa edilen dünyalardır” (Bauman, 2001: 127). Alışveriş merkezlerinde mağazaların yerleşimleri de tüketim adına elverişli olması için düzenlenmiştir. Mağazalar arası geçişler, hangi mağazanın nerede olması gerektiği bilinçli şekilde yapılan yerleştirmelerle oluşturulur. Alışveriş merkezinde sadece ihtiyaçları satın alma söz konusu olmadığı için tüketicilerin bu mekanda kent havası içerisinde kimi zaman vitrinlere bakarak gezmesini, gezerken alışveriş yapmasını kolaylaştıracak önlemler alınır. Esas önemli olan üretimin tüketime dönüşmesini

sağlayabilmektir. Bunun için önemli bir faktör de güvenli bir alışveriş ortamı yaratmaktır. Alışveriş merkezleri bu güvenli dünya inşasını mağazalara yerleştirilen kameralar, güvenlik görevlileri, ürünlerin üzerinde bulunan barkodlar aracılığıyla gerçekleştirir. Alışveriş merkezinde tüketicinin davranışları kontrol altına almaya çalışılarak tüketimi engelleyici unsurlar engellenmeye çalışılır. Bu şekilde tüketicilerin kendilerini güven içerisinde hissederek alışverişlerini rahat bir şekilde yapmaları sağlanmış olur.

Alışveriş merkezi tüketimin cazibesi üstüne kuruludur ve tüketicilerin bu mekanda kendilerini güvende hissetmeleri gerekmektedir. Tüketici kendini güvende hissettiği takdirde bu mekanda daha fazla vakit geçirip alışverişi daha rahat bir şekilde gerçekleştirebilir. “Yeni tüketim araçlarında müşterilerin gözetimi, denetim kurma gücüyle bütünsel bir yakınlık içindedir. Bu ortamlar gözetim kameraları (ve giderek görsel aygıtlar), hırsızlık ve öteki suçlara karşı tetikte olan personelle kaynamaktadır. Ne var ki tüm müşteriler izlenir; yalnızca “kuşkulu” görünenler değil.” (Ritzer, 2000: 120). Alışveriş merkezinde bir diğer gözetleme şekli de ürünler üzerine yerleştirilen barkodlardır. Bu barkodlar bizim mağazadan çıkarken aranmamızı sağlar. Bu durum da müşterileri potansiyel olarak suç işleyebilecek bir kitle olarak görülmesine yol açar. Alışveriş merkezlerinde tüketiciler güvenlik kontrolünden sonra içeriye alınırlar, bununla birlikte bu durum tüketicileri çoğu zaman kent meydanından daha güvenli bir yerde olduklarını ve rahat rahat alıveriş yapabilecekleri bir ortam içerisinde bulundukları izlenime sahip olmalarına yol açar. Alışveriş merkezleri bu haliyle güvenli kamusal alanlar olarak karşımıza çıkar. Güvenliğin yanı sıra bireyleri gözetleyen kameralar vardır, George Orwell'ın “Big Brother” benzetmesini yapmak burada muhtemelen yanlış olmayacaktır. Alışveriş merkezinde bizi gözetleyen bir büyük birader gibi kameraların varlığıyla birlikte davranışlarımıza dikkat etmemizin zorunlu olduğu hissettirilmeye çalışılır.

Ballard'ın Süper Kent adlı eserinde bahsettiği üzere Eden Olympia tasviri kısmen günümüz alışveriş merkezlerinde gördüklerimizi çağrıştıracak şeyler barındırır. Şöyle ki: “Yakınlaşma ve komşularla sıcak ilişkiler Eden-Olympia'daki günlük hayata ait özellikler değildi. Geleneksel sivil erdemlerin yerini görünmez bir altyapı almıştı. Eden- Olympia'da park yeri problemi, hırsız ya da gaspçı, tecavüz ya da saldırı korkusu

yoktu. Üst sınıf profesyoneller birbirlerini bir an olsun düşünmeye gereksinim duymuyorlardı, toplum yaşamının kontrol ve denge unsurları düzenlenmişti. Temsili demokrasinin yerini, gözlem kameraları ve özel polis kuvvetleri almıştı” (Ballard, 2004: 41). Alışveriş merkezlerinde herşeyin kusursuz olması için gösterilen bir çaba görürüz, bu da ortaya yapay, kurgulanmış, steril bir görünüm çıkartır. İlişkiler kendiliğindenliğini kaybetmiştir.

Kapitalist sistemin kendi mantığı içerisinde gündelik hayatı oluşturan eğlence, iş... gibi alanların birbirinden ayrılmasıyla birlikte bu alanların tüketim aktivitesiyle donatılmış olduğunu görürüz. Tüketimin tüm yaşamı kuşatmasıyla birlikte bunun bireyler arası ilişkiye yansıması ilişkilerin kendiliğindenliğini yitirmesi şeklindedir. “Toplumlarımızın temel olgusu (kendiliğinden, karşılıklı, simgesel) insan ilişkisinin yitirilmesidir. Toplumsal ilişkinin -göstergeler biçimi altında- toplumsal devreye sistematik olarak yeniden şırınga edilmesi ve gösterilen bu ilişkinin, bu insani sıcaklığın tüketimine bu tabanda tanık oluyoruz. Karşılama görevlisi, sosyal hizmet uzmanı, halkla ilişkiler mühendisi...tüm bu görev havarilerinin misyonu, kurumsal gülümsemeyle toplumsal ilişkilerin yumuşatılması, memnun edilmesidir.” (Baudrillard, 2008: 207). Alışveriş merkezlerinde güvenlik kontrolünden sonra içeriye alınan insanlar artık o andan itibaren eşit muameleyle karşılaşmaya maruzdurlar, yeni kamusal mekan olan alışveriş merkezlerinde bireyler arası ayrıcalık söz konusu olamaz. Meslek, statü, eğitim farketmeksizin herkes eşittir. Herkes satış görevlilerince aynı tarzda karşılanır, tüketici olarak herkes satış görevlilerince aynı tarz diyalog içine girer, belirli ve klişeleşmiş diyaloglar kurulur yani bireyler arası ilişkiler kendiliğindenliğini kaybetmiştir. Alışveriş merkezlerinde kurulan kamusal ilişkiler kendiliğinden değildir, bu tıpkı alışveriş merkezlerinde yapay bir kent havası yaratılmaya çalışılması gibi doğal değil. İlişkilerin nasıl olması gerektiği önceden planlanıp, düzenlenmiştir. Daha önce gerek bedesten gerek kapalı çarşıda olsun karşılaşmadığımız durumlardan biri de bu yeni tip kamusal mekanda tüketici ve satış görevlisi arasında ilişki kurmayı gerektirecek durumlar çok nadir gerçekleşir. Her ürün üzerinde bulunan etiketlerle fiyatlandırılmıştır ve bunun yanı sıra mekan içerisinde bulunan barkod okuyucularla birlikte müşteri kendi işini kendi görmeye yönlendirilmiş, satış görevlilerinin yardımcı olmasını gerektirecek durumlar azalmıştır. Mekan içerisinde satışa sunulan malların gerek görünümü gerek yerleştirilme düzeniyle birlikte müşteri ürüne kendisi ulaşıp, kendisi eline alıyor ve alışveriş

sepetlerinin sağlamış olduğu kolaylıkla birlikte kasaya kadar zorlanmadan alışverişini