• Sonuç bulunamadı

Kentsel Mekan Olarak Alışveriş Merkezleri

Bir kenti diğer bir kentten ayırt eden sebeplerin 20. yüzyıl ile birlikte ortadan kalkmasıyla kamu mekanı olan meydanların artık cadde olarak algılanması ya da tam tersi caddelerin meydan olarak algılanması söz konusu. Meydanın kentte yaşayan bir insan için ifade etmiş olduğu anlamlarda yine aynı şekilde değişime uğramıştır. Şöyle ki bir meydan birey için ifade ettiği anlam olan diğer insanlarla birarada olma ve onun beraberinde getirdiği paylaşım ve orada olmanın zorunlu olarak bir nedeni (eğlence, alışveriş, boş zaman... gibi) olmaması meydanda bulunması için yeterlidir. Günümüzde işlevine baktığımız zaman seçim propagandası olarak konuşmaların yapıldığı, bayram ve özel günlerde kutlamaların yapıldığı yerlerdir.

Kent merkezinin, meydanların insanların biraraya gelmesinde elverişsiz hale gelmesiyle birlikte bu durum kentte yaşayan insanların alışveriş merkezine yönelmelerinde etkin rol oynamıştır. “Meydanların yerini trafik düğüm noktaları ya da büyük alışveriş merkezleri aldı. 1960'ların iyimserliğiyle ABD'de ya da İngiltere'de kurulan shopping mall'larda şehirlilerin her mevsimde konforlu, havalandırmalı şartlarda biraraya geleceği ve bunun eski meydanları andıracağı düşünülmüştü. Olmadı” (Boysan ve Bilgin, 84: 2002). İnsanlar artık meydanlara gitmek yerine alışveriş

merkezlerine gitmeyi tercih ediyorlar. Bu gerek meydanların daha önce sahip olduğu işlevlerden uzaklaşması- uzaklaştırılmasıyla birlikte gerekse alışveriş merkezlerinin küçük bir kenti andıran yapısıyla insanları bu mekanlara çekmek için sahip oldukları kriterlerin daha cazip olması nedeniyle gerçekleşmektedir. Kentin tanımlayıcı ve kenti simgeleyen meydanları yerini artık alışveriş merkezleri almıştır.

Gündelik hayatın, toplumsal yaşamın tüm yönlerinin estetikleştirilmiş olmasıyla birlikte görsel tüketim ön plana geçer. Tüketim toplumunda gösterge, imajların önemli ölçüde yer almasıyla birlikte görsel tüketim yaygınlaşmış bir şekildedir. Alışveriş merkezinin çok geniş bir alan üzerinde yer alması, çok fazla sayıda mağaza, restoran içermesi, bunun yanı sıra yapay göl, temalı ortam barındırması görsel tüketimin tüketim toplumunda ağırlık kazandığının bir ifadesidir. “Yerler artan bir biçimde malların ve hizmetlerin karşılaştırıldığı, değerlendirildiği, satın alındığı ve kullanıldığı tüketim merkezleri olarak yeniden yapılaştırılmaktadır. Yerlerin kendileri bir anlamda özellikle görsel açıdan tüketilmektedir.” (Urry, 1999: 11). Alışveriş merkezleri kentsel bir mekan olarak en başta mal ve hizmetleri tüketip satın aldığımız yerlerdir. İhtiyaçları giderirken bir yandan da görselliğin tüketildiği yerlerdir. Alışveriş merkezleri insanları bu mekanlara çekmek için mekan olarak görselliğe çok önem verir, görünüş itibariyle şatafatlıdır ve merak duygusu uyandırmak ister. Bu noktada alışveriş merkezlerinin sürekli tercih edilebilir bir yer olması için sürekli bir yenilenmenin içine girmesi gerekir. Çünkü her şeyin tüketime konu olduğu tüketim toplumunda mekanın görselliği de tüketilmektedir. Alışveriş merkezleri rasyonellik doğrultusunda biçimlendirilmiştir ve aslında taşımış oldukları ideolojiyi gösteri aracılığıyla gizlemeye çalışırlar. Burada gösteri toplumundaki gösteri yoğun bir şekilde yaşanır. Tüketiciler bu gösterinin bir oyuncusu, alışveriş merkezi ise bu oyunun oynandığı bir sahneyi andırır. Ve her oyunda olduğu gibi burada oynanan oyunun da kuralları vardır. Tüketici bu oyuna bunları öğrenerek katılır. Alışveriş merkezinde krulabilecek diyaloglar önceden belirlenmiştir, yürüyen merdiven, giriş kapısı, çıkış kapısı, park alanları... tüketici tüm bunları öğrenerek tüketimin içine dahil olur. Alışveriş merkezinde esas amacın mal ve hizmetlerin en üst düzeyde tüketimine yönelik olması buradaki kurulan ilişkilerin de yapay olmasına da yol açmış olur.

ilişkilerinde değişim söz konusu olmuştur. “Günümüzde kentte olan ilişkilerimiz, pragmatik maddi gereksinmeler şeklinde kendini göstermektedir. Modern bir kent, banliyö, kasaba ve hatta köy sakinlerine sağladığı 'belediye hizmetleriyle' değerlendirilir. Bir zamanlar yurttaşlara kenti ve doğal çevresini sevdiren dinsel, kültürel, etik ve ekolojik özellikler çoğu kez etik değeri olmayan nicel ölçütlere dönüşerek yok olmuştur. Kent, yalnızca maddi kazanç sağlamak amacıyla bir dizi toplumsal yatırım yaptığımız il anaparadır” (Bookchin, 1999: 35). Kent bireyleri kendine çekebilmek, talep arttırmak için yapmış olduğu yatırımlardan biri de o kente büyük alışveriş merkezleri yapmaktır. Alışveriş merkezinin kentsel bir mekan olarak tarihselleşmesi söz konusu değildir. Kentle birlikte anlam kazanan binalar, tarih de tüketime konu olmakta ve tüketilmektedir. Bireyler için kente ilişkin anılar burada söz konusu değildir. Burada gerek teknoloji gerekse insanları büyüleme için gösterilen çabalarla birlikte ortaya çıkan doğallıktan uzak ortam etkendir.

“Önemli ve gözardı edilmemesi gereken bir husus da şehir hayatının doğayla yaşam için mücadeleyi, insanlar arası bir kazanç mücadelesine dönüştürmüş olmasıdır. Çünkü uzmanlaşma sadece kazanç için rekabetten değil fakat aynı zamanda temeldeki, satıcının ayartılan müşterinin yeni ve farklılaşmış ihtiyaçlarını celbetmeye çalışması gerektiği gerçeğinden kaynaklanır. Henüz tüketilmemiş bir gelir kaynağı ve kolaylıkla değiştirilemeyecek bir fonksiyon bulmak için birisinin hizmetlerinde uzmanlaşmak gerekir. Bu süreç kamu ihtiyaçlarının fazlasıyla çeşitlenmesini, seçkinleşmesini dolayısıyla farklılaşmayı teşvik eder ki bu da kaçınılmaz olarak bu toplum içinde gelişen kişisel farklılıklara yol açar” (Sımmel, 2000: 181). Sımmel burada küçük kasaba ve metropoldeki farklılığa vurgu yapar. Toplumsal ilişkiler metropol hayatında kısa ve daha azdır. Birey diğerlerinden farklı olmaya çalışır çünkü bireyin varlığını, kişiliğini bu şekilde devam ettirebilir, dolayısıyla farklı olmaya zorlanmıştır. Metropolün bunun gibi bir zorunluluk doğurması sıkıntılı bir durumdur ve Simmel'e göre metropolün ortaya çıkarmış olduğu bir takım tehlikeli durumlardan (kolay etki altına alınma, kayıtsızlık gibi) koruyacak olan şey antipatidir.

Kentte küreselleşmenin de etkisiyle birlikte çeşitli toplumsal grupların yaşam alanlarının sınırlarının belirgin biçimde ayrılmasıyla birlikte tüketim mekanında da bu şekilde bir ayrımdan bahsedebiliriz. “En azından görüntüde kentli kalıbı olmayana dev

alışveriş merkezlerinin kapısı kapalı sanki. Buralar, esasen kentin ortasından geçen o görünmez kesin çizgiyi çeken mekanların başında geliyor: Köylüye geçit yok; taşralı kendini gizleyebilirse ne ala... Hoş, tartı sadece kılıkla yapıldığından gözlemek o kadar zor değil. Çizginin ötesinde kalanlar ise Kapalıçarşı' da, Mahmutpaşa' da dolanacaklar artık” (Uğur, 2002: 132). Bireyin farklı olmaya çalışmasında alışveriş merkezleri köprü görevi görür. Tüketim tabakalaşma göstergesi olarak bir işlev görmesi mümkündür. Üst sınıfların gitmeyi tercih ettiği alışveriş merkezleri ile alt sınıfa mensup kişilerin tercih ettiği alışveriş merkezi birbirinden farklılık arzeder. Bu noktada Akmerkez'e giden kitle ile diğer bir alışveriş merkezine giden kitle birbirinden farklıdır.

Alışveriş merkezi kent mekanını bir mekan içine sığdırmaya çalışır. Alışveriş merkezindeki kent mekanı kentten kopmuş bir şekildedir. Çünkü burada kurulan ilişkiler önceden nasıl olması gerektiği hesaplanmış, düzenlenmiş ilişkilerdir, kentten sosyal olarak ayrışmıştır. Aslında sosyal ilişki kurmayı gerektirecek şeylerle de karşılaşılması önlenmiştir. Bunun yanı sıra şatafatlı, görkemli yapısıyla birlikte görsel olarak da kentten ayrılır. Alışveriş merkezi bu haliyle kent simülasyonunu andırır. Kentsel mekan olarak alışveriş merkezini dönemden döneme devri ya da zamana direnç gösterme gibi bir sorumluluğu, misyonu yoktur. Tarihselleşmesini engelleyen şeyler; tarih ile bağı ortadan kaldıran bir anlayış söz konusudur. Alışveriş merkezinde geçmişi hatırlatacak şeylerle karşılaşmayız, mesela antika dükkanı, nostaljik bir takım şeyler... gibi. Güncelliğe, yeniliğe, şimdi'ye önem verilir.