• Sonuç bulunamadı

Alışveriş Merkezlerinin Toplumsal Mekan Olarak Ortaya Çıkışı

20. yüzyılda kapitalizmin üretim tüketim ilişkilerini düzenlemesinin yanı sıra başka işlevlere de sahip olduğunu görürüz, gündelik hayatın düzenlenmesi gibi. Artık tüketimin ifade ettiği anlam değişmiştir, artık geleneksel toplumlarda ifade ettiği anlamdan sıyrılıp bireyin kendisini yapmış olduğu tüketimlerle ifade etmesi söz konusudur. Bu noktada tüketim mekanları bireyleri tüketimle buluşturan nokta olması açısından önem taşır.

Kapitalist sistem her dönemde farklı özellikleri içerisinde barındıran bir tüketim kültürü yaratmıştır. “Modern dönemin başında tüketim kültürü ve yaşam tarzlarının, insanların temel gereksinimlerinin ötesinde; yaşamları içerisinde önemli bir rol

oynadığı, toplumsal kimlik ve sosyal grubu ayırt etme açısından bir gösterge olarak ortaya çıktığı gözlemlenmektedir... 20. yüzyılın sonlarıyla birlikte insanların amacı, gereksinimlerini gidermenin ötesinde tüketim yapmaktır. İnsanların kimlikleri, tüketicilik ve daha çok tüketmek üzerine kurulmuştur. Reklamı yapılan her tüketim malzemesi alınmasa bile, ona sahip olabilmek için çalışılmaktadır. Buradaki güdü, gereksinim değil anlık tatmindir” (Dağtaş, 2009: 69). Arzu edilen tüketim ürününe sahip olarak birey o an ki arzusunu gidermiş olur. Tüketim toplumu bireyleri arzulamaktan ve bununla birlikte arzusunu gidermek için tüketmekten dolayı mutsuz olmasını engellemiş olur. Arzuyu gidermek için tüketici çok fazla emek safetmemelidir, en kısa yoldan bu arzuyu gidermesi gerekir ve birey arzuyu giderdikten sonra başka bir tüketim nesnesine yönelmelidir. Arzu yitirildiği an tüketim gerçekleşmiş olur. Arzuyu gidermenin en kısa, kolay yolu da bir alışveriş merkezinden geçer.

Bireylerin mal ve hizmet ihtiyacını giderdiği, bir yandan arzularını tatmin ettiği alışveriş merkezlerinin ilk modern ve kapalı olanı Southdale Center'dır. “1956'da Edina, Minnesota'da açılan Southdale Center daha önemli ilk modern, tamamen kapalı alışveriş merkezi oldu. Alışveriş merkezinin kapatılması komplekse yatay bir boyut verdi ve daha seyirlik hale geldi. Ayrıca kapalı alışveriş merkezlerini yapmak daha ucuzdu ve merkezde bulunanların iç hacmini arttıran bir sinerji yarattı. Alışveriş merkezleri o günden beri Southdale modelinde yapılmaktadır ve yeni tüketim araçlarından biri olarak görülürler” (Ritzer, 2000: 32). Günümüz alışveriş merkezlerinde bu modeli tercih edilebilir kılan şeylerin başında kapalı bir mekan içerisinde mağaza, Restoran, sinema, oyun alanı gibi çeşitli ihtiyaçlara cevap veren şeyleri içinde barındırıyor olmasıdır. Bu tüketici açısından büyük bir kolaylık sağlar. Tüketici bu sayede tek mekan içerisinde birden fazla hizmete ulaşmış olur. Kapalı, yapay iklimlendirme sayesinde dışarıdaki hava koşullarından etkilenmeden alışveriş olanağı sağlaması da tüketici açısından elverişli bir ortam yaratır.

Bugünkü anlamda alışveriş merkezleri içerisinde pek çok mağazanın bulunduğu, bunun yanı sıra yürüyüş, vitrin seyretme için alan içeren kapalı alanlardır. “Bugün bildiğimiz anlamda alışveriş merkezleri, ilk olarak Amerika'da ortaya çıkmış ve gelişmiş yapılardır. Amerika'da alışveriş merkezleri şehir dışında, banliyölerde ilk olarak ortaya çıkmıştır. Bu bölgeler merkezi yerleşim alanlarına alternatif yerleşim

alanları olarak kentsel nüfusun artması ile oluşmuş yerleşim alanlarıdır. Bu bölgelerde insanların yaşam alanlarının genişlemesi ve buna koşut olarak ihtiyaçların temin edilmesi için gerekli pazarların oluşması ile zamanla bugünkü anlamda alışveriş merkezlerinin atası sayılan 'mall' lar ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Amerika'da alışveriş merkezleri şehir dışında banliyölerde ortaya çıkmış, şehir merkezlerinde kendine yer edinmemiştir.” (Aydemir, 2005: 48). Alışveriş merkezlerini ortaya çıkaran önemli etmenlerden biri nüfusun yoğunlaşmasıdır. İlk olarak Amerika'da ortaya çıkan alışveriş merkezlerinin de neden banliyölerde meydana gelmiş olduğu da nüfus yoğunlaşmasına bağlıdır. Büyük tüketim mekanlarını ortaya çıkaran diğer koşullar ise kişi başına düşen gelirde meydana gelen artış, hızlı kentleşme, insanlara tek bir durakla beraber farklı farklı mağazaların bir aradalığının tüketimi kolaylaştırıcılığıdır. Alışveriş merkezleri vardır çünkü pek çok imkan sunar. Bunlardan bazıları tüketim toplumunda alışverişin boş zaman faaliyeti olarak kabul görmesi, pek çok mal ve hizmetin tek çatı altında toplanmış olması, mal çeşitliliği, toplu bir şekilde alışveriş yapmanın etkileyiciliğidir diyebiliriz.

Alışveriş merkezlerinin Türkiye'de ortaya çıkışına bakacak olursak, bugün artık bütün büyük kentlerde yaygın bir şekilde rastlanan modern alışveriş merkezlerinin öncüsü 1 Ekim 1988 günü İstanbul Ataköy' de açılan Galleria. 1980'li yıllarda ithal ikameci politikaların reddedilmesiyle birlikte ithal mallara olan ilgi artmıştır. Bu ürünleri bulundurabilecek alışveriş merkezlerinin kurulma gerekliliği ortaya çıkmıştır. 1990'lı yıllardan sonra ise hızlı akan yabancı sermayenin varlığı ve artan perakendecilik sayesinde alışveriş merkezleri hızlı bir şekilde yapılanma sürecine girmiştir. İstanbul'da açılan Galleria Alışveriş Merkezi'ni Ankara'da açılan Atakule ve Karum Alışveriş Merkezleri takip etmiştir. Alışveriş merkezlerinin daha sonra ise diğer şehirlerde yaygınlaşmaya başladığı görülür.

Alışveriş merkezleri farklı yapılanmaları ve birbirinden farklı aktiviteleri içerisinde barındırır. “Bu alışveriş merkezlerinin örnek aldıkları modelse Amerika'da “shopping mall” olarak tanımlanan mekanlar. Alışveriş merkezleri modern binaları, ziyaretçileri cezbeden vitrinleri, sürekli çalan hafif Batı müziği, sürekli serinlik sağlayan iklimlendirme düzeni ve en nihayet içinde barındırdığı sinema ve çeşitli yemek yerleriyle birlikte kentli insanların hafta sonları hoşça vakit geçirmek için gittikleri

vazgeçilmez mekanlardan biri haline dönüştü. 1993 yılının son günlerinde hizmete açılan Akmerkez hem hacim olarak o tarihte emsallerine kıyasla en büyük mekan olması, hem mimari olarak modern bir Amerikan binasını andırması, hem de İstanbul'un en seçkin ve bir o kadar pahalı semtlerinden birisi olan Ulus'ta bulunmasından dolayı İstanbul'daki benzeri alışveriş merkezleri içinde kendine apayrı ve daha seçkin bir yer edindi.” (Bali, 2002: 132). Akmerkez bir alışveriş merkezi olarak diğer alışveriş merkezleri gibi kapalı, yapay iklimlendirmesi olan, güvenlik ve çeşitli sayıda mal ve hizmeti içerisinde barındırsa da diğer alışveriş merkezlerinden onu ayıran şey taşımış olduğu kültürel anlamdır. Akmerkez'in daha çok üst kesimden insanlara hitap etmesi söz konusu. Akmerkez'de sunulan, teşhir edilip satışa sunulan ürünlerin daha çok üst kesimden insanlara hitap ediyor olmasıyla birlikte Akmerkez toplumsal eşitsizliğin her iki yanı için de farklı anlamlar ihtive eder. Alt kesimden bir insan için Akmerkez'de bir şeyler yemek ya da oradan bir tüketim ürünü satın almak ulaşılması zor olan bir şeyse de kendisini oralı hissetmek imkansızdır,üst kesimden olanlar için ise Akmerkez'de bulunmak, oradan bir şeyler satın almak belli statü sembollerini de beraberinde getirir. Buradan da anlaşılacağı üzere mekanlarda yapılan tüketime etki etmektedir. Mekan bir nevi tüketim aracı olmuştur ve biz mekanların da tüketime dahil olduğunu söyleyebiliriz. Tüketici tüketim mekanları arasında tercih yapar, diğerinden daha ihtişamlı ve gösterişli olan, ışıklandırma ve ortamın iklim şartlarına göre düzenlenmiş olan, ürünlerin belli bir düzenlilik içinde sergilendiği alışveriş merkezi tüketici açısından daha caziptir. Tüketim mekanının gösterişli olması adeta tüketime davet edicidir. Hakkı Yırtıcı, Marc Auge'nin görüşlerini bize şöyle aktarır:

“Marc Auge, süpermodernite çağına özgü mekan tipolojisini irdelerken, hava alanı, süper market, alış-veriş merkezi gibi yapıların 'non-lieu' (yok -yer veya yok- mekan) içerdiğini ya da tanımladığını ileri sürer. Ona göre yok-mekan alışa geldiğimiz mekan kategorilerine benzemez. Onda anı biriktirilmez, onun tarihselleşmesi olanaksızdır. ...Süpermodernite çağının tüketim-alışveriş mekanlarına 'tüketim tapınağı' adının verilmesi satın almanın büyüsünden ya da kutsallığından kaynaklanır.” (Aktaran: Dağlı, 2005: 7).

Alışveriş merkezleri gündelik hayata dair pek çok aktiviteyi içinde barındırmanın yanı sıra modern toplumsal hayatı temsil eder ve modern tüketim

ideolojisi taşıyıcısıdır. Gürbilek'in ifade ettiği şekliyle: ''Galleria'ya gitmek için, bir yolculuk yapmak gerekiyor. Bu açıdan Galleria, örneğin Beşiktaş Pazarı gibi gidilen, Karaköy ya da Aksaray alt geçitlerindeki dükkanlar gibi geçerken girilen, Şişli'deki pasajlar ya da Beyoğlu'ndaki dükkanlar gibi iş, sinema ya da tiyatro çıkışı uğranabilen bir yer değil, ancak “ziyaret edilebilen” bir yer. Ama aslında ne bir çarşı, ne de bir mabet. Geleneksel, tanıdık kavramların hiç biri onu açıklamaya yetmiyor. Birçok açıdan bir mesire yerine, en çok da malların sergilendiği ve seyredildiği, Meta'nın ziyaret edildiği bir fuara benziyor. Galleria, alışverişi şehir hayatının bir parçası olmaktan çıkarıp kendi başına bir amaç, malları kullanım değerleri bütünüyle silinmiş bir değişim değeri haline getirmekle kalmıyor, bakılanla kurulan ilişkiyi de önemli ölçüde değiştiriyor. İnsanlara kendi şehirlerinde turist olma imkanını veriyor; mekanla kurulabilecek tanışıklık ilişkisinin imkanlarını tümüyle ortadan kaldırarak” (Gürbilek, 2007: 31). Dolayısıyla hem tüketim mekanının kendisi hem de içinde sergilenenler, markalar putlaştırılmış bir şekildedir. Burada sergilenen malların kullanım değeri alışveriş merkezinin büyülü havası sayesinde arka planda kalarak ön plana gösterge değeri çıkar. Gerek tüketim mekanına ulaşmak için gerekse orada sergilenenlere sahip olabilmek için bir emek ve mesai harcanması söz konusudur.

İlk alışveriş merkezinin tasarımcısı Victor Gruen (kent mekanı ve kentlerdeki sosyal yaşam örüntüleri arasındaki ilişkileri inceleyen kuramcı) ve Smith'e göre (1960) alışveriş mekanları gibi yapılar, barındırdıkları en temel gündelik hayat aktivitelerinden biri olan ticaret dolayısıyla kentler için yeni kamusal mekanlar haline gelebilirlerdi. Dolayısıyla, trafik sorunundan ve gündelik hayatın sıkıcılığından bunalan insanlar için bir kaçış noktası olabilirlerdi. Bu bağlamda, günümüzde kentin farklı aktivite alanlarına bölünmesiyle anlamı boşalan kent merkezi fikrini, alışveriş merkezlerinde yaratılacak olan kent mekanı doldurabilir ve geçmişte antik Yunan agorası, ortaçağ pazar alanı ya da kent meydanlarının tarihte yaptıkları kamusal mekan olma görevini günümüzde üstlenebilirlerdi. Öyle ki, alışveriş merkezleri yalnızca ticari aktiviteye ev sahipliği yapmanın ötesinde kullanıcılara kapalı ve korunaklı bir yaya ortamı sunarak, ticari aktivitenin yanı sıra sosyal ve kültürel faaliyetleri de barındırmalıydı. Gruen ve Smith (1960) alışveriş merkezlerinin küçük birer kent merkezi olarak ele alınmasını savunan fikirlerini Shopping Towns USA kitabının giriş yazısında şöyle açıklamışlardır:

“Alışveriş merkezleri farklı yapılanmaların bir araya geldiği komplekslerdir. Bu yapıları bir arada tutan bir ruhun/düşüncenin olması dolayısıyla, bu yapıların tasarımında çevreyi de ele alan bir planlama anlayışı gerekmektedir. Bu gereklilik, ancak alışveriş merkezlerinin günümüzde insanların çeşitli ihtiyaç ve aktivitelerini karşılayan kentsel organizmaların karakteristiğine sahip olabilmeleri kaydıyla mümkündür. Bu da bize aslında “alışveriş kasabaları” tasarımının haklılığını göstermektedir.” (Vural ve Yücel, 2006: 101). 20. yüzyılda kapitalizmin kendi mantığı içinde gündelik hayatın çeşitli aktivitelere ayrılmasıyla birlikte artık bu aktivitelerin karşılandığı tek bir mekan yerine aktivitelere göre çeşitli mekanların varlığını görürüz. Alışveriş merkezleri gerek işletme mantığı olsun gerek mekansal konumlandırması olsun akılcı bir biçimde planlanarak oluşturulmuş rasyonel kurumlardır. Alışveriş merkezleri bu halleriyle birlikte alışverişi daha kolaylaştırılabilir kılarak bunun yanı sıra alışverişle birlikte gerçekleştirilebilecek olası aktiviteler içinde yer almamızı sağlar.

Kent meydanlarının tarihte yapmış olduğu kamusal mekan olma görevini günümüzde tüketim toplumunun yeni kamusal mekanı olan alışveriş merkezleri yerine getirir. İnsanlar kent merkezi yerine alışveriş merkezine gitmeyi, orada vakit geçirmeyi tercih ediyorlar. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz: alışveriş merkezlerinde aynı üründen birden fazla markanın sunuluyor olması, otopark imkanının olması, yapılan promosyonlar, çalışma saatlerinin uzun olması, mekanda yeterli ısı, ışık olması, ürünlerin belirli bir düzen içinde sergilenmesi, restoran, sinemanın bulunuyor olması, servislerle ulaşım kolaylığı sağlanması... gibi özellikler. 20. yüzyıl öncesinde kent merkezlerinde karşılayabildiğimiz ihtiyaçların çoğunu artık alışveriş merkezlerinde karşılar hale geldik diyebiliriz.