• Sonuç bulunamadı

Ebul Fadl ed-Dımaşkî “ el-İşare ilâ Mahasin’it-Ticare “ adlı eserinde tüccarları üç kısma ayırmaktadır. Bunlar: Çarşının ihtiyacını karşılamak için istenilen malları çeşitli ülkelerden toplayan er-Rakkâz, ucuz olan mallarını daha yüksek fiyatla satmak maksadıyla mağazalarında depolayan el-Hazzân ve oturduğu yerden vekillerine istenilen malları hazırlayan el-Mücehhiz’dir381

.

2.3.1. Taciru’l Hazzân (Depocu)

Taciru’l Hazzân, malın bol, fiyatın ucuz, talebin az olduğu zamanlarda bir malı satın alıp depolarına dolduran ve o malın piyasaya ulaşmasını engelleyen tüccar sınıfıydı. Bu tüccarlar söz konusu malların bollukta da, kıtlıkta da alınıp satılmasını engellerdi. Nasıl ki bu türden bir hırs, bir hâkimin adaletli davranmasını engeller, aynı şekilde bu hırs onu da o malı satıp insanların ihtiyacını gidermesinden alı koyardı382

. Buna benzer bir olay Ebu Cafer el-Mansûr (136-158/754-775) döneminde yaşandı. Bu dönemde Ebu Eyyub adında hırslı bir tüccar, fiyatların çok düşmesi nedeniyle daha fazla kâr etmek için, Basra buğdayı ile Kûfe buğdayının satılmaması çağrısında bulundu. Bunun üzerine Halife Mansûr, kendisine bir mektup göndererek ürünün bu

378 Seyyid Muhammed Rıza, İmrân-ı Bağdat, Bağdat, 1930, s. 121-122.

379 883’te, Karmatilerin egemenliği altında bulunan Basra’da bir araya gelerek bilimsel çalışmalar yapan bir topluluğun kendilerine verdiği addır. Arılık kardeşliği ya da duruluk kardeşliği anlamına gelir. Eski Yunan felsefesinden, özellikle Aristoteles’ten esinlenerek akılcı bir tutumla İslam dininde birtakım düzenlemeler yapmaya çalışmışlar; Tanrı, kıyamet, tapınma vb. kavramları yeniden yorumlamışlardır. 52 kadar risaleden (kitapçık) oluşan yapıtları matematik, fizik, mantık ve doğa bilimlerini de içerir. Bu niteliğiyle yapıtları bir ansiklopedi sayılmaktadır. Bkz; tr.wikipedia.org/wiki/İhvan-ı_Safa

380

İhvanu’s Sefa, Resailu İhvanu’s Sefa, c. I, Kahire, 1928, s. 217.

381 Ebul Fadl ed-Dımaşkî, “Ticâretin Güzelliklerine İşaret” (çev. Abdulhalik Bakır, Ortaçağ Tarih Ve

Medeniyetine Dair Çeviriler I), Ankara, 2008, s. 475-540.

ucuz haliyle satılmaya devam edeceğini ve satışı durdurmaması konusunda onu tehdit etmiştir383.

Hazzân tüccarı alacağı malı takip altında tutarak, ürünün fiyatı ve miktarı hakkında sürekli analiz yapardı. Ayrıca ülkede meydana gelecek karışıklıklardan etkilenmemek için ise ürünü alacağı bölgenin hâkimi hakkında da her türlü bilgiye ulaşmaya çalışırdı. Bunun ile ilgili Ebul Fadl ed-Dımaşkî; “Bir yerin hâkimi adelet sahibi, düşmanı zayıf, memleketinde toplanan vergi çok ise, bu o memleketin bolluk içerisinde yaşadığına önemli bir işaretti. Ancak o bölgenin hâkimi adelet sahibi olupta düşmanlarına güç yetiremeyecek bir kişi olursa, Hazzân tüccarı bu memleket ile ticâret yapmaya mümkün olduğunca yanaşmazdı. Ticâret yaptığı zaman ise genellikle taşıması ve saklaması kolay olan ürünleri tercih ederdi. Eğer olurda o memleketin hâkimi hırslı ve güçlü bir hâkimiyet sahibi ise o zaman Hazzân tüccarı kendisini fakir göstererek o hâkimin istek ve arzularından kendisini uzak tutardı. Tüm bunların yanı sıra o memleketin hâkimi hırslı ancak fakir ve zayıf bir hâkim ise Hazzân tüccarı orayı tamamen terk ederek işinin rastgeleceği başka bir memlekete giderdi”384

diyerek, Hazzân tüccarının özellikleriyle ilgili oldukça güzel bilgiler sunmaktadır.

2.3.2. Taciru’l-Rakkâz (At Koşturan Tüccarlar)

Bu tüccarlar sürekli bir bölgeden diğerine giden ve sürekli hareket halinde olan tüccar sınıfıydı. Elindeki ticâret mallarını sürekli bir bölgeden diğerine taşıyarak satan bu tüccar grubu, gideceği yerde satabileceği cinsten mal ve yanında yeterli miktarda sermaye bulundurmak gibi özelliklere sahipti. Ayrıca bu tüccar grubu alacağı ürünlerin fiyat listesini önceden çıkararak, gittikleri beldelerdeki fiyatlar ile kendi fiyatlarını karşılaştırırlardı. Daha sonra yol masraflarını ve nakliye bedelini hesaplayarak ürünün alınıp alınmayacağına karar verirlerdi385

. Bu tüccar sınıfının ilk önce satın alacağı mallar hususunda tedbirli olması gerekirdi. Gitmek istediği memlekete ulaştığında, bazılarının emeline varması için, yararlanılan konumuna düşmekten kendisini korumalıydı. Çünkü bu yolculuğu sırasında belki gideceği yere varmakta gecikebilirdi. Öyle ki yol korkusu veya yolculuğunu deniz üzerinden gerçekleştiriyorsa, rüzgârın esmeyişi vb. gibi nedenlerden dolayı gideceği yere varmakta gecikebilirdi. Bu durum

383

Abdullah Muhammed b. Abdüs el-Cehşiyârî, Kitâbü’l-Vüzerâ’ ve’l-Küttâb (thk. Mustafa es-Sakkâ), Kahire, 1938, s. 57; Mısrî, a.g.e, s. 46.

384 Dımaşkî, a.g.e, s. 517-518. 385 Dımaşkî, a.g.e, s. 519.

ise onun mallarını satmasında zorlanmasına ve hatta önceden bunun için tedbir almamış ise birçok şeyini kaybetmesine neden olurdu386

.

2.3.3. Taciru’l-Mücehhiz

Taciru’l Mücehhiz; belli bir beldede karar kılmış, hem kendi bulunduğu yerde mal satan, hem de yakın civar bölgelere satılması için mal gönderen tüccar sınıfıydı. Bu tüccar sınıfının yanlarında vekil denilen ve mallarını satmak üzere götüren elemanları olup, bu elemanların gittikleri yerde ellerindeki malı istedikleri şekilde satma özgürlükleri vardı. Bu kişilerin güvenilir, sadık ve ticâret konusunda tecrübeli olmasına özen gösterilirdi. Ayrıca bu vekillerin toplumda varlıklı kişilerden olmasına da dikkat edilirdi. Bu vekiller satmış oldukları veya satın aldıkları ürünlerden belli bir kar payı almaktaydılar. Öyle ki ilerleyen dönemlerde bunlar büyük tüccarlar olarak ön plana çıkıp, ticarî hayatta önemli rol oynuyorlardı387. Tüm bunlar vekillerin ticarî hayatta ne denli bir öneme sahip olduklarını açıkça göstermektedir. Vekil denilen bu kişilerin çalışma sistemi bir nevi günümüzdeki büyük şirketlerin primle çalıştırması usülüne benzemekteydi.

Vekillerin işlerini yürütmede simsar adı verilen ticarî aracıların büyük bir rolleri vardı. Alım-satım hakkına sahip olan bu gurup, yaptıkları işten oldukça önemli kazançlar elde ediyorlardı. Nitekim Bağdatlı bir simsarın, hac mevsiminde Horasanlı tüccarların yanında yapmış olduğu işten binlerce dînar kazandığı söylenmektedir388

. Simsarlar piyasayı ellerinde tutabilmek amacıyla bazen çeşitli hilelere başvurabiliyorlardı. Örneğin herhangi bir tüccardan almış olduğu ürünü hemen sattığını ve piyasada buna çok talep olduğunu söyleyerek, o ürünün piyasaya bolca girmesine zemin hazırlıyorlar, ardından ise ürün bolluğu yaşanınca o ürünü tüccarların elinden ucuza alıyorlardı. Bazı simsarlar ise tüccar ve sanatkâr topluluklarının arasına girerek sadece belli bir malın simsarlığını yapıyorlardı. Bazen tüccarları altın kredisi vermek suretiyle kendilerine borçlandıran simsarlar, bu sayede onların sadece kendileriyle ticâret yapmalarını sağlıyorlardı389

. Simsarlar ellerinde bulunan ürünlerin pazarlamasını kolaylıkla gerçekleştirmekteydiler. Öyle ki mal alış-verişinde yakın akraba ve dostlarını dahi aldatmaktan çekinmiyorlardı. Toplumda simsarlığın yalan ve sahtekârlık üzerine

386

Dımaşkî, a.g.e, s. 519.

387 Dımaşkî, a.g.e, s. 520; Curtın, a.g.e, s. 144. 388 Durî, Irakî’l İktisâdî, s. 126.

kurulduğu inancı yaygındı. Simsarlar çoğu zaman ellerinde bulunan ürünü satabilmek amacıyla, bu ürünün sadece kendilerinde var olduğunu söylüyorlardı. Hatta bu ürünün hemen alınmadığı takdirde başka yerde bulunamayacağını, bulunsa dahi yüksek fiyattan alıcı bulacağını belirtiyorlardı. Özellikle müşteri ile yapılan pazarlıklar sırasında, kendi adamlarının yanlarına gelerek o ürünü sormalarını ve pazarlığı kızıştırmalarını isterlerdi. Herhangi bir ürünü açık artırmayla satmak istediklerinde ise yine kendi adamlarını devreye koyup ürünün fiyatını yükseltiyorlardı. İstedikleri fiyatı aldıklarında ise adamları aradan çekilip, o ürünün müşteriler tarafından alınması sağlıyorlardı390

. Simsarların yaptığı tüm faaliyetler, muhtesib391

adı verilen görevliler tarafından sürekli kontrol altında tutuluyordu. Bu sayede işinin ehli olmayan simsarlar azledilerek, yerlerine daha güvenilir ve vicdanlı kişiler görevlendirilirdi392

.