• Sonuç bulunamadı

Basra Körfezi’nin önemi, sadece çağımızla sınırlı olmayıp, aksine bu durum bölgenin eski tarihinin derinliklerine kadar uzanmaktadır. Eski dönemlerden itibaren birçok farklı ulusun üzerinde gemicilik ve ticâret yapmış olduğu Basra Körfezi, Hindistan’a seferlerin düzenlendiği önemli bir sahayı teşkil etmekteydi120. Körfez

114

İbn Havkal, a.g.e, s. 48. 115

İbn Havkal, a.g.e, s. 48-50.

116 Sind bölgesinde yer alan ancak pek fazla ticarî bir öneme sahip olmayan Tizmukrân, Hind Okyanusu sahilinde kuruludur. Minorsky, Hudûdü’l-Âlem, s. 79.

117 Muhammed Şakir, Tarihu’l Halîci’l-Arabî, c. I, Amman, 2003, s. 6-7; Feridun Cüneydi, a.g.e, s. 213. 118

İbn Rüste, a.g.e, s. 87 vd. 119 Askerî, a.g.e, s. 25-27.

120 Hala Mundhir Fattah, Frank Caso, A Brief History of Irqg, New York, 2009, s. 52; N. N. Chegini-A. V. Nikitin, “Sâsânîan İran-Economy, Society, Arts and Crafts”, History of civilizations of Central Asia,

üzerindeki ticarî faaliyetlerin, M.Ö. 4 binli yılların sonlarında başladığı tahmin edilmektedir121. Öyle ki Hind deniz yolu sadece Basra Körfezi’ne değil, Çin’in doğusundaki adalardan başlayarak Hind Okyanusu’ndaki limanlar ile Umman Denizi ve Kızıldeniz aracılığıyla Afrika sahillerine kadar uzanmaktaydı122

. Nitekim Basra Körfezi üzerinde Sümerliler, Keldaniler, Asurlular, Elamlılar ve Babilliler gibi birçok eski medeniyet gemicilik ve deniz ticâreti ile uğraşmışlardır123. Örneğin Asur ve Babil gibi tarihin büyük ve eski devletleri, birbirleriyle olan ticarî ilişkilerinde, Körfez bölgesinin büyüklüğünü ve önemini kavrayarak, Basra Körfezi üzerinden taşıdıkları değerli taşlar, bakır, kurşun, demir, buhur124

, inci, misk ve hurma… vs. gibi ticarî ürünlerle, uygarlıklarının yükselişi için gerekli olan tüm gayreti sarfetmişlerdir. Bu hususta Bağdat’taki Irak müzesin’de yer alan çömlekten yapılma gemi örnekleri, Basra Körfezi’nin eski çağda nedenli işlek bir ticârete evsahipliği yaptığının en açık göstergesidir125

.

Basra Körfezi (Haliç) eski dönemlerde birçok isimle adlandırılmaktaydı. Bazı eserlerde Haliç’e; “Büyük Deniz”, “Güneşin Doğduğu Deniz”, “Aşağı Deniz”, “Acı Deniz”, “Güneşin Doğuşu Denizi” ve “Kladen Denizi” adları veriliyordu126. Müslüman coğrafyacılar eserlerinde Basra Körfezi’ni genellikle Büyük İskender döneminden127 itibaren meşhur olan ismiyle yani Halicu’l Pers (Pers Körfezi) veya Bahru’l Pers (Pers Denizi)128 olarak zikretmektedirler. Ancak bunun yanı sıra bazı Müslüman coğrafyacılar

C. III, (Ed. Ahmad Hasan Dani), Delhi, 1999, s. 43; R. A. Donkin, Beyond Price: Pearls and Pearl-

Fishing; Origins to the Age of Discoveries, Philadelphia, 1998, s. 85.

121

Barbara Helwing, “İranda İlk Kentler” Arkeoatlas, (Ed. N. Karul ), S. 2, 2003, s. 80.

122 Peggy J. Martin, 5 Steps to 5 Ap World History, New York, 2008, s. 90; Pius Malekandathil,

Maritime, India: Trade, Religion and Polity in the Indian Ocean, New Delhi, 2010, s. 4; Touraj Daryaee,

“The Persian Gulf Trade in Late Antiquity”, s. 4. 123 Cüneydi, a.g.e, s. 208.

124

Ateşe atılmak veya özel bîr kap içinde yakılmak suretiyle güzel kokulu dumanından faydalanılan maddelere verilen addır. Bkz; Erdem Sargon, “Buhur”, DİA, c. VI, İstanbul, 1992, s. 383.

125 Lebîd İbrahim Ahmed, “İslam Ortaçağında Basra Körfezinin Tarihsel Kaynakları” (çev. Abdulhalik Bakır), Ortaçağ Tarih Ve Medeniyetine Dair Çeviriler I, Ankara, 2008, s. 619.

126Hâşimî, a.g.e, s. 603; Şakir; a.g.e, c. I, s. 33; Cüneydi, a.g.e, s. 208.

127 Helenizm’i doğu’ya yayan kumandan Büyük İskender, doğunun büyük ticâret hacmini keşfetmiş ve bu çerçevede Doğu - Batı ticâret yollarını Hindistan sınırlarına kadar karadan fethetmiş; bu arada Pers, Mezopotamya ve Mısır’ı da iktidarı altına almıştır. Ancak güneyden geçen deniz ticâret yollanın da ele geçirmenin elzem olduğunun ve buraya ancak Arap Yarımadası’na hâkim olarak el atılabileceğinin farkına vardığından, Fenikelilerin yardımıyla, Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nin deniz yoluyla keşfi yönünde teşebbüslere girişmiştir. Bu gayeyle rehberler görevlendirmiş ve onlardan buraların stratejik noktalar hakkında bilgiler almaya çalışmıştır. Ancak İskender’in ölümüyle faaliyete geçirilemeyen söz konusu girişimler, imparatorluğunun komutanlar arasında pay edilmesiyle de büsbütün akâmete uğramıştır. Nihal Şahin Utku, Kızıldeniz’de Denizcilik, Ticâret ve Yerleşim (VII. – XI Yüzyıllar), Doktora Tezi, İstanbul, 2005, s. 123.

ise burayı Basra Denizi129, Bahreyn Körfezi ve nadiren de Umman Körfezi olarak adlandırmaktadırlar. Özellikle Basra Körfezi için saydığımız bu son isimler, Müslüman coğrafyacıların Büyük İskender dönemine ayrı bir önem verdiklerinin göstergesidir. Çünkü Basra Körfezi, Büyük İskender’den önce el-Bahrul Edna (Aşağı Deniz) ismiyle bilinmekteydi. Bu isim ise Irak halkı başta olmak üzere bölge ahalisi tarafından kuzeydeki Akdeniz’e verilen el-Bahru’l-Ala (Yukarı Deniz) adına karşılık olarak verilmişti130

. Yine eski Sargon yazıtlarında “Acı Deniz” olarak da adlandırılan bu deniz; bu körfez üzerinde kanal açmak isteyen Dara’nın burada oluşturmuş olduğu bir kitabe üzerinde ise “Pers Denizi” şeklinde geçmektedir131. Eski Yunan kaynakları da Basra Körfezi için “Pers Körfezi” tabirini kullanmışlardır132

.

Farslı coğrafyacılar ise Hicrî IV./X. yüzyıla gelindiğinde Basra Körfezi’ne, “Irak Halici” adını verdiler. Yunan ve Romalı coğrafyacılar ise burayı “Arsiri Denizi”, yani “Kırmızı Deniz” olarak adlandırdılar. Bu şekilde adlandırılmasının sebebi ise Basra Körfezi’nin Kızıldeniz’den ayrılmış bir deniz olarak düşünülüyor olmasıydı133

.

Basra Körfezi, büyük bir tabii havuz gibidir. Kuzeyden Şattu’l-Arap ile güneyden Müsnedim Boğazı’na kadar olan alanı çevrelemektedir. Yüzölçümünün tamamı 145.000 kilometrekare olan Basra Körfezi’nin, en geniş yeri 386 km, en dar yeri ise Hürmüz Körfezi diye adlandırılan bölgede yaklaşık 129 km’dir. Körfezin, Umman sahillerinden Irak ovalarına kadar olan uzunluğu ise 722 kilometredir. Basra Körfezi’nin suyu yoğun olmamakla birlikte en derin noktası 100 metreyi aşmaz ve derinlik güneye doğru gidildikçe artmaya başlar. Körfezin doğu ve batı sahilllerinde birçoğu sahile yakın olan adalar topluluğu yer almaktadır. Genel olarak Körfez bölgesinde tatlı suyun azlığı, birazcık olsun tatlı suyu bulunan merkezlerin birçok insanı kendisine çekip, nüfus oranı bakımından artış göstermesini sağlamıştır134

.

İçindeki eğrilik ve girintilere rağmen, Basra Körfezi’nin Arap sahilleri yakınındaki sularının azlığı, eski deniz taşımacılığına tabii şartlar sağlamıştır. Aynı zamanda burada yaşam şartlarının - tatlı suyun, sahilin birçok noktasında ve bazı adalarda bol miktarda bulunması gibi - oluşmasını sağlayan faktörlerin bulunması,

129 İbn Rüste, a.g.e, s. 96.

130 Cevad Ali, a.g.e, c. I, s. 140; Bekr, Milahe, s. 309.

131 Feridun Cüneydi, Tarih-i Mühendisî der İran, Nişabur, 1376, s. 208. 132

Touraj Daryaee, “The Persian Gulf Trade in Late Antiquity”, Journal of World History, V. 14, No. 1, Hawai, 2003, s. 1.

133 Ali Ekber Buşhiri, Tarîhu’l-Kadîm el-Bahreyn ve Halîci’l-’Arabî, Bahreyn, 1987, s. 16. 134 Hâşimî, a.g.e, s. 599.

Basra Körfezi’nin batı sahilleri boyunca deniz seferlerinin canlanmasına yardımcı olmuştur. Buna karşılık olarak Basra Körfezi’nin doğu sahilleri sularında belirgin bir derinlik ve tatlı su kaynaklarının olmayışı söz konusudur. Buna, buradaki, su kaynaklarından yoksun ve hiçbir çıkış yeri bulunmayan, Kirman135

dağları silsilesiyle iç İran topraklarından ayrılan dar sahil şeridini de eklemek gerekir. Bu tarihi gerçek bugün bile açık bir şekilde görülmektedir. Arap Yarımadası boyunca uzanan sahil ve adalardaki çeşitli boyutlarda liman şehirlerinin, iyi deniz iskelelerinin ve geniş nüfus yerleşimi bölgelerinin bolluğu yanında - ki, bu kuzeyde Basra’dan başlayarak güneyde bugünkü Birleşik Arap Emîrlikleri’ne kadar uzanmaktadır- Basra Körfezi’nin kuzey kısımlarındaki Bender ile Buşehir ve Hürmüz Boğazın’da yer alan iki merkez dışında, İran sahili veya bu sahile yakın dağınık bazı adalarda hayat belirtileri yoktur. İran’a ait bu iki merkezin ve iki ana liman şehrinin, Basra Körfezin’de kurulmasının temel gerçek sebeplerinden biride, bu iki merkezin, İran’ın güneybatı bölgelerinde yer alan Fars eyaletindeki merkezlerle bağlantı kurmaya yardımcı olan ve Kirman dağları boyunca geçmeye imkân tanıyan geçitlerin bulunmasıdır. Arap Yarımadası’nın Körfez üzerine düşen doğu sahilleri boyunca, Filka (Kuveyt), Târut (el-Katîf sahilinin karşısında), Bahreyn, Katar Yarımadası ve Ümmü’n-Nâr (Birleşik Arap Emîrlikleri) gibi sahile yakın bazı adalarda yapılan arkeoalojik kazılar, İran tarafında eski sahil merkezlerinin bulunduğuna dair bir tek kanıt sunmamaktadır136

.

Hicrî 244-317/857-929 yılları arasında yaşamış olan ünlü coğrafyacı el- Battanî137, Hind Okyanusu’ndaki doğu ticâretinin kaynaklarına yönelik yaptığı açıklamada, adeta Basra Körfezi’nin tarihi ve coğrafi bir fotoğrafını çekerek; “ Onlar Hind Denizi’ne el-Muhitil Hind ismini vermektedirler, çünkü bu denizin uzunluğu batıdan doğuya yani Habeşistan’dan138

Hindistan’ın en son noktasına kadar 8000 mil139

135 Mekran ile Fars arasında İran yaylasının güney kenarını teşkil eden dağ kıvrımı alçalır ve iç bölgelere doğru geçiş kolaylaşır. Ummandan ayrılan ve Hürmüz boğazı ile Arabistan Yarımadası’na yaklaşan Kirman, adalar ve limanlar bölgesidir. Bkz; Lombard, a.g.e, s. 45.

136 Hâşimî, a.g.e, s. 600.

137Devrinin en önemli astronomlarından ve matematikçilerinden olan Ebu Abdullah Muhammed İbn Cabir el-Battâni, Rakka’da özel bir gözlemevi kurmuş ve burada 887- 918 tarihleri arasında son derece önemli gözlemler yapmıştır. Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini gözlemlemiş, yörüngelerini doğru bir biçimde belirlemeye çalışmıştır. Güneş ve Ay tutulmaları ile ilgilenmiş, mevsimlerin süresini büyük bir doğrulukla hesaplamıştı. Yine Sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjantı gerçek anlamda ilk defa kullanan bilim adamının Battâni olduğu söylenmektedir. Hitti, a.g.e, c. II, s. 574; daha geniş bilgi için bkz; C. A. Nallino, “Bettânî”, İA, c. II, İstanbul, 1979, 577-578.

138Bir Doğu Afrika ülkesi olan Habeşistan, günümüzde Etiyopya olarak isimlendirilmektedir.Bkz; http://tr.wikipedia.org/wiki/Etiyopya

uzunlukta, 2700 mil genişliktedir” demektedir140. Burada Habeşistan topraklarından Berberilere kadar uzanan ve el-Halicu’l Berberi diye isimlendirilen bir başka körfez daha bulunmaktaydı ki bu Körfezin uzunluğu 500 mil olup genişliği ise 100 mil’di. Bunun haricinde ikinci bir diğer körfez de Eyle topraklarından başlayan Kulzum (Kızıldeniz) Körfez’iydi. Buranın uzunluğu 1000, yollarının genişliği ise 200 mil’di. Fars topraklarından başlayan ve Halicu’l Farisî (Basra Körfezi) diye adlandırılan körfez ise Basra denizi olarak da bilinmekte ve uzunluğu 1400, genişliği ise 500 mil’di. Her iki körfez arasında ( Eyle Körfezi141

-Basra Körfezi ) Hicaz ve Yemen toprakları bulunmaktadır. Aynı şekilde burada yeni bir körfez daha başlamaktadır ki bu körfezde el-Halicul Ehdar (Umman Körfezi) diye isimlendirilmekte ve tamamıyla düşünüldüğünde Hindistan topraklarının en son noktasına kadar uzanmaktaydı142

. Bazı coğrafyacılar Battânî’den rivayetle, Haliç’in doğu ticâret girişiyle, Hind Okyanusu çıkışı arasındaki özel konumunu (özelliklede Akdeniz yoluyla alakalı olan kısmını) nakletmişlerdir. Bazıları ise İranlı coğrafyacı Hurdâzbih’in verdiği örneklerden hareket ederek, Akdeniz bölgesi ve Hind Okyanusu’ndaki eski coğrafi isimleri kullanmaya yönelmiş ve sonradan verilen isimleri (Halicu’l Farisi) terk ederek, tekrar el-Halicu’l Arabî ismini kullanmaya başlamışlardır. Bunun yanı sıra Hurdâzbih’in Hind Okyanusu ve Çin denizi için kullandığı Bahr’ul Şarkiyyu Kebir (Büyük Doğu Denizi) tabirini ve Akdeniz için ise Bahr’ul Garbi (Batı Denizi )143 adını kullanmışlardır. Daha sonra tüccarların bu iki deniz arasında mal nakletmekte kullandıkları çeşitli kara ve deniz yollarından bahsetmişlerdir. Özelliklede Basra Körfezi üzerinde durarak, bu yolun durak merkezlerine ve buradaki yolculuğun aşamalarına oldukça fazla değinmişlerdir. Müslüman coğrafyacılardan bir diğer grup ise, Battânî’nin zikrettiği yolları tafsilatıyla açıklamaya ve Basra Körfezi ile diğer doğu ticâret yolları arasındaki bağlantıları

139 Bir Deniz mil´inin uzunluğu metrik hesaba göre tam: 1.852,2 metredir. Bir Kara mil´inin uzunluğu ise yine metrik hesaba göre tam: 1.609,344 metredir. Walther Hınz, İslam’da Ölçü Sistemleri (çev. Acar Sevim), İstanbul, 1990, s. 77.

140 Askerî, a.g.e, s. 24. Ayrıca bkz; Ebu Abdullah Muhammed İbn Câbir el-Battânî, el-Zîc-î Sâbî (trc. C. A. Nallino), Milan, 1903, c. I, s. 173.

141

Kızıldeniz‘in kuzeyinde yer alan bu körfez, “Akabe” Körfezi olarak da bilinmektedir. Batısında Sina Yarımadası, doğusunda Suudi Arabistan, kuzeyinde ise İsrail ve Ürdün bulunmaktadır. Körfezin en geniş noktası ise yaklaşık 30 kilometredir. Bkz; Mustafa Bilge, “Akabe”, DİA, c. II, İstanbul, 1989, s. 209; http://tr.wikipedia.org/wiki/Akabe_Körfezi

142

Askerî, a.g.e, s. 24-25;Süleyman Sadun Bedr; Mıntıkatü’l-Halîci’l-’Arabî Hilale’l-Elfeyni’s-Sanî ve

Evveli Kable’l-Mîlâd, Kuveyt, 1978, s. 173; Selahuddin Osman Şafi; Tarihu’l Edebu’l Coğrafi’l Arabî,

Kahire, 1963, c. I, s. 105.

açıklamaya özen göstermişlerdir144. Bu coğrafyacılardan en önemlileri İbn Rüste 331/943 ve İbn Havkal 365/978 idi. İbn Rüste, kendi dönemindeki büyük denizlerle ilgili bilgi verirken, bunların beş tane olduğunu zikretmektedir. Buna göre;

1- Hind, Çin ve Fars Denizi, ( Hind Okyanusu ) 2- Rum, Afrika ve Şam Denizi, ( Akdeniz )

3- Batı’nın Denizi olan Okyanus Denizi, (Atlantik Okyanusu) 4- Pontus Denizi, (Kara Deniz)

5- Taberîstan ve Cürcan Denizi (Kazvin, Hazar Denizi)’idi 145.

Bunun ardından İbn Rüste, Basra Körfezi’ne özel bir bölüm ayırarak onun uzunluğu, konumu ve diğer ticâret yollarıyla olan bağlantısı hakkında oldukça tafsilatlı bilgiler sunmaktadır. Bu bölümde Körfezin doğu sahillerinin, Sind (Pakistan) yöresi146 beldelerinden Tizmukrân şehrine kadar uzandığını ve buranın Hind yöresindeki doğu ticâret kaynaklarının ilk başlangıç noktası olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca Körfezin batı sahillerinin, Arap beldelerinin güney uçlarına kadar uzanarak, Aden vadisinde sona erdiğini belirtmektedir147. Aden vadisinin yer aldığı bu bölgeye Aden Körfezi de denilmektedir ki, burası aynı zamanda Doğu Afrika ile birlikte Doğu ticâretinin en önemli ikinci kaynağı olan Kızıldeniz’e kadar uzanmakta ve belli bir noktada onunla birleşmektedir148

.

Basra Körfezi bulunduğu konum bakımından stratejik bir yer olmanın yanı sıra, Süveyş kanalının açılmasına kadar geçen süreç içerisinde Ortadoğu’nun doğu ve batı arasındaki en önemli kavşak ve geçiş noktalarından olmuştur. Öyle ki, Arap gemicileri ve diğer denizciler, Uzakdoğu’dan aldıkları malları Hind Okyanusu’ndan geçirerek buradaki liman şehirlerine getirmekte ve daha sonra buradan da Irak yolunu kullanarak önce Akdeniz’e sonrada Avrupa yolculuğuna çıkarmaktaydılar149

.

Arap Yarımadası’ndaki diğer mıntıkalarla kıyaslandığında onlara göre daha önemli bir mevkide bulunan Basra Körfezi’nin ilkel dönemi ise tarihçiler tarafından, eski taş devri, yeni taş devri ve maden devri olmak üzere üç zaman dilimi içerisinde ele alınmaktadır. Basra Körfezi’nde yürütülen arkolojik kazıların kazandırdığı veriler ışığında, Irak ile Basra Körfezi arasında yapılan ticarî faaliyetleri, ticâret merkezlerini,

144 Askerî, a.g.e, s. 25.

145 İbn Rüste, a.g.e, s. 83-84; R. Hartmann, “Cürcan”, İA, c. III, İstanbul, 1988, s. 245-246. 146

Hindistan, Kirman ve Sicistan arasında kalan topraklardır. Bkz; Hamevî, a.g.e, c. II, s. 267. 147 İbn Rüste, a.g.e, s. 87-88.

148 Askerî, a.g.e, s. 26.

ticâreti yapılan malları, ticâret hacmini, taşıma vasıtalarını ve hatta bu ticâretle ilgili bölge hükümdarlarının ve tüccarlarının yapmış oldukları çalışmaları dönemler şeklinde ele almaya çalışacağız.

Eskitaş devrinde Bahreyn adası yeşil ve verimli bir ova görünümündeydi. Bugünkü Kuveyt devletinin, Suleybi Had ve Kâzima mıntıkalarında çıkartılan kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla bu bölgede yaşayan halk, taştan yaptıkları aletlerle balık avlayarak yaşamlarını sürdürüyorlardı. Çıkarılan bu araçların özellikle Irak, Filistin ve Hindistan’da kullanılan malzemelerle benzerlik göstermesi bize o dönem içinde bölgeler arasında geniş bir etkileşimin var olduğunu göstermektedir. Ayrıca günümüzdeki Katar devletinin toprakları içinde de yine yüzden fazla ayrı yerde dönemle ilgili birçok benzer malzemeler çıkarılmıştır. Araştırmacılar, Katar’da gün yüzüne çıkardıkları malzemeleri, eski taş devrine ait olanlar ve orta taş devrine ait olanlar diye iki kısma ayırmışlardır. Bu dönemlere ait çıkarılan eserlerden, yerleşik bir yaşamın o bölgede var olduğu ve insanların farklı türlerde silahlar kullanmaya başladıkları anlaşılmaktadır. Yani medeniyetleşmenin ilk ürünleri görülmektedir150

. Umman’ın kuzey bölgeleri ve Avyafi, Natih, Habrut diye adlandırılan yerleriyle, Bahreyn’in günümüzde Zeleka diye bilinen bölgesinin güney ve orta kısımlarında yine bu dönemlere ait birçok malzeme çıkarılmıştı. Burada çıkarılan malzemelerin diğer uzak bölgelerde çıkarılanlarla benzerlik göstermesi bize burada yaşamış olan insanların gerek sosyal gerekse iktisadî açıdan geniş bir etkileşim içinde olduğunu göstermektedir. Dönem insanlarının özellikle deniz ve deniz ürünleri konusunda oldukça bilgi sahibi oldukları anlaşılmaktadır 151

.

Yenitaş devrine gelindiğinde Körfez’de yaşayan insanlarda bir modernleşme ve kullandıkları eşyalarda tamamen bir farklılık görülmektedir. Özellikle Katar ve Umman’da yapılan kazılar sonucunda ele geçen bulgular, dönem insanlarının denizcilik ve avcılığın yanısıra çeşitli bitki tohumlarını öğütüp yediklerini göstermektedir. Yine bu dönemdeki insanların çeşitli şekillerde delici ve kesici aletler yapıp kullandıkları görülmektedir152

.

1960 yılında özellikle Bahreyn ve Katar’da yapılan kazılarda maden devirlerine ait önemli bulgular elde edilmiştir. Bu dönem içinde de bölgeler ve medeniyetler arasında güçlü bir etkileşim vardır. Batıda, Suudi Arabistan, kuzeyde ise Irak ve

150 Şakir, a.g.e, s. 8-10. 151 Buşhiri, a.g.e, s. 74. 152 Şakir, a.g.e, s. 11.

çevresiyle geniş bir ilişki ağı bulunuyordu153. Bölge toplumlarını bu şekilde bir araya getiren en önemli sebep ise Körfez üzerinden yapılan denizcilik faaliyetleriydi154

. Kazılar sonucu bulunan eşyalar ve bu eşyalar üzerindeki resim ve figürler, dönem insan’ının sosyal, iktisadî ve kültürel açıdan ne durumda olduğunu gösteren en önemli kanıtlardır.

M.Ö. 3000 - M.Ö. 2500 yılları arasındaki dönemle ilgili bilgilere, Abudabi’nin Ayn şehri başta olmak üzere, Şark dağı denilen yerde ve Umman sahillerinde rastlanmaktadır. 1976 - 1977 yılında bu bölgelerde kazılar yapan Fransız arkeologları, altı adet mezar ortaya çıkarmışlardır ki bu kabirlerin etrafı duvarlarla çevrili olup birtakım eşyalarla doldurulmuşlardı. Özellikle bu eşyalar üzerindeki resimler ve işlemeler dönem insan’ının sosyal hayatı hakkında önemli ipuçları vermekteydi. Yine bu bulgulardan anlaşıldığı kadarıyla bölge halkı, Hindistan’a kadar uzanan geniş bir ticarî ilişki ağına sahipti. Ayrıca Umman’daki Yeşil dağ, Ümmü’n-Nâr, Heyli, Ceyrazi vadisi, Sufuh dağı ve Hazik kenti denilen yerlerle, Bahreyn’in Taşkenti denilen bölgesinde ele geçen bulgularla, Irak’ta çıkarılanların benzerlik göstermesi, bölgeler arası sürekli bir etkileşimin var olduğunu ve bu bölgelerdeki insanlık tarihinin ne kadar eski olduğunun en büyük kanıtıdır155

.

Barbar asrı da denilen ve M.Ö. 2500-M.Ö. 2000 yılları arasında ki Delmun dönemi156

ise, Basra Körfezi’nin kuzey batı kesiminde yaşanmış olup, bölge için oldukça önemli bir dönemdir. Yirminci yüzyılda Bahreyn’de yapılan kazılardan elde edilen bulgulara dayanılarak bu döneme Barbar devri denilmiştir. Bu kazılarda yaklaşık 200.000’e yakın eşya çıkarılmış olup bunların herbiri Arap Yarımadası’nın doğu sahillerinde yaşayan bu medeniyet hakkında çok önemli bilgiler vermektedir. Bölgede bulunan kabirlerden anlaşıldığı kadarıyla bu medeniyetin, Basra Körfezi’ndeki hâkimiyeti oldukça uzun sürmüştür. Bahreyn’deki kabirler, insanların burada dağınık bir yaşam sürdürdüğünü, yaşamın burada sürekli olduğunu, bu mezarlığın uzun zamanlar hep kullanıla geldiğini ve bu yapısıyla dünyanın en eski mezarlığı olduğunu

153 Buşhiri, a.g.e, s. 74-75.

154 Muhammed Seyyid Ğuleb, et-Ticare fî Asri mâ Kable’l-İslam, Riyad, 1974, s. 187. 155 Şakir, a.g.e, s. 13-14.

156

Basra Körfezi’ndeki eserleri araştıran Danimarka arkeoloji heyetinin çabaları sayesinde, eski Delmon için Bahreyn, coğrafi bölge olarak bir yer işgal etmeye başladı. Aynı zamanda araştırmacıların büyük bir kısmı Umman’ın veya Arap Yarımadası’nın güneydoğu bölgelerinin, daha önce Megân olarak olarak bilindiği konusunda görüş birliği içerisindedirler. Hâşimî, a.g.e, s. 604.

gösterirken, Abudabi ve Umman’da bulunan kabirler ise burada yaşayan insanların daha sosyal olduklarını ve daha iç içe bir yaşam sürdürdüklerini göstermektedir157

.

Bahreyn sahillerinin orta kısımlarında ise küçük evlerden oluşan ve etrafı kalın surlarla çevrili bir şehir ortaya çıkarılmıştır. Bu şehrin tarihinin M.Ö. 2300 yıllarına kadar uzandığı tahmin edilmektedir. Elde edilen bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla etrafı surlarla çevrili olan bu şehre yabancılar girip çıktıklarında onlardan vergi alınmaktaydı. Yine bu bilgilere göre bölgenin insanları özellikle bazı gıda maddelerini ve günlük yaşamlarında kullandıkları birtakım eşyaları Hindistan’dan getirmekteydi158

ki, bu iki bölge arasında sıkı bir ilişkinin var olduğunu gösteren en büyük delildir.

Yine yapılan kazılar sonucunda anlaşılmaktadır ki bugünkü Kuveyt o dönem de