• Sonuç bulunamadı

İslam’dan önce Basra Körfezi bölgesinde birçok Arap kabilesi yaşamış ve bunlar zaman içerisinde Arap Yarımadası’nın çeşitli bölgelerine doğru yayılmışlardı. Rivayetlere göre, eski dönemlerde bu mıntıkada insan nüfusu oldukça yoğun olup, birbirine yakın çok sayıda şehir ve kasaba bulunmaktaydı. Bizce bölgedeki nüfusun çokluğu ve kabilelerin sürekli bu bölgeye göç etmelerinin en önemli sebebi ise başta buranın hava yönünden oldukça temiz olması ve bölgedeki denizcilik faliyetleriydi. Körfez bölgesindeki Arap kabilelerinin tarihiyle ilgili, onların tam olarak ne zaman buraya gelip yerleştiği ve iskân ettikleri hususunda kaynakların verdiği bilgiler sınırlıdır. Eldeki veriler genelde mübalağa ve efsanelerle doludur.

Hemdanî’nin dediğine göre Ezd kabilesi Bahreyn’de kalan en eski kabilelerden biridir212. Bu kabile buraya Yemen’den gelmiş olup bunların Yemen’i terk etmeleri Ma’rib seddinin213 yıkılmasının ardından olmuştur. Öyleki bu kabile öncelikle Ummana 210 Şakir, a.g.e, s. 54. 211 Şakir, a.g.e, s. 54. 212 Hemdanî, Cezîre, s. 278. 213

Mar’rib Seddi; İbnü’l Kesir’in Tefsirul-Kur’ânil-Azim adlı eserinde buranın Yemen bölgesinde yaşayan Sebe kavmi tarafından inşa edilen bir su Seddi olduğu zikr edilmektedir. Bu sed sayesinde verimli topraklara sahip olan ve böylece medeniyetlerini geliştirme imkânı bulan Sebe’liler, İki dağ arasında inşa ettikleri bu sed sayesinde arazilerini mükemmel bir şekilde sulayabilmekte ve her türlü nimete sahip bulunmaktaydılar. Ancak Sebe’liler bir zaman sonra, Allah’ın dininden yüz çevirerek taşkınlıkta bulunmaya başlayınca, Allah Teâlâ onlara “Arîm” seli’ni göndererek cezalandırmış ve Sebeliler bölük pörçük bir halde zelil olarak, etrafa dağılmışlardır. İbnü’l Kesir; Tefsiru’l-Kur’âni’l-Âzim, İstanbul, 1985, c. VI, s. 491; Hitti, a.g.e, c. I, s. 86-87, 100-101.

gelmiş oradan da Bahreyn taraflarına gelip yerleşmişlerdi. Bunların yaşadıkları yere, “Aval” ceziresi adı verilmekteydi. Yine bir başka Arap kabilesi olan İyad ise, “Tahama” denilen bölgede kalıyordu. Ancak İyad kabilesi, Rabi’a ve Mudar kabileleriyle olan sorunlarından dolayı burayı terk ederek Bahreyn’e gitmek zorunda kaldı. Fakat İyad kabilesi Bahreyn’den de, Abdu’l-Kays kabilesiyle yaşadıkları sorunlardan dolayı göç etmek zorunda kaldı. Neticede Bahreynde kalan en önemli Arap kabilelerinden biri Bekr b. Vail kabilesi oldu. Bu kabilenin Bahreyn’deki hicretleri daha geniş bir alanı kapsayarak Irak’a kadar (Sevâd) yayıldılar. Beni Temim ve onun kollarından bazıları ise yine Bahreyn’de yaşamaya devam etti ve zamanla sayıları burada oldukça arttı. Temim kabilesinin yaşantısı tamamen çöl kültürüne göre idi ki buda onların hür olduğunu gösteren en önemli kanıttır. Fars sultanına tabi olmayan Temim kabilesi, en küçük bir otorite boşluğu gördügü anda Fars şehirlerine ve ticâret kervanlarına hücum etmekten geri durmuyordu214

.

Abdu’l-Kays kabilesi, Tihâme’den Bahreyn’e gelişlerinin ardından buradaki İyad ve Ezd kabilelerine üstünlük sağlayıp, Bahreyn ile körfez sahili şeridinde sayıca oldukça arttılar. İslami döneme gelindiğinde Hz. Muhammed’e (s.a.v) İslamı kabul etmek için giden kabile reislerinin en önemlileri, Abdu’l-Kays kabilesinden idi215

. O dönemdeki Arap âlemi, Basra ile Umman arasında olan sahilleri, Abdul-Kays hattı veya Abdu’l-Kays sahilleri diye adlandırmaktaydılar. Bahreyn’deki bir diğer kabile ise Arap olmayıp bu bölgeye oldukça yabancı olan ve Sâsânîler tarafından Hindistan’dan getirilen Zutt (Çingene toplulukları)216 kabilesidir. Aşağı İndus vadisinde yaşayan ve Sind halkından esir alınmış olan bu kabile mensupları İran ordusunda paralı asker olarak çalışıyorlardı. Aşağıda da bahsedeceğimiz üzere bu kabile buraya yerleştirilerek askerî sahada bunlardan faydalanıldı. İlkin Bahreyn’deki isyancılarla birlik olan bu kabile, ardından İslam ordusunun saflarına geçerek fetihlere katıldılar. Yine Zutt kabilesi gibi Farslılar tarafindan Hindistan’dan getirilen bir diğer kabile Seyâbice (Seylanlılar) kabilesiydi. Bu kabile de aynı dönemde İslam ordusunun saflarına katıldı. Sâsânî gemilerinde çalışan bu kabile mensupları daha sonraki dönemde İslam donanmasında görev almışlardır217. İslam fetihleri sırasında Sâsâni ordusundan ele geçirilen bu köle askerler (Zutt ve Seyâbice) İslam ordusuna dâhil edilerek Ebu Musa el-

214 Nafî, a.g.e, s. 168. 215

İbn Hacer Ahmed b. Ali el-Askalânî (852/1448), el-İsâbe fî-Temyîzi’s Sahâbe, c. I, Beyrut, 1940, s. 217-218.

216 Mıguel, İslam Medeniyeti, s. 171. 217 Belâzûri, Futûh, s. 541-543.

Eş’arî tarafından Basra’da iskân ettirildiler218

. Esâvira olarak anılan bu topluluklar, şehirde müstakil bir yerde (varoşda) yaşıyorlardı219

.

Umman’da birçok Arap çöl kabilesi var olup, bunların en önemlisi Ehlaf denilen bölgede yaşamış olan Ad, Tasam ve Cedis kabileleriydi. Tarihi rivayetlerde Arapların bu bölgede yayılması hakkında birçok farklı görüş bulunmaktadır. Bazı kabileler, Yemen’de ki Ma’rib220 seddinin yıkılmasının ardından buraya gelmişdi ve bu kabilelerin sayıca en çok olanı Ezd kabilesi olup bunların buraya ilk hicretleri Mâlik b. Fehm’in liderliği altında olmuştu221. Bu kabileler Umman dâhilinde müstakil olarak yaşamış olup Farslıların nüfuzu altına asla girmemişlerdir. Tev’em denilen bölge, Arap kabilelerinin toplanma merkezi olmuştur. Bu bölgenin denize çıkan yolu ve büyük bir limanı bulunmaktaydı. Bu yüzden Ummanlı Araplar eski dönemlerden itibaren denizi tanımakta ve ticâret yapmaktaydılar. Mecusi Farslıların (Sâsânîlerin) ise merkezleri Rustak ve Suhâr şehri olup özellikle Suhâr şehri Sâsânîlerin askerî üssüydü222

.

Ezd kabilesi, Mâlik b. Fehm el-Ezdî liderliğinde, Farslıların üzerine bir kaç sefer düzenleyerek onları Umman’dan çıkarmaya muaffak olmuş ve buradaki Farslıların ise İran’a gitmelerine müsade etmişlerdi. Anlaşıldığı kadarıyla Farslılar Umman’dan çekilmişler ancak yine de bir kısmı Umman sahillerinde yaşamaya devam etmişlerdi. Daha sonraki dönemlerde Mesaha ve Atik gibi Ezd kabilesinden olan bazı ailelerin hicretleri buraya aynen devam etmiş ve sonraki dönemlerde Melik b. Fehm, Âhsa ve Bahreyn’in kuzeyini tamamen ele geçirmiştir. Bu bölgedeki Arap üstünlüğünün ardından birçok Arap kabilesi daha Umman’a gelip yerleşmişlerdir. Bunlardan biri Adnan kabilesine mensup olan Beni Same Luidi kabilesiydi. Bazı Umman kabileleri ise Bahreyn’deki gibi körfezin doğu sahillerine (Beni el-Cenadi b. Kurka kabilesi ve Beni Selime b. Mâlik b. Fehm kabilesi gibi...) yerleşmişlerdir223. Beni Mâlik b. Fehm kabilesinin Umman’daki varlığı pek fazla uzun sürmemiş ve buradaki hâkimiyeti, Beni Maule b. Şems kabilesinden olan el-Celendî b. Mustekber ailesi ele geçirmiştir224

.

218 S. Ahmed Ali, Tanzîmâtu’l-İktisâdiyye ve’l-İçtimâiyye fi’l-Basra, Bağdat, 1953, s. 87. 219

Belâzurî, Futúh, s. 541-543. 220

San'a şehri ile Hadremevt arasında yer alan ve birinciye dört günlük uzaklıkta Al el-Ğaşîm, Kehlân ve el-Hurme adlarında üç ayrı yol ü-zerinde kurulmuş üç köyden oluşan bir yerleşim merkezidir. Burada yaşayan halk topraklarını Ma'rib barajından gelen sularla yılda üç defa ekebiliyorlardı. Anlatılanlara göre arpanın ekiminden iki ay sonra ürün elde etmek mümkün olabilmekteydi. Hamevî, a.g.e, c. V, s. 41. 221

John Tonsend, Oman The Making of Modern State, Londra, 1975, s. 25. 222 Şakir, a.g.e, s. 61; Nafî, a.g.e, s. 172.

223 Nafî, a.g.e, s. 172. 224 Şakir, a.g.e, s. 61.

Kaynaklar Umman’a bu adı Ezd kabilesinin verdiğini zikretmektedirler. Öyleki bu kabile Yemen’de yaşadığı zaman bunlara ait olan bir vadinin adı Umman idi. Daha sonra Ezd kabilesi buraya gelip yerleşince o vadinin adını buraya vermişlerdir. Yine Umman’ı İslam’dan önce Mazun ve Gabra diye de adlandırmaktaydılar. Umman’ın Ezdliler dönemindeki tarihi Mâlik b. Fehmin Farslılara karşı kazandığı başarının ardından, Farslıları buradan çıkarmasıyla başlamaktadır. Ezd kabilesinin ardından Arapların buraya göçü aynen devam etmiş ve özellikle Beni Curmu Kadayi kabilesi ile Abdu’l-Kays kabilesinden olan aileler gelerek Umman’a yerleşmişlerdir. İslam futuhatı döneminde ise bu kabilelerin İslam ordusu saflarında çok büyük rolleri olmuştur. Bu bölgeye gelen kabileler sürekli hareket halinde olmuş ve her defasında farklı bölgelere göç etmişlerdir225

.

Arapların, Irak bölgesiyle olan ilişkileri, İslamdan çok önceki dönemlere rastlamaktadır. Iraklılar, özellikle Basra Körfezi etrafındaki el-Hîre226, Aynu’t-Temr ve Embâr şehirlerinde yaşamaktaydılar. Birçok Arap kabilesi ise bu şehirlerin etrafındaki Kûfe227

ve Basra228 çöllerinde bedevi olarak yaşamlarını sürdürmekteydiler229.

Araplar, Irak’ta yaşayanları Sevâd kentlerinde (Mezapotamya) yaşayanlar ve çiftçilikle uğraşan (Nabatlar) diye ikiye ayırmaktaydı. Yine bir başka tarife göre Iraklılar toprağı yumuşatıp işletenler ve Sevâd denilen bölgede şehir kuranlar olmak üzere iki kısımdı. Arap Yarımadası’nda kalan Araplarla, Irak’ta kalan Araplar’ın çok güçlü ilişkileri bulunmaktaydı. Ancak bu ilişkiler sürekli değişiklik göstermekteydi. Bazen ilişkiler olabildiğine güçlü ve dostça giderken bazen tam tersine dönüp yerini

225

Şakir, a.g.e, s. 62.

226 Irak’ın İslam öncesi dönemdeki en meşhur şehirlerinden olan el-Hîre, mevki olarak Fırat nehrinin üzerinde ve Bağdat’ın batısında on fersah uzaklıkta kuruluydu. Arap tarihçilerinin Lahmî kralı Nu’mân’a nisbetle Hîretü’n-Nu’mân ve Nişhapur yakınlarındaki Hîre’den ayırmak için Hîretü’l Kûfe adını verdikleri Hîre’den Süryanî kaynaklarında “Arap şehri” olarak söz edilmektedir. Hîreliler’e Hîrî veya Hârî denilmiştir. Şehir ilk defa 240 yılı civarında Sâsânîlerin verdiği kral unvanıyla burada bir devlet kuran Lahmîlerin III-VII. yüzyıllar arasında baş şehri ve büyük bir ticaret merkezi olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Hicrî 12./634 yılda Hz. Ebu Bekr zamanında Halid b. Velîd tarafından fethedilen bu şehir, ilk defa Sâsânî kralı Sâbur b. Hürmüz Zü’l-Ektâf sonra da Abbasî halifelerinden Ebu’l Abbas es-Seffâh tarafından onarılarak başşehir yapılmıştır. Hamevî, a.g.e, c. I, s. 305 vd; Hüseyin Ali ed-Dakûkî, “Hire”,

DİA, İstanbul, 1998, c. XVIII, s. 122; Abdulhalik Bakır, “Erken Ortaçağlarda Irak’ın Meşhur Şehri el-

Hîre”, F. Ü. Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, c. VI, s. 2, Elazığ, 2010, s. 118. 227

Hicrî 17./638 yılda Sa’d b. Ebî Vakkas tarafından askerî bir garnizon olarak kurulan şehir, daha sonraları İslam devletinin en önemli siyasî, iktisadî ve kültürel merkezlerinden biri durumuna gelmiştir. Geniş bilgi için bkz; Abdühalik Bakır, İktisadi ve İdari Yönden Hz. Ali Dönemi, Ankara, 1991, s. 79 vd. 228 İslam fetihleriyle birilikte Hz. Ömer tarafından kurulan Basra (16/637) ve Kûfe (17/638) şehirleri, Irak bölgesindeki iki idarî merkez oldu. Basra valisi Irak’ın güneyinden ve aynı zamanda Ahvaz, Fars, Horasan gibi bölgelerden soruluyken, Kûfe valisi ise Irak’ın orta ve kuzey (İsfehan, Azerbaycan) kesimlerinden sorumluydu. Abdühalik Bakır, “Basra”, DİA, c. V, İstanbul, 1992, s. 110; Casim Avcı, “Kûfe”, DİA, c. II6, İstanbul, 2002, s. 339.

şiddete ve saldırılara bırakmaktaydı. Bunun nedeni ise Irak’ta meydana gelen siyasî ve iktisadî gelişmelerle, kabileler arasındaki anlaşmazlıklardan ve mücadelelerden kaynaklanmaktaydı. Irak bölgesindeki siyasî otoritenin yokluğundan faydalanan Arap kabilelerinden Evs230 ve Kada’a kabilesi, Irak’a gelerek burada bazı yerleri ele geçirmiş ve buraları kendilerine yurt edinmişlerdi. Daha sonraki dönemlerde başka Arap kabileleri de (Eyâd231, Bekr b. Vail, Temim232, Tağlib233, Nemr, Kelb234 ve Esed235), Sevâd (Mezopotamya) adı verilen bölgeye gelmişlerdir236. Özellikle İyad kabilesi üçüncü Milâdî asrın başlangıcında Irak’a gelerek Hîre denilen mıntıkada Fırat nehrinin batısında kalan Basra çölünün orta kısımlarına yerleşmişlerdir. Bu kabilelerin buraya gelmelerinden rahatsız olan Sâsânîler, Arap kabileleri üzerine birçok kez hücumlar düzenlemiş ancak başarılı olmadıkları gibi Bekr b. Vail kabilesinin Kâzima ve Zûkar denilen bölgeye yerleşmesine ve bu bölgede yayılmasına da mani olamamışlardır. Hemdani’nin zikrettiğine göre ise bu kabileye mensub aileler Bahreyn ve Yemame’ye kadar yayılmışlardı237

.

Bir diğer Arap kabilesi olan Temim’ler ise Basra çöllerinde ve Kûfe’nin bazı mıntıkalarında yayılmışlardı. Bu kabilenin Irak’a gelmesi ise Milâdî altıncı asra dayanmaktadır. Özellikle yedinci asırdan itibaren bu kabilenin bu bölgedeki sayısı

230 Medine'de ensarı meydana getiren Kahtân kökenli bir Arap kabilesidir. Geniş bilgi için bkz; Hüseyin Algül, “Evs”, DİA, c. XI, İstanbul, 1995, s. 541-542.

231 Kahtan’a dayanan el-Ezd’e bağlı Mezıkıyâ oğullarından bir koldur. Kabile kurucusunun tam adı Eyâd b. Sûd b. el-Hucr b. İmrân b. Mezıkıyâ’dır. Aslında Eyâd kelimesi, bir havuzu güçlendirmek ve onu yağmur suyundan alı koymak için etrafına verilen toprak anlamına gelmektedir. Abdulhalik Bakır, Hîre, s. 118. Ayrıca bkz; Ahmed b. Ali el-Kalkaşandî, Nihâyetu’l Ereb Fi Ma’rifeti Ahvâli’l-Arab, Beyrut, 1984, s. 95-96.

232 Adnan’a dayanan Tâbiha’ya bağlı bir kabiledir. Kabilenin kurucusu Temîm b. Mürr b. Tabiha ‘nın Zeydü Menât ve Amr b. el-Hâris adında iki erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Anılan kabile mensuplarının ikamet yeri Necid bölgesi idi; ancak daha sonra onlar Basra ve el-Yemâme’ye göç ettiler, onlardan bir kısmı da Kûfe’ye yerleşti. Ancak onlar burada da kalmayarak başka şehirlere gittiler. Bakır, Hîre, s. 118. Ayrıca bkz; Kalkaşandî, a.g.e, s. 177-178.

233 Adnan’a dayanan Vâil b. Rabi’den bir kabiledir. Kabilenin kurucusu Tağlib’in Ganm, Evs ve İmran adlarında üç erkek çocuğu dünyaya gelmiştir. Kabilenin ana vatanı el-Cezire bölgesinin Sincâr ve Nusaybin yakınlarında idi. Onların bu yurdu Diyâru Rabi’a olarakda adlandırılmaktaydı. Kabilenin Bizans’a yakın olması sebebiyle mensupları din olarak Hıristiyanlığı seçmişlerdir. Cahiliye dönemi şairlerinden olan ve bin beytlik mu’allekat’ı (Kâbeye asılan) bulunan Amr b. Kelsûm bu kabile mensuplarındandı. Bakır, Hîre, s. 133; Hamidullah, a.g.e, c. I, s. 395; Kalkaşandî, a.g.e, s. 176.

234

Kudâ’a kabilesine bağlı bir koldur. Onların oturduğu merkezi bölge Dûmetu’l-Cendel idi ki Arabistan’ın en kuzey tarafına isabet eder ve bugün Cevf adıyla anılmaktadır. Hamidullah, İslam

Peygamberi, c. I, s. 525-526; Bakır, Hîre, s. 133.

235 Tayy kabilesinin komşuları olan Benû Esed’ler büyük bir kabile idi. Kültür seviyeleri hayli yüksek olan bu kabile, Arabistan’ın göçmen kabileleri içinde ilk demir sanatkârını (Hâlik İbn Esed) çıkarmıştır. Hâlik İbn Esed, daha sonra Benûl Kayn diye anılan ve “demir döven oğulları” manasına gelen kabilenin en büyük ceddidir. Hamidullah, a.g.e, c. I, s. 521.

236 Bekrî, a.g.e, c. I, s. 81-88. 237 Hemdanî, a.g.e, s. 289.

oldukça artış göstermiştir. Sâsânîler bu kabilenin bu bölgede yerleşmesine özellikle müsade etmişlerdi. Ama Kuda’a ve Beni Kelb kabileleri Irak’a üçüncü yüzyılda gelmiş ve Enbar şehriyle Tikrit taraflarına yerleşmişlerdir. Bu bölgeye gelen bir diğer Arap kabilesi ise Kûfe çöllerine yerleşmiş olan Esed kabilesidir. Arap kabilelerinin bu bölgede kısa zamanda sayılarının artmasının en önemli sebebi ise burada ki siyasî otoritenin zayıflığından kaynaklanmaktaydı238

. Sâsânîlerin kurulması (M.S. 225)239

ve bu bölgeye gelmeleriyle birlikte, Araplarla-Sâsânîler arasındaki mücadeleler de başlamıştı. Sâsânîlerin öncelikli hedefleri Arap kabilelerini bu bölgeden çıkarmak ve yayılmalarını önlemekti. Bu nedenle tampon bir bölge olarak Hîre şehrini kurmuş ve böylece Arapların ilerleyişini engellemek istemişlerdi. Belli bir zaman her ne kadar bunda başarılı olmuşlarsa da, altıncı yüzyılda Arapların Sevâd taraflarına gitmelerine engel olamamışlardır. Daha sonraki dönemlerde ise Hîre şehri tamamen Arapların eline geçmişdir. Hîrenin halkı, başta Temim olmak üzere Tayy240

, Ezd, Lahm241, Gassan, Kind, Beni Hâris ve diğer Arap kabilelerinden oluşmaktaydı242. Bu kabilelerden Temim dışındaki diğer kabilelerin hepsi Yemen tarafından gelen Arap kabileleriydi. Ayrıca Tenuh243

adı verilen ve Hîre ile Enbâr244

238 Bekrî, a.g.e, c. I, s. 88. 239

Sâsânîlerin kuruluşu ile ilgili geniş bilgi için bkz; Altungök, Sâsânî Devleti, s. 5 vd.

240 Asıl vatanı Yemen olan bu topluluk, Kehlân’a bağlı bir kabile olup, kurucusu Tayy b. Üded b. Zeyd b. Yeşcüb b. Arib b. Zey b. Kehlân’dır. Kabile kurucusu Tayy’ın, Katre ve el-Gavs adında iki erkek çoçuğu vardı, aşinin adı ise Adiye b. El-Âmirî idi ve o Mehre kabilesindendi. Hz. Peygamber’in sahabisi Zeydü’l-Hayl b. Mühelhil bu kabile mensubu olup, Tayy heyeti ile Medine’ye gelmiş ve Müslüman olunca da Zeydü’l Hayr adını almıştır. Kabile Yemen’de yaşıyordu, fakat daha sonra buradan göç ederek çeşitli bölgelere dağıldılar ve İslam fetihlerinde önemli görevler ifa ettiler. Abdulhalik Bakır, Hîre, s. 129; Hamidullah, İslam Peygamberi, c. I, s. 518.

241 Kehlan’a dayanan bir kabiledir. Aslında anılan Lahm, Kinde’nin amcası Cüzâm’ın kardeşidir. Bilindiği gibi, Lahmilerin Irak’taki el-Hire şehrinde devletleri vardı. Aynı zamanda onların neslinden Endülüste’deki İşbiliyye’de bir devletleri bulunmaktaydı; o da Abbâd oğulları devletidir. Bakır, Hire, s. 131. Ayrıca bkz; Kalkaşandî, Nihâyetu’l Ereb, s. 367.

242

Bekrî, Mu’cem, c. I, s. 89.

243 Kahtan’a dayanan bir kabile olduğu söylenmektedir. Diğer bir rivayete göre bu kabile Kudâ’ya dayanır. Bu kabilenin Nizâr, Ahlâf ve Fehmi adında üç kolu vardı; ikinci kola el-Ahlâf denilmesinin sebebi, onların Şam bölgesindeki bir yerde ikamet etmeye yemin etmeleridir. Bu kabile mensupları Melek b. Nuheyr b. Amr b. Fehîm b. Temullâh b. Eses b. Vebere b. Tağlib b. Hulvân ile Mâlik b. Nasr’ın amcası Mâlik b. Fehm’in yanında kalmaya karar verdiler. İbn Said’e göre bazı kimseler Tenuh ismini Bahreyn’de ikamet eden ez-Zacâ’ime ve Devs kabilelerine vermektedirler. El-Hamdanî ise Suriye’de bulunan el- Ma’arre şehrinin, Tenûh kabilesinin yoğun bir şekilde yaşadığı bir yerleşim merkezi olduğunu belirtmektedir. Bakır, Hîre, s. 128. Ayrıca bkz; Kalkaşandî, Nihâyetu’l Ereb, s. 178.

244 Bugükü Bağdat’a 70 km. mesafede bulunan Enbâr, Bağdat’ın batısında, Fırat nehrinin ise sol sahilinde yer alan bir şehirdi. Yakınından Fırat’ı Dicle’ye bağlayan iki büyük kanalın geçmesi sebebiyle büyük bir ehemmiyeti olan Enbâr şehri, Farslılar tarafından Feyrûzsâbûr olarak adlandırılmaktaydı. Sâsânî imparatorluğunun mühim bir erzak ve silah deposu olan Enbâr, ilk defa Sâsânî hükümdarı Sâbûr b. Hürmüz Zü’l Ektaf tarafından onarım gördü. Daha sonra Abbasî halifelerinin ilki olan Ebu’l Abbas es- Seffâh bu şehirdeki binları yeniledi, yeni kasırlar yaptı ve öldüğü güne kadar da burada ikamet etti. Anılan şehir hicretin on ikinci yılında Hz. Ebu Bekr döneminde Halid b. Velîd tarafından fethedildi. Bkz;

şehri arasında yaşamakta olan bir diğer kabile daha vardı ki bu kabile daha sonra diğer kabilelerle birleşerek Ahlâf adını almıştır. Sâsânîler, Irak ile savaşıp bu bölgeyi hâkimiyetleri altına aldıktan sonra bu bölgede yaklaşık 400 yıl hüküm sürmüşlerdir. Iraktaki hâkimler sınıfını, Farslılar ellerinde bulundurmuşlar ve bunlar özellikle Dicle nehrinin doğusunda kalan şehirlerde yaşamışlardır. Farslıların, Sevâd (Mezopotamya) bölgesi diye bilinen yerin batı tarafındaki, Uyunu’t-Taf, Eblehe (Ûbulle), Hîre, Azib, Kadisiye, Aynu’t-Temr ve Enbâr şehirlerinde askerî kuvvetleri bulunmaktaydı. Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan ve Sevâd diye adlandırılan bölgede ise Farslılar yaşamaktaydılar. Farslılar herne kadar bu bölgede uzun bir zaman hüküm sürmüş olsalarda burada kalıcı olarak yaşama arzusunda olmamışlardı. Çünkü burası kendi kültürlerine uzak bir yapıya sahipti, bu yüzden sadece buranın zenginliklerinden faydalanmakla yetinmişlerdi. Sâsânîler, Irak’ta yaşayan Araplar ile diğer bölgelerde yaşayan Arapların birleşmesini önlemek için buradaki kabileler arasında sürekli ihtilaf çıkarmakta ve onları birbirine düşürmekteydi. Özellikle el-Uyûn ve el-Abar kabilelerinin üzerine çok kanlı hücumlar yapılmasına zemin hazırlamışlardı245. Nitekim daha önce bahsettiğimiz üzere Hîre şehri de, Arapların yayılmasını önlemek ve Arapları birbirine düşürmek için kurulmuş bir şehirdi. Fakat tüm bunlara rağmen Hîre şehri neticede Arapların toplanma merkezi olmuştur. Böylelikle Irak’taki Araplar ile Arap Yarımadası’nda kalan Arapların birbirleriyle olan ilişkileri İslam’ın bu bölgeye gelmesine kadar 17/638 devam etmiş ve Nitekim İslam futuhatı bu Arapların desteğiyle gerçekleşmiştir246

.

Ahvaz civarında da tıpkı diğer doğu Arap mıntıkalarında (Bahreyn, Umman) olduğu gibi eski dönemlerden itibaren birçok Arap kabilesi yaşamıştır. İslam’dan önceki dönemlerde Beni Hanzala kabilesi en eski kabilelerden biri sayılmakta olup bunlar Ahvaz’da yaşamışlardır. Sonradan ise bu bölgeye Beni Kâb, Beni Nemr, Beni Kelb, Beni Esed, gibi birçok kabile göç etmiştir. Sonraki dönemlerde de bu hicretlerin arkası kesilmemiş ve Temim, Ehlaf, Beni Taraf gibi başka kabilelerde gelerek burayı iskân etmişlerdir247

.

Sâsânîler 241 yılında bu bölgeye girerek burayı işgal etmiş ancak bu durum