• Sonuç bulunamadı

Basra Körfezi; hem coğrafi konumu, hem de gelişmiş iktisadî yapısı ile kendi başına bir dünyaydı. Basra Körfezi sadece bir ticâret merkezi veya deniz yolu değil, aynı zamanda hem ticâret merkezlerinin en önemlisi, hem de adeta bir dünya çarşısıydı418. Yeryüzündeki önemli iki iç körfezden birisi olan Basra Körfezi, sahillerinin uzunluğu, coğrafi ve beşeri özellikleri, ticarî hareketliliği ve pek çok beldeyle ilişkisi olması nedeniyle diğer körfezlere oranla daha fazla ön plana çıkmıştır. Basra Körfezi’ne uzanan bu beldelerdeki insan toplulukları, sadece körfezin sahillerini değil, aynı zamanda onun coğrafi konumunu da göz önünde bulundurarak, bu büyük merkezin bütün bağlantılarından ve nimetlerinden istifade etmeye çalışıyorlardı. Müslüman Araplar, doğu ticâretinin ana merkezinde oldukları için bu bölgedeki ticâretin efendileriydi. Özellikle bu bölgeye gelen ticâret mallarının nakli ve ulaştırılması konusunda aracı görevi üstlendiler. Diyebiliriz ki Akdeniz’de ve Avrupa’da; Ceneviz, Venedik, Floransalılar ve diğerlerinin yapmış olduklarını, doğuda Müslüman Arap denizcileri gerçekleştirdiler. Bu yüzden hem doğu ticâretinin kara taşımacılığını oluşturan ticarî kervanlar, hem de Basra Körfezi’ni uzak noktalara bağlayan deniz ağı, burayı dünya ticâretinin ana merkezi haline getirdi.

Basra Körfezi, diğer bir adıyla Halicu’l Arabî, karasal olarak doğu ticâretine başlıca üç ana yoldan ulaşmaktaydı. Başkent Bağdat’tan, ülkenin diğer taraflarına uzanan bu üç ana-yol hattı ve bu hat boyunca konuşlandırılmış menzilhâneler (istasyon, sikke, ribat, kubbe… vs.) bulunuyordu. Bu menzilhanelerin sayısı 132-232/750-847 yılları arasında yaklaşık 900’den fazlaydı419

. Bu üç ana yola, deniz yolu da eklenince doğuda yapılan ticârette en büyük payı Basra Körfezi alıyordu. Körfezin doğudaki bu ticârete kaynaklık edişi, aynı zamanda üretilen ticâret mallarının çarşı ve pazarlardaki kontrolünde de söz sahibi olmasını sağlıyordu. Coğrafi taksimat yönünden birinci menfezi (yol), Basra Körfezi’nin doğu sahilleri meydana getirmekte ve Fars

418 Abdulaziz Hüseyin, el-Halicu’l Arabî ve’l Kuveyt, Kuveyt, 1965, s. 50.

419 Mehmet Aykaç, Abbâsi Devletinin İlk Dönemi İdarî Teşkilâtında Dîvânlar (132-232/750-847), Ankara, 1997, s. 60. Ayrıca bkz; Hurdâzbih, Mesâlik, s. 153; Muhyî Hilâl es-Serhan, a.g.m, s. 161-182.

beldelerinden yapılan ticâret bu sahillerden gerçekleşmekteydi. Bu sahil; Zağros dağları ismiyle bilinen dağ silsilesinin hemen yamacında yer alan dar bir sahildi. Bu uzun sahil yolunda pek çok kıvrımlar ve iki körfez bulunmaktaydı. Yine hemen gerisinde ise yüksek kaya kütlelerinin yer aldığı tepeler bulunuyordu. Bu tepeler hemen sahilin gerisinden yükselmeye başlıyor ve buranın yüksekliği bazı yerlerde bin adım mesafeye ulaşıyordu. Yine bu kayalık bölgelerde dalgalar sonucu oluşmuş pek çok falez420 meydana gelmişti421

. Bölgenin coğrafi yapısı, iç kısımlardaki yaşamsal etkenleri de tesiri altına alarak buradaki sahili kendi gerisinde bulunan uzun vadiler kanalıyla Zağros dağı mıntıkasına bağlamaktaydı. Basra Körfezi’nin coğrafi konumu, doğu sahillerini büyük kafileler yoluyla, İran’ın ortasına, kuzeyine, Hind yöresine ve Çin’in batısına kadar çok geniş bir alana bağlamaktaydı. Diğer bir yönden ise bu coğrafi konum, deniz yolunun eksikliklerini tamamlayıcı ve orada karşılaşılan güçlükleri ortadan kaldırıcı imkânlar sunmaktaydı. Bir anlamda Fars sahilinin, doğu ticâretine karasal yönden bağlanmasını mecburi hale getirmekteydi422

.

Bu karasal yollar, Abbasî yönetimi boyunca sürekli artış gösterdi. Çünkü Fars sahilini kullanan Uzakdoğu tacirleri nispeten bu yolu daha az kullanmaya başladılar. Neticede artan bu kara yolları Çin ve Hind bölgesine en kısa yoldan ulaşma imkânı veren Basra Körfezi’nin öneminin artmasına vesile oldu. Hind, Çin, Fars, Umman, Yemame ve Bahreyn’den gelen tüccarlar, ticarî turlarının son noktası olarak İslam devletlerinin başkenti olan Bağdat’a, nehir gemileri yoluyla da ticarî mallarını nakletmek için Basra’ya gelmekteydiler. Rivayete göre Halife Ebu Cafer el-Mansûr, bulunduğu coğrafi konumun önemine vurgu yaparak; “ Dicle nehri, Çin ile bizim aramızda hiçbir engel teşkil etmez. Çünkü denizden gelen her şey bize ulaşır” demekteydi423. Bütün bunların yanı sıra Bağdat; Bizans, Suriye, Mısır ve Akdeniz havzasından buraya gelen malları, Uzakdoğu ülkelerine gönderiyordu. Bu durum Basra Körfezi’nin konum itibariyle ne derece önemli bir mevkide olduğunu açıkça göstermektedir.

Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz üzere Basra Körfezi’ndeki kara yollarından üç tanesi oldukça şöhretliydi. Bunlar, Fars sahilinin güneyinden, ortasından ve

420 Deniz veya göl kıyılarında suyun hemen önünde yükselen dik kayalıklar için kullanılan falez tabiri, Fransızca falaise kelimesinden türemiş olup, Türkçe karşılığı yar’dır. İzbırak, a.g.e, s. 126, 335.

421 Wilson, Persian Gulf, s. 2-3. 422 Huzayyin, a.g.e, s. 16-17.

kuzeyinden geçmekteydi. Bu üç yol, Hemedan’dan424, Rey şehrine kadar uzanan büyük bir yolda birleşmekteydiler. Buradan itibaren ticâret kervanlarının yolu, Fars sahillerinden başlayan ve Hazar Denizi’nin alçak sâhiliyle, İran’ın kuzeyindeki platoları birbirinden ayıran dağ silsilesi Elburz dağı ile Himalayalar‘ın uzantısı olan Hindikuş sıradağı arasındaki Horasan425

düzlüklerinden geçen yeni bir yola tabi olurdu. Bu durum Türkistan yoluyla Çin’e ya da Kâbil vadisi yoluyla Hindistan’a girinceye kadar bu tek hat üzerinde aynen devam ediyordu426

.

Basra Körfezi’nin doğudaki ticarî pazarlara ulaşabildiği ikinci menfez, körfezin batı sahilleri boyunca uzanan ve yer yer doğuya doğru kaymış olan tümsekleriyle Arap Yarımadası’nı andıran bir menfezdi. Bu kısım, Fars sahiline yakınlığı nedeniyle çok daha canlı ve kalabalıktı. Arap sahillerine ve Arap Yarımadası’nın içlerine kadar uzanma imkânı veren bu yol, her ne kadar bir takım doğal engel ve yükseltileri barındırsa da, burada ki yolculuk yüksek dağlardan oluşan Fars yoluna göre daha kolay ve daha rahattı. Basra Körfezi’nin batı sahili boyunca uzanan bu coğrafi engel ve yükseltiler “ed-Dehna” ismiyle bilinmekteydi. Bu bölge kumluklardan oluşmakta ve Araplar arasında “en-Nufud”427

ismiyle bilinen çöle dayanmaktaydı. ed-Dehna’nın kumluk çizgisi, komşu Arap sahillerinin önü sıra uzanarak onları uzunlamasına yarmış ve onların denizciliğe olan uygunluğunu artırmıştır. Ayrıca ed-Dehna’nın Fars sahillerine yakınlığı, denizcilikte buranın tercih edilmesine de vesile oldu. Çünkü Araplar’ın bu kumluk sahilleri, gemilerin yaklaşmasına imkân sağlayan birçok Körfez barındırmaktaydı. Özellikle de ortaçağ üslubuyla yapılmış olan yelkenli gemilerin (derinliği az olan ve suya batan kısmı fazla olmayan), bu kumluk yapıdaki sahillere yanaşması çok rahattı. Basra Körfezi’nin bu sahil yapısından dolayı deniz ticâreti burada canlı bir görüntüye sahipti428. Sahilden yapılan ticâret sayesinde meydana gelen bu canlılık, Arap Yarımadası’nın içlerine doğru ilerleyen yolların, kolaylıkla bu sahillere bağlanması neticesini doğurdu. Bu iç yollar ise çoğunlukla “ed-Dehna” çölünden geçmekte olan tabiî yollardı. Burası pek çok dar kumluk çizgiden oluşmakta ve bu çizgilerin arasını ise kayalıklardan oluşan yeryüzü şekilleri bölmekteydi. Bu

424

Kazvinî, Âsâr, s. 483-487.

425 İran’ın kuzeydoğusunda yer alan geniş coğrafi bölgeye verilen addır. Bkz; Osman Çetin, “Horasan”,

DİA, c. XVIII, s. 234.

426 İbn Rüste, a.g.e, s. 163-164; İbn Havkal, a.g.e, s. 379-380; Şerif, Şarku’l Evsat, s. 23. 427

Bugünkü Suudi Arabistan toprakları içinde yer alan Hicaz’ın doğusunda Necid Çölü, buranın güneyinde ise Dehna veya Rubül Hali Çölü yer almaktadır. Nüfud Çölü ise buranın doğusunda yer almaktadır. Cevad Ali, a.g.e, c. I, s. 150. Bkz; ansiklopedi.bibilgi.com/Suudi-Arabistan

bölgenin her yerinde bu kumluk çizgilerin kalınlıkları aynı değildi; içlerinden özellikle birkaç tanesi Basra Körfezi’nin Arap sahiliyle, Arap Yarımadası’nın içlerindeki büyük ticâret yollarını birbirine bağlamaktaydı429

. ed-Dehna’nın yollarından biri olan Ahsa430 sahillerinden (Bahreyn-Katar- Kuveyt) Yemame topraklarına (Kuzeyinde ve batısında Hicaz, doğusunda Basra Körfezi, güneyinde ise Yemen yer alır) kadar uzanan bir yol vardı ki burası oldukça meşhurdu. Bu yol Basra Körfezi sahillerini, Yemame431 vadilerine kolayca bağlamaktaydı. Daha sonra ikiye ayrılan bu yol, son olarak Necran432 yakınlarında, Şam’ın kuzeyi ile Yemen arasında uzanan büyük bir ticarî yolda birleşmekteydi. Bu yol aynı zamanda Arap Yarımadası’nın batı tarafından geçmekteydi. Zikrettiğimiz her iki yolun birleşmesi, Basra Körfezi ticâreti ile Yemen ticâretinin birlikteliği sonucunu doğuruyor ve neticede bu bölgelerden her biri, diğerinin ihtiyaç duyduğu ticarî mallara kaynaklık ediyordu433.

Basra Körfezi’ndeki bu ikinci menfezin, böyle bir canlılığa sahip olmasına en çok yardım eden hususlardan biri şüphesiz ki Umman halkının buradaki çabaları oldu. Çünkü Ummanlıların bulunduğu coğrafya, onları denizcilik faaliyetleriyle uğraşmaya ve hayatlarını bu şekilde idame ettirmeye sevketti. Nitekim onların hemen arkalarında yükselen dağlar ve dağların hemen ardı sıra uzanan uçsuz bucaksız çöller, Ummanlıların ana kara ile olan bağlantısını ciddi manada engellemekte ve onları deniz ile meşgul olmaya mecbur etmekteydi. Bu nedenle Umman halkı, Basra Körfezi’nin ticarî hayatında önemli bir parça haline geldiler. Umman, Basra Körfezi’nin batı sahilindeki ticâretinin ana merkezlerinden biriydi. Basra’dan gelip Hind, Çin ve Doğu Afrika yönüne gidecek gemileri karşılıyordu. Deniz ticâretinde eski dönemlerden itibaren önemli rol oynayan Ummanlılar bunu XVI. asrın başlarına kadar sürdürmüşlerdir. Körfezin alt tarafında yer alan Umman; Maskat, Suhâr, Kalahât gibi liman ve şehirleriyle, Uzakdoğu’dan gelen malların karşılanmasın da ve diğer bölgelere aktarılmasın da oldukça önemli bir göreve sahipti. Umman, Çin’den başlayıp Basra Körfezi’nin her iki yakasına düşen şehirlere kadar uzanan meşhur ana ticâret yolunun üzerine düşmekteydi. Çin, Hindistan ve Doğu Afrika’dan gelen gemilerin iskelesinin

429 Dehna: İslam öncesi Arapların kullanmış oldukları bir yol idi. Geniş bilgi için bkz; Cevad Ali, a.g.e, c. I, s. 150; İbrahim Şerif, Mevkiu’l Coğrafiyu’l Irak, c. I, s. 184- 205.

430 Hemdanî, Cezîre, s. 138; Hamevî, a.g.e, c. I, s. 138, 347. 431

Geniş bilgi için bkz; Hamevî, a.g.e, c. V, s. 300-304.

432 Yemen’in Mekke tarafına düşen yerlerinden olup, Mekke’ye yedi merhalelik konaklıktadır. Hamevî,

a.g.e, c. V, s. 266, 308.

bulunduğu büyük bir bölge olan Umman, bu yönüyle Basra Körfezi’ndeki en büyük alana sahipti434. Umman, hurma ağaçları, bostanları ve çeşitli meyveleri, buğdayı, arpası, pirinç’i ve şeker kamışı bol olan bir yerdi. Darb-ı mesellerde, kim rızık yönünden sıkıntı çekiyorsa, Umman’a gitsin sözü vardır. Buranın sahillerinde inci dalma yerleri bulunuyordu. İnci dalıcılığı ise genelde Umman’ın sahil şehirlerinden olan Kalahât’ta yapılmaktaydı. Oldukça büyük bir araziye sahip olan Umman’da, pirinç üretimi yapılmıyor, ancak Hindistan’dan bol miktarda pirinç ithal ediliyordu. Burası dünyanın ilginç yerlerinden biri olup nar, üzüm, ceviz, şeftali, mışmış ve muşmula gibi meyvelerle doluydu. Ayrıca bu ülkede gül, safran435, mersin, nergis… vb. kokulu çiçekler de yetiştiriliyordu436

.

Ummanlılar, Basra Körfezi’nin güney sahilleri boyunca yaptıkları denizcilik faaliyetleri sayesinde Yemen beldelerini Basra Körfezi’ne bağlamaktaydılar. İşte bu nedenle Müslüman coğrafyacılar437

Basra Körfezi’nin batıdaki son sınırını Aden438 vadisi olarak kabul etmişlerdir.

Basra Körfezi’nin doğu ticâretine yönelik üçüncü menfezi ise, kuzey yoluyla Irak beldelerine kadar ulaşan bir bağlantıdan meydana gelmekteydi. Bu yol, özellikle

434 Şâmî, a.g.m, s. 102 vd.

435 Sonbaharda yaprak sürerek mor çiçek açan soğanlı tarım bitkisinin kurutulmuş dişi organ, boyuncuk ve tepeciklerinden yapılan ve yemeklere renk ve çeşni vermede kullanılan bir baharat çeşidi olmakla birlikte, ilaç ve boya yapımında da kullanılmıştır. Batı Asya kökenli bu bitkinin yapraklarından, sarı, filizi yeşil, mavi, nefti ve kahverengi renkler elde edilmekte olup, pamuk ve özellikle de yün ipliklerinin boyanmasında safran önemli bir yer tutmuştur. Bkz; Utku, a.g.e, s. 426. Safran, ağırlıklı olarak Suriye, İran’ın güneyi, Hemedan, Isfahan, Azerbaycan, Meccane ve Yemen’de yetiştiriliyordu. Abdulhalik Bakır,

Dokuma Sanayi, s. 817. Arapça’da za’feran olarak bilinen safrandan, iştah açıcı ve yatıştırıcı gibi

özellikleri nedeniyle eczacılıkta eskiden beridir istifade edilmiştir. Yaygın olarak yetiştirilebilmesine rağmen, az miktarda üretim için çok sayıda bitki gerektiğinden her yerde ticarî bir önemi haiz olamamaktadır. Yemeklere renk katmak için kimi zaman aspir bitkisinden elde edilen yalancı safran kullanılmıştır. Mayıs ve Haziran’da Ekime hazırlanmış toprağa ekilir; güzün de çiçekleri toplanırdı. Çiçeklerin ortasında bulunan sarıya çalan kiremit renkteki liflerin toplanıp rüzgârdan uzak bir yerde kurutulmasıyla safran elde edilmiş olurdu. Kırmızı bir gülü, kökünde az mayası ve keskin kokusu bulunan safran, daha ziyade Kum ve Kâşân şehirlerinde üretilmekteydi. “Castî” za’ferânının ateşte çok güzel koktuğu bilinmektedir. Bkz; Utku, a.g.e, s. 426.

436 Habib el-Cünhânî, “İslamın İlk Asrında Dünya Ticâretinin Canlanmasında Umman’ın Rolü” (çev. Abdulhalik Bakır, Ortaçağ Tarihi Ve Medeniyetine Dair Çeviriler I), Ankara, 2008, s. 695; Şâmî, a.g.m, s. 102 vd.

437 İbn Rüste, a.g.e, s. 96; Bekri, Mesâlik, c. I, s. 182; İdrisî, a.g.e, c. I, s. 54; Makdisî, a.g.e, s. 73. Ebü’l Fida, Takvimü’l Buldân, s. 92; Kalkaşendî, Subhu’l-a’şâ, c. V, s. 10; Kazvînî, Âsâr, s. 101 vd.

438

Yemen’de Hind denizi sahilinde meşhur bir liman şehri olup, suyu ve merası bulunmamaktadır. Buranın halkı şehirden bir günlük uzaklıkta yer alan bir pınardan suyunu temin eder; buna rağmen içtikleri su kalitesizdir. Burası aynı zamanda Hindistan’dan gelen gemilerin önemli bir limanı durumundadır ve her şeyden önce bir ticâret şehridir; Arapların en eski panayırları burada kurulurdu. Halkı Hârûn’un oğullarından oldukları söylenen Murebbûn ve Cemâcimiyyun gruplarından oluşmaktadır. Adının, Aden b. Sinân b. Nefîşân b. İbrahim’den geldiği söylenmektedir. Ancak başka bir rivayete göre, Habeşistanlılar gemileriyle buraya çıkarma yapmışlar, dolayısıyla da çıktık anlamına gelen “Adevnâ” kelimesine dayanarak buraya Aden adını vemişlerdir. Aden ile Yemen’in başşehri San’a arasında 64 fersahlık bir mesafe vardır. Hamevî, a.g.e, c. IV, s. 100; İbn Batuta, a.g.e, s. 171.

Abbasîler döneminde çok önemli bir yere sahip oldu. Bunun sebebi ise o dönemde buradaki doğal yapının, söz konusu sahile hem karadan hem de denizden farklı bölgelere bağlanabilme imkânı sunmasıydı. Nitekim Fırat ve Dicle nehirleri, Basra Körfezi’ne doğal bir yoldan bağlanma imkânı sunuyordu439

. Bu iki nehirden her biri, Körfez için önemli birer giriş noktası olup, Bereketli Hilal bölgesindeki ticarî noktalara ve Akdeniz’in doğu kısımlarına Uzakdoğu’dan gelen malların nakledilmesi imkânını sunmaktaydı440. Yine Fırat ve Dicle nehirlerinin sahilleri boyunca devam eden yollar, karadaki kervanlar için de önemli birer yol oldu. Çünkü bu iki nehrin bazı kısımlarında akıntıdan ve doğal şekillerden dolayı nehir yolculuğu ve taşımacılığı, neredeyse imkânsız hale gelmekte ve özelliklede Fırat nehri bu konuda daha zor şartlar içermekteydi. Bu nedenle Fırat’ın batı çizgisi boyunca uzayan kervan yolları bulunmaktaydı. Bu yollar boyunca kervanların su ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için birçok su kuyusu441 kazılmıştı442. Öyle ki o dönemde bu kuyuların başında kısa süreli ticarî alış verişler gerçekleştirilmekte ve bu yerler birer canlı ticâret merkezi görünümü arz etmekteydiler443. Bu su kuyuları, Basra Körfezi’ndeki ticâretin yaygınlaşmasında, revaç bulmasında, ticarî mallarının el değiştirmesinde, ürünlerinin çarşı pazarlara ulaştırılmasında ve dolayısıyla bu üçüncü menfezin de diğer iki yol kadar önem kazanmasın da yardımcı olmuştur. Asya’nın ortalarından gelen ticâret kafilelerinin yolları, Dicle ve Fırat sahillerinde birbirleriyle kesişmekteydi. Ayrıca Şam beldelerine gidecek olan kafilelerde yine buradan hareket etmekteydiler. Bu ticarî yol ağı, hem Basra Körfezi’nin su taşımacılığına, hem de kara taşımacılığına ayrı bir değer ve canlılık kazandırıyordu.

Buraya kadar açıklamış olduğumuz bu üç menfez, Basra Körfezi’nin ticâretinde birbirinden bağımsız düşünülemeyecek üç önemli ticarî güzergâhtır. Özelliklede ortaçağ boyunca aktif bir halde devam eden deniz taşımacılığı sayesinde ticâret ayakta

439 Adevî, Devletu’l İslamiyye, s. 137-143. 440

Alâ, Coğrafiyatü’l Alemî’l İslamî, s. 16-17; Huzayyin, a.g.e, s. 9-11.

441 Arap Yarımadası’ndaki kervanların güzergâhını genellikle su kuyuları belirliyordu. Bu güzergâh boyunca gelip geçen çok olduğu için buralar oldukça emin yerlerdi. Arabistanda bu özellikleri taşıyan iki ana yol vardı. Bunlardan birisi, Kızıldeniz sahilini takip edip kuzeyden güneye doğru uzanmaktaydı. Bu yoldan kuzeyde, kuzey-doğuya, Suriye tarafına, güneydoğuda da Mısır ve Filistin tarafına yollar ayrılıyordu. Bu yol güneyde Hadramut sahili boyunca ilerliyordu. İkinci yol ise Kızıldeniz’den Basra Körfezi’ne uzanıyor ve Mekke’den geçiyordu. Yarımadanın tam ortasında ikiye ayrılıyor, birisi kuzey- doğuya gidiyor ve Şattu’l-Arab’a ulaşıyordu. Diğeri ise günye-doğuya yöneliyor, Dubâi, Maskat ve Zufâr’a uğrayarak Basra Körfezi boyunca devam ediyordu. Bkz; Ahmet Çelebi, “Tarihu’l-İslâmî ve’l- Hadârati’l-İslâmiyye”, D.G B.İ.T, c. I, İstanbul, 1992, s. 141.

442 Hasan İbrahim, a.g.e, c. III, s. 136-137. 443Şerif, a.g.e, c. I, s. 68-69.

durabilmiş ve Basra Körfezi de bu konuda en büyük görevi üstlenmiştir. Ortaya koymuş olduğumuz tablodan anlaşılmaktadır ki; gerek deniz yolları, gerekse Basra Körfezi’ni doğu ticâret kaynaklarına ulaştıran bu üç menfez, körfezin tarih boyunca ne denli bir öneme sahip olduğunu açıkça göstermektedir. Özellikle de, Abbasîler döneminde bu daha belirgindir. Basra Körfezi, istikrar ve emniyet açısından tarihteki en görkemli devrine Abbasî hilâfetinde şahit oldu. Abbasîlerin, ticâreti geliştirmek adına, tüccarları deniz korsanlarından korumaları ve yine ticarî malları korumak için sigortacılık sistemini başlatmaları vb… gibi birtakım faaliyetlerin neticesinde, Basra Körfezi’nin canlılığı ve cazibesi daha da artmış ve adeta bu dönemde altın çağını yaşamıştır.