• Sonuç bulunamadı

Sultan Mes’ûd Nişabur’da iken Gazne’de başkaldıran askerler kardeşini esir almıştır. Sultan Mes’ûd bu durumu haber alınca Hacib Ali’nin ordusuyla Herat’a gelmesini emretmiştir. Hacib Ali de Gazne hazinesinden bol miktarda para ve Hintli bir orduyla Sultan Mes’ûd’a ulaşmıştır. Herat şehrinde görkemli bir törenden sonra Sultan Mes’ûd tahta oturmuştur. Abbâsî Halifesinden bir mektup daha almış ve Kadir Billâh, "babanın doğu ve batı toprakları sana aittir” demiştir. Ayrıca Nâsirüddin ve Hafiz İbadduddin lakabını vermiştir.116

a-Sultan Mes’ûd’un İdareyi Ele Alması

Mes’ûd, Gaznenin ileri gelenleriyle konuşup onların tam desteklerini almıştır. Kendinden ve çevresinden emin olduktan sonra Hacib Ali’yi ve kardeşini tutuklayarak mallarına el koymuştur. Mes’ûd “ Hacib Ali haddini aşmış kendine göre sultan seçer veya azleder” demiştir ve Altuntaş’a teslim ederek asla canına zarar gelmemesini söyledi.117

Sultan Mahmud hayattayken Mes’ûd ile aralarını bozan kişileri görevden almış hatta cezalandırmıştır. Yusuf amcasını bile hapise atmıştır. Mes’ûd’un bir zayıf noktası düşünmeden karar vermesidir.

Mes’ûd, kardeşiyle taht mücadelesi verirken Karahanlı hükümdarı Kadir Han’dan yardım istemiştir. O da karşılığında Ali Tegin ( Kadir Han’ın oğluna)’e bir vilayetin verilmesini istemiştir. Mes’ûd mecburen bu imkândan istifade etmek için bu şartı kabul etmiştir. Mes’ûd, Gazne Devletini ele geçirince Kadir Han’a bir elçi gönderip kızını kendisine ve Buğrategin’in kızını da oğlu Mevdud’a istemiştir. Mes’ûd, Karahanlılarla akrabalık bağı kurup dostluk ilişkilerini daha da pekiştirmek ve kuzey sınırlarını her türlü tehlikeden korumak için bu yola başvurmuştur. Mes’ûd’un elçileri vardığında 423/1032 Kadir Han vefat etmiş yerine oğlu Buğrategin geçmiştir.

116 Beyhaki, Tarihi Beyhaki, s. 87. 117 Şebankarai, Macmau'l- Ensâb, s. 77.

40 Mes’ûd’un bu isteğini Buğrategin kabul ederek Gazne’den gelen elçilere kızlarını teslim etmiştir. Mes’ûd, Gazne’de resmi bir törenle nikâhlarını bağlamıştır.118

Mes’ûd, babası gibi Hindistan seferlerine çıkması için fırsat bulamamıştır. Bir taraftan Selçukların güçlenmesi ve Gazne devletini tehdit etmesi diğer taraftan ise Gazne devletinin taht kavgaları bu konuda sultanı engellemiştir. Ayrıca Sultanlardan hariç Gazneliler’in ileri gelen komutanları bir biriyle rekabete girmişlerdir. Bu rekabetlerden en önemlileri Kadı Ebul Hasan Şirâzî ve Ahmet Yinaltegin rekabetleri idi. Sultan Mes’ûd, Hindistan sipehsâlarlığı için güvendiği bir kişiyi seçmeye karar vermiştir. Sonuçta bu görevi Yinaltegin’e vermeyi uygun görmüştür. Bu karara Hoca Ahmet ne kadar muhalefet ettiyse de fayda etmemiştir. Çünkü onunla eskiden beridir aralarının iyi olmaması nedeniyle bu makamın ona verilmesinin kendine her hangi bir zarar getireceğinden endişe ediyordu. Elinden bir şey gelmediğini anlayan Hoca Ahmet, Ebul Hasan Şirâzî ile irtibata geçmiştir. Yinaltegin’i itaat altına almasını ve nüfuz etmesini engel olmasını istemiştir.119

Yinaltegin 422/1031 yılında ant içme (yemin etme) töreninden sonra Hindistan’a doğru yürüdü. Kadı Ebu Hasan, Yinaltegin’i itaat altına almak için çabalamaya başladı. Bu kadarla kalmayıp Mes’ûd’a bir mektup gönderip ondan şikâyetçi oldu. Sultan Mes’ûd Kadı Ebu Hasan’a cevap yazıp ona “Yinaltegin ordunun başında sen ise maliye başındasın orduyla işin olmasın” demiştir. Hoca Ahmet ise Kadı Ebu Hasan’dan Gazne’ye gelen mektupları ve Mes’ûd’un bu mektuplara nasıl bir tavır koyduğunu belliydi.120 Yinaltegin hakkında ard arda mektuplar durmadan gelirdi ki Yinaltegin

kendine has Orta Asya’dan birçok gulam ( savaşçı Türkmenleri) satın alıp Hindistan’a getirmiştir. Yani kendi ordusunu ve Hindistan’da bağımsız bir devlet kurmak istemiştir. Mes’ûd, bu olan bitenden haberdar olunca hemen bir ordu hazırlayıp üzerine yürümüştür. Yinaltegin, Mes’ûd’un geldiğinin haberini alınca hemen 300 kişilik ordusuyla Lahor’a kaçmıştır. Mes’ûd, onu öldürmesi veya yakalaması için 500 bin dirhem ödül koymuştur. Yinaltegin uzaklara kaçamamış, Cetanlar tarafından öldürülmüştür.121 Bu iç kargaşa ve komutanların içinde bir rekabetin olması Sultanı ve

diğer devlet erkânını meşgul edip dış seferlere özellikle Hindistan seferlerine çıkmayı

118 Sayîd Ebu'l-Kâsım Furuzânî, s. 211.

119 Ishwari Prasad, History of Mediaeval İndia, Allahabad, 1940, bsk. IV. s. 111. 120 Beyhaki, Tarihi Beyhaki, s. 381.

41 engellemiş ve hatta gelecekte devletin yıkılmasına sebep olmuştur.

Sultan Mes’ûd, Yinaltegin isyanını bastırdıktan sonra Türkmenlere karşı savaşmak için hazırlık yapmıştır. Sultan Mahmud zamanında Türkmenlere yer vermişti ve daha sonra bu kabileler yerli kabilelere saldırıp onların mal ve canlarına karşı bir tehlike olmaya başlamışlardı. Mahmud, Türkmenleri Horasan’dan çıkarmıştı. Ama Sultan Mahmud öldükten sonra, zamandan istifade ederek geri Horasan’a yerleşmişlerdi. Türkmenler ise Ali Tegin Karahanlı ve Altuntaş’tan Gazne ordusuna karşı yardım istemişlerdi.

Sultan Mes’ud, oğlu emir Said’i Gazne’de kendi naibi olarak tayin edip kendisi şevval 425/1024 Ağustos’da Gazne’den ayrıldı. 426/1025 başında Serhes şehrine vardı ve bu sırada Türkmenler Serhes’ten çekilip Merv’i savaşmak için seçtiler. Mes’ûd da onların arkasından yetişmiş ve çetin bir savaştan sonra Türkmenler yenilmiştir.

Yine Türkmenler 426/1035 yılında 700 atlı ile Ceyhun ırmağını geçerek Horasan’a girmişlerdir. Bunlar yolda gelirken birçok dağılan Türkmen daha katılmış ve sayıları daha da artmıştır. Selçuklular, Mes’ûd’a bir mektup göndererek Nesa ve Ferave vilayetlerinin verilmesini ve Gazne devletinin tabisi olmalarını istemişlerdir. Çünkü Ceyhun’un kuzeyinde kendilerine otlak kalmamasını, bu nedenle buraya yerleşmelerini istemişlerdir.

Mes’ûd, mektubu okuyunca “ bu ne biçim söz on bin atlı Türk benim memleketime gelip konaklar, diyorlar ki bize hiç otlak kalmadı burada yaşamak istiyoruz” biz bu atlıları buraya bırakmayalım topraklarımıza konaklasın.

Mes’ûd güçlü bir ordu hazırlayıp 426/1035 Nesa üzerine yürümüştür. Türkmenlerle karşı karşıya gelmiştir. İlk hucumda Gazneliler galip gelmiş ve Türkmenler çok can ve mal kaybı vermiştir. Ama birden bire Selçukluların dağılan ordusu toparlanıp Gaznelilere ağır darbe indirmiştir. Bu Selçukluların Horasan’da ilk başarıları ve Gaznelilerin kuruluştan beri Hindistan’da ve Horasan’da aldıkları ilk mağlubiyetleri olmuştur. Selçuklular, Sultan Mes’ûd’u yendikten sonra Gazne’ye bir elçi göndermiş biz kendimizi savunmak için sizinle savaşa girdik. Biz sizinle her zaman barış ve sulh yapmaya hazırız 122 demişlerdir. Bundan sonraki savaşlarda ise Gazne devleti hep mağlup olmuş ve alınan bu yenilgiler, Gazne devletinin yıkılmasına sebep

42 olmuştur. Gazneliler, Selçukular’dan en ağır darbeyi Dandanakan savaşında almıştır.

b- Sultan Mes’ûd’un Hindistan Seferleri

Gazneli Devleti Mes’ûd’un döneminde gerek iç sebeplerinden, gerekse dış (Selçuklular, Karahanlılar ve Afganlar) hücum ve isyanlardan dolayı Hindistan’a düzenli sefer düzenleyememiştir. Mes’ûd hükümeti kuzeyden ve batıdan tehlikeye karşı karşıya olmasına rağmen, 428/1036’da Hindistan seferine çıkmaya karar almıştır. Hindistan seferine sarayın danışmanları ve vezirler gitmesini engellemeye çalışmıştır ki “memleketin kuzey sınırları tehdit altında şu an başkentten uzak bölgelere sefere çıkmak doğru olmaz senin başkentte olman çok önemlidir” demişlerdir. Ama Mes’ûd’u seferden vazgeçirememişlerdir. Sultan Büyük bir ordu hazırlayıp 429/1037 Muharrem ayında Kabil’den ayrılmıştır. Hansi123 kalesine vardığında kaleyi kuşatmış ama kalenin halkının cesurca savunmaları neticesinde, Mes’ûd zor da olsa bu kaleyi almış ve çok miktarda ganimet elde etmiştir. Mes’ûd sıradaki Sunni Pat124 kalesinin üzerine yürümüştür. Burasının racası Deybal Heryane kaleyi terk ederek kaçmıştır. Askerleri fazla dayanamayıp mağlup olmuşlardır. Daha sonra Ram mabedine yürümüştür ama buranın reisi hiçbir direniş göstermeden kıymetli elbiseler ve mücevher göndermiştir. Mes’ûd oğlunu, Mecdud’u Lahor’a hâkim tayin ettikten sonra 430/1039 yılında Gazne’ye dönmüştür.125

Sultan Mes’ûd, 431/1040 yılında Dandanakan’da Selçuklular tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmıştır. Gazne’ye gelir gelmez Hindistan’a gitmek için bütün aile efradının hazırlanmasını istemiştir. Aceleyle toparlanmış 432/1040 yılında Hindistan’a doğru yola çıkmıştır. Sultan Mes’ûd, hazinesini de kendi ile beraber almış Hindistan’a götürmüştür. Bu hazinede, en pahalı mücevherler altın ve sikkeler mevcuttur. Sultan Mes’ûd, Mari kalesine vardığında dinlenmek için konaklamıştır. Birkaç köle mücevherlere göz dikmiş ve bu fırsattan istifade ederek kervanı yağmalamaya başlamıştır, bunu gören askerler de bu kölelerden cüret almış orduyu isyana teşvik etmiştir. Her halde bu askerler Hindistanlı veya sırf ganimet için başka bölgelerden gelip Sultan Mes’ûd’un ordusuna katılanlardır. Sultan Mes’ûd bu isyanı bastıramamış

123 Hansi, Delhi’nin 72 mil kuzeybatısında yer almaktadır ve bugün da ayni isimle biliniyor, Gerdîzî, Zaynü’l Ahbâr, s. 432.

124 Suni Pat, Delhi’nin 23 mil kuzeyinde bulunmaktadır. Bu kale hala ayni isimi taşıyor. Gerdîzî, Zeynü’l- Ahbâr, 432.

43 ve Mari kalesine sığınmıştır. Ertesi gün Sultan Mes’ûd’un annesi “sen onlardan emân alıp teslim olman onlar senin zorla almasından daha hayırlıdır” demesi üzerine dışarı çıkmış ve teslim olmuştur. Ama muhalifler onu alıp derhal öldürmüşlerdir. Sultan Mes’ûd öldüğünde 45 yaşında ve onun hükümeti 9 yıl sürmüştür.126

Sultan Mes’ûd’un öldürülmesine dair muhtelif rivayetler vardır. Gerdizi’ye göre 432/1040 yılında Sultan Mes’ûd’u yakalayanlar Muhammed’in taraftarları ve saraydan uzaklaştıranların adamlarıydı. Her şeyi önceden planlanmış ve Mari kalesinde fırsatı gelince bir isyan bahanesiyle Sultan Mes’ûd’u öldürmüşler. Sultan Muhammed’in ağzıyla Kutval Giri’ye, Sultan Mes’ûd’un öldürülmesi için bir ferman göndermiştir. Kutval Giri de bu fermana uyarak Sultan’ı öldürmüş ve Sultan Mes’ûd’un kafasını keserek Sultan Muhammed’e göndermiştir. Kardeşinin kafasını gören Muhammed çok ağlamış öldürenleri de çok kınamıştır.127 Böylece Muhammed ikinci kere Gazne tahtına oturmuştur.

Şebankarei’ye göre Sultan Mes’ûd’u kaleye hapsetmesini istemiştir. “Sultan Mes’ûd beni zindana nasıl attırmıştı, şimdi onun zamanı, benim yaşadığımı o da yaşasın” demiştir. Sultan Muhammed’in gözleri iyi görmüyordu, Gazne idaresini oğlu Ahmet’e devretmişti. Yine Sultan Mes’ûd’un düşmanları Ahmet’e gelerek “ eğer sen amcacını öldürmezsen bir gün mutlaka hapisten çıkar ve seni öldürür. Sultan Mes’ûd’un yaşaması senin için her zaman bir tehlikedir. Onu öldür hem tehlikeden kurtul hem de Gazne devleti sana miras kalsın” demişlerdir. Ahmet babasını Sultan Mes’ûd’u öldürmeye razı ederek Kutval’a fermanı yazmıştır.128

Sultan Mahmud (387/997-421/1030) yıllar arasında İslâm dünyasında adını duyurmuş ve Gazneli devletinin Hindistan’da elde ettiği zaferleri dillere destan olmuştur. Sebüktegin’in başlattığı Hindistan seferlerine Mahmud da çok önem vermiş ve gelenek haline getirmiştir. Sultan Mahmud 32 yılık hükümdarlığında 26 yılını Hindistan seferlerine ve bu 26 yılda 17 muazzam ve başarılı sefer yapmıştır. Bir taraftan seferler yaparken diğer taraftan ise Hindu kültürünün yerine İslâm ve kültürünü yaymaya çabalamıştır. Yani askeri seferlerin yanında siyasi ve kültürel mücadele de vermiştir. Sultan Mahmud, orduyu halk ile karıştırıp Hindu kültürünün etkisinin altında

126 Cüzcânî, Tabakât-i Nâsirî, c. I. s. 234; M. Zekaullah, Tarih-i Hindistan, s.262; Sayîd Ebu'l-Kâsım

Furuzânî, s. 256.

127 Gerdîzî, Zeynü’l- Ahbâr, s. 440. Nizamiddin Ahmet, Tabakât-i Ekberî, c. I. s. 27. 128 Şebankarai, Macmau’l-Ensâb, s. 83.

44 kalmaması için mücadele etmiştir. Bu yüzden Hint dinine ve batıl kültürüne karşı mücadele etmiştir.

Gazneli devleti askerî ve siyasî alanlarda zayıf olunca Selçukluların dışında Gûrlu hanedanı da Gazne'yi tehdit etmeye başlamıştır. Aslında çok eskilerden beri Gûrlular bölgede bağımsız bir hanedanlık idiler. Sebüktegin, Gazneli devletinin bölgede bir güç haline gelmesinden sonra, Gûr hanedanlığını itaat altına almış ve yıllık vergiye bağlamıştır. Sultan Mahmud devrinde yine Gaznelilerin itaati altına almış ve Sultan Mahmud ölünceye kadar hiçbir isyana kalkışmamıştır.129

Gûrlular, sultan Mahmud’dan sonra Mes’ûd’a ve sonraki Sultanlara karşı bir tehlike olmaya başlamışlardır. Sultan İbrahim zamanında ise Gazneli devletinin bir sükûnet devresi olmuştur. Bu devrede Sultan İbrahim Gûrluları itaat altına almayı başarmıştır. Sultan İbrahim, dedesi Sebüktegin ve babası Sultan Mahmud zamanındaki parlaklığı yeniden sağlamaya çalışmıştır.130

Gûlular, Behramşah ( 511/1117 – 552/1157) döneminde isyan etmiş Gûrluların hükümdarı Seyfü'd-Devle’yi ve oğlunu esir almış, Gazne’ye getirip astırmıştır. Behramşah’ın bu davranışı Gûrluları kızdırmış intikamlarını almak için Seyfud Devle’nin kardeşi Behaeddin, harekete geçmiş ve Gazne üzerine yürümüştür. Behramşah ile yapılan çetin bir savaştan sonra Behram yenilmiştir. Gazne şehri Gûrluların eline geçmiş ve şehri ateşe verilmiştir. Cüzcânî’ye göre Gazne şehri üç gece ve üç gündüz yanmıştır.131 Artık Gazne şehri başkentlikten çıkıp bir viraneye dönüşmüştür. Bu işgallerden dolayı Gazneli başkenti Hindistan’a kaymıştır. Hüsrevşah (552/1157-555/1160) döneminde Gazneli devleti tamamen Horasan ve Güney Afganistan’dan çekilmiştir ve Lahor şehrini kendilerine yeni bir başkent olarak seçmişler. Ama Lahor şehrinde de fazla kalamamışlardır. Gûrlular hükümdarı Muizzüddin 582/1186 yılında Gazne devletine son vermiştir.132

Gazneli devletini temellerini atan Alptegin ( 351/962) dönemi ile başlayıp, Hüsrev Melik (582/1187) hükümdarlığı döneminde sona ermiştir. Gazneli ordusu, farklı milletlerden Türkler, Gûrlular, Afganlar, İranlılar ve Hintliler tarafından oluşmuştur. Bu

129 Sayîd Ebu'l-Kâsım Furuzânî, s. 142. 130 Cüzcânî, Tabakât-i Nâsırî, c. I. s. 332. 131 Cüzcânî, Tabakât-i Nâsırî, c. I. s. 344. 132 Sayîd Ebu'l-Kâsım Furuzânî, s. 364.

45 milletlerden komutanlar ve sarayda etki sahibi olanlar da vardı. Bu farklı milletlerin bir birine rekabet ve çekişmeleri de var idi ki, bu durum Gaznelilerin çabuk yıkılmasına da sebep olmuştur. Ayrıca bu milletler kendi bağımsızlıkları için ve vergi vermekten kurtulmak içinde isyanlara neden olmuşlardır.

Bugün Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Bangladeş’e kadar uzanan ve milyonlarca insanı İslâm’a müşerref eden Sultan Mahmud’un seferlerinin etkisidir. Sultan Mahmud’un Hindistan seferlerinin temelinde ve Gazneli Devletinin temel felsefesinde yalnız İslâmı yaymak ve Allah’ın emrettiği emri yerine getirmek vardı. Ama Batılılar bu seferleri sömürgeci ve işgalci şekilde tanıtmaktadırlar.