• Sonuç bulunamadı

Sultan İbrahim Lûdî ve Babür’ün Hindistan’ı Ele Geçirmesi

Sultan İskender’in iki oğlu vardı; biri Sultan İbrahim diğeri ise Celal Han’dır emirler ve melikler İbrahim büyük olduğu için Delhi tahtına uygun görmüşlerdir. İbrahim, ahlaklı, cesur ve eli açık biriydi. Babasının vefatından üç gün sonra görkemli bir törenle tahta çıkmıştır. Cuvenpur saltanatını Celâlüddin kardeşine verip, emirleri ve kalabalık orduyu itaatine verip Cuvenpur’a göndermiştir. Ama kısa bir zaman sonra Hümayun ve Han Hanan Lûdî327 Delhi’ye İbrahim’i tebrik etmeye gelmişler ancak asıl

hedefleri devletin sükûnetini bozmak ve mevkiden istifade etmekti. Nizameddin Ahmet

324 Nizamiddin Ahmet, Tabakât-ı Ekberî, c. I. s. 318. 325 Mirza Nasrullah, c. I. s. 507.

326 Nizamiddin Ahmet, Tabakât-ı Ekberî, c. I. s. 334; Mirza Nasrullah, c. I. s. 508. Ahmet Yadgâr, s. 64. 327 Ahmet Yadgâr, s. 67.

101 ise gelen adamın Han Cihan Luhani isimli kişi olduğunu kaydetmektedir.328

Bazı emirler Sultan İbrahim’e gelip kardeşini Cuvenpur’a göndermekle hata yaptığı, “bir Sultanlığın iki ortağı olmaz yani iki kılıç bir kılıfa sığmaz.” diyerek kışkırtmışlardır. İbrahim’de fitnecilerin sözüne girip Celâlüddin’i geri Delhi’ye çağırmıştır. Sarayda gelişen bu olaylardan şehzade Celâlüddin’in haberdar olunca İbrahim onu ne kadar hile ile çağırdıysa da Delhi’ye gelmemiştir. Sultan İbrahim bunun üzerine adamlarını toplayıp Celâlüddin’i Cuvenpur saltanatından azledip diğer vilayetlerin hâkimlerine de Celâlüddin’e hiçbir türlü yardım edilmemesi için ve ilişkilerini kesilmesini isteyen mektuplar göndermiştir.329

Şehzade Celâlüddin bütün emirler ve valilerin kendisiyle muhalefetini anlayınca o da kendi muhalefetini açık açık gösterip Kabil’de kendini sultan ilan etmiş, adına hutbe okutmuştu. Cevlerden yerli halkın üzerine yürümüş buradan aldığı Cizye ve ganimetler den güçlü bir ordu düzenlemiştir. Kalıncer kalesini kuşatma altında tutan ve kalabalık bir orduya sahip olan Azam Humayun’a birkaç elçi göndererek kendisinin hiçbir hatası olmadığını “Abim bana verdiği toprakları geri almak istiyor ve sözünde durmuyor. Sen benim babamın ve amcamın yerindesin bu problemi çözmeni istiyorum” demiştir. Bu sözlerden etkilenen Azam Humayun Kalıncer kuşatmasını kaldırıp Celâlüddin’in hizmetine girmiş ikisi anlaşıp Cuvenpur ve Oudh şehrini ele geçirmiştir. Sultan İbrahim ise hemen seçme askerleriyle Celâlüddin’in üzerine yürümüş şehzade İsmail Han, Hüseyin Han, Mahmut Han ve Şeyh Devlet Han’ı tutuklayıp Hansi kalesine göndermiştir. Sultan İbrahim Kunnevec’e Yönelince Azam Humayun Celâlüddin’e verdiği sözde durmayıp yüz çevirmiş, bunu duyan Sulan İbrahim Celâlüddin’in ordusunun parçalanmasından dolayı rahatlamıştır. Celâlüddin ise otuz bin askeriyle Agra’ya gitmiştir. Sultan İbrahim ise Kalpı üzerine giderek orayı işgal etmiş, birçok ganimet elde etmiştir330

Sultan İbrahim, Melik Adam’ı bir orduyla, Agra’yı Celâlüddin işgalinden kurtarmak için gönderdi. Celâlüddin’i iyice sıkıştırınca Sultan İbrahim, ona elçi göndermiş ve saltanat davasından vazgeçmesini ayrıca Kalpi vilayet’ini ona geri vermesini istemiştir. Celâlüddin bu anlaşmayı kabul etmemiş, Azam Humayun’u otuz

328 Nizamiddin Ahmet, Tabakât-ı Ekberî, c. I. s. 342. 329 Nizamiddin Ahmet, Tabakât-ı Ekberî, c. I. s. 342.

102 bin atlı ve üç yüz fille göndermiştir. Celâlüddin bu orduya karşı gelemeyince Sultan Mahmut’un yanına Malva’ya sığınmış bir müddet orda kalmıştır. Ancak Celalleddin kendini tehlikede görünce Mahmud’un yanından kaçarken yerli halk tarafından tutuklanarak Sultan İbrahim’e gönderilmiştir. Hansi kalesinde hapsedilerek öldürülmüştür.331

Sultan İbrahim bazı isyanları bastırdıktan sonra kendi emirlerinden şüphelenmiş ve bazılarını öldürmüştür. Bu emirlerden biri en güçlü ve en çok zafer elde eden Azam Humayun Han’dı. Govaliyar Kalesini kuşattığı sırada acil Delhi’ye davet edilerek öldürülmüştür. Humayun’un oğlu Fetih Han ve Derya Han’ın oğlu Şehbaz Han ile birleşerek yaklaşık yüz bin kişilik ordu toplamış. Şehbaz Han, Muhammed lakabını alarak kendini sultan ilan etmiştir.332 Sultan İbrahim emirleri öldürmesi sonucunda

devletin parçalanmasına sebep olmuş. Ayrıca bazı emirler Hindistan topraklarını terk edip Kabil’de Babür’e sığınmış ve ondan yardım istemiştir. Onlardan biri olan Devlet Han, Tatar Han’ın oğlu ki yirmi yıl Pencab Hâkim darlığını yapmış ve sultandan korkup Kabil’e gelerek Babür devletine sığınmıştır. Babür Şah zaten bu zamanı bekliyordu. Nihayet Babür Şah 932/1526 yılında Hindistan’a doğru hareket etmiş, Kolayca Lahor ve Pencab’ı ele geçirmiştir. Bu sırada İbrahim, Devlet Han’a mektup yazarak “sulh yapabiliriz, vilayetine geri hâkim ol ama Babür Şah’ı getirme” demiştir. Devlet Han ise “ben Babür’ü getirmedim senin amel ve davranışların getirdi”. Babür Delhi’ye ulaşıp kaleyi kuşatmış, Sultan İbrahim elli bin asker ve iki bin fille, Babür’ün ordusun sayısı ise yirmidört bin askerden oluşurdu. 932/1526’da çetin bir savaştan sonra Sultan İbrahim öldürülmüş ordusu dağıtılmıştır. İbrahim’in hükümeti yedi yıl sürmüştür.333

Artık Aybek’in gücü, İltutmuş’un ince akıllı idareciliği ve Balaban’ın demir yumruğu yok olmuştur. Hindistan’da başka yeni bir Türk devlete kurulup kaç asır daha bu topraklarda hüküm ederek İslâma, İslâm kültür ve medeniyetine hizmet etmiştir. Hindistan İslâm-Türk tarihi, İslâm-Türk kültür ve medeniyet acısından çok önemli yere sahiptir. Gaznelilerin seferlerinden başlayıp Babürlerin yıkılışına kadar ilim ve irfanın beşiği olmuştur.

331 Nizamiddin Ahmet, Tabakât-ı Ekberî, c. I. s. 343; Ahmet Yadgâr, s. 72; Firişte, c. I. s. 245. 332 Nizamiddin Ahmet, Tabakât-ı Ekberî, c. I. s. 351; Ahmet Yadgâr, s. 87.

103

III. BÖLÜM

HANEDANLIKLARIN DEVLET TEŞKİLATI

1-SARAY TEŞKİLATI

Delhi sultanlığı, daha önce kendi varlıklarını sürdürmüş ve Hindistan topraklarında gelmiş ve etkilerini göstermiş olan İslâm-Türk devletleri gibi geleneklerini sürdürmüştür. Biz bu bölümde devlet teşkilatını genel bir şekilde ele alacağız.

Hükümdar: hükümdar bütün otoriteyi kendine toplayan ve bu sebeple de en yüksek kanun yapıcı, yüksek adli merci ve orduların komutanı olan kişiydi. Hükümdar, devlet işleri hakkında tam bilgi sahibi olması hiçbir önemli iş onun haberi olmaksızın yapılamazdı. İhtiyaç neticesinde tebaasının, valilerin, meliklerin, emirlerin ve diğer memurların ne yaptıklarını derhal Sultan’a ulaştıran bir haberleşme teşkilatı kurulmuştu.334 Güçlü ve etkili bir Sultan tam anlamıyla devlete hâkim oluyordu. Ancak

zayıf hükümdarlar devrinde meliklerin iktidar kavgaları ülkeyi kan ve dehşet içinde bırakıyordu. Ortaçağ Hindistan’ın, Türk Devletinde dikkati çeken bir husus Türk olmayanlara karşı duyulan güvensizlik ve isteksizliktir. Sultan Raziye devrinde Habeşi olan Yakut’un devlet üst makama getirince melikler çok kızmışlar ve ayaklanmalara sebep olmuştur.335

Naibül-mülk veya Melik Nâib, hükümdarın yokluğu ya zayıflığı neticesinde bu göreve getirirdi. Nâib, Sultanın yerine geçip bütün devlet işlerini yürütürdü.

334 M. Aziz Ahmet, Siyasi Tarihi ve müesseseleriyle Delhi Türk İmparatorluğu, çev, Tansu Say, İst, (t,y)

s. 306.

104 2-DEVLET TEŞKİLATI:

Delhi Sultanlığı’nın devlet teşkilatının temel yapısında, dört büyük Dîvân vardır. Bunlar: 1. Dîvân-ı Vezâret 2. Dîvân-ı Risâlet 3. Dîvân-ı İnşâ 4. Dîvân-ı i Arz olarak adlandırmaktaır.

Dîvân-ı vezâret: Devletin en yüksek, en etkili Dîvânıdır. Bütün devlet işleri

vezir başkanlığında toplanan Dîvân-ı vezaret’te görüşülüp karara bağlanırdı. Vezir, hükümdardan sonra en etkili devlet adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Vezir tayin edilen kimseye hükümdar tarafından hilat ve Çetr verilirdi.336 Merkez maliye teşkilatı

doğrudan doğruya vezire bağlıydı. Vergilerin toplanması vilayetlerin hâkimlerinin kontrolü ve gelir gider dengesinin sağlanması vezirin görevi idi. Devletin bütün kayıtları vezirin dairesi olan Dîvân-i vezarette kontrol ve tasdik edilirdi.337 Dîvân-ı vezaretin

başkanı aynı zamanda Sultanın Veziri veya Naibi olurdu. Sultan, merkezde olmadığı zamanlarda vezir onun yerine Naiblik görevini üstlenirdi. Vezir, hükümdara vezirlik yapabilmesi için farklı konularda istişare yapabilme gücüne sahip olmalıydı. Vezirler devletin verdiği en yüksek maaşı alırdı. Dîvân-ı vezaretin Naiblikten sonra üyeleri ise müşrif-i memalik ve berit-i memalik idi. Dîvân-ı vezaretin, işlemleri ve kayıtlarını yapmak için birçok görevli bulunmaktaydı.338

Dîvân-ı Resâlet: Delhi Türk Sultanlığı’nın en yüksek başvuru dairesi Dîvân-ı

resâletti. Halk şikâyet veya isteklerini bu Dîvâna yazılı veya sözlü olarak gönderebilirdi. Dîvân-ı Risalet’e vekil-i der başkanlık ederdi. Bu Dîvânın başına yetişmiş bilgili kişiler seçilirdi. Âlim, şeyh, seyyid, sûfî, hafız, müderris, mûftî, öğrenci, hattat, müezzin, cami ve tekkelerde çalışanlara tarikat erbabına yaşlı, özürlü, fakir ve muhtaç kimselere bağlanacak maaş ve yardımlardan Dîvân-ı risâlet sorumluydu. Sultan Fîrûz

336 Haluk Kortel, Delhi Türk Sultanlığında Teşkilat, Ankara 2006, s. 226. 337 Haluk Kortel, s. Delhi Türk Sultanlığında Teşkilat, “Türkler” c.VIII. s. 734. 338 Haluk Kortel, Delhi Türk Sultanlığında Teşkilat, Ankara 2006, s. 230-32.

105 zamanında ise medrese öğrencilerine, müderris âlimlere verilen maaş ve yardımlar sebebiyle medreseler dolmuş ve öğrencilere yüz, iki yüz, üç yüz tange (para birimi) ihtiyaçlarına göre burs bağlamış.339

Dîvân-ı İnşâ: Bu Dîvân diğer vilayetlerin valisine, iktasına ve diğer yazılı

işlerine bakmakla ve halkın davaları ve istekleriyle ilgilenen Dîvândı. Bu Dîvânın başkanına ise debir adı verilmekteydi.340 Bazen hükümdarın özel kâtibi debir-i has olan

kimse aynı zamanda da Dîvân-ı inşânın işlerini üstlendiğini ve yürüttüğünü görürüz. Mesela Taceddin Rıza sultan, Şemseddin İltutmuş ve Rükneddin, Fîrûz Şah döneminde hem debir-i has hem de debir-i mamalık görevini yapmıştı.

Emir nameler, fermanlar ve diğer idari işleri bu Dîvâna ait idi. Bir vilayete ferman gönderirken sultanın tuğrasını basardı. Sultan tuğrası olmadan gönderilen ferman itibarsız ve dikkate alınmazdı. Her sultan tahta çıktığında özel bir mühür yaptırırdı. Eyaletlerde Dîvân-ı İnşânın görevini yerine getiren kişiye Dîvân-ı Haritadar veya Dîvân-ı Taleb-i Ahkâm denilirdi.341

Dîvân-ı İnşânın başkanına ise Tuğrai denilir, memleketin iç veya dışından gelen her türlü yazışmalarını kontrol ediyordu. Mensur, berat, name ve muhedeleri kaleme alan ferman ve sultanın alamet ve tuğrasını çekmekle görevli olan Dîvân-i inşâ ve tuğranın Reisi’dir. İyi tahsil görmüş birisi seçilirdi.

Dîvân-ı Arz: Askerî işlere bakan devlet dairesine Dîvân-ı arz veya Dîvân-ı arz

memalik denilirdi. Bu Dîvânın başkanı Arz-i memalik ariz-i sahip, arz-i leşker ve arz-i memalik adlarıyla da anılırdı.342 Ordunun gerek savaş zamanında gerekse savaş dışında

olsun bütün ihtiyaçlarının giderilmesinden sorumluydu. Ordu savaşa çıktığı zaman askeri kontrol ederdi. Şemseddin İltutmuş döneminde orduda bulunup sonra şehit düşmüş askerlerin aileleri maaşını alır ve ikta olan yerleri maliyetini alırlardı. Gıyâsüddin döneminde ise şehit olan askerlerin ailelerinden iktaları alınmış ve maaşları kesilmiştir. Yaşlanmış askerlerin maaşı düşürülmüş genç olan askerlerin ise maaşları yükseltilmiştir.343

Dîvân-ı İstifa: Delhi Türk Sultanlığında Dîvân-ı istifa tıpkı Gazneliler’de

339 Bereni, Tarih-i Firuz Şâhî, s. 558. 340 Cüzcânî, Tabakât-i Nâsırî, c. I. s. 458.

341 Haluk Kortel, Delhi Türk Sultanlığında Teşkilat, Ankara 2006, s. 236. 342 Haluk Kortel, s. 237.

106 olduğu gibi müstakil olmayıp Dîvân-ı vezarete bağlı olarak çalışmaktaydı. Dîvân- ı istifanın vazifesi, devletin mali idaresiyle ve mali kayıtlarının tutulmasıyla ilgilenmekti, devlet gelir ve giderlerini hesaplayıp bunlar arasında dengenin sağlanmasını mali işlerle ilgili yazışmaların yapılmasını sağlamıştı.344

3-TAŞRA TEŞKİLATI

Delhi Türk sultanlığında ülke toprakları daha kuruluş yıllarından itibaren muhtelif eyaletlere ayrılmış. Fakat yapılan yeni fetihler veya kaybedilen topraklar sebebiyle eyaletlerin sayısı ve sınırları devamlı olarak değişikliğe uğramıştır.345 Sultan

Alâeddin Halaç döneminde özellikle Moğollar, Hindistan’dan çıkarıldıktan sonra birçok eyalet Delhi sultanlığının hâkimiyetine girmiştir. Rantapur, Cetur, Mendil Gahr, Redha, Uzzeyn, Mandu, Alapur, Çenlıdır, İriç, Sivana Calur ve Gucerat, bu eyaletler itaat altına girmiş ve bu şehirlere yeni hâkimler ve iktalar tayin edilmiştir.346

1- Vali: Eyaletlerin idaresinden valiler sorumluydular. Vali, vilayetin en etkili

memur idi. Valiler merkezden yani sultan tarafından tayin edilirdi. Valilerin görevden alınması sultanların isteğine bağlıydı. Valilerin cezasını da kendisi tayin ederdi valiler sultanların haberi olmadan veya emri dışında hiçbir sefere çıkmazdı, valiler eyaletlerinde yeni düzenlemeler getirme, yeni memurlar tayin etme yetkisine sahip değildi. Fakat bulunduğu vilayetlerin düzen ve huzuru sağlamakla görevliydi.

Valilerin önemli görevlerinden birisi sefer zamanında eyalet birliklerini toplayıp sultanın ordusuna göndermekti. Ayrıca eyaletlerin sınırlarında konaklayan sultan ordusunun her türlü ihtiyacını gidermekti. Valinin diğer görevlerinden biri vergi toplamak ve kayıtlara geçinmekti.347

2- Hâce: Eyaletlerde mali işlerle özellikle de gelirlerin tespit edilmesiyle

ilgilenen muhasebe memurudur. Hace, vezirin tavsiyesiyle Sultan tarafından seçilirdi. Hace’nin görevi, hesap tutmak ve hesapları korumak eyaletlerin gelir ve giderlerini

344 Haluk Kortel, s. 241. 345 Haluk Kortel, s. 273.

346 Bereni, Tarihi Firuz Şâhî, s. 323. 347 Haluk Kortel, s. 277-79

107 Dîvân-ı vezaret’e devamlı bilgi vermekti.348

3-Âmil: Amillerin görevleri vergi tahsil etmekti. ve Dîvân-ı vezaret’e karşı

sorumluydu. Eğer Amiller, sahtekârlık, rüşvet ve diğer illegal yollara başvurmaları açığa çıkarsa cezalandırılıp senelerce hapsedilirlerdi.349

Taşra teşkilatında diğer görevler var ama onları incelemeyeceğiz. Mesela, müsrif, ser serheng, şıkar, fevcdar, Emir-i sadık, hında memurlar, kutvan ve benzerleri.

4-ASKERÎ TEŞKİLAT

Delhi Türk sultanlığında ordunun başkumandanı Sultan idi ve seferlerin çoğunda kendisi orduyu yönetirdi. Sultan sefere çıkmadığı zaman ordunun başına bir başkumandan tayin edilirdi. Ordunun komutanları genelde sultanın ailesinden veya güvendiği adamlardan seçilirdi. Sultan ordusunun bir kısmı vilayet askerlerinden oluşurdu. Delhi sultanlığı yerli halkın isyanından daha fazla Moğollarla meşgul olmuştur. Ülkenin herhangi bir yerinde isyan olunca ilk başta eyaletlerden askerler isyanı bastırmak için gönderilirdi. Ordunun asıl askerlerinden sonra en önemli diğer unsur ise gulamlardı. Sâmânî ve Abbâsî devletlerinde görüldüğü gibi Delhi sultanlığına da gulamlardan istifade etmiştir. Farklı milletlerden gulamlar Abbâsî halifesinin muhafızlığı için görevlendirilmiş en fazla ise Türk kökenli gulamlar halifenin hasse Muhafızlığını yapmıştır.

Orta çağda Türk-İslâm devletlerinin birçoğunda görülen gulam sistemi, Delhi Türk sultanlığında da yaygınlaşmaya başlamış bu sistem Gûrlulardan, Türk asıllı komutanlara intikal etmiştir. Celâlüddin Fîrûz Şah Halacı döneminde ise gulamlar hayli fazla olmuş, Delhi sultanlarının hepsi gulam veya gulamların soyundan gelmiştir. Sonra orduya girmiş yavaş yavaş üst mevkilere gelmişlerdir.350 Ama sultanın soyu yani ataları

hiçbir zaman köle ve gulam değildiler. Orta Asya’da Türk kabileleri birbirine saldırır. Mallarını yağmalar genç ve kuvvetli erkekleri ise başka ülkelere satmak üzere esir alırdı özellikle Abbâsîlere, Gaznelilere Gûrlular’a ve Sâmânîlere satılırlardı. Soylu soplu bir hanedanlardan gelen yiğit, köle olarak satılırdı. Bu yüzden gulamların sultanlığa gelmesi normaldir. Bu durumda sultanlığı gulamlar veya köleler sultanlığı olarak

348 Haluk Kortel, s. 281.

349 Bereni, Tarihi Firuz Şâhî, s. 289. 350 Haluk Kortel, s. 294.

108 adlandırmak pek uygun olmaz.

Orta Asya’dan getirilen bu askerler her zaman orduda etkisini göstermiştir. Sultanı tahta oturtmuş veya indirmişlerdir. Örnek olarak Raziye, Habeş asılı Cemalleddin Yakut’u Emir-i Ahur tayin etmesi üzerine Türk olamayan bir Habeşi’nin sultana yakın olmasını çekememişler, Sarayda aktif rol oynayanlar ile komutanlar işbirliği yapmış hem Cemalleddin’i öldürmüşler hem de Raziye’yi tahtan indirmişlerdir.351 Türkistan’dan getirilen gulamların dışında ise Hindistan yerli halkını

orduda ve diğer devlet alanlarında yer verilmiştir. Sultan Alâeddin döneminde ise Hint asıllı Melik Kafur Hazardınar’ın Sultan’ın naipliğine kadar yükselmiş sarayda Hintlerin nüfusu çoğalmıştır. Diğer taraftan Türk Müslüman kumandan ve Meliklere iftira atarak öldürülmelerine sebep olmuşlardır.352

Delhi Türk sultanlığı ordusu atlı askerler, yaya askerler ve filler olmak üze üç gruba ayrılmıştır. En önemli kısmını ise atlılar oluştururdu.

858/1454’da Nâsirüddin Mahmut Şah döneminde orduda iki yüz bin yaya ve elli bin atlı asker bulunmaktaydı. Her sultan dönemde böyle sabit kalmamıştır. Devlette iç isyanlar baş göstermediği ekonominin iyi olduğu zaman ordunun sayısı çoğalmıştır. Süvari sayısı 47,5000’e çıkmıştır. Ordu Mahmut şah Tuğluk döneminde 370.000, Fîrûz Şah döneminde ise memluklar hariç 80.000 süvari askerden oluşurdu. Bu sayı daha sonralardan çok düşmüştür. 353

Delhi Türk sultanlığının ordusu Arap, Bizans, Selçuklular ve diğer Orta Asya da ki devletlerden farklı bir ordu imajına sahipti. Bu imajı farklılaştıran unsur ise orduda yer alan savaşçı fillerdi. Fil güçlü ve iri bir hayvan olduğu için düşman saflarını yarmak ve düşmanın moralini bozmak için kullanmıştır. Filleri garip sesleriyle atları ürkütmek için de kullanırdı. Orta Asya’dan gelen atlar o fillerle hiç karşılaşmadığı için ürküp kolayca yenilirdi.

5-YARGI TEŞKİLATI

Delhi Sultanlığında teşkilat Türk-İslâm devletlerinde ki gibi Örfi yargı ve şer’i yargı şeklindeydi. Örfi davalara Sultan’ın başkanlığında Dîvân-ı Mezâlim bakardı.

351 Bereni, Tarihi Firuz Şâhî, s. 26-27; Cüzcânî, Tabakât-i Nâsirî, c. I. s. 460. 352 Haluk Kortel, s. 295

109 Haftada bir gün halkın şikâyetlerini dinler ve kararlarını takbik ederdi. Gerek ceza olsun gerekse infaz olsun halkın önünde yapılırdı. Özellikle Şemseddin İltutmuş, Dîvân-ı Mezâlım’e baktığı sırada din, dil, farkı olmaksızın adil bir şekilde halkın davasına bakmıştır. Haksızlığa uğramış kimselerin geceleri bile şikâyetlerini iletmeleri için sarayın kapısına bir çan astırmıştır. Şikâyetçi geldiğinde çanı sallar, sultan bu sesi duyunca hemen gelip şikâyetçinin şikâyetini dinlerdi.354

Dîvân-ı Kaza: Delhi Türk sultanlığında hukuki ve şer’i işlere kadılar bakardı.

Davalar Hanefi fıkhına göre yapılırdı. Kadıların başı veya başkanı Kadı-Kudad Sultandan sonra memlekete en büyük yargıç konumundaydı.355 Bas kadılar Delhi’de

oturur. Kaddı’yı Memalık356 makamında bulunur ve Sadr-i cihan, Sadrüs Südür, Sadr-i,

Sudur-i cihan lakablarını taşırdı. Kadıyı memalık’a tayin edilen kişiye Sultan tarafından hilat verilirdi. Sultan Behram şah Kadı Minhaceddin b. Sıraceddin Cûzcân’yî Kadıyı memalık’a tayin ettiğinde hediyelerle birlikte hilat vermiştir.357

Kadıyı Leşker: Orduda ayrı bir kadı tayin edilirdi ve kadı-yı leşker adı

verilmekteydi.358 Nasıl ki bugün askeri ve sivil mahkemeler birbirinden ayrı olup asker

kendi çevresinde sivil ise kendisine tabi kanunla yargılanılırdı. Delhi dışındaki vilayetlerde hukuki işlere kadı görevlendirilir, her vilayet kendi problemlerini çözerdi. Kadı yalnız hukuki işlerle meşgul olmayıp kasaba veya vilayetin din müesseselerini yani medrese, cami vakıflarını da kontrol ederdi.359 Taşra, teşkilat merkezindeki

teşkilata benzerdi ve merkezden kopmama kaydıyla kanun ve yasaları yürütmekteydi. 6- KÜLTÜR HAYATI

Hindistan alt kıtasında tarih boyunca değişik ırklardan çeşitli kavimlerin gelmesi sebebiyle ortaya dini ve kültürel farklılıklar çıkmıştır. Hint-Ari kökenli Dravidler, Persler, Makedonyalılar, Müslüman Türkler, Moğollar bu topraklara gelmişlerdir. Bu milletler, Hindistan halkını etkilemekle beraber, kuzeyden buraya gelip uzun süre kalan diğer kavimler de ister istemez etkilenmişlerdir. Çok eski Tarihe ve geniş coğrafyaya sahip olan Hindistan pek çok inanca ev sahipliği yapmıştır.

354 Haluk Kortel, s. 318. 355 Haluk Kortel, s. 322.

356 Nizamiddin Ahmet, Tabakât-ı Ekberî, c. I. s.139. 357 Haluk Kortel, s. 324.

358 Bereni, Tarihi Firuz Şâhî, s. 47. 359 Cüzcânî, Tabakât-i Nâsırî, c. I. s. 449.

110 Hinduizm’in sosyal bir din olduğunu söylemek oldukça önemlidir. Çünkü bu dinin mensupları Tanrı ile olan münasebetlerinin, aile, kast ve mezhep gibi sosyal bir gruba ait olarak sıkça belirlendiği şekilde de anlamak gerekir. Bir ferdin doğuştan itibaren ait olduğu kastın dışında hareket etmesi yasaktır.

Din: Hindistan alt kıtası eski bir tarihe sahip olmasıyla beraber dünyanın en çok

dinleri kendine barındıran bir özelliğe sahiptir.

Hinduizm: Hindistan’a hâkim olan en güçlü din ise Hinduizm’dir. Farklı inanç

ve ibadet şekillerini bünyesinde topladığı gibi diğer yerli dinler üzerinde de belirleyici bir rol oynamış. Hint kıtasında yaşayan büyük bir Hindu topluluğunun milli dinidir. Bu yüzden Hinduizm Hindistan’ın milli dini özelliğine sahiptir. Bu gün Güney Doğu Asya ve Hindistan alt kıtasında yaşayanlarını ve Hindistanlıların yüzde sekseni Hinduizm