• Sonuç bulunamadı

2.2. KLASİK DÖNEMİN MEŞHUR HEKİMLERİ/CERRÂHLARI

2.2.1. Suśruta

Suśruta (सुश्रुत) Antik Hint’te cerrâhlarının başı olarak kabul edilmektedir. Onun tıp ilmine ve cerrâhîye dair eseri Suśruta-saṃhitā (Suśruta’nın külliyâtı)’dır. Suśruta ismi Sanskrit dilinde çok meşhur, ünlü ve kendisiyle gurur duyulan manalarına gelmektedir. Genel kabul kendisinin MÖ 600’lü yıllarda yaşadığı yönündedir. Fakat bu tarihi MÖ 2. Yüzyıla kadar getirenler de vardır. Hintlilerin ulusal destanı Mahābhārata’da Suśruta, Rama’nın çağdaşlarından olan Visvamitra’nın oğlu olarak gösterilse de ihtiyatla yaklaşılması gereken bir bilgidir. Nitekim aynı isimdeki başka birinden bahsedildiği anlaşılmaktadır. Suśruta, babasının tavsiye ve müsaadesiyle tıp eğitim almak maksadıyla yedi kardeşi ile birlikte Kasi Benares kralı Divodasa’nın yanına gitmiştir. Divodasa’nın tıbbî bilgisini, tecessümü sayılan “kutsal hekim” Dhanvantari’den aldığına inanılmaktadır. Anlatıma göre Dhanvantari, tufan zamanında kaybolan 13 değerli taşı okyanusun dibinden çıkaran, tıp ve Āyurveda ilminin tanrısı olarak kabul edilmektedir (Suśruta, 1907, C.1:1,8; Jee, 1896:33; Anderson, 2007:46). Ayrıca Dhanvantari’nin bir kap içinde okyanustan getirdiğine inanılan Amrita adlı ölümsüzlük içeceğine sahip olduğuna inanılır. Divodasa kendi ifadesiyle yeryüzünden ölüm, hastalık ve çürümeyi kaldırmıştır. Evvelden beri cennete ikamet ederken cerrâhî ilmini insanoğluna öğretmek için mütecessim olarak yeryüzüne indiğine dair bir inanış vardır inanılır. Divodasa’nın yanı sıra Kaşiraja gibi önemli hekimlerden de ders alan Suśruta, aldığı tıbbî bilgiyi iyice kavrayıp öğrendikten sonra beraberindekilerle83 birlikte evine dönmüştür. Daha sonra ise

83Ayurveda eğitimi almak için Divodasa’ya giden diğer kişiler Aupadhenava, Vaitarana, Aurabhra, Paushkalavata, Karavirya ve Gopura-rakşita diye bilinen rişilerdir. Bu bilginler bu bilgileri talep ederken “Efendimiz! Mental, travmatik, doğal ve bedensel hastalıklardan kırılmalara karşı neredeyse yeryüzünde

insan kalmayacak. Bu durum bizi ciddi bir şekilde endişeye sevk ediyor. Bize yardım et, bizi sonsuz tıp bilgisi kaynağı Ayurveda ile aydınlat ki üzerimizdeki bu belaları def edip halkın yaşadığı bu acılar nihayet bulsun. Böylece hem bu dünyada hem de ahirette huzurlu olabiliriz. Efendimiz naçizane sadık talebelerin olarak senin merhametine sığındık” şeklinde münâcatta bulunurken cevaben “Hepiniz benim kutsal mabedime hoşgeldiniz, sizleri talebem ve vâsîm olarak kabul ve tayin ettim” diyerek onlara tıp ve diğer

73 tıp bilgisi ve cerrâhî ile ilgili meşhur kitabı Suśruta-saṃhitā’yı kaleme almıştır (Suśruta, 1907, C.1:1, 8-9 ve Jee, 1896:34; Power ve Thompson, 1923:8).

2.2.1.1. Suśruta-saṃhitā

Antik Hint klasik tıp eserlerinin başında, MÖ 58584 tarihinde Suśruta tarafından kaleme alınan Suśruta-saṃhitā (सुश्रुतसंत्रहता) gelmektedir (Anderson, 2007:45). Onun yazdığı bu eserin tamamı günümüze ulaşmamakla birlikte kendinden hemen sonra gelen müellifler onun bu eserine eklemeler yapmışlardır. Bu eseri ve yetkinliğinden dolayı Suśruta en iyi cerrâh olarak Hint tıbbındaki yerini almıştır. (Major, 1954:68). Suśruta- saṃhitā, Dr. Franciscus Hessler tarafından 1844 (C.I), 1847 (C.II) ve 1850 (C.III) tarihlerinde Latince’ye tercüme edilmiş daha sonra da tek ciltte birleştirilmiştir (Hessler, 1844:i-viii). Daha sonraları Kaviraj Kunja Lal Bhishagratna tarafından tahkik-tercüme şeklinde eser 1907 (C.I), 1911 (C.II) ve 1916 (C.III) tarihlerinde 3 cilt halinde orijinalinden İngilizce’ye tercüme edilerek Kalküta şehrinde basılmıştır. Günümüzde birçok dile tamamen veya kısmen çevrilmesine rağmen Türkçe’ye henüz tercüme edilmemiştir. Antik Hint tıbbının meşhur cerrâhı Suśruta ile birlikte Hint tıp geleneği yeni bir şekle bürünüp ardıllarına büyük bir miras bırakmıştır. Sözlü gelenekle aktarılagelen bilgileri sistematikleştirip muhtasar bir şekilde sunan Suśruta ile birlikte primitif dönem hastalıkların ve bitkisel drogların bir monografi şeklinde ele alınma yönteminden vazgeçilmiş, her bir durum tekil olarak ele alınmaya başlanmıştır. Bu yeni yöntemde müellif her konuyu teşhis ve tedavi şeklinde ikiye ayırarak izah etmiş ve her biri alt başlıklarla detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Bu tasnif yöntemine hem Suśruta’nın Suśruta- saṃhitā hem de Caraka’nın, Caraka-saṃhitā adlı eserlerinde rastlamak mümkündür (Samboo, 1963:226).

Veda metinleri içinde dağınık şekildeki tıbbî bilgiler bir kenarda tutulduğunda, erken Hint tıbbının yazılı en eski kaynağı sayılabilecek olan Suśruta-saṃhitā’da 760 bitki, 120 cerrâhî alet ve 300 cerrâhî prosedür hakkında detaylı mâlûmat vardır. Bu eser genel cerrâhî, fizyoloji, anatomi, hıltlar ve beden üzerindeki etkileri, kesme-dikme, rinoplasti, katarakt, anatomik diseksiyon, cerrâhî tekniği dağlama, humma, sülük tedavisi, solunum,

84 Bu konuda kesin bir tarihlendirme olmayıp, Dominik Wujastyk’e göre eserin yazılış tarihi MÖ 250’li yıllardır. Aynı zamanda eklemeler yapılmak suretiyle MS 500’lere tarihlendirilen nüshasından bahseder. MS 900’lü yıllara kadar eserin birçok kez şerh ve istinsah edildiği, çok sayıda esere kaynaklık ettiği bilinmektedir. Bkz. Wujastyk, 2013:142.

74 gibi birçok konu hakkında da özel bilgiler verir (Baz, 1975:23; Porter, 1997:18; Sarı, 2007; 30; Anderson, 2007:46; Power ve Thompson, 1923:8; Margotta, 1996:16). Bunun yanı sıra eserinde malarya, veba, verem ve çiçek hastalığı hakkında geniş bilgiler verir. Suśruta, sıçanlardan veba, sivrisineklerden de sıtma yayıldığının farkındaydı. Tanı ve teşhis yaparken elle muayene yaptığı, dinleme, gözlem yapma, tat ve koku alma gibi yöntemleri kullandığı anlaşılmaktadır (Baz, 1975:23). Suśruta, preparat hazırlarken normal ve kostik alkalilere başvurmuş, Caraka’da olduğu gibi 6 kıymetli metalin tıpta kullanımından bahsetmiştir. Ayrıca kurşun ve kalayın kusturmadaki rolü üzerinde durmuştur (Basu, 1914:68). Suśruta aynı zamanda anestezi konusunda da uzmanlaşmış bir cerrâhtı. Cerrâhî operasyon öncesinde anestetik etki gösteren Kara Banotu (Hyoscyamus niger) ve Hint Keneviri (Cannabis indica) kullanırdı (Major, 1954:72). Kendisinin çok iyi bir cerrâh olmasından dolayı mesleğin inceliklerini havî bu eseri cerrâhîyat alanında temel kaynak sayılmış ve döneminin hekimleri tarafından itibar görmüştür. Suśruta, Caraka’ya nazaran anatomik tanımlamalar ve cerrâhî tedavi yöntemlerinde daha ön planda iken; kesin tanımlamalar, hastalıkların sınıflandırılması ve genel tedavi planlamasında Caraka’nın daha başarılı olduğu göze çarpmaktadır. Suśruta’nın cerrâhî operasyonlarında sert kısımların özü, kesip çıkarma, oyma, derine inme, kazıma, dikiş atma, delme ve sıvıların tahliyesi şeklinde bir sıralamayı takip ettiği bilinmektedir (Muthu, 1927:24). Operasyon öncesi ve sonrası dâhilen ve haricen kullandığı şifalı bitki, özütler ve yararlı yağlar mevcuttu (Baz, 1975:23). Eserinde cerrâhînin kaideleri ve operasyonun yapılacağı alanlar ile ilgili olarak da detaylar yer almaktadır. Buna göre operasyon öncesinde hasta odasında ve ameliyathanede de tütsüler yakılır ve ameliyat bittiğinde hastanın yarasına tütsü verilmek suretiyle sterilize edilirdi. Tüm bu işlemler günümüz antiseptik teorilerin habercisi gibidir. Katarakt ameliyatıyla ilgili yöntemleri kendinden sonra gelen hekimlere ilham kaynağı olmuştur. Suśruta ayrık veya yırtık kulak memesini boyun veya kulak memesinin boyuna birleştiği yerden aldığı deriyle onarma yoluna gitmiş ki onun bu başarısı daha sonra gelen Hintli doktorların rinoplasti denilen burun estetiği ameliyatlarını yapabilmesinde önemli katkısı olmuştur. Yırtık kulak memesi genelde, antik Hint inanışının ritüeli olarak kabul gören ve çocuk doğduktan 6-7 ay sonra yapılan kulak memesi delme operasyonunun bir sunucudur. Bu operasyon sonrasında beklenmedik bir şekilde kulak memesinin yırtıldığı ve bunu dikmek için bir takım cerrâhî yöntemlerin geliştirildiği görülmektedir. Suśruta ayrıca kol ve bacak

75 amputasyonu, karın aksanlarının uygulanması, kırık ve çıkıkları onarma; fıtık, bademcik ameliyatı ve ölü fetüs tahliyesi gibi vakalarda uzmanlaşmış, basur ve fistül meselesini çözüme kavuşturmuştur. Orduda el ve kolları yaralanan veya kırılan askerlerin tedavileri için bir çeşit sargıyla yara bölgesindeki cisimlerin sabitlendiği görülür. Bu sarma uygulaması aynı zamanda iltihaplanmış bölgeler için de tatbik edilirdi. (Muthu, 1927:26; Anderson, 2007:46; Pattanshetty, 2001:165).

Öte yandan klinik tıp alanında Suśruta’nın önemli bazı avantajlara sahip olduğu görülmektedir. Ona göre cüzzam dokunma hissini ortadan kaldıran bulaşıcı bir hastalıktır. İskorbüt, diş etlerinin aniden kanaması sonucu dişlerin çürümesi olarak tanımlanır ve neticesinde yapışkan ve kötü kokulu akıcı bir madde ürettiği bilinmektedir. Diyabetin belirtisi olarak hastalığı taşıyan kişinin terlemesi ve balgam çıkarması ve neticesinde bal yemiş gibi bir tat hissedildiğini dile getirmiştir. Kalp hastalıklarına bir bölüm ayırmış olan Suśruta bir kalp hastalığını “kalpte başlayan bu ağrı sanki kalp çizilmiş, ezilmiş, delinmiş, kırılmış veya bölünmüş hissinde acı verdiği” şeklinde dile getirmektedir. Bahsettiği bu tanımlama göğüs anjini belirtileri ile benzerlik göstermektedir. Verem hastalığının belirtilerini ise genel bir yorgunluk ve zayıflama hali ile beraber ses kısıklığı, göğüste sancılı sızı, kas kasılması ve omuzlarda çökme, ateş, yanma hissi, kanlı balgam, iştahsızlık, öksürük, boğazda tıkanıklık ve şişme olarak vermektedir. Göz hastalıkları ile ilgili olarak da küçük ayrımlar dışında genel olarak bilinen sınıflandırma yolunu tercih etmiştir. Çok çeşitli göz hastalıklarının yanı sıra katarakt ameliyatı açık bir şekilde anlatılmıştır (Major, 1954:70). Suśruta, eserinin önemli bir kısmını göz ve göz hastalıklarına ayırmıştır. Bu bilgiler eserin zeyli ve son kısımları olan Uttara Tantram’ın Śālākya-Tantra (göz, kulak, burun ve boğaz hastalıkları) kısmında detaylı olarak verilmiştir. Eserinin göz ile ilgili kısmında göz hastalıklarının sebep ve septomları, göz eklemi, göz kapağı, göz akı, göz bebeği ve gözün tamamını etkileyen hastalıklar ve patalojilerinin yanı sıra göz merceği rahatsızlığının tedavisi, hıltlar ve tridoṣanın, göz ve göz hastalıkları üzerindeki etkisi, görmeyi engelleyen hastalıkların tedavisi, gözü çıkarmayı gerektiren hastalıklar ve tedavisi, göz kapakları ve kirpikleri etkileyen hastalıklar ve tedavisi, göz bebeği ve merceğini etkileyen hastalıklar ve tedavisi, incinen ve yaralı gözün tedavisi gibi gözün neredeyse her alanı ilgili tafsilatlı mâlûmat mevcuttur (Suśruta, 1916, C.3:Fihrist, 1). Suśruta’nın, eserinde göz bilimi ile ilgili kaleme aldığı bu detaylar onun aynı zamanda ilk Hint oftalmolojisti olarak da bilinmesini sağlamıştır. Göz

76 bilimi ile ilgili verdiği mâlûmat döneminin bu alandaki tıp bilgisini yansıtması açısından önemlidir. Her ne kadar eserinde gözlük, gözlük camı ve dinlendirici yöntemler hakkında derinsel bilgi olmasa da burada gösterilen yöntemler dönemine göre faydalı ve ikna edici bulunmuştur. Gözü koruma ve tedavi için verilen bazı tavsiyelere diğer önemli bazı Hint kaynakları olan Upanişadlar, Bhavad Gita, Caraka-saṃhitā ve Mahābhārata Destanı’nda rastlamak mümkündür. Neredeyse tümüyle unutulan bu pratiklerle günümüzde sadece dini uygulamalarda karşılaşılmaktadır (Agarwal, 1958; 50).

Suśruta’ya göre iyi bir cerrâh iyi bir anatomi bilgisine sahip olmalıdır. Anatomi bilgisini geliştirmek ve üst düzeye çıkarmanın yolu da ölü bir beden üzerinde çalışmaktan geçtiğini dile getirir (Singhal ve Patterson, 1993 :20). Diseksiyon için seçilen kadavranın yüz yaşın altında ve tüm uzuvlarının yerinde olmasına, zehirlenmeden ve kronik hastalıklardan dolayı ölmemiş olmasına dikkat edilirdi. Fakat kesinlikle bir yöneticinin veya efendin bedeni üzerinde teşrihe müsaade yoktu (Suśruta, 1916, C.2:172). Genel olarak, bedenin gövde, kol-bacaklar ve baş olmak üzere dört parçadan oluştuğu kabul edilirdi. Derinin 7 tabaka (tvaka) ve 7 bağ dokudan (kalas) oluştuğu, bir kişide 700 ven (sira), 24 arter (dhamanis), 107 hassas alan (marmas), 300 kemik, 900 bağ dokusu (snayu), 500 kası/kadınlarda 520 (pesi), 9 kanal (srota), 3 mizâc (doşa) ve 3 salgı (mala), karaciğer, akciğer, dalak ve böbrek gibi kütlesel organlar ve içi boşluk olan mide, bağırsaklar, mesane ve kadınlarda rahim gibi organlar olduğu bilinmektedir (Suśruta, 1916, C.2:160-161; Major, 1954:69; Singhal ve Patterson, 1993:20-22). Suśruta tüm bu yapıları ve alt bileşenlerini ayrı ayrı başlıklar altında ele alarak da detaylandırmış ve örnekleriyle açıklamıştır.

Fizyoloji alanında da daha ziyade üç, beş ve yedi unsurdan bahsederek, bu unsurların insan bedeni üzerindeki etkilerini vurgulamış ve yaşam için elzem olan unsurlar arasındaki ilişki sonucu, lenfosit ve kan plazmasından meydana gelen, akkan (kilüs, lenf) oluştuğunu dile getirir. Ardından sırayla bu kandan et, etten yağ, yağdan kemikler, kemiklerden ilik ve ilikten de meni oluştuğunu söyleyerek organ ve sıvıların oluşumu hakkında detay verir. Ayrıca kalpteki akkanın atardamar yoluyla 24 damar boyunca dolaşımı sağladığını, vücudun her yerine kan pompaladığını söylemesi onun kan dolaşımından haberdar olduğu gösterir (Major, 1954:70; Singhal ve Patterson, 1993:25).

77 2.2.2. Caraka

Antik Hint’te Vişuda’nın oğlu olarak bilinen Caraka (चरक), tıbbın babası olarak kabul edilen ve Atri’nin oğlu olan Atreya’nın şârihi yani açıklayıcısıdır. MÖ 320’li yıllarda Benares veya Pencap bölgesinde bulunan Kapisthala’da Hindu bir ailenin ferdi olarak dünyaya geldiği bilinmektedir. Sanskrit dilinde gezgin, abdal ve din talebesi manalarına gelen Caraka kelimesi aynı zamanda tıbbî bir bitkinin de adıdır. Çalışmalarıyla döneminin en meşhur hekimi olma pozisyonuna ulaşan Caraka, yazdığı Caraka-saṃhitā (Caraka Külliyâtı) adlı eseriyle de kadim Hint tıbbının yapı taşlarından birini oluşturmuştur. Caraka, tıbbî alandaki kabiliyetlerini geliştirerek meşhur bir hekim olmayı başarmıştır (Porter, 1997:18; Jee, 1896:33). Kendisinin Kuşan kralı I. Kaniṣka’nın özel hekimi olduğu yönünde bilgiler mevcutsa da ikisinin yaşadığı söylenen dönemler arasındaki yıl farkı bilgiye ihtiyatla yaklaşmayı gerektirmektedir. Aslında hem kralın hem de Caraka’nın yaşadığı yıllar hâlâ tartışma konusu olup bu konudaki muğlaklık devam etmektedir. Yaygın görüş ise Kaniṣka’nın MS 2. yüzyılın hemen başında tahta geçtiği yönündedir (Bayat, 2010:93; Warder, 1968:327)

Mitolojide Caraka’nın, bin başlı yılan olan Śeṣa tanrısının tecessümü olduğu ve onun bütün bilimleri, özellikle de tıp bilgisini Śeṣa’dan aldığı ileri sürülmektedir. Buna benzer durumların eski Mısır ve Greklerde de olduğu bilinmektedir (Jee, 1896:32).

2.2.2.1. Caraka-saṃhitā

Caraka’nın eseri, kendi deyimiyle, Atreya’nın öğrencisi olarak bilinen Agniveśa’nın eserinin gözden geçirilmiş halidir. Caraka’nın gözden geçirip tedvin ettiği bu eser MS 985 asırda Dridhabala tarafından tekrar ele alınmış ve eklemeler yapılmak suretiyle tıp dünyasına kazandırılmıştır. Bundan dolayı elimizde bulunan Caraka-saṃhitā (चरकसंत्रहता) adlı eser, tümüyle Caraka’nın görüşlerini yansıtmamaktadır. Müellife ait asıl kayıtlar kendisinin açıklamalarına ait detaylarla metin içerisinde fark edilebilmektedir. Çoğunluğunu tıbbî bilginin oluşturduğu eserde yer yer dini öğretiye dair bilgi ve ilahiler, felsefi bilgi, tıbbî gözlem, mitoloji, sihir ve büyü gibi farklı birtakım bilgilere de rast gelinmektedir (Major, 1954:73). Eserin kaybolan son iki bölümünün Dridhabala tarafından yazılmak suretiyle ikmal edildiği anlaşılmaktadır. Eser hem Dridhabala’nın

78 eklemeleri hem de orijinal eserdeki birtakım değişikliklerle Çince, Tibetçe ve Arapça’ya çevrilmiştir (IAIM, 2010:73). Gerek bütün gerekse de bölüm bazında Caraka- saṃhitā’dan izler taşıyan ve günümüze ulaşabilmiş 236 eserin varlığından bahsedilir. Bunların çoğu yazma eser olmakla beraber bir kısmı tıpkıbasım nüshalardır. Bu yazmalardan 49 tanesi Caraka-saṃhitā eserinin Vimānasthāna86 bölümü ile ilgilidir. Bu yazmalar, Devanāgarī, Bengali, Śārada ve Kannada alfabeleri kullanılarak kâğıt üzerine işlenmiştir. Eserler Bikaner Sanskrit Yazma Eserleri Kütüphanesi, Anup Sanskrit Yazma Eserleri Kütüphanesi, Gjurat Ayurved Üniversitesi Kütüphanesi ile şahsi ve halk kütüphanelerinde bulunmaktadır. Caraka-saṃhitā’nın tedaviye dair cikitsā bölümünün en eski nüshalardan biri ise MS 1183 yılına tarihlendirilen ve Devanāgarī lisanında palmiye yaprakları üzerine yazılan yazma eserdir (Pecchia, 2013:4-6; Mitra, 1880:635-636).

Caraka, eserinde kendi dönemi de dâhil olmak üzere gelmiş geçmiş Hint hekimlerinin listesini vermektedir. Bu listede yer alan hekimlerin, Himalaya dağlarında toplanarak bu mesleklerin inceliklerini öğrendiklerini ifade eder. Eserinin ilk kısmı olan Sutra Sthana’nın ilk cümlesinden itibaren uzun yaşama ve tıp ilminin öğrenimi ile ilgili bilgiler aktarılır. Tıbba dair bilgilerin kendisine aktarılması için Bharadvaja87’nın, ölümsüzlüğün sembolü olarak kabul edilen İndra’ya gönderildiği ve neticede çok sayıda kimseye tıp ilmini öğrettiği söylenmektedir. Agasti, Aşvalayana, Asita, Badarayana, Balikhya, Chyavana, Devala, Dhaumya, Galava, Garga, Gautama, Goehila, Hārita, Hiranyakşa, Jamadagni, Kamya, Kankayana, Kapinjala, Kaşyapa, Katyayana, Kaundinya, Kuşika, Langakşi, Maitreva, Markandeya, Narada, Paraseara, Parikşaka, Pulastya, Sankhya, Sankritya, Şakuneya, Şandilya, Şaraloma, Şaunaka, Vaijepaya, Vaikhanasa, Vamadeva, Vasiştha ve Visvamitra adlı bu kişiler tıbbın yanı sıra felsefe ve ilahiyat alanlarında da mahirdi. Bunlar toplandıklarında kendi aralarında hastalıkların bir kısmının genetik olup olmadığını sorgulamaya başlamışlardır (Caraka, 1949, C.5:1; Jee,

86 Eldeki nüshalar arasında kronolojik boşluklar olup MS 2.yüzyıla kadar gider. Bunlar arasında, tarihlendirilen en eski yazma Alipur/Delhi’de bulunan Bhagilal Leherchand Hindoloji Enstitüsü (The Bhogilal Leherchand Institute of Indology) raflarında yer almaktadır. Burada tıp, felsefe, mantık, edebiyat, sanat, mimarlık, vedik kültür, astroloji, astronomi vd. alanlarla ilintili yaklaşık 25.000 yazma eser bulunmaktadır. Sanskrit, Prakrit, Pali, Ardhamagadhi, Maru-Gurjar, Rajasthani, Eski Hintçe ve Gujarati gibi dillerde yazılmıştır. Bkz. http://blinstitute.org/the-library/manuscripts-section.html/.

87 Tıbbî bilgiyi İndra’dan bu alandaki mahir kişilere öğretmek koşuluyla alan Bharadvāja aynı zamanda bu bilgileri, eklenti veya kesinti yapmadan, direk aktaracağını taahhüt etmiştir. Edindiği bu bilgiden dolayı kendisini “ölçülemeyen bir mutluluk bahşedilen kimse” olarak gördüğü aktarılmaktadır. Bkz. Caraka, 1949, C.5:3.

79 1896:30). Bu sorgulamalar sadece hekimler tarafından değil dönemin siyaset bilimcileri tarafından da dile getirilmiştir. Narayana’nın Hitopadeşa (yararlı eğitim) adlı nasihatnamesinde mutluluğa erişmenin yolunun hastalıksız bir yaşamdan geçtiği vurgulanmaktadır. Müellife göre ancak ölümü halinde hastanın dinlenebileceği dile getirilmiştir (Narayana, 2017:5, 37). Bundan dolayı bedenin ancak yaşamın dört gayesi olan erdem, dünyevilik, zevk ve özgürlükle işleyişini devam ettirebileceği savunulmuştur. Organlardaki eksiklik ve bozukluğun dört gayeyi yeterince yapamayacağından dolayı kişiye büyük acılar verebileceğini dile getirirler. Kalıtsal hastalıkların dünya işlerini yeterince ifa edememeye de sebebiyet vereceğini düşündüklerinden böyle bir durum karşında insanın mutlu olamayacağını dile getirmişlerdir. Bu gibi kalıtsal hastalıkların önüne geçebilmek için birtakım yasaların olması gerektiği konusunda tartışmaya girişmişlerdir. Bu kimseler bu konuda kendilerine yardım edilmesi ve İndra’ya iletilmesi için kendileri arasındaki en bilge kimseden ricada bulunmuşlardır. Bilge kişi, İndra’ya giderek kendisinin vekil olduğunu muzdarip oldukları hastalıklar konusunda kendilerine yardım etmesini istemiştir. Kendilerine onun bilgisi olan Āyurveda’yı öğretmelerini talep etmiştir. İndra onun bu durumunu gördükten sonra Āyurveda’nın tüm kısımlarını ona öğretmeye karar vermiştir. Bharadvaja adındaki bu kişi kendisini vekil kılan bütün bilgelere öğrendiği bu bilgiyi paylaşmıştır (Jee, 1896:31). Saptaṛṣi88 (yedi rişi) olarak bilinen bu temsilcilerin başındaki Bharadvaja ve diğerleri tıbbî bilginin elde edilmesinden ve uygulanmasından sonra daha uzun ve sağlıklı yaşadıkları için İndra’ya şükranlarını sunmuşlardır (Jee, 1896:32).

Caraka’nın eseri Suśruta’nın eserinden daha hacimlidir (Anderson, 2007:45) Caraka-saṃhitā adlı eseri 8 kısım ve toplamda 120 bölümden oluşmaktadır.

I. Eserin ilk kısmı olan Sutra Sthana (genel kaideler) 30 bölümden oluşmakta ve temel ilkeler, tıbbın tanımı ve kökeni, kavramların tanımı vs. üzerinde durur. İnsanın kökeni ve yaşamı boyunca karşılaştığı hastalıklar, uzun yaşam arayışı, Āyurveda’nın tanımı, menşei ve prensipleri, perhizler, müshiller, dürtüler, farklı terapi yöntemleri (buhar, yağ vs.), hekimin

88 Her dönemde farklı yedi rişiden bahsedilmekte olup Upanişadlar gibi Hinduizm’in ilk kutsal metinlerinde geçen bu rişilerin isimleri Atri, Bharadvaja, Gautama, Jamadagni, Kaśyapa, Vasiṣṭha ve Viśvāmitra’dır.

80 nitelikleri, canlandırıcı, ferahlatıcı diyetler, uygun gıda ve meşrubât hakkında detaylı bilgiler vermektedir.

II. Eserin ikinci kısmı olan Nidana Sthana (Patoloji) 8 bölümden oluşmaktadır. Bu bölüm humma, kanın özelliği, tümörler, idrar yolu, verem, akıl hastalığı ve epilepsinin tanısı (diyagnozu) üzerinde durur. III. Eserin üçüncü kısmı olan Vimana Sthana (hususi tanımlamalar) 8

bölümden oluşmaktadır. Hekimin mesleğini icra ederken uymakla mükellef olduğu etik ve ahlâki kuralların yanı sıra, hastalıkların patalojisi, salgınlar, dolaşım kanalları, tatlar, mide ve kapasitesi, hasta ve hastalığın spesifik karakteri, tedavinin spesifik özellikleri gibi konular hakkında detaylı mâlûmat içerir.

IV. Eserin dördüncü kısmı olan Śarira Sthana anatomi ve embriyoloji ile ilgili olup toplamda 8 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümde deneysel ruh, üreme metodu, embriyolojik gelişim, embriyonun şekillenmesi, birey ve evren, vücudun yapısı ve organlar hakkında bilgi vardır.

V. Eserin beşinci kısmı olan Indriya Sthana, toplamda 12 bölümden