• Sonuç bulunamadı

3.2. HASTALIKLAR VE TEDAVİLERİ

3.2.2. Hastalıklar

3.2.2.1. Dâhilî Hastalıklar

Zehirlenme ve Tedavisi Zehirlerin Genel Özellikleri

Zehirler (gada, viṣa) yapı olarak keskin ve şiddetlidir. Bundan dolayı zehirlerin doşaların dengesini bozma yönüne dikkat çekilmiştir. Zehir etkisinden dolayı vücudun humoral dengesini sağlayan doşalar fonksiyonlarını yerine getiremez duruma gelir. Buna göre kapha unsurunu devre dışı bırakan zehir, humorların dengesiz salgısından dolayı hava yolu kanallarının tıkanmasına ve nihayetinde bilinç kaybına sebebiyet verir (Suśruta, 1911, C.2:698). Vāgbhaṭa, zehirle kirlenen kanın çok pis koktuğunu ve burunda, dikenlerin ateşte çıkardığı ses gibi, çatırdamalara sebep olduğunu dile getirmiştir (Vāgbhaṭa, 2005, C.3:351) Zehirlere karşı ilk yardıma bakıldığında henüz zehir sıcak iken hastanın kesinlikle ısıtılmaması ve soğuk suyla serinletilmesi gerektiği söylenmiştir. Bu esnada hastaya pekmez, śigru ve sauvīra dışında kalan diğer besleyici besinler verilebilir. Zehir etkisinden kurtulmanın humorların işleyişinin düzene girmesi, dokuların normalleşmesi, iştahının açılması, idrar normalleşmesi, dil ve ten renginin düzelmesi, fiziksel ve zihinsel hareketlerin normalleşmesi ile anlaşılırdı (Singhal ve Patterson, 1993:167).

Zehirlerin Sınıflandırılması

Zehir, birçok toplumda hekimlerin dikkatini çeken başlıca konulardan olmuştur. Bu hekimlerin öne çıkanları ise Hintlilerden oluşmaktadır. Özellikle de Suśruta, Caraka ve Vāgbhaṭa’nın çalışmalarındaki zehir kısımları bu konuya ne derece ehemmiyet verdiklerinin açık bir göstergesidir. Bu müelliflerin zehirle ilgili müstakil olmayan

114 çalışmaları kendilerinden çok sonraları farklı isimler altında ve müstakil olarak tercüme faâliyetlerine konu olmuştur. Arapça’ya çevrilen zehir risalelerinde bu etkiden bahsedilebilir.

Hint toplumunda zehir, ateş, silah, açlık, hastalık, su ve dağdan düşme gibi durumlara maruz kalan bir canlının muhakkak öleceği şeklinde bir anlayış olduğu görülmektedir. Özellikle de zehirin bu anlamda en korkulan dış faktör olduğu anlaşılmaktadır. Hatta bir ağaca bile zehir sirayet etmişse onun sıhhatli meyve vermeyeceği söylenerek zehir korkusu efsaneleştirilmiştir. Antik dönemden beri yaşanılan benzer korku ve endişeler bilimsel çabanın yanı sıra tedbir amaçlı ve olası endişeleri bertaraf etmek maksadıyla bu konuya yönelerek nihayetinde detaylı mâlûmat veren eserler ortaya konulduğu anlaşılmaktadır (Narayana, 2017:39,81) Hint tıbbının üç önemli hekimi Suśruta, Caraka ve Vāgbhaṭa tarafından yazılan eserlerde zehir çeşitleri hayvanî, nebâtî ve kimyevî özelliklerine göre canlı ve cansız zehirler şeklinde 2 grupta ele alınmıştır. Cansız zehirler sınıfında arsenik ve zırnık gibi kimyevî mineraller ile etkili zehirlere sahip bitkiler yer alırken; canlı zehirler sınıfında yılan, akrep, fare, sinek vs. gibi hayvan menşeli zehirler ele alınmıştır (Suśruta, 1911, C.2:685; Caraka, 1949, C.5:785- 786; Vāgbhaṭa, 2005, C.3:328). Canlı ve cansız zehirler doğal zehirler olarak tasnif edilebilirken, bu iki grubun etken maddelerinden elde edilen terkipleri ise yapay zehirler olarak tanımlamak mümkündür (Caraka, 1949, C.5:786; Vāgbhaṭa, 2005, C.3:329).

Yapay Zehirler

Antik Hint klasik tıp kitaplarının çoğunda kalpasthāna başlığı altında agadatantra (zehirbilim) konusu işlenmiş zehirler ve zehrin tabiatı hakkında detaylı bilgiler verilmiştir. Kaynaklarda zehirler gada (गद), panzehirler agada (अगद); terkip veyahut yapay zehirler gara (गर); zehir veren veyahut suikastçi garada (गरद) olarak geçmektedir. Caraka, bu konuyu ele alırken agadatantra yerine viṣagaravairodhika-praśamana (zehri kontrol altına alma ve tedavi etme) başlığını tercih etmiştir. Agadatantra, Āyurveda’nın ortaya çıktığı ilk andan itibaren 8 branşından biri olmuştur (Caraka, 1949, C.5:785; Vāgbhaṭa, 2005, C.3:329; Sharma, 1993 :137) Yapay zehirler daha ziyade kral veya yöneticileri ortadan kaldırmaya, halkın maddi ve manevi direncini kırmaya yönelik suikastlerde kullanılmıştır. Bu tür zehirler yemek, içecek, ilaç ve şahsi eşyalara konulmasının yanı sıra hava, su kaynakları ve meralara da saçılabilmektedir. Bu ve benzeri zehirlenme

115 tehlikelerine karşı ülke yöneticisi tecrübeli zehir hekimleri ve çalışanları istihdam ederek tedbirlerini en üst düzeyde almayı ihmal etmemiştir.

Yapay zehirler zehirli bazı hayvanların eti, dışkısı ve idrarının yanı sıra zıt ve zehir etkenli droglar, ceset külleri ve diğer zehirli içeriklerden elde edilmektedir. Bu zehirler çok farklı yöntemlerle hedef kişi veya kitleye ulaşabilmektedir. Bu tür zehirlenmeler sonrasında kişilerde solgunluk, zayıflama, iştahsızlık, öksürük, nefes darlığı, humma, vāta unsurunun yükselmesi, karın, karaciğer ve dalakta genişleme, halsizlik, konuşmada güçlük çekme, tembellik, el ve ayakta kuruluk ve zayıflama gibi belirtilerin yanı sıra, rüyada çakal, kedi, firavun faresi, yılan, maymun, ağaçlar, su kıtlığı ve beyazdan siyaha döndüğüne ve duyu organlarının biçimlerinin değiştiğine dair rüyalar gördüğü söylenir. Tüm bu belirtiler mağdurun yapay zehirler yoluyla zehirlendiğini göstermekte olup tedavisinin geciktirilmeden yapılıp önce kusturulması daha sonra da tāpya, suvarna, şeker ve bal karışımı panzehir ile zehirsiz yiyecek ve içecek verilmesi tavsiye edilmiştir (Vāgbhaṭa, 2005, C.3:336-337).

Yapay Zehirlenmelerin Aşamaları ve Tedavisi

Sthāvara (mineral ve bitki) grubu zehirlenmeler sırasında meydana gelen fizyolojik tepkiler ve zehirlenme aşamaları Suśruta ve Vāgbhaṭa tarafından 7, Caraka tarafından ise 8 aşamada tasnif edilmiştir.

1. Aşama

Suśruta: Dil kahverengiye bürünür, ağızda uyuşma, nefes darlığı ve bayılma belirtileri görülür. Bu durumlarda öncelikle kusturucu ilaç verilir ve ardından soğuk su içirtilir ve panzehir verilir.

Vāgbhaṭa: Dil renk değiştirir, cilt sertleşir, korku, bitkinlik, kusma ve bayılma görülür. Kusturucu verildikten sonra soğuk su serpilir ve panzehir verilir.

Caraka: Susama, sersemlik, çene tutulması, salya artışı, kusma ve bitkinlik görülür. Kalp bölgesi panzehir etkisi taşıyan droglarla desteklenir.

2. Aşama

Suśruta: Zehir henüz boğazdan aşağı inmemişse, titreme, terleme, yanma hissi, kaşıntı ve ağrı; mideye inmişse kalp bölgesinde sancı yapar ki bu durumlarda önce kusturucu sonra müshil verilir.

116 Vāgbhaṭa: Ürperme, terleme, ağrı, yanma hissi; mideye inmişse kalp bölgesinde sancı olur.

Caraka: Zehrin kana geçmesi ile ciltte solma, baş dönmesi, çarpıntı, bayılma, aksırık, karıncalanma ve astım nöbetleri görülür. Hastaya derhal bal, ghee, ilik, süt, aşı boyası, inek dışkısı özü; karga eti özü veya teke kanı içilmesini tavsiye etmektedir.

Aşama

Suśruta: Gözde renk solması ve şiddetli sancı halinde panzehir, enfiye ilaçlar ve göz merhemi verilir.

Vāgbhaṭa: Damakta kuruluk, midede şiddetli sancı, gözde renk solması ve görüşün yeşile bürünmesi, şişmeler; kalın bağırsağa ulaştığında batma hissi, ağrı, hıçkırık, öksürük ve guruldama görülür. Bu durumda enfiye ve göz damlası verilir.

Caraka: Zehrin dokulara nüfuz etmesiyle deri döküntüsü, kaşıntı, ödem ve kabarcıklar görülür. Alkali panzehirler verilir. Ödem tedavisi için bal ve suyla karıştırılmış revülsif droglar tavsiye edilir.

3. Aşama

Suśruta: Salya, karın ağrısı, öksürük ve şiddetli baş ağrısı durumlarında panzehire ghee karıştırılıp verilir.

Vāgbhaṭa: Kafada ağırlık hissi meydana gelir. Bu durumda panzehire ghee katılılarak verilir.

Caraka: Vāta ve diğer humorların dengesinin bozulmasıyla yanma hissi, kusma, bedenin tümünde ağrı ve bayılma görülür. Bu durumlarda inek dışkısı özü, yabani elma (Limonia acidissima), bal ve ghee karıştırılıp verilir.

4. Aşama

Suśruta: Eklemlerde ve ince bağırsaklarda ağrı (doşaların yükselmesi ile) ve deride solma varsa mādhūka dekoksiyonu, panzehir ve bal karıştırılarak verilir.

Vāgbhaṭa: Burun ve gözden kapha salgısı gelir, deride solma, bütün doşalarda yükselme, eklemlerde ve bağırsaklarda ağrı görülür. Bu durumda mādhūka dekoksiyonu, panzehir ve bal karıştırılarak verilir.

117 Caraka: Görme bozukluğu oluşur. Bunun için göz merhemi; hint baklası özü ve kara śirīṣadan yapılan burun ilacı tavsiye edilir.

5. Aşama

Suśruta: Karın şişmesi (bel), bilinç kaybı, insanite (delirme) ve şiddetli ishal vakalarında ishale karşı tercih edilen reçeteler verilir.

Vāgbhaṭa: Bilinç kaybı ve şiddetli ishal görülen bu aşamada ishal durdurucu ilaçlar verilir.

Caraka: Hıçkırık görülür. Canlandırıcı önlemler dâhilinde zerdeçal, kök boyası, karabiber, pippālī ve inek ödü terkibi verilir.

6. Aşama

Suśruta: Bel, kol ve bacaklarda tükenmişlik, sarkma varsa ölüm vuku bulur. Yani zehirlemenin yedinci aşamasıda dhātus (vücudun temel kök ilkeleri) devre dışı kalır. Bu durumlarda hastanın kafa derisi karga pençesi şekli (kākapada) boyutlarında yüzüldükten sonra burası taze kurban eti ve kanıyla doldurularak kapatılır.

Vāgbhaṭa: Bel, sırt ve omuzlarda sarkma olur ve ölüm belirtileri görülür. Burnuna panzehir damlatılır. Son durumda ise Suśruta’daki gibi yüzme işlemi uygulanır. Caraka: Omuzlarda felç görülür. Hayvan zehirlenmelerinde bitkisel; bitki zehirlenmelerinde ise hayvansal panzehirler verilir.

7. Aşama

Caraka: Bu aşamalara gelen kişinin hayatını kaybedeceğini söylemektedir. Bu aşamadan hemen önce palas çekirdeği (butea) ve bunun iki katı tavus kuşu ödü ya da it üzümü, mutfak isi, inek ödü ve neem karışımından elde edilen panzehir verilir (Suśruta, 1911, C.2:691-692; Caraka, 1949, C.5:786, 789; Vāgbhaṭa, 2005, C.3:330-331; Singhal ve Patterson, 1993:166).

Bazen zehirlerin neyden kaynaklandığı bilinmese de bazı belirtiler birkaç zehirlenme türünü işaret edebilmekteydi. Zehirlenen kişinin ağzından köpük gelmesi, bilincini kaybetmesi, el, ayak ve yüz morarması, ses kısılması, organlarda hasar, ishal, eklemlerde tükenmişlik ve hareketsizlik gibi belirtiler onun yemek, ok veya yılan zehirlenmesi geçirdiğini gösterir belirtilerdir (Vāgbhaṭa, 2005, C.3:330-331).

118

Yapay Zehirlenmelere Karşı Önerilen Genel Droglar

Yapay zehirlenmeler alanında en uzman hekimler saraylarda istihdam edildiğinden bu kimseler öncelikle kralı korumaya yönelik tedbirler almış ve reçeteleri bu minvalde sıralamışlardır. Akut zehirlenmelere ve zehirli yemeklere karşı koruyucu olarak öncelikle zehirden koruduğuna inanılan ve bir bileklik gibi kralın koluna bağlanan muṣikā ve ajaruhā drogları tavsiye edilmiştir. Bu iki drogun özel içeriklerinde panzehir olduğuna ve zehrin etkisini kırdığına inanılırdı. Zehirlenme durumlarında kralın bütün sadık beyleri toplanır ve göğsüne kalbi koruduğuna inanılan mağlup edilemez namıyla meşhur ajēya ghee ve amṛta-ghee droglarını sürerlerdi. Bu panzehirin mādhūka, tagara, kuṣṭha, devadāru, hareṇu, punnāga, elavāluka, nāgapuṣpa, uptala, şeker, viḍaṅga, candana, patra, priyaṅgu ve dhyāmaka gibi droglarla birlikte verilmesinin faydalı olacağı söylenmiştir. Ayrıca zehirlenmelere karşı bir tedbir olarak krala her gün zehirlere karşı koruyucu olduğuna inanılan bal, tatlı gıdalar, ghee, lor, süt, soğuk su, etli yemekler ile taze tavus, godhā (bir tür kertenkele, büyük iguana) veya pṛṣata (geyik türü) etinden yapılmış çorba içmesi tavsiye edilirdi (Suśruta, 1911, C.2:682; Singhal ve Patterson, 1993:166). Tarife göre öncelikle bu etler pişirilmeli ardından şeker, baharat, trivṛt ve yaṣṭimadhu karışımına bandırılmalıdır. İkinci bir tarifte tavus eti pişirildikten sonra şeker, baharat, ativiṣā ve śuṇṭhī (kuru zencefil) ile bezenirken, geyik eti şeker, baharat, pippalī ve śuṇṭhī (kuru zencefil) ile bezenerek sunulurdu. Diğer faydalı reçete ise bir miktar antitoksik madde içeren bal ve ghee karışımı olan śimbī çorbası (sümbül fasülye)’dır (Suśruta, 1911, C.2:683-684).

Tüm zehirlenmelere karşı müshil ve kusturucular uygulandıktan sonra önerilen güçlü terkiplerden biri de mahā-sugandhi agada olup şurup, merhem, enfiye ve göz damlası olarak kullanılmaktadır. Tüm bu işlemlerden beklenen sonuç elde edilmediği durumlarda kana karışan toksik maddenin tahliyesi için son çare olarak veneseksiyona başvurulduğu görülür (Suśruta, 1911, C.2:682; Singhal ve Patterson, 1993:164). Veneseksiyonda damarlar belirgin değilse sülük veya emisyon boynuzlardan istifâde edilirken, veneseksiyon sonrası zehirli kanın tam olarak tahliye edilemediği durumlarda hastaya soğuk banyo önerisi yapılırdı. Kan pıhtılaşması içinse tüyleri ürperene kadar soğuk ve serin hava terapasi uygulanırdı (Vāgbhaṭa, 2005, C.3:351).

119 Ayrıca hıltlara göre zehirlerin tedavisi uyarınca kapha mizacı zehirlenmelerinde kusmadan sonra sıcak lapa uygulaması yapılıp, kuru, keskin, acı ve bitter etkenli gıdalar; pitta mizacı zehirlenmelerde temizleyici ve terletici lapalar uygulanır, ghee ile birlikte soğuk, bitter, tatlı, büzücü etkenli yemekler; vāta mizacı zehirlenmelerde ise ghee ile birlikte tatlı, yağlı, ekşi, tuzlu yiyecekler ve et verilmesi tavsiye edilmiştir (Vāgbhaṭa, 2005, C.3:339-340). Vāgbhaṭa’ya göre tüm zehirlenmelerde en iyi panzehir ghee olup, özellikle de vāta unsurunun güçlü olduğu zamanlarda etkisini gösterdiğini, bundan dolayı müshil, kusturucu, yemek ve uygulanan lapalara mutlaka ghee konulmasının tavsiye edildiği görülmektedir (Vāgbhaṭa, 2005, C.3:343).

Yapay zehirlerle ilgili bu genel bilgilerden sonra bu zehirlerin özellikleri, saray ahalisinin zehirlenmesi ve buna karşı tedbirler, suikastçinin profili, zehirleri tespit etmekte kullanılan denek hayvanalar ve yapay zehirlerin en çok nerelere konulduğuna dair detaylı bilgilere de klasik dönem Hint tıbbı kaynaklarından ulaşmak mümkündür.

Sarayda Zehirleme

Zehrin insan bedenine olan etkilerinin anlaşılması üzerine yoğun bir mesai harcayan Hintli hekimlerin bu çalışmaları gerek çağdaşı gerekse halefleri tarafından ilgiyle takip edilmiştir. Bu alanın popüler olmasının sebeplerinden belki de en önemlisi hükümdarların ve yöneticilerin olası zehirlenme vakalarıyla karşılaşma endişesi olmuştur (Singh, 1998:134). Zehir konusunun detaylı bir şekilde incelenmesinin sebeplerine bakıldığında, varoluştan beri devam eden sekiz branştan biri olarak görülmesinin etkisi büyüktür. Fakat dönemin temel tıp kaynaklarından anlaşıldığına göre, zehir konusunun kral ve çevresinin faydasına yönelik bir uygulama alanı olarak anlatıldığı görülür. Özellikle de Suśruta’daki anlatımın bu minvalde olduğu açıktır. Bu anlayışın temelinde, devleti idare edenlerin hayatını olası bir zehirleme vakasına karşı garanti altına alma düşüncesi veya talebi yattığı söylenebilir. Bunu Suśruta’nın zehir bölümünün girişinde yazdığı bilgilerden anlamak zor değildir.

Suśruta, kralın daima zehirlenme vakalarına karşı teyakkuzda bulunması ve bunun için öncelikle saray mutfağına zehir ve panzehirler konusunda uzman bir hekim tayin etmesi gerektiğini söyler. Bunu düşmanlarının onu zehirleme ihtimalinin yanı sıra, bazen yemek organizasyonu düzenleyen saraylı kadınların kralın yiyecek ve içeceklere zehir katması ihtimaline karşı da yapmak durumundaydı. Ayrıca sevgisini güvence altına

120 almanın mantıksız iç güdüsüyle hareket eden, kralın çevresinde bulunan hain bir devlet adamı tarafından krala yaklaştırılan, zehir kadınları (visya-kanya) meşhurdur. Bu kadınlar tedricen aldığı zehir dozlarından dolayı zehire bağışıklık kazanmış ve kralın zafiyetlerinden istifâde ederek, isteyerek ve gönüllü bir şekilde onunla izdivaca girer. Bu şekilde onun zehirlenmesine ve aniden ölmesine sebebiyet verirdi (Suśruta, 1911, C.2:673-674; Vāgbhaṭa, 2005, C.3:336). Caraka, zevcelerinin veya cariyelerinin hükümdarın gönlünü kazanmak için terleri, adet kanları, salya veya bir vücut salgısı ile kralı zehirleyebileceğinin gözden kaçırılmaması gerektiğini söyler. Böyle bir kadın muhtemelen elindeki panzehir ile hükümdarı iyileştirerek onun gözüne girmeye çalışan biri olduğu söylenebilir (Caraka, 1949, C.5:805). Krala, eşinden veya başka birinden gelebilecek olası tehlikelere karşı gerekirse geceleri farklı yataklarda yatması, gündüzleri uyumaması ve gerekmedikçe sarayı terketmemesi tavsiye edilmiştir (Megasthenês, 1877:71-72).

Suikastçi kimseler genelde zehiri hükümdarın en sevdiği yemeklerin yanı sıra günlük olarak tükettiği gıda ve meşrubatın içine katardı. Caraka, suikastçi olabileceklerin profilini çizdikten sonra bu kişilerin sundukları yemekleri test etmeden tüketilmemesi gerektiğini vurgular (Caraka, 1949, C.5:794). Bu gibi suikastlare karşı kralın mutlaka zehir konularında uzman bir hekimi yanında bulundurması gerektiğini söyleyen Suśruta, insan beyninin yabani at gibi hareketli (tez canlı) ve kontrolsüz olabileceğini, inanç ve vicdanın insanlarda azalabildiği bundan dolayı dünyada başına taç takan (görevli vs.) herkese güvenmemek gerektiğini bildirmiştir (Suśruta, 1911, C.2:674).

Saray Mutfağındaki Zehir Hekimi ve Görevlilerin Vasıfları

Olası zehirleme vakalarına karşı, gerek bu alanda bilgi sahibi olmak gerekse de suikastları bertaraf etmek için sarayda bulunan zehir hekimleri en gözde sınıfta yer alıyordu. Gıdaların zehirli olup olmadığını tespit etmek için saray mutfağına tayin olunacak hekimin dolgun ücretle çalıştırılmasının önemine değinen Suśruta, bu kişinin saygıdeğer ve sayılan bir aileden gelmesi gerektiğini, hanedanı sevmesi, erdemli bir kişiliğe sahip olması ve kralın sağlığı konusunda daima tetikte olması gerektiğini söyler. Bu hekimin mütevazı, nazik, ileri görüşlü, inançlı, iyi niyetli, tatminkâr, temiz, zeki, becerikli, aktif, sabırlı ve yakışıklı olması; sinirli, tamahkar ve tembel olmamasına dikkat edilmiştir. Bu hekimin her türlü ilaç yapmayı bilen ve meşhur hekimler tarafından sevilen

121 ve saygı duyulan bir kişi olması beklenirdi. Kısacası bir hekimden beklenen tüm özellikler mutfağın başı olan zehir hekiminde de aranmıştır (Suśruta, 1911, C.2:674). Sarayda ikamet eden bu hekimler kralın önüne gelen çanak, çömlek, kaşık ve yemeklerinde zehir olup olmadığını kontrol ederdi. Hükümdar savaşa çıkınca da aynı görevi devam eden zehir hekimi bundan dolayı hükümdarın en yakınında duranlardan biriydi. Hükümdarı korumanın yanı sıra su kaynakları ve depolara düşman tarafından zehir atılıp atılmadığını tespit etmek gibi görevleri vardı (Singh, 1998:134).

Zehirleyici (Agada) Kişinin Profili

Suśruta’ya göre zeki bir hekim hal, hareket davranış, konuşma şekli ve yüz hatlarından suikastçıyı öngörebilir. Ona göre suikastçı ne sorulara cevap verir ne de kimseyle konuşur. Fakat konuştuğunda sohbetin ortasında teklemeye, alâkasız şeyler söyleyip söylenmeye başlar, bazen de korkusundan bayılır. Caraka ise, suikastçının ya çok konuşkan ya da suskun olduğunu, suikast hadisesinin verdiği etkiyle yüzünün matlaştığını ve genel doğasında bir değişim yaşandığını söyler (Suśruta, 1911, C.2:675; Caraka, 1949, C.5:794). Kişinin aniden ayak parmaklarına basıp ayak tırnakları ile yeri kazar gibi davranması, bir anda gülerken aynı anda titremeye başlaması suikastçi olabileceğine dair ilk emarelerdendir. Bu durumdaki birinin şüpheli bakışları üzerine toplamasıyla korkuları artar, benzi atar, el tırnaklarını kesmeye, kafasını kaşımaya ve işkence yapılıyormuş gibi acı çekmeye başlar. Bu durumdaki bir suikastçi, suçluluk duygusunun verdiği vicdan azabıyla dikkat çekmeden yan veya arka kapıdan çıkmaya çalışacaktır. Bazen masum bir insan da kraliyet mahkemesinin vereceği ceza ve haksız yere mahkûm olma endişesinden dolayı istemeyerek de olsa yalan ifadede bulunabilir. Bundan dolayı suikastçiyi tam anlamıyla tespit etmenin zorlukları karşısında kralın her şeyden önce çalışanların sadakatini test edip haşlanmış pilav, meşrubat, tütünler (dhuma); kürdan, tarak, ayakkabı, elbiseler, yatak takımı, süs eşyaları, çiçekler; merhem, göz damlaları, kozmetikler, şırıngalar, losyonlar; zırhlar, at ve fillerin sırtları gibi aşina olunan her şeyi kontrolden geçirmek zorundaydı (Suśruta, 1911, C.2:676).

Zehirelemeye Karşı Tedbir Olarak Saray Mutfağına Verilen Önem

Saray mutfağında çalışanların davranışları ve karekteristik yapılarına önem verilir ve dikkatle seçilirdi. Nitekim bunlardan biri mutfakta pişen yemeklere zehir katmak suretiyle kral ve çevresindekilere suikast düzenleyebilirdi. Bundan dolayı personel,

122 mutfak işleyişi ve gıda seçimine dair denetimler de hekim tarafından yapılırdı. Saray erkânın hayatta olası zehir suikastlerine karşı hayatta kalabilmesi dolaylı olarak bu denetimlere bağlıydı. Bundan dolayı aşçılar, çorba ustaları, şekerleme ve pasta yapanlar, servis yapanlar ve sunanlar doğrudan mutfak hekimimin gözetimi altında olur, mutfak ve kilerdeki gıdaların zehirleme ihtimaline karşı korunması için hekim dışında ayrıca bir görevli bulunurdu (Suśruta, 1911, C.2:674-675; Singhal ve Patterson, 1993:163).

Denek Hayvanlarla Zehir Tespiti

Gıdalar zehir katılacak en gözde hedeflerdendir. Bazen gıdalardaki zehirleri tespit etmek güç olabilmekteydi. Bundan dolayı yemek ve içecekler tüketilmeden önce özel testlerden geçirilmekteydi (Singhal ve Patterson, 1993:163). Bir yemeğin zehirli olup olmadığını anlamak için yapılan ilk iş öncelikle bunun bir parçasını karga ve sineklere vermekten geçerdi. Sinekler daha yemek gelmeden evvel yemeğe konduğundan, zehirli yemek durumlarında hemen ölmesi yemeğe karşı bir şüphe uyandırıyordu. Kargalar da aynı şekilde zehirli bir yemek yediğinde derhal tesir ettiğinden dolayı ölmekteydi. Bunun dışında zehirli yiyeceklerde çatlaklar oluşur ve ateşe atıldığında meydana tavus kuşu boğazı ve kanatları gibi bir renk ve kesik kesik alev çıkarır. Zehirli yemeğin dumanı tahriş edici olup ve ateşe atıltığında ateş kolay kolay sönmez (Suśruta, 1911, C.2:676; Caraka, 1949, C.5:794). Aynı zamanda ateşe atılan yemeğin kokusu tütün dumanı gibi acımsı, dayanılmaz, kuru, yakılmış ceset gibi kokuyor, burun ve dilde yanmaya sebep oluyorsa bu yemeğin zehirli olduğuna işaretti (Caraka, 1949, C.5:794)

Antik Hint’te zehir tespiti için karga ve sinek dışında çok sayıda hayvan denek olarak kullanılmıştır. Bunlardan biri olan cakora (çil keklik)109 kuşunun zehirlenme durumlarında gözleri matlaşırken, iki başlı jīvajīvaka (sülün) kuşu110 zehirlerden çok çabuk etkilenerek ölür. Zehir, kokila (guguk) ve kargalarda ses kısılmasına neden olurken, krauñca (çulluk veya akbalıkçıl kuşu) adlı balıkçıl kuşta panik ve heyecana yol açar.