• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Stres ve Stresle Başaçıkma

Aşağıda stres kavramı incelenmekte; ardından sırasıyla, stresle başaçıkma, başaçıkma sürecini etkileyen bireysel özellikler ve başaçıkma kaynakları, stresle başaçıkma stratejileri ve bu stratejilerin sınıflandırılması, bireysel başaçıkma stratejileri, ergenlerin yaşadıkları stres ve başaçıkma süreçleri ve son olarak da stresle başaçıkma ile cinsiyet arasındaki ilişki üzerinde durulmaktadır.

2.1.1. Stres Kavramı

Psikoloji araştırmaları içerisinde popüler bir yere sahip olan stres yaşantılarını, anlamaya ilişkin araştırmaların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Aşağıda stres kavramı ile ilgili yapılan tanımlar, stres tepkileri, belirtileri, uyaranları, kaynakları ile stresin yaşantımızdaki etkileri, sonuçları ve stres kişilik ilişkisi, yapılan literatür taraması ışığında özetlenmektedir.

Bilim dünyasına bakıldığında, “stres” sözcüğünün ilk kez 17. yüzyılda, “elastiki nesne ve ona uygulanan dış güç arasındaki ilişki”yi açıklamak üzere fizikçi

Robert Hooke tarafından kullanıldığı görülmektedir. Thomas Young isimli bir başka fizikçi bunu, yüzyıl kadar sonra bir formül üzerinde göstermiştir. Young’a göre stres “maddenin kendi içinde olan bir güç ya da dirençtir.” Madde, kendi üzerine uygulanan dış güce kendi direnci oranında bir tepki gösterir (Şahin, 1995).

Stres sözcüğünün ilk kez fizik biliminde tanımlanmasından sonra, sözcük farklı disiplinlerde farklı anlamlarda kullanılmıştır. Burada bizim açımızdan önemli olan stresin psikolojideki tanımıdır. Psikolojideki tanımıyla stres terimi “sıkıntı” ya da “zorluk” anlamına gelen eski Fransızcadaki ve Ortaçağ İngilizcesindeki “stres” ya da “straisse” sözcüklerinden gelmektedir. Ancak daha güçlü bir ihtimalle sözcük Latincedeki “çekip germek” anlamına gelen “stringere” sözcüğünden gelmektedir (Graham, 1999).

Bir başka varsayıma göre, stres kavramı Latince’de “Estrica”, eski Fransızca’da “Estrece” sözcüklerinden gelmektedir. Kavram 17. yüzyılda felaket,

bela, müsibet, dert, keder, elem anlamlarında kullanılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda ise kavramın anlamı değişmiş ve güç, baskı, zor gibi anlamlarda objelere, kişiye, organa

veya ruhsal yapıya yönelik olarak kullanılmıştır. Buna bağlı olarak da stres nesne ve

kişinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmasına, çarpıtılmasına karşı bir direnç anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca kelime “bütünlüğünü bozma” ve “esas durumuna dönmek için çaba harcama” halini de ifade eder (Baltaş ve Baltaş, 2000).

Türk Dil Kurumunun yayınladığı Ruhbilimleri Sözlüğünde stres kavramının karşılığı olarak “zorlanma” kullanılmıştır. Yine aynı sözlükte stres “herhangi bir varlığa uygulandığı zaman gerginlik ve düzen bozukluğu yaratan, çok güçlü olunca da yapı ve görevlerde köklü değişme, çöküntülere yol açan güç” olarak tanımlanmıştır (Enç, 1980).

Cüceloğlu’na (1993) göre stres, bireyin fizik ve sosyal çevreden gelen uyumsuz koşullar nedeniyle, bedensel ve psikolojik sınırlarının ötesinde harcadığı gayrettir.

Schermerhom’a göre, stres “bireylerin karşılaştığı olağanüstü talepler, tehditler ve fırsatlar ortaya çıktığı zaman oluşan bir gerilim durumu”dur. Özellikle işletmeler yönünden ele alınan bir tanımda stres, “bireylerin çalışma ve iş çevrelerindeki yeni ve tehdit edici faktörlere tepki” olarak açıklanmaktadır (Akt. Gücüyeter, 2003). Rapkin ve Stryening (1976) stresi organizmanın stres verici etkenlere karşı gösterdiği tepki olarak tanımlamışlardır (Akt. Ercan, 2002).

20. yüzyılda stresle ilgili yapılan araştırmalar daha bilimsel bir hal almaya başlamıştır. Walter B. Canon, 1930’larda yaptığı araştırmalarda bedenin “kaç ya da savaş” tepkisini açıklayan ilk bilim adamıdır. Canon’un bu araştırmalarının bugünkü stres bilgilerimize katkısı çok büyüktür. Cannon, “homeostasis” terimini kullanarak, sistemin kendi iç dengesindeki sürekliliği koruma özelliğinden söz etmiş; yaşamda gerekli olan dengeyi sürdürebilmek için kullanılan “geribildirim” süreçlerini belirlemiş ve incelemiştir. Walter Cannon’a göre stres, “organizmanın, kendi yaşamını ve çevreye uyumunu (dengesini) tehdit eden bir unsura (uyarıcıya) gösterdiği ve varoluşsal değeri olan bir “savaşma ya da kaçma” tepkisidir ve doğanın canlı organizmalara bir armağanıdır” (Şahin, 1995).

Stres kavramını ilk olarak ortaya atan Hans Selye stresi, organizmanın her türlü değişmeye yaygın tepkisi olarak tanımlamıştır. Hans Selye’nin çok benimsenen bu tanımına göre stres “memnuniyet verici olup olmadığına bakılmaksızın, her türlü isteme bedenin uyum sağlamak için gösterdiği yaygın tepkisidir’. Selye’nin tanımında, stres tepkisinin uyanmasında hem memnuniyet verici, hem de sıkıntılı oluşumların etkili olduğu işaret edilmektedir. İnsan bedeni genel olarak, zevkli ve zararlı olaylar arasındaki farkı ayırt etmez. Her iki durumda da beden işlevini yerine getirmektedir. Bu nedenle hem memnuniyet verici, hem de olumsuz uyaranlar altında bedenin gösterdiği stres tepkisi aynıdır (Selye, 1974).

Stresi tanımlarken üç faklı yaklaşımdan söz edilmektedir. Birinci yaklaşımda çevre üzerinde odaklanılmakta ve stres bir uyaran olarak tanımlanmaktadır. İkinci yaklaşım, stresi bir tepki olarak ele alırken, bireyin stres uyaranlarına karşı tepkileri üzerinde durur. Üçüncü yaklaşım ise, çevre ve birey arasındaki etkileşimi göz önüne

alarak stresi, stres uyaranı ve tepkilerini içine alan bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Bu süreç birey ile çevre arasındaki karşılıklı etkileşimi ve uyumu içermektedir. Bu yaklaşımda stres, stres uyaranı ve stres tepkisi etkileşimle ifade edilmektedir (Cotton, 1990).

Stres ve uyarıcı arasında çok ince bir fark vardır. Çünkü uyarıcı da organizmada bir tepkiye yol açan herhangi bir şeydir. Stres ve uyarıcı arasında bir derece farklılığı mevcuttur. Herhangi bir uyarıcının stres oluşturucu olabilmesi için, belli bir duyu organına yönelik önceden programlanmış olan rahatlık eşiğini aşıp, sistemin dengesini bozması gerekir. Sistem, bu stres tepkisi sayesinde tekrar dengeye dönmek için bir uyum süreci başlatır. Gerilim, stres durumunun sistem üzerindeki etkisidir. Gerilim nedeniyle sistem, stres durumunda olduğu bilgisini alır ve dengeye dönme sürecine girer. Zorlanma ise, dengeye dönme süreci içinde sistemin ödediği bedel ya da harcadığı miktarıdır (Şahin, 1995).

Stres uyaranları fiziksel, psikolojik ve psikososyal içerikli olabilmektedir (Cotton, 1990):