• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

19. Mizah: Mizahın kan basıncını düşürüp endorfin hormonunun açığa

2.1.6. Ergenlerde Stres ve Stresle Başaçıkma

Gerek ergenlik gerekse gençlik dönemleri insan yaşamının en güzel, en mutlu ve en güçlü dönemleri olurken, aynı zamanda birer kriz ya da bunalım dönemleridir. Aslında her değişim bir durumdan ötekine geçiş ile eski alışkanlıklardan sıyrılıp yeni koşullara uyma zorunluluğunu getirdiğinden, kendine göre bir zorluk taşımakta, dolayısıyla bir kriz ya da bunalım dönemi olarak adlandırılabilmektedir (Yörükoğlu, 2000).

Ergenlik çağında stres, öncelikle bedensel değişme ve gelişmeden kaynaklanmaktadır. Bu değişme ve gelişmeyi yapan iç salgı bezlerinin işlevi, dengeleşimi bozmaktadır. Yeni dengeleşime uyum süreci içinde, strese bağlı belirtiler ve yakınmalar ortaya çıkmaktadır. Öte yandan erinlik ve onu izleyen ergenlik döneminde, bedensel değişme ve gelişme gencin temel ilgi alanını oluşturmaktadır. Gençte bedensel değişmelere ilişkin birbirine karşıt, çelişik değerlendirmelere oluşur. Kızlarda göğüslerin büyümesi, aybaşı döngüsü, erkeklerde erkeklik organının gelişmesi, sakal çıkması, kızda ve erkekte boy uzaması, kıllanma erişkinlik belirtisi olarak değerlendirilmektedir. Bir yandan bunları ortaya çıkarmak, bunlardan söz etmek, başkalarına göstermek için çaba harcanmakta; öte yandan bunların yüzü bedeni çirkinleştirdiği düşünülmektedir. Bu nedenle genç sıkılır, üzülür. Bu çatışma kaygı düzeyini yükseltebilmekte ve stres riskini arttırmaktadır (Morgan, 1993, akt. Aydın, 2003).

Ergenlik dönemine ayrıcalığını veren niteliklerin birincisi hızlı bir fizyolojik psikolojik gelişim, ikincisi ise gencin ailesinin etki alanından çıkarak yaşıtlarının etkisi altına girmesidir. Ev ve aile yaşamından uzaklaşması, toplumdaki yerini araması, onu yeni değerler oluşturmaya ve planlar yapmaya zorlar. Bütün bu değişikliklerin üstesinden gelebilmek için zorlandığı dönemde, bir yaşam felsefesi, dünya görüşü, basit ama tartışılamaz ahlaki inançlar geliştirmek, kim olduğu ve ne tür olanakları bulunduğunu yanıtlayacak bir kimlik oluşturmak zorunda kalan ergen kimlik arayışına girer. Yapıdaki ve etki odaklarındaki bu değişiklikler kaçınılmaz olarak yeni denemeleri getirmektedir. Sigara, alkol, cinsellik ve bağımsızlık gibi çeşitli davranış ve rolleri sınar. Bu sebeplerle gençlik dönemi gelişimsel streslerin en yoğun olarak yaşandığı dönemdir.

Ergenin düşünce, tutum, duygu ve davranışlarının 3 temel faktörün etkisi altında olduğu belirtilmektedir. Bunlar; temel kişilik yapısı, ergenlik çağına özgü psiko-sosyal özellikler ve ergenin yaşadığı çevrenin sosyal, kültürel, ekonomik özelliklerdir. Bu üç faktörün etkisiyle oluşan kişilik yapısı içinde yerini arama çabasında olan ergen, özdeşleşme, sorumluluk, özerklik problemlerine çözüm arar.

Ayrıca, bu üç kavram arasındaki dengesizlik, bireysel ve toplumsal problemlere yol açar ( Köknel, 1987).

Stres altında olan ergenlerde çevresel etmenlerin rolü önemlidir. Problemli ergenlerin daha çok normal ile koşullarına sahip olmayan ve yoğun stres altında ailelerden geldiği belirtilmiştir. Bu gençlerin problemlerle başaçıkma becerilerinde yetersizlik yaşandığı gözlenmiştir. Çocuğun ilk sosyal deneyimleri edindiği yer olan ailenin çocuğa yönelttiği davranış ve takınılan tavırlar ilk yaşantıların örtülmesinde, sosyal gelişimin farklı şekiller almasında büyük önem taşır. Evlerinde yakın bir ilgiyle, demokrasinin birleştiğini gören çocuklar, etkin, özgür ve arkadaşlarıyla ilişkilerinde, hoşgörü sahibi, aktif ve etkili olurlar. Bunun karşısında daha sert bir denetim altında tutulan ya da eğitim yöntemleri değişken olan ailelerde büyüyen çocuklar ise, karşı çıkma, saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmeye çalışırlar ( Kaya, 2005).

Roberts (1959), anne-baba-çocuk ilişkisinin kalitesindeki önemli farklılıkları belirtmiştir. Yüksek sınıftaki şizofrenlerin aile geçmişlerinde, organize edilmemiş ev, ailevi ihmal, aile rehberliği ve kontrolünden yoksunluk, ailevi yakınlıktan yoksunluk ve sert cezalandırma gibi stres faktörlerinin olduğu ortaya çıkmıştır. Bu stres faktörlerinin savunmasızlık, yalnızlık, ihmal, reddetme ve korku gibi duyguları desteklediği düşünülmektedir (Levine&Scotch, 1970).

Çocuklar ve ergenlerin yaşadıkları stresin en sık rastlanan sebepleri, ebeveynin boşanması ve ayrılması, çeşitli türlerde (zihinsel, fiziksel ya da cinsel) istismar, yas ve okulda yaşadıkları sorunlar olabilmektedir (Markham, 1998, akt. Aydın, 2003). Ayrıca, gelecekle ilgili kaygılar, akran baskısı, madde bağımlılığı, kişilerarası ilişkilerde yaşanan sorunlar stresli olayların başında gelmektedir. McNamara (2000), ergenlerin stres kaynaklarını şu şekilde sıralar; gelişimsel görevler, ergenlik, aile ve akranla olan ilişkiler, okul ve sınavlardan kaynaklanan problemler ve cinselliktir (Akt. Gücüyeter, 2003).

Öte yandan ergenin kendine özgü oluşturduğu çirkinlik ve güzellik kavramı, kaygı ve endişeyle neşe ve sevinç arasında gidip gelen duygulanım değişmeleri yaratır (Köknel, 1987). Genç kendini, örnek aldığı, kendisi için tasarladığı beden ve yüz güzelliğinden çirkin ve farklı değerlendirirse kaygılanır, idealindeki ölçülere, güzelliğe ulaşmak için gereksiz ve yersiz çaba harcar ve zorlanır (Berkeban, 2001, akt. Gücüyeter, 2003).

Ergenler yaşadıkları sorunlarla baş edebilmek için, aktif, içsel ve geri çekilme stratejilerini kullanmaktadırlar. İç kaynaklar ve başaçıkma davranışları arasındaki ilişki incelendiğinde üç ergen grubu ortaya çıkmaktadır (Steiffge-Krenke, 1996, akt. Aydın, 2003).

a. Birinci grup, enerjik, faal, dost tavırlı ve sosyal; b. İkinci grup, sıkıntılı ve pek fazla sosyal olmayan;

c. Üçüncü grup ise daha çekingendir. Bu üç gruptaki ergenlerin farklı

başaçıkma yolları gözlenmektedir.

Oğul (2000)’a göre, soruna odaklı başaçıkma, duygu odaklı başaçıkma ve sosyal destek arama ergenlerin kullandıkları başaçıkma faktörleridir (Akt. Aydın, 2003).

Öğrencilerin stres durumlarında kullandıkları başaçıkma stratejileri aktif ve pasif boyut olarak iki boyutta ele alınabilir (Demir, 2002).

Ergenlerde aktif problem odaklı başaçıkma tarzının, özgüveni (Towbes ve ark., 1989), kontrol algısı (Palancı, 2000) ve başarı düzeyi yüksek olanlarda (Kahraman, 1995; Doğan, 1999; Aysan, 1988), aile üyelerinden hepsine veya herhangi birine yakınlık duyanlarda, kendilerin, “kararlı”, “müdahaleci”, “becerikli”, “mutlu” olarak algılayan ve desteği içten alanlarda (Aysan, 1988), herkes tarafından sevildiğini düşünenlerde (Doğan, 1999), olumluya odaklananlarda ve iyimser karşılaştırmalar yapabilenlerde (Jampol, 1989) daha sık kullanıldığı belirlenmiştir (Akt. Aydın, 2003). Ayrıca çocuklarda ve ergenlerde sosyal içerikli stres durumlarında, daha çok problem odaklı başaçıkma stratejisinin kullanıdığı

belirtilmiştir (Folkman ve ark., 1986). Annenin eğitim düzeyi de stresle başaçıkma tarzlarından kendine güvenli yaklaşım, çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım ve sosyal desteğe başvurma davranışını etkilemektedir (Akbağ, 2000, akt. Aydın, 2003).

Öte yandan, annenin ilgisiz, babanın otoriter ve ilgisiz algılanması, anne ve babanın eğitim durumu, anne ve babanın cezalandırması, ebeveynin alkol kullanımı, ekonomik düzey, okul başarısızlığı, olumsuz otomatik düşünceler, kontrol algısı düzeyinin düşük olması, depresyon ve cinsiyet, pasif-etkisiz yöntemleri belirleyen etmenler arasındadır.

Gordon (1993) ergenlerin kullandıkları baş etme yöntemleri olarak; isyan etme, direnme, meydan okuma, karşı koyma, yalan söyleme, duyguları saklama, sinsice davranma, başkalarını suçlama, dedikodu yapma, hile yapma, başkasının çalışmasını sahiplenme, patronluk taslama, zorbalık etme, yenilgiden nefret etme, yenme gereksinimi duyma, işbirliği yapma, örgütlenme, boyun eğme, rol yapma, yağcılık, yeni şeyler denemekten ve tehlikeden kaçma, geri çekilme, hayal kurma, iletişimi reddetme, kayıtsızlık, çocuksu davranışlara geri dönme, yalnızlık isteği, okul korkusu, okul ve evden uzaklaşma, psikosomatik hastalıklara tutulma (ateş, migren, ülser), okuldan kaçma, zararlı alışkanlıklar edinme, çok yeme, çöküntü ve özyıkım eğilimi gibi davranışların sayılabileceğini belirtmiştir (Akt. Demir, 2002).