• Sonuç bulunamadı

KURAMSAL ÇERÇEVE VE İZLENEN POLİTİKALAR

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.1 GİRİŞİMCİLİK EKOSİSTEMİ, MODELLERİ VE BİLEŞENLERİ .1 GİRİŞİMCİ VE GİRİŞİMCİLİĞİN TANIMI, ÖNEMİ VE ÖLÇÜLMESİ .1 GİRİŞİMCİ VE GİRİŞİMCİLİĞİN TANIMI, ÖNEMİ VE ÖLÇÜLMESİ

2.1.3 GİRİŞİMCİLİK EKOSİSTEMİ: MODELLER VE BİLEŞENLERİ .1 Girişimcilik Ekosistemi .1 Girişimcilik Ekosistemi

2.1.3.2 Girişimcilik Ekosistemi Modelleri

2.1.3.2.3 Stam’ın Girişimcilik Ekosistemi Modeli

Stam (2015) tarafından ortaya konulan girişimcilik ekosistemi modeli, daha önceki modellerin sahip olduğu sorunların ortaya konulması, söz konusu modellerin kritiklerinden hareket ederek daha gelişmiş yeni bir model önerisi olarak geliştirilmiştir. Bu model, girişimcilik ekosisteminin en önemli olarak addedilen boyutlarını içermesi yanında, diğer modellerden farklı olarak neden-sonuç ilişkisini ortaya koyan 4 ontolojik kategoriyi (çerçeve koşulları, sistematik koşullar, çıktılar ve sonuçlar) içermesi ve bu kategoriler arasındaki içsel ve dışsal nedensel ilişkileri de dahil etmesi yönünden yeni bir modeldir. Model, ekosistem içinde hem sondan başa ve baştan sona doğru hem de kendi içinde koşulların ve bileşenlerin nasıl ve hangi yönde bir etkileşim ve nedensellik barındırdığını ortaya koymaktadır. Şekil 2.4. Stam’ın girişimcilik ekosisteminin kilit unsurlarını, çıktılarını ve sonuçlarını göstermektedir.

Şekil 2.4 Stam’ın Girişimcilik Ekosistemi Yaklaşımı

Kaynak: Stam, 2015:1765’den yararlanılarak yazar tarafından yapılmıştır.

4 tabakalı veya kategorili modelin girişimcilik ekosistemi bileşenleri boyutu şekilde de görüldüğü gibi çerçeve koşulları ve sistematik koşullar olmak üzere farklı tabakadan meydana gelmektedir. (1) Çerçeve koşullar, 4 unsurdan oluşmaktadır. Bunlar insan etkileşimini mümkün kılan veya kısıtlayan formal ve informal kurumlar ile fiziksel altyapı unsurlarından oluşmaktadır. Ayrıca mal ve hizmetlere yönelik talep şartları da söz konusu ekosistemin önemli bir çerçeve koşuludur. Çerçeve koşullarını oluşturan bu dört temel unsur girişimcilik ekosisteminin nihai sonucu olan değer yaratma sürecinin de temel nedenidir. (2) Sistematik koşullar, ekosistemin kalbinde yer alan girişimcilerin ağları, liderlik, finans, yetenek, bilgi ve destek hizmetleri gibi unsurlardır. Bu unsurların varlığı ve birbirleri arasındaki etkileşim ekosistemin başarısındaki kilit unsurdur. Gerçekten de sistematik koşullardan ilki olan ağlar, girişimciler için emek ve sermayenin etkili bir şekilde dağılımını sağlayan bilgi akışını sağlar. İkincisi olan liderlik; girişimci ekosistem için yön ve rol modelleri sağlayarak sağlıklı bir ekosistem inşa etmede ve sürdürmede kritik önem taşır. Finansmana erişim; bir diğer unsur olarak uzun vadeli bir ufukla belirsiz girişimci projelere yapılan yatırımlar için çok önemlidir. Ancak etkili bir girişimci ekosistemin belki de en önemli (dördüncü) unsuru, çeşitli ve hünerli bir grup yetenekli insanın varlığıdır. Girişimcilik fırsatlarının varlığından haberdar olmada hem kamudan hem de özel kuruluşlardan gelen bilgi beşinci önemli unsurdur. Son olarak çeşitli aracılar tarafından sağlanan destek hizmetlerinin varlığı, yeni girişimci projeleri için giriş engellerini büyük ölçüde düşürebileceği gibi yeniliklerin piyasaya sürülme süresini de azaltabilir (Stam, 2015:1766).

76

Sonuç olarak, girişimcilik ekosistemin yaklaşımı son derece yeni bir kavram olup ancak son beş yıl içinde kavramsallaştırılmıştır (Stam, 2015). Kavramın veya kavramsal modelin henüz yaygın ortak bir tanımı bulunmamaktadır. Öte yandan kavram temelde son 15-20 yılda girişimcilik ve bölgesel kalkınma yazınında geliştirilen araştırmalara dayalı olarak ortaya konmuştur ki bu anlamda daha önceki bölgesel gelişme modellerinden farklılıkları olsa da kavram başlı başına yepyeni bilinmeyen bir bilgi ve kavrayış getirmemektedir. Ancak bu demek değildir ki sorun ve sınırlılıklarına rağmen, girişimcilik ekosistemi yaklaşımının hiçbir yeni tarafı yoktur. Her şeyden önce girişimcilik ekosistemi, temelde kentsel/yerel ve bölgesel bağlama odaklanır.3 Kentlerin ve bölgelerin içindeki girişimci aktörlerin performansı ve başarısının faktörlerini coğrafi bağlamda arar, esas olarak sıradan ortalama girişimciyi değil, hırslı ve üretken girişimciliğin (ambitious entrepreneurship) ekonomik büyümenin kaynağı olduğunu ileri sürer. Girişimcilik ekosistemi araştırmaları, girişimciliği kişisel ve bireysel çabanın ürünü veya Schumpeteryan ‘ekonomik insan’ın karını maksimize etme isteği bir girişimcilik türünden, girişimciliğin toplumsal ilişkilere gömülü sosyo-kültürel bir süreç olarak geniş bir bağlamda tanımlandığı/görüldüğü bir çerçeveye işaret eder. Bu yaklaşımda özellikle girişimciliğin meydana geldiği “yer veya mekan”4, tüm girişimcilik sürecini etkileyen hayati bir faktör/unsur olarak merkezi öneme sahiptir (Isenberg, 2010, 2011). Bu bağlamda girişimcilik ekosistemi kavramı, girişimcilik sürecini etkileyen mekansal/bölgesel ekonomik ve sosyo-kültürel faktörlerin açıklanmasında kullanılan bir kavram olarak doğmuştur. Girişimcilik araştırmalarında lokasyon gibi “bağlam”ı hesaba katan yaklaşımların sayısı son dönemlerde artmış olsa da, lokasyona çoğu zaman verili bir koşul gibi veya basit bir gösterge olarak dikkate alınarak değeri azımsanmıştır. Bir yer/mekanla ilişkili ekonomik, sosyal, kültürel, politik yapılar ve süreçler derinlemesine analize konu olmamış, çoğu araştırma ya girişimcilik faaliyetlerinin genelleştirilmiş modellerine ya da bireysel girişimcilerin başarılarının modellenmesine odaklanmıştır (Stam ve Spiegel, 2016). Bu çerçevede girişimcilik ekosistemi yaklaşımı, bölgesel girişimcilik üzerine olan akademik literatürdeki anlayışların bir araya getirilmesi için bir çerçeve sunmaktadır. Bu yaklaşım, girişimcilik sürecini ve bölgesel ekonomik kalkınma üzerindeki etkisini anlamak için çeşitli değerli yeni katkılar içermektedir. Ayrıca yaklaşım girişimcilik bağlamında ekosistem içindeki karşılıklı bağımlılıkları vurgulamakta ve bölgesel ekonomilerin performansı bireysel girişimcilere fikse olmadan aşağıdan yukarıya doğru bir analiz etmektedir.

2.2 YENİLİK SİSTEMİ YAKLAŞIMI VE BÖLGESEL YENİLİK SİSTEMİ UNSURLARI 2.2.1 AR-GE: AR-GE KAVRAMI VE Ar-Ge Faaliyetinin Bileşenleri

Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerinin kısaltması olan Ar-Ge, ülkelerin ekonomik büyümesinde büyük rol oynayan en önemli olan faaliyetlerin başında gelmektedir. Yapılan araştırmalar ekonomik gelişmenin uzun vadede ancak verimlilik artışını sağlayan teknolojik gelişme ile mümkün olduğunu, teknolojik gelişmenin altında yatan temel kaynağında Ar-Ge’ye yapılan yatırımlarda yattığı ortaya koymaktadır. Dolayısıyla günümüz dünyasında Ar-Ge faaliyetleri sürdürülebilir bir büyüme ve başarılı bir kalkınma sağlamanın vazgeçilmez anahtarıdır.

2.2.1.1 Ar-Ge ve Ar-Ge Türleri

Genel olarak günlük dilde sıklıkla Ar-Ge faaliyetleri yenilik/inovasyon ile aynı anlamda veya onu da kapsayacak şekilde oldukça geniş ve esnek biçimde kullanılmakta ise de, teknik anlamda ve bilimsel literatürde Ar-Ge’nin inovasyon/yenilikle aynı anlama gelmediğini özellikle belirtmek gerekir. Ar-Ge

3 Yukarıda da belirtildiği üzere girişimcilik ekosistemi yaklaşımının coğrafi düzeyde en iyi uygulanabileceği mekansal ölçeğin (Firma veya girişimci, kampüs veya organize sanayi bölgesi, yerellik (il-ilçe) ya da kent, bölge, ülke gibi) ne olduğu konusu henüz cevaplandırılmamış, tartışmaya ve geliştirilmeye açık bir konudur.

4 Girişimcilik ekosistemi özünde yerele ve bölgeye odaklanmakla birlikte, yalnızca yerel etkileşimleri mümkün kılan, dışa kapalı, yerelleşmiş bir "konteyner" olarak görülmemelidir. Ekosistem oluşumunun ilk aşamalarında, özellikle yerel olarak kritik bir kütlenin bulunmamasından önce, pazarlara, kaynaklara ve bilgilere erişim sağlamak için, ulusal ve küresel bağlantıların hatta küresel bilgi hatlarının (global pipeline) (Bathelt vd., 2004) kurulması ekosistemin geliştirilmesinde çok önemli rol oynayabilir.

77

yenilik için çoğu zaman gerekli çok önemli bir girdidir, ancak yenilik için “zorunlu” olmazsa olmaz bir girdi değildir. Birçok yenilik özellikle de organizasyonel ve pazarlama yeniliği Ar-Ge olmaksınız yani herhangi bir Ar-Ge faaliyeti yürütülmeksizin yapılmaktadır. Yine her Ar-Ge çalışması mutlaka yenilikle sonuçlanmak zorunda da değildir. Ar-Ge temelde yenilik için yürütülen bir faaliyet olmakla birlikte, bir çok durumda Ar-Ge çalışmaları sonucu herhangi bir ürün, süreç veya yöntem geliştirilememekte ve başarısızlıklar olabilmektedir. Dolayısıyla Ar-Ge belirsizlikler içeren, çalışmaların ürünle sonuçlanacağının kesin olmadığı bir süreçtir. Ancak genel olarak Ar-Ge faaliyetlerinin sonucunda ortaya yeni bir ürün, süreç veya hizmet çıkmaktadır. Ayrıca Ar-Ge sadece yeni bir ürün üretmek veya var olan ürünü geliştirmek için yapılmaz. Ar-Ge aynı zamanda çoğu durumda hiç bilinmeyen şeyleri/bilgiyi keşfetmek ve var olan bilgiyi de geliştirmek, ilerletmek içinde yapılan bir faaliyettir.

Çünkü Ar-Ge temel de hem bilgiyi üretme hem de üretilen bilginin kullanılarak teknolojiye dönüştürülmesi süreci ve faaliyetlerinin kendisidir.

Tüm dünyada ve Türkiye’de Ar-Ge ile ile tanımlar, faaliyetler ve istatistikler OECD tarafından geliştirilen Frascati Kılavuzu (OECD, 2002) referans alınarak yapılır. OECD’nin Frascati Kılavuzuna göre, Araştırma ve deneysel geliştirme (Ar-Ge); "insan, kültür ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının arttırılması ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmalar"dır. Ar-Ge faaliyeti, temel araştırma, uygulamalı araştırma ve deneysel geliştirme olmak üzere üç farklı süreci bünyesinde barındırmaktadır.

Temel araştırma; gerçek hayatta herhangi bir özel uygulama ya da kullanımı söz konusu olmayan ve bu yüzden olguların temellerine ait yeni bilgiler edinmek adına yapılan deneysel ya da kuramsal çalışmalardan meydana gelir. Bu araştırma türünde temel teori ve yasalar oluşturmak veya sunulan hipotezleri test etmek amacıyla yapıların ve ilişkilerin analiz edilmesi hedeflenmektedir. Bu tür araştırmanın sonuçları, genel olarak bilimsel dergilerde yayınlanır ya da ilgili meslektaşlara dağıtılır, ancak satılmazlar. Temel araştırmada bilim insanları kendi hedeflerini belirlemede kısmen özgürdür.

Bu tür araştırmalar genellikle üniversitelerde ve kısmen de kamuya bağlı araştırma kurumlarında yürütülür. Uygulamalı araştırma, yeni ve pratik bir bilgi elde etme amacıyla yapılan araştırmadır.

Bununla birlikte, uygulamalı araştırma öncelikle belirli bir pratik amaç veya hedefe yöneliktir.

Uygulama sürecinde, temel araştırma bulgularının muhtemel kullanımları test edilmektedir. Önceden belirlenmiş birtakım hedeflere ulaşılması için yeni tekniklerin ve yöntemlerin bulunması da bu sürece aittir. Deneysel geliştirme ise; Araştırma ve/veya pratik deneyimden elde edilen mevcut bilgiden yararlanarak yeni malzemeler, yeni ürünler ya da cihazlar üretmeye, yeni süreçler, sistemler ve hizmetler tesis etmeye ya da halen üretilmiş veya kurulmuş olanları önemli ölçüde geliştirmeye yönelmiş sistemli çalışmadır (OECD, 2002:30).

Yukarıda tanımlanan 3 Ar-Ge türünü birbirinden ayırt etmede bazı zorluklar bulunmaktadır. Bu bakımdan fen bilimleri ile sosyal bilimlerde yapılan temel, uygulamalı araştırma ve deneysel geliştirme örnekleri söz konusu Ar-ge türlerini ayırt etmede iyi bir ölçüt ortaya koyabilir. Bu çerçevede Frascati Kılavuzu tarafından verilen örnekler çok açıklayıcı görünmektedir: Buna göre Fen bilimlerinde;

• “Çeşitli koşullar altında bilinen bir polimerleşme reaksiyonları sınıfının, ürünlerin veriminin, kimyasal ve fiziksel özelliklerinin incelenmesi, ”temel araştırma”dır. Belirli fiziksel veya mekanik özelliklere sahip (ve bu sayede özellikle çok yararlı hale gelen) polimerlerin üretimiyle ilgili olarak bu reaksiyonlardan birinin optimize edilmeye çalışılması, “uygulamalı araştırma”dır. Bu durumda “deneysel geliştirme”, laboratuar düzeyinde optimize edilen işlemin "ölçeğini büyütme" ile polimerin olası üretim yöntemlerinin araştırılmasını değerlendirilmesini ve bir olasılık bu polimerden elde edilen ürünleri kapsar” (OECD, 2002:79).

Sosyal bilimler için ise, Frascati Kılavuzu şu örnekleri vermektedir:

• “İktisadi büyümede bölgesel farklılıkları belirleyen etkenlerin teorik olarak araştırılması,

“temel araştırma”dır; ancak devlet politikası geliştirmek amacıyla gerçekleştirildiğinde bu tür araştırmalar, “uygulamalı araştırma”dır. Araştırma sayesinde keşfedilen kanunlara dayanan

78

ve bölgesel eşitsizlikleri değiştirmeyi amaçlayan işlemsel modellerinin geliştirilmesi, ”deneysel geliştirme”dir” (OECD, 2002:80).