• Sonuç bulunamadı

Hızla büyüyen Bölgesel bir Sektör Örneği: Katalonya (Kuzeydoğu İspanya)

KURAMSAL ÇERÇEVE VE İZLENEN POLİTİKALAR

3. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE YENİ EĞİLİMLER, POLİTİKALAR VE UYGULAMALAR UYGULAMALAR

3.1 DÜNYADA GİRİŞİMCİLİK POLİTİKALARI VE UYGULAMALARI .1 Dünyada Girişimcilik Politikaları ve Bazı Yeni Eğilimler .1 Dünyada Girişimcilik Politikaları ve Bazı Yeni Eğilimler

3.1.4 Dünyada Girişimcilik ve Yenilikçilik Alanındaki Bazı İyi Uygulama Örnekleri

3.1.4.3 Hızla büyüyen Bölgesel bir Sektör Örneği: Katalonya (Kuzeydoğu İspanya)

İspanya’nın Katalonya bölgesi (Harita 3.1c), biyoteknoloji sektöründe öne çıkan ancak oldukça genç olan bir örnektir. Araştırma merkezleri ve firmaların çoğu 2000 yılından sonra kurulduysa da yerel ve merkezi hükümetin desteğiyle hızlı bir büyüme performansı göstermiştir. Bu firmaların sayısı 2015’de 221’e ulaştığında 1200 personel istihdam etmekteydi ki bu da İspanya’da biyoteknoloji alanında çalışan toplam nüfusun %28.3’üne tekabül etmekteydi. Ayrıca bölgedeki biyoteknoloji firmalarından %70’i 50’den az çalışanı bulunan küçük firmalar, bunların da %60’ı 10’dan az çalışanı bulunan mikro firmalardır (BioCat, 2015).

Firmaların çoğu Katalonya’nın başkenti olan Barselona’da toplanmış olsa da Giorna ve Reus kentlerinde de kayda değer sayıda biyoteknoloji firmaları bulunmaktadır. Katalonya’nın biyoteknoloji firmalarının büyük çoğunluğu 2006 yılında kurulmuş olan merkezi küme kuruluşu BioCat tarafından koordine edilmektedir. Bu kuruluş kalkınma ajansı ve sektörel bir yönetim olarak faaliyet göstermekte ve yerel hükümet tarafından desteklenmektedir (BioCat, 2015). Beşten daha az çalışanı olan firmalarda her bir personele karşılık 0.95 personel Ar-Ge çalışması yapmaktadır (BioCat 2015). Yani mikro firmalarda neredeyse her çalışan Ar-Ge çalışanı olarak yer almaktadır. 20 ile 100 arasında çalışanı olan firmalarda bu oran, her 1 personele 0.5 ile 0.95 arasında değişmekteyken, 100’den fazla çalışanı olan firmalarda her 1 personele 0.5 Ar-Ge çalışanı karşılık gelmektedir. Buradan hareketle küçük firmaların daha Ar-Ge odaklı olduklarını söyleyebiliriz. Bölgedeki biyoteknoloji sektörüne, 2015 verilerine göre yaklaşık 4.000 kişi çalışmaktadır (sektördeki istihdamın %10’u, Şekil 3.2).

Şekil 3.2 Katalonya Bölgesi Biyoteknoloji Firmalarının Çalışan ve Patent Sayılarının Dağılımı

Kaynak: CIDEM, 2007

Bölgedeki biyoteknoloji faaliyetleri büyük oranda yeni ürün geliştirmeye odaklanmıştır. Fakat bu firmaların tek yenilikçi faaliyetleri ürün geliştirmek değildir, yönetim alanında da yenilikçi uygulamalar mevcuttur. Çoğu durumda ticarileşmeye elverişli sonuçlara ulaşmak için araştırmacı grubunun uluslararası ölçekte verimli bir şekilde koordinasyonunu sağlama becerilerinde de yenilikçi yaklaşımlar gözlenmiştir. Yani, sektörün gelişmesinde bilimsel becerilerin bilgi tabanlı iş yönetim becerileriyle ve doğru finansal desteğin sağlanmasıyla bir araya gelmiş olması önem taşımaktadır.

Katalan biyoteknoloji firmaları, özellikle hızlı büyüyen işletmelerin coğrafi olarak kümelenmesi örneği son yıllarda büyük ilgi görmektedir. Bu büyümeyi açıklamada yukarıda bahsedilen yenilikçilik niteliğinin yanı sıra piyasa olanaklarının önünü açan istikrarlı bilim ve teknoloji politikalarının varlığı ve mevcut imkanlara dair bilgiye ulaşmada endüstri yapısının sunduğu fırsatların varlığı da sıkça vurgulanmaktadır.

Bölgede hızlı büyüyen biyoteknoloji firmalarının ortaya çıkmasının sebeplerinden birisi de bölgenin sunduğu işbirliği fırsatlarıdır. Güçlü ilaç sanayisi sektörünün varlığı ve biyoteknoloji alanındaki araştırma merkezlerinin varlığı, firmaların hızlı büyümelerinin önünü açmaktadır. Bunun yanı sıra kamu ve akademi kurumları son yıllarda bölgede bilim parkları kurmaya başlayarak, bilginin üretimi ve yayılması sürecini hızlandırmaktadırlar.

132 3.1.5 Sonuç

Dünyada öne çıkan girişimcilik ve yenilikçiliğin bir araya geldiği iyi uygulamalara baktığımızda, öne çıkan niteliklerinin ağ faaliyetleri, Ar-Ge’ye verilen önem ve kamu politikaları üzerinde odaklandığı görülmektedir.

Emilia-Romagna örneği, halkın iş birliği kültürünün bilginin paylaşılması sürecini besleyerek ve yatay örgütlenmeyi destekleyerek sürdürülebilir bir bölgesel girişimcilik ve yenilikçiliğe, geleneksel sektörleri geliştirerek önayak olduğunu göstermektedir. Bölgesel işbirliği kültürünün iş kültürüne de yansıtılması KOP Bölgesi illeri için de bir imkan olarak görülmektedir.

Baden-Württemberg örneği, yine ağ faaliyetlerinin önemini vurgulamakla birlikte, uzun vadeli kamu politikalarının ve desteğinin kümelenme yoluyla bölgesel girişimcilik ve yenilikçilik üzerinde çok büyük olumlu etkileri olduğunu göstermektedir. KOP Bölgesi için de kamu desteklerinin özellikle kümelenme faaliyeti yoluyla bölgesel girişimciliği ve yenilikçiliği desteklemedeki imkan ve kısıtları araştırılırken, Baden-Württemberg örneği bir iyi uygulama olarak akılda bulundurulabilir.

Son olarak, Katalonya bölgesindeki hızlı büyüyen genç biyoteknoloji sektörü ise; tek bir sektörü ele alarak, bir bölgenin hangi imkanlarının geliştirilmesi ile kısıtlı sürede yoğun yenilikçilik faaliyetlerini gerçekleştirerek bölgesel girişimciliği destekleyebileceği üzerine bir örnek oluşturmaktadır. Burada hem ürüne dönük hem de yönetimsel anlamda yenilikçiliğin kısa sürede sıçrama yaratmaktaki önemi görülmektedir. KOP Bölgesi illerinin girişimcilik ve yenilikçilik analizi yapılırken, Katalonya’nın biyoteknoloji sektörü, bölgede kümelenme yoluyla girişimcilik ve yenilikçilik potansiyeli taşıyan sektörlerin tespit edilmesinde, bölgenin sahip olduğu imkanların önemini gösteren bir örnek olarak önem taşımaktadır.

Her üç örnekte de bilginin üretimi ve paylaşımında üniversite sanayi iş birliklerinin önemi ve kamu desteğinin rolü açıktır. Bu sebeple, KOP Bölgesi için girişimcilik ve yenilikçilik alanlarını desteklemek için üniversitelerle iş birliklerinin vurgulanmasının önemli olduğu açıktır.

133

3.2 TÜRKİYE’DE YENİLİKÇİLİK POLİTİKALARI VE UYGULAMALARI 3.2.1 Türkiye’de Ar-Ge ve Yenilikçilik Politikalarının Gelişimi

Osmanlı devleti, sanayileşmiş Avrupa devletlerinden farklı olarak, kendi teknolojisini üretip geliştirebilecek ve bu devletlerle rekabet edebilecek bir seviyede değildi. Ancak teknolojik bağımlılıkla baş edecek çeşitli alternatifler geliştirilmiştir. Yurtdışına öğrenci ve işçi gönderilmesi, Teşvik-i Sanayi Kanunu sayesinde makine (teknoloji) ithalatına dönük gümrük muafiyetini kaldırmak ve ithal ürünleri yurtiçinde üretmek gibi alternatifler denenmiştir. Bu uygulamalar Cumhuriyet’in ilk yıllarında da sürdürülmüştür. Ne var ki bilim ve teknolojiye dönük kayda değer adımlar ancak 1960’lı yıllarda atılabilmiştir. Somut gelişmelerin gözlemlenmesi ise 1980’li yıllardan sonra mümkün olabilmiştir.

“1960’ların başlarında bazı gelişmeler olsa da, aslında yakın döneme kadar bilim ve teknoloji politikaları planlı bir şekilde oluşturulamamıştır. Türkiye’de bilim ve teknoloji alanında belirli bir politika izleme arayışı ve ilk politika formülasyonları “Planlı Dönem”le birlikte başlamıştır” (MÜSİAD, 2012: 75).

1960’lı yıllardan sonra Türkiye’deki teknoloji ve yenilik politikalarının evrimi 3 ayrı dönem özelinde incelenebilir. 1963-1980 döneminde, ithal ikameci sanayileşme politikaları egemendir ve TÜBİTAK ile Marmara Araştırma Merkezi kurulmuştur. Bu sayede, kamu ve üniversite kurumlarının temel araştırma faaliyetleri yürütmesi hedeflenmiştir. Ancak bu dönem bağlamında çok ciddi bir başarıya ulaşılamadığı söylenebilir. 1980-1989 yılları arası “ihracata dönük sanayileşme” dönemi olarak isimlendirilir ve Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) kurulması bu aralığa denk gelir. BTYK’nin 1993 senesinde yaptığı bir toplantıda “Türk Bilim ve Teknoloji Politikası 1993-2003” belgesi kabul edilmiştir. Yedinci kalkınma planında kendilerine yer bulan Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi ve Türkiye’nin Bilim ve Teknoloji Politikası belgeleri de yine bu toplantıda kabul edilmiştir.

Bilimsel faaliyetlerin koordine edilmesi için kurulan ilk kurum olan TÜBİTAK 1963 tarihinde hayata geçirilmiştir. 1960’lı ve 70’li yıllarda, bilim ve teknoloji bağlamında izlenen politikalar, herhangi bir ulusal öncelik gözetilmeksizin, doğa bilimlerinin yöntemleriyle yürütülen uygulamalı araştırmalar özelinde toplumsal fayda üretmeye dönük faaliyetlerdir. Bu durumda teknolojik durum pek önemsenmeden de bu politikaların hayata geçirilmesi mümkün olmuştur. 1983’te Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun kurulması, hem özel sektörün hem de kamunun sahip olduğu kurum ve kuruluşların en üst düzeyde temsil edilmesine vesile olmuştur ve bir diğer önemli dönüm noktası olarak görülmelidir. “Türkiye’nin 1993 sonrasındaki, Bilim ve Teknoloji Politikası’nın temelini oluşturan bu tasarım, Yüksek Planlama Kurulu'nca VII. Beş Yıllık Plân Döneminde Öncelikle Ele Alınması Öngörülen Temel Yapısal Değişim Projeleri Kapsamındaki “Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi” ile geliştirilerek somut bir zemine oturtulmuş ve yapılması gerekenler, ana hatlarıyla ortaya konmuştur. Bu proje, VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın (1996-2000) ana başlıklarından birini oluşturmuştur” (Göker, 2002: 8). Türkiye’de yüksek teknolojinin kalkınma planlarında zikredilmesi ise 1980’li yılların ikinci yarısına rastlamaktadır.

Türkiye’de girişimcilik ve yenilikçilik ile ilgili politikaların evrimi incelendiği zaman, 1990’lara dek, bilimsel araştırmaların sadece üniversiteler bünyesinde yürütüldüğü ve sanayiye yönelik girişimlerin ithal ikamecilik politikaları kapsamında hayata geçirildiği görülmektedir. Kıbrıs Barış Harekâtı’nı takip eden ambargo sürecinde, savunma sanayi ve teknolojileri dışarıda bırakılırsa, sanayi kesiminin Ar-Ge ve yenilikçilik hususunda çok az etkin olduklarını söylemek mümkündür. “1990 yılında KOSGEB ve TTGV’nin kuruluşu ile birlikte özel sektörü Ar-Ge çalışmalarına yönlendirmek için ilk destek programları oluşturulduğu, 1994 yılından itibaren ise TÜBİTAK tarafından başlatılan Ar-Ge destek programı ile sürecin önemli bir ivme kazandığı görülmektedir” (MÜSİAD, 2012: 72).

1990’lı senelerde verilen teşvik ve destekler, temel olarak Ar-Ge ve yenilikçilik hususlarında özbilinç kazanılmasına vesile olmuştur. Bu seneler özelinde, proje tabanlı destekler verilerek, özel sektörün proje yönetimi süreçlerini öğrenmesi sağlanmıştır. 1990’da KOSGEB’in, 1991’de TTGV ve TEKMER’in, 1994’te Türk Patent Enstitüsü’nün (TPE) kurulması, bu seneler özelinde ön plana çıkan can alıcı

134

gelişmeler olarak ifade edilmelidir. 1995 senesinde TÜBİTAK TEYDEP’in hayata geçirilmesiyle birlikte, özel sektöre ve sanayiye yönelik Ar-Ge ve inovasyon teşvik ve desteklerinin verilmesine başlanmıştır.

1990’ların sonunda yenilikçilik alanında atılan bir diğer önemli husus 1997 yılında TÜBİTAK’a bağlı olarak Üniversite-Sanayi Ortak Araştırma Merkezleri Programı (ÜSAMP)’nın başlatılarak, ÜSAMP kapsamında, ülkenin farklı sanayi merkezlerinde Üniversite-Sanayi Ortak Araştırma Merkezlerinin kurulmasıdır.

2000’li yılların başına geldiğimizde ise, Ar-Ge ve yenilikçilik politikaları bağlamında bir dönüm noktasını teşkil eden husus olan, 2000 yılında 2003-2023 yılları arasında Türkiye’nin Bilim ve Teknoloji Stratejilerini Oluşturacak Belge’nin hazırlanması kararının alınmasıdır. TÜBİTAK öncülüğünde yürütülen ve “Vizyon 2023 Çalışması” olarak adlandırılan, çok geniş kapsamlı katılımcıların uzun dönemli plan ve programlarını oluşturduğu, Ar-Ge ve yenilikçilikle ilgilenen bütün kamu kurumlarının destek, strateji ve eylem planlarını hayata geçirebilecekleri bir çerçeveden oluşan bu “2003-2023 Strateji Belgesi”, 2004 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu belgenin oluşturulması sürecinde bilim, teknoloji ve yenilikçilik alanında ilkin ileri teknoloji alanları olmak üzere, firmaların rekabet gücünü arttırmak için üniversiteler ile sanayinin işbirliği geliştirmesi amacıyla çeşitli gelişmeler da ortaya konmuştur. Bu bağlamda 2001 yılında Teknokent kanunu ile başlayan süreç, 2002 senesinde Avrupa Birliği çerçeve programlarının hayata geçirilmesi ile devam etmiştir. Bunu 2006 yılında TÜBİTAK’ın bütçesinde büyük bir artışa gidilmesi ve kaynakların bollaşması süreci izlemiştir. ARDEP destek programlarının kuruluşu da bu tarihe rastlamıştır. 2007’de SANTEZ Programı, 2008’de Ar-Ge Kanunu ve Ar-Ge merkezlerinin oluşturulması ile 2009 senesinde teknogirişim desteği hayata geçirilmiştir.