• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.2. Sürdürülebilir Ulaşım Bileşenleri

2.2.1. Sosyal sürdürülebilirlik

Sürdürülebilir gelişme, çevresel ve ekonomik boyutlarının yanı sıra sosyal ve kültürel boyutları da olan bir kavramdır. Birleşmiş Milletler, ekonomik gelişme, sosyal gelişme ve çevrenin korunması baslıklarını sürdürülebilir gelişmenin birbirinden ayrılmaz üç bileşeni olduğunu belirtmektedir (Anonim 2004). Unesco (2001)’ya göre nasıl biyolojik çeşitlilik doğa için vazgeçilmezse, kültürel çeşitlilik de insanlık için vazgeçilmezdir (Anonim 2001/d). Magnoli vd. (2001)’ne göre, çevresel sürdürülebilirlik ekosistemin dengesi için bir gereksinimken, toplumsal sürdürülebilirlik de dengeli bir toplum için gerekliliktir.

Sosyal dinamiklerin göz ardı edildiği gelişme programları ekonomik kalkınmayı sağlasa bile sosyal eşitlik ve refah sağlanamadığından gerçek bir gelişme başarılamaz. Bu nedenle, sürdürülebilir gelişmenin sosyo-kültürel faktörleri ele alan sosyal boyutun önemi vurgulanmalıdır.

Sürdürülebilir gelişmenin sosyal boyutunu yansıtan hedefleri arasında eğitim, sağlık, rekreasyon gibi tesislerin, sosyal açıdan yeterli ve erişilebilir özellik taşıyan insan yerleşimlerinin oluşturulması, insanlar arasında ayırımcılık ve dışlayıcı politika ve uygulamalarla mücadele edilmesi, toplumun kadınlar, çocuklar, yaslılar, engelliler, yoksullar gibi hassas grupları basta olmak üzere tüm insanların haklarının tanıması ve bu haklara saygı gösterilmesi yer almaktadır.

Sürdürülebilir bir gelişmede temel ilgi odağı olan insan, Habitat Gündemi’nin uygulanmasında da temel eylem oluşturucu olmuştur. Deklarasyonda toplum içinde kadın, çocuk ve genç kesimin güvenli ve sağlıklı yasam koşullarına erişebilmesi için gereken temel ihtiyaçları belirleyerek, yoksulluk ve ayrımcılığı yok etmek, insan hakları ve temel özgürlükleri savunmak, eğitim, temel sağlık hizmetleri ve yeterli barınma gibi ihtiyaçları karşılamak yönünde çabaların yoğunlaştırması gerekliliği vurgulanarak, yerleşimlerdeki yaşam koşullarını bütün yerel ihtiyaçlara da uygun olarak geliştirmesi taahhüt edilmektedir. Bununla birlikte, politik, ekonomik ve sosyal hayatta eşit ve

çoğulcu kadın ve erkek katılımı ile etkin gençlik ortaklığının gerekliliğinin önemine de değinilmektedir (Anonim 1997/b).

1960’lı yıllarda az gelişmiş ülkelerde yürütülen kalkınma projeleri, fiziksel ve ekonomik yatırımlarla ekonominin canlandırılması ve böylelikle gerçeklesen üretim artışları ile beraber toplumun tüm kesimlerine yayılan bir refahı öngörerek tasarlanmaktaydı. Ancak zamanla anlaşılmıştır ki, proje tasarımı ve uygulamasında toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel yapılarının göz önünde bulundurulmamasından dolayı kalkınma projeleri toplumun tüm kesimleri için eşit refahı sağlayamamıştır (Anonim 2002). Sürdürülebilir gelişmenin sosyal ve kültürel boyutu, sürdürülebilir insani gelişmeyi hedefleyerek ekonomik büyüme hedeflerine çevresel ve sosyal-insani boyutların da entegre edilmesiyle sağlanır. Dengeli ve gerçekçi bir sürdürülebilir gelişme hedefinde insanın yaşam kalitesinin arttırılması da yer almalıdır. Çünkü sosyal eşitlik ve refahın sağlanamadığı, insan kaynaklarının geliştirilemediği ve toplumsal katılımın sağlanamadığı ekonomik ve çevresel projeler başarılı ve sürdürülebilir olamamaktadır.

Toplumsal sürdürülebilirlik kültürel çeşitliliğini koruyabilen, doğal çevresi ile uyum içinde olan, göreli bir sosyal denge ve barışçıl ilişkiler içinde yaşamını sürdüren ve bu durumunu koruyucu mekanizmalara sahip olan, çoğulcu ve demokratik bir siyasal yapıya sahip olan, bütün üyelerine eşit imkanlar ve fırsatlar sunan, kendi gücüne dayanan ve bu koşullar altında sürekli büyümeyi gerçekleştirebilen bir toplum olarak tanımlanmaktadır (Anonim 2002).

Sürdürülebilirlik paradigması; insanın, bir parçası olduğu ekolojik ortam içindeki varlığının devamına ilişkin sorgulamalarının bilim, felsefe, teknoloji, ekonomi, politika bileşenleri dahil edilerek bugün geldiği nokta olarak özetlenebilir. Kullanmakta olduğu kaynakları, bir parçası olduğu ekolojik ortamın sürekliliğini bozmayacak biçimde kullanma bilincini bireylerden başlayarak şirketler, devletler ve uluslararası yapılar düzeyine taşıyarak ekonomik, teknolojik ve kültürel gelişme amacına ulaşmak için geliştirdiği bir paradigma olarak sürdürülebilirliğe başvurmakta ve sürdürülebilir gelişme yöntemlerini uygulamaktadır. Dengeli ve gerçekçi bir sürdürülebilir gelişme hedefinde toplumun yasam kalitesinin arttırılması da hedeflenmelidir. Sosyal eşitlik ve refahın sağlanamadığı, insan kaynaklarının geliştirilemediği ve toplumsal katılımın sağlanamadığı ekonomik ve çevresel projeler başarılı ve sürdürülebilir olamamaktadır.

OECD’nin Vancouver Konferansı raporunda sürdürülebilir ulaşımın sosyal ilkeleri aşağıda belirtilmiştir.

 Eşitlik

Ulaşım sistemleri güçlü ekonominin en önemli elemanları olduğu gibi aynı zamanda toplumun oluşumuna ve yaşam kalitesinin gelişmesine doğrudan katkıda bulunan önemli bir veridir (Anonim 1996/c, Litman ve Burwell 2006).

Ülke ve toplum insanların ihtiyaçlarını karsılarken bölgesel, sosyal ve jenerasyon bakımından adil oranda erişilebilirliği karşılamalıdır. Özellikle de kadınlar, dar gelirliler ve kırsal bölgede yaşayanların erişilebilirliğinde eşitliği gözetmek zorundadır (Anonim 1996/c).

Eşitlik kavramının ulaşım alanına yansıması iki farklı şekildedir. Birincisi, ulaşım ve dolaşıma dair olanakların hiçbir ayrım yapılmadan tüm bireylere eşit olarak sunulabilmesi olarak yorumlanabilmektedir (Alaylı 2006). Bu çerçevede, büyük ulaşım altyapıları tüm bireyler gözetilerek ve en fazla sayıda kişiye fayda sağlayacak şekilde yapılmalı, ayrıca ulaşımdan faydalanmanın maliyetleri de farklı ekonomik sınıflar ve bunlar arasındaki alım gücü farklılıkları göz önüne alınarak makul düzeyde tutulmalıdır. Ulaşım altyapı yatırımlarının yaygınlaştırılması (ve böylece alt gelir gruplarının bulunduğu alanlara eşit ulaşım olanaklarının sunulması), ve ulaşım ücretlerinin kontrol edilerek kullanım eşitliği sağlanması konularının her ikisi de belli oranlarda sübvansiyon gerektirebileceklerdir. Nitekim, sübvansiyon gerektiren metro gibi altyapı projeleri ile ücretlendirmeye ilişkin kent politikaları genellikle eşitlik ilkesine dayandırılarak gerekçeleştirilmektedir (Litman 2012). Eşitlik kavramının ulaşım alanındaki bir diğer uzantısı ise yüksek trafik düzeylerinin yarattığı olumsuz etkilerin paylaşımı ile ilgilidir. Özel araba ile yolculuğu tercih eden kişiler veya demiryolu yerine karayolunda taşımacılığı tercih eden işleticiler tarafından yaratılan trafik sıkışıklığı ile hava ve çevre kirliliğinin tüm bireyleri eşit derecede etkilemekte olduğu, oysa olumsuz etkilerin paylaşımının ‘eşit’olabilmesi için kirletenlerin kirletmeyenlerden daha fazla bir bedel ödemeleri gerektiği tartışılmaktadır. ‘Kirleten öder’şeklinde anılan bu ilke araç türüne ve kullanılan yakıt türüne göre vergilendirme, belli standartlar altında araç ve yakıt kullananların cezalandırılması ve karayolu kullanım ücretlendirmeleri gibi uygulamalar ile hayata geçirilmektedir. Ayrıca, kent içi trafik sıkışıklığı sorunu ve bunun bedelinin yukarıda bahsedilen anlayış çerçevesinde eşit bir şekilde paylaşımı paylaşımı için ise trafik sıkışıklığı ücreti (congestion charging) olarak adlandırılabilecek bir uygulamanın hayata geçirilmesi söz konusudur (Babalık 2006).

 Erişilebilirlik

İnsanların ve ticari aktivitelerin istenilen tesislere, ürünlere ve aktivitelere ulaşabilme kolaylığı olarak tanımlanan erişilebilirlik aynı zamanda; ulaştırma sistemi ve arazi kullanışı özelliklerini birleştiren bir performans ölçütüdür (Bhat vd. 2001)

Erişilebilirlik; arazi kullanışı, ulaştırma sistemi, zamansal ve bireysel bileşenler olmak üzere dört ana bileşenden oluşmaktadır (Geurs, Wee 2004).

Ulaşımın amacı ihtiyacımız olan bağlantılar, hizmetler ve mallara eşit, düşük maliyetli ve çevreye daha az zarar verecek şekilde erişimi sağlamaktır. Ulaşım politikası hareketliliği giderek gelişen araçların ve bu araçlara bağlı artan hızın bir sonucu olarak görme tuzağına düşmemelidir.

Erişebilirliği planlamak mesafeleri kolay varılabilir kılmayı ve çok çeşitli ulaşım seçenekleriyle özellikle de motorize olmayan ulaşım biçimleri, toplutaşım ve aratoplutaşım seçenekleriyle sağlamayı amaçlamaktadır (Barter 2000).

İnsanların birbirlerine, hizmetlere başka mekanlara kolayca erişmesi bir toplumun sosyal ve ekonomik açıdan refahı için önemlidir. Bunu için ulaşım anahtar kelimedir fakat tek başına yeterli değildir. Ulaşım, insanların diğer insanlara, mekanlara, mal ve hizmetlere erişimini makul bir şekilde sağlama prensibine dayanır. Bunun için talep yönetimi ve seçenekleri çeşitlendirmek gerekir;

Talep yönetimi: Kent makroformunu değiştirerek, arazi kullanımı ile ulaşım

planları arasında bütünleşme sağlanarak, iletişim teknolojilerini geliştirerek ve faaliyetleri birbirlerine yakınlaştırarak insanların sosyal ekonomik ihtiyaçları için daha az seyahat etmelerini sağlamak (ulaşım planları ile arazi kullanımı bütünleşmesinde araçlar değil yaya ve bisiklet ile erişimin sağlanmasına yönelik düzenlemelerin yapılması).

Seçenekleri çeşitlendirmek: Erişilebilirliği ve ulaşım türlerini

çeşitlendirerek artırmak ve insanların erişim ihtiyaçlarını karşılamak için daha çok

seçenek sunmak, ulaşım türlerinin arasındaki rekabetin önlenerek türler arasında entegrasyonun sağlanması ve yaya-bisiklet ulaşımının diğer ulaşım türlerini besleyebileceğini göz önüne almak (Anonim 1996/c).

Erişilebilirlik bireylerin yaş, gelir, eğitim düzeyi gibi özelliklerine bağlı ihtiyaçları, fiziksel imkân ve ulaşım türlerine ulaşılabilirlik gibi yeterlikleri ve yine gelir, ulaşım bütçesi gibi karakteristiklerinden kaynaklanan imkânlarından oluşmaktadır (Cervero v.d. 1997 ve Shen 1998). Bu nedenle sürdürülebilir ulaşımın sağlanmasında erişilebilirliğin eşitlik ilkesi çerçevesiyle bütüncül olarak ele alınması gerekmektedir.

 Sağlık ve güvenlik

20. yüzyılın başlarında dünya motorlu araçlarla tanışmıştır. O zamandan itibaren motorlu araç kullanımı giderek artmış ve günümüzde yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. Motorlu araç kullanımındaki hızlı artış ve bu artışa doğru ulaşım politikalarıyla müdahale edilememesi, hava kirliliği, trafik sıkışıklığı ve yol güvenliği gibi pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu sorunların giderek artması ve yaşam kalitesini ciddi bir şekilde etkilemesi sürdürülebilir ulaşım kavramını gündeme getirmiş ve ulaşım sorunlarına uzun vadeli ve etkili çözümler sunan sürdürülebilir ulaşım sistemlerinin önemi ortaya çıkmıştır.

Ulaşım kalkınmanın temelidir. Sosyal ve ekonomik gelişme için hareketliliğin ve bunun için gereken altyapının sağlanması gerekmektedir. Sürdürülebilir ulaşım, insanların bu hizmetlere güvenli ve ekonomik bir şekilde erişmelerini sağlarken, sağlık ve çevreye olan olumsuz etkileri de azaltır. Sürdürülebilir ulaşım, toplu taşıma sistemleri, yaya ve bisiklet ulaşımı gibi sosyal, ekonomik ve çevresel zararları düşük olan ulaşım türlerini kapsar. Özellikle hareketliliğin fazla olduğu büyük kentlerde sürdürülebilir ulaşım sistemlerinin desteklenmesi gerekmektedir.

Sürdürülebilir ulaşımın ekonomik ve çevresel faydalarının yanısıra insan sağlığı üzerinde de önemli etkileri vardır. Sürdürülebilir ulaşım projelerinin insan sağlığı üzerindeki etkileri; hava kalitesi, fiziksel aktivite seviyesi ve yolda yaralanma/ölüm riskleri olarak sıralanabilmektedir.

Hava kalitesi: Dünyanın bir çok büyük kentinde hava kirliliğinin %70’i motorlu

araç kullanımından kaynaklanmaktadır. Sürdürülebilir ulaşım sistemleri CO2 ve sera gazlarının salınımını azaltarak hava kirliliğinin iyileştirilmesine yardımcı olmaktadır. Hava kalitesinin iyileştirilmesiyle solunum yolu hastalıklarının oluşumunda azalmalar meydana gelmektedir.

Fiziksel aktivite seviyesi: Sürdürülebilir ulaşımın kapsadığı ulaşım türleri

içerisinde yaya ulaşımı ve bisiklet ulaşımı gibi aktif ulaşım türleri de bulunmaktadır. Bu aktif ulaşım türlerinin kullanılması fiziksel aktivite seviyesinin artmasına yardımcı olur. Fiziksel aktivitenin artışının kalp-damar hastalıkları ve obezite gibi problemlerin azalmasında belirgin bir etkisi vardır.

Kaza ve yaralanma/ölüm riskleri: Sürdürülebilir ulaşım araç kullanım

seviyesinin azalmasını sağlar. Böylece trafik kaza sayısının ve buna bağlı yaralanma ve ölümlerin azalmasına yardımcı olur. Bu durum yol güvenliğinin artması olarak gösterilmektedir.

Motorlu araç kullanımının hızla artması, fakat buna karşın ulaşım sistemlerinin ve yol kullanıcılarının bu artışa hazır olmaması ve yanlış ulaşım politikaları dünya üzerinde kaza oranlarını arttırmıştır. Dünya genelinde her yıl 500.000’den fazla insan hayatını trafik kazalarında kaybetmektedir. 50 milyon insan bu kazalarda ciddi bir biçimde yaralanmaktadır. Trafik kazalarının kurbanlarının %60’dan fazlasını yayalar ve güçsüzler oluşturmaktadır. Toplutaşım ağırlıklı bölgelerde yollar daha güvenlidir ve yayalara ve bisiklet kullanıcılarına daha çok kolaylık sağlanmaktadır (Barter 2000).

Şehirlerdeki yol güvenliği sürdürülebilir ulaşım planlaması ile sağlanabilmektedir. Ulaşım türleri arasındaki dağılımın, yol kullanıcıları için daha az tehlikeli olan ulaşım türleri (bisiklet, yürüme, diğer trafikten ayrı kendilerine ayrılmış yollarda giden otobüsler) lehine olması ile kazaların şiddeti düşürülebilmektedir.

Sürdürülebilir ulaşım projeleri hem altyapı tasarımını hem de trafik hacimlerini etkileyebilir. Bisiklet yollarının, otobüslere tahsis edilmiş şeritlerin yapılması veya yayalara ayrılmış alanların genişletilmesi vb çalışmalar, araç hızlarının düşmesine ve trafiğin yavaşlamasına neden olarak kaza riskini azaltmaktadır (Viola vd. 2010).

Sürdürülebilir ulaşım projelerinin yol güvenliği üzerindeki daha önemli bir etkisi ise trafik hacimlerinin azalmasıdır. Seyahatlerin otomobillerden toplu taşımaya – veya motorlu ulaşım türlerinden motorsuz ulaşım türlerine – kaydırılmasıyla yolcu-seyahat sayısı artarken araç-seyahat sayısı azalacaktır. Bu durum otomobillerle yapılan toplam araç-km’nin azalmasını sağlayacak ve böylece kaza sayılarında azalma sağlanacaktır. Belirli bir seyahat için, diğer bütün durumlar aynı kalmak üzere, bir araç o seyahatte daha fazla yolda olursa kazaya karışma olasılığı da artmaktadır.

Ulaşım sistemleri insan sağlığını (fiziksel, ruhsal ve sosyal) ve güvenliğini koruyacak şekilde tasarlanmalıdır. Ayrıca toplumun yaşam kalitesini geliştirmelidir (Anonim 1996/c).

Bisiklet ve yaya ulaşımı fosil yakıt tüketen türlere oranla çevreye hiçbir kirletciliğinin olmaması, gürültü kirliliği yaratmaması, kaza olasılığının olmamasından ve kişilere psikolojik olarak katkısının bulunmasından ve fiziksel egzersiz yapma imkanı tanımasından dolayı sağlık ve güvenlik açısından sosyal gelişmeye ve sürdürülebilir ulaşıma önemli katkıları olan ulaşım türlerindendir. Ancak; bisikletin korumasız bir ulaşım türü olmasından ve kaza olasılığında en çok zararı gören taraf olmasından dolayı; kentlerde sağlıklı ve güvenli ulaşımın sağlanabilmesi için bisiklet ulaşımının karma trafikte güvenliğinin ve toplumsal olarak sosyal güvenliğin sağlanmış olması gerekmektedir.

 Bireysel sorumluluk

Sanayileşmenin ve kentleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan aşırı nüfus artışı ve göç, çevre sorunlarının oluşmasında önemli bir etken olarak görülmektedir. Aşırı nüfus artışı ve göç sonucunda kentler motorlu araçların egemenliği altına girmiş ve çevre tahribatında en büyük etkenlerden biri olmuştur. Doğayı kirleten ve ekolojik dengeyi bozan başlıca etken insan unsurudur (Doğan 2000). Günümüzde insan davranışları sonucu dünyanın giderek canlılar için daha az yaşanmaz bir hale geldiği artık genel kabul gören bir gerçektir (Kılıç 2008). İnsanın sahip olduğu sosyal ve ekonomik anlayış doğal yaşamı tehdit etmektedir. İnsanoğlu bir yandan hızla gelişen teknoloji ve sanayi ile ekonomik açıdan yaşam kalitesini yükseltirken, diğer yandan da doğaya zarar vermektedir (Joseph ve Jardin 2006, Rodda 1991).

İnsanın sahip olduğu sosyal ve ekonomik anlayış, doğal yaşamı tehdit etmektedir. İnsanın doğaya müdahalesi, bilim ve teknoloji alanında sağlanan ilerlemelerle doruk noktasına ulaşmıştır. Bu sürdürülebilir gelişmenin sağlanabilmesi için, insanın davranışlarına yön veren ve aynı zamanda bu davranışları sorgulayan etik yaklaşımların doğa ile barışık bir yapıda olması gerekmektedir (Kılıç 2008).

İnsanın doğada nasıl davranacağına ve onun doğayı nasıl algılayacağına; kişilerin bireysel tutum ve davranışları yön vermektedir (Kılıç 2008). Bu nedenle kişilerin bireysel tutum ve davranışlarının olumsuz yanlarından kaynaklı olan çevre sorunlarının çözümü yine ancak tüketici olarak bireylerin davranış kalıplarının değiştirilmesi ile mümkün olabilecektir (Ceritli 1996, Çağatay 2008).

Çevresindeki kaynakları tüketen insan aldığı bireysel tüketim kararları yolu ile çevrenin korunmasına yardım edebilir ya da çevrenin bozulmasına neden olabilir. Çevre konusunda bilinçli olan birey (ekolojist tüketici) çevre kirliliğine karşın etkin rolünü kavrayan yeni fikirlere açık olan, zihinsel merakını tatmin etmeye ve anlamaya ihtiyaç duyan, çevre ile ilişkilerinde güvenliği konusunda duyarlı davranan tüketicidir (Kinnear vd. 1974). O halde birey çevre kirliliği sorununun çözümlenmesinde birinci role sahip olmaktadır.

Sürdürülebilir ulaşımın sağlanabilmesi için bireysel motorlu ulaşım yerine çevreyi ve toplumu gözeterek daha sürdürülebilir seçeneklerin tercih edilmesi, insanların doğaya ve topluma karşı sorumluluk duymaları ile mümkün olabilmektedir (Anonim 1996/c). Ulaşım sorunlarına çözüm bulabilmek ve sürdürülebilir ulaşımın sağlanabilmesi için kişilerin bireysel sorumluluklarını yerine getirmeleri ve planlamada karar vericiler ile birlikte halk katılımının sağlanması gerekmektedir (Barter 2000).

 Bütüncül planlama

Ulaşım planlamasında toplu taşım sistemlerin geliştirilmesi ve otomobile bağımlılığın azaltılması için ulaşım türlerinin birbiri ile rekabetinin önlenmesi ve kent planlaması ile ulaşım planlamasının birlikte ele alınması bütünleşik planlama kavramını ortaya çıkarmaktadır. Bütüncül planlamanın kentlerde sağlanması ile araca olan bağımlılık azalabileceğinden kentlerin sürdürülebilir gelişmesine önemli katkılar sağlayabilmektedir.

Kentsel ulaşım planlaması (KUP) arazi kullanım fonksiyonları ile ulaşım problemleri arasındaki etkileşimin artmasıyla önem kazanmaktadır. Özellikle hızla büyüyen kentsel alanlarda karşılaşılan ulaşım problemlerine yönelik, planlı ve programlı arazi kullanım-ulaşım ilişkisinin kurulması gerekmektedir (Tezer 1997).

Arazi kullanımı ile ulaşım sistemi sürekli etkileşim içerisindedir. Arazinin kullanım biçimi yolculukları üretmektedir. Yolculuk yapma ihtiyacı ise ulaşım ihtiyaçlarını yaratarak ulaşım olanaklarının genişlemesine yol açmaktadır. Bu şekilde erişebilirlik sağlanmakta ve arazi değerlerini yükselterek arazi kullanımı bundan etkilenmektedir (Şekil 2.2.).

Şekil 2.2. Arazi kullanımı-ulaşım etkileşimi

Sürdürülebilir ulaşım planlamasındaki temel amaç; kaynakları tüketmeden insanların yaşam seviyesini yükseltmek ve kentsel fonksiyonlar arasındaki erişebilirliğin sağlanması olduğundan, ulaşım sorunlarına çok boyutlu bir sistem çerçevesinde bakmak gerekmektedir. Bu nedenle; gelişmiş toplumlarda düzenli kentleşme durumunda yeni ulaşım yöntemlerine oldukça büyük yatırımlar ayrılmakta ve

Ulaşım sisteminin geliştirilmesi Ulaşım siteminin

yetersiz kalması

Alana talebin artması Talep karşısında arzın

yetersiz kalması Genişleme ve plan değişikliği baskısı Alandaki Arzın Arttırılması

KISIRDÖNGÜ

yeni araştırmalar teşvik edilmektedir. Her arazi kullanım kararı beraberinde ulaşım talebini de getirdiğinden şehir planlamada, arazi kullanım kararlarının ulaşım planlaması kararlarıın bütüncül olarak irdelenmesi ve bütünleşik ulaşım politikasının uygulanması gerekmektedir (Aysan 1996, Joseph 2000).

Kentlerde yaşam kalitesinin yükseltilmesinin temel faktörlerinden birisi otomobile olan bağımlılığın azaltılmasıdır. Otomobile olan bağımlılığın azaltılması için, toplutaşım sistemlerinin geliştirilmesi ulaşımın yanısıra sosyal bütünleşme ve sürdürülebilirliğe da olumlu katkılar sağlamaktadır (Babalık 1998).

Ulaştırma politikası üreticileri daha bütüncül bir planlama sistemi için daha ikna edici olmalıdırlar (Anonim 1996/c). Ayrıca halk katılımı ve şeffaflık sürdürülebilir ulaşım politikaları için gereklidir. Ulaşım planlaması her zaman tasarlandığı toplum için en iyisi olmalıdır. Geçirgenlik ve bilginin açık olması bütün halkı olumsuz etkileyecek olan politikaların uygulanmasını önlemeye yardımcı olmaktadır. Geleneksel ulaşım planlaması halkın katılımına önem vermemekte ve uzmanlara bırakılması gerektiğini savunmaktadır. Fakat son zamanlarda dünya çapında toplumsal organizasyonlar bu konuda faaliyete geçmektedir (Barter 2000).

Kent planlama ve ulaşım planlamasının bir bütün olarak ele alınması ile aşağıda belirtilen faydalar sağlanabilmektedir:

 Kentsel büyümeyi bir alanda toplamak, alansal yayılmayı sınırlamak karma kullanımlı arazi kullanımlı kentsel yapı ve politikalar kullanmak otomobile ve motorlu taşıtla ulaşıma olan talebi azaltacaktır. Yolcuların kısa ve faaliyetlerin yakın olmasıyla daha az canlıların yaşama alanları yok edilmekte ve tarım toprakları ile doğal alanların yok olması önlenebilmektedir.

 Ulaşım sistemlerinde ve kentsel alanlarda daha az kirleten ulaşım türlerine öncelik vermek, (örneğin yaya ve bisiklet kullanımı) araç kullanımına alternatif oluşturacaktır.

 Kentsel toplu tasım sistemlerinin sağlıklı ve problemsiz olması sağlanmalıdır. Ancak bu yolla toplutaşımın kullanımı artacaktır.

 Yaya ve bisiklet ulaşımının kısıtlı olan erişim alanının diğer toplu taşım ile bütün olarak ele alınmasıyla yaya ve bisiklet ulaşımının erişiminin arttırılması gerekmektedir.

 Ulaşım modları birleştirilmeli, insan ve malların kolayca ve verimli erişimi için çevreye daha az etkisi olan toplu tasım sistemleri tercih edilmelidir.

 Tarihi ve arkeolojik alanları korumak, gürültü kirliliğini azaltmak ve planlamadaki estetizmi düşünmek ulaşım planlamasının tasarlanmasının temelini oluşturmaktadır (Anonim 1996/c).

Kent planları ile ulaşım planları bütüncül olarak ele alınırken kentsel fonksiyonlara erişebilirliğe dikkat edilmesi gerekmektedir.

 Kültürel değerler-Alışkanlıklar

Kültürel değerler insanların, toplumların dünyaya bakışlarını, kişiliklerini önemli ölçüde belirleyen, alışkanlıklara kaynaklık eden önemli bir etmendir. İnsanlar kültürel değerlerden etkilendikleri gibi, onu etkilerler, yeniden yaratırlar.

Ulaşıma yön veren kültürel değerler ve alışkanlıklar irdelendiğinde; kent içi ulaşım ve trafik olumlu bilimin konusu olmasına karşın, günümüzde bu konudaki