• Sonuç bulunamadı

2.4 Sürdürülebilir Kalkınmada Nükleer Enerjinin Zayıf ve Güçlü Yönleri

2.4.3 Sosyal Açıdan Nükleer Enerjinin Zayıf ve Güçlü Yönleri

2.4.3.1 Teknik Altyapı ve İstihdam

20. Yüzyılda başlıca teknolojik ve bilimsel gelişmelere dayalı nükleer enerjinin kendisine has özellikleri bulunmaktadır. Nükleer tesislerin maliyetlerinin büyük bir bölümü, güvenliğin sürdürülebilir olması ve gelecekteki gelişmelere ışık tutacak teknolojiyi ve bilimi içermektedir. Nükleer endüstrilerde, diğer üretim ve enerji endüstrilerine göre daha fazla yetenekli personelin istihdamının sağlanması gerekmektedir. Son derece önemi bulunan sosyal maliyetler, hassas olmalarının yanında endüstrinin sürekli gelişimi açısından temel oluşturmaktadır. Nükleer enerjinin sürdürülebilirliğinin sağlanması, bu sosyal maliyetlerin temelinde yer alan, kaybedilmesi durumunda ise ucuz maliyet ve hızla telafisi yapılamayacak kadar karmaşık ve pahalı altyapılara bağlı olduğu ifade edilebilir.

2.4.3.2 Sosyal Kaygılar

Tüm enerji teknolojilerinin kamuoyuna iyi anlatılamaması durumunda sosyal kaygılar, hatta tereddüt ve karmaşanın ortaya çıkmasıyla ilgili eğilimler olabilmektedir. Söz konusu nükleer enerji olduğu zaman toplum içerisindeki bu kaygılar nükleer

silahlanma, güvenlik, atık depolama ve çevresel sorunlar konularıyla ilgili olarak ön plana çıkmaktadır (Nükleer Enerjinin Fayda ve Zararları, 2019). Yine kömür kaynağının da, aynı petrolle ilgili olarak uluslararası alanda olduğu gibi, kendisine özgün büyük fikirsel ayrılıkların yaşandığı bir geçmişe sahip olduğu bilinmelidir. Bunlarla birlikte, hidrolikle ilgili büyük projelerin büyük sel taşkınlarıyla çevresel ve sosyal etkileri nedeniyle küresel çapta yine muhalefete neden olduğu görülmektedir.

2.4.3.3 Yan Ürünler

Nükleer enerjinin desteklenmesi ile ilgili bilgi ve teknik altyapının geliştirilmesi ve korunması topluma birçok sayıda yan ürün sağlayabilmektedir. Yine nükleer alandaki teknolojik gelişmeler başta tıp, teknoloji, halk sağlığı, yüksek sanayii, üretim, tarım ve savunma-uzay gibi diğer sektörlere de yan ürünlerin sağlaması sonucu olarak ekonomik açıdan çok önemli yararlar elde etmektedirler (Ertürk, Akkoyunlu, & Varınca, 2006, s. 39).

2.4.3.4 Nükleer Güç Santrallerinden Kaynaklanan Riskler

Nükleer santrallerde her ne kadar önlemler alınsa da bu santrallerde çalışan personele, santralin bulunduğu yerleşim yerinde yaşamını sürdüren insanlara ve Çernobil kazasındaki gibi büyük bir kaza anında santralin bulunduğu yerleşim yerinden çok uzakta yaşamını sürdüren insanlar üzerinde de riskleri bulunmaktadır. Genel olarak bu riskler; (1) normal şartlardaki işletme bakımından ve (2) kazalardan dolayı meydana gelen radyolojik neticeler açısından analize tabi tutulmaktadır. Önemli işletme deneyimleri, yüksek nitelikli personel ve çok sıkı düzenleyici gözetimler ve denetimler göz önüne alındığı zaman endüstriyel güvenliğiyle ilgili bakış açısına göre nükleer enerjinin göreceli olarak daha güvenli olduğu söylenebilir.

Normal işletmelerden kaynaklı olarak ortaya çıkan radyolojik riskler, periyodik olarak radyoaktif maddelerin havaya ve suya verilmesi nedeniyle meydana gelmektedir. Bu gerçekleştirilen deşarjlar, her OECD ülkesinde, bu konuyla ilgili olan düzenleyici kurumların onayı ile çok sıkı bir biçimde denetim altına alınmaktadır. Bu çeşit deşarjlar insanların gıda zincirini (örnek olarak kabuklu deniz ürünleri) etkileyebilmekte ve bundan dolayı da bir risk meydana getirebilmektedir. Nükleer santrallerin bulunduğu yerlere yakın yaşamını sürdürenler veya çok miktarda deniz ürününü tüketen kişiler düşük oranda gerçekleştirilen deşarjlardan negatif olarak etkilenebilme olasılıkları bulunmaktadır. Bu doğrultuda gerçekleştirilen öngörüler, teorik bakımdan risklerle karşı

karşıya kalan kişiler açısından bu risklerin senede milyonda birden çok daha düşük olduğu ifade edilmektedir.

Kazalar nedeniyle ortaya çıkabilecek olan risklerin ön görülmesi, hem nükleer kaza sonuçlarının birbirlerinden farklılık gösterebilmesi hem de nükleer kazaların nadir gerçekleşmesi nedeniyle zor olmaktadır. Daha çok modern nükleer tesislerdeki koruyucu bariyerlerin olası kaza anında arızalanarak çeşitli farazi ölçeklere göre radyoaktif salınımlara neden olma olasılıkları ön görülmeye çalışılmaktadır (Fizik Mühendisleri Odası, Aralık 2011). Hesaplamalara göre, TMI (Three Mile Island) ve Çernobil’deki kazadan alınan dersler kapsamında güncellemesi yapılan modern reaktörlerde bu çeşit herhangi bir kazanın ortaya çıkabilme olasılığının senede yüz binde birden daha az olduğu görülmektedir. Bunlarla birlikte ortaya çıkabilecek büyük nükleer kazaların bireysel ölümlere (kazadan sonra onlarca yıl geçmesine rağmen), toprak alanların tarımsal ya da yerleşim yeri olarak insanların kullanımına açılmaması ve çok büyük miktarlardaki elektrik üretimiyle ilgili kapasite kaybının toplumsal açıdan çok ciddi sonuçlarının olabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır (Vatansever, Ekim 2017, s. 399). Bu nedenler nükleer tesislerin halk ve çevre üzerindeki radyolojik etkisini hem potansiyel kaza esnasında hem de normal işletme açısından mümkün olduğunca en düşük seviyede tutulması gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi ve nükleer tesisin yeterince güvenli olabilmesinin sağlanması için kurumsal ve teknik açıdan alınacak önlemlerin nükleer tesislerde her aşamada (yer seçiminde, imalatta, tasarımda, işletmeye almada, inşaatta, işletmede ve hizmetten çıkarmada) uygulanması gerekmektedir (TAEK, 2017).

Nükleer tesislerden kaynaklanan risklerle birlikte dış unsurlardan gelebilecek olan saldırılara karşı da NGS’nin büyük bir tehlike taşıdığı, herhangi bir nükleer santrale karşı gerçekleştirilebilecek olan bir terör eyleminin sonuçlarının çok ağır olacağı da değerlendirmeye alınmalıdır (Solar Akademi, 2011). Ancak diğer endüstriyel faaliyetlerden ve uygulamalardan farklı olarak nükleer güç santrallerinin kesin olarak güvenliğinin sağlanabilmesi açısından hiçbir zaman garanti verilememekle birlikte, ortaya çıkabilecek olan olası bu tehditlere karşı günümüzde daha aktif önlemlerin de alındığı söylenebilir. Bu çeşit risklerin değerlendirilmesi ile ilgili güçlüklerle karşı karşıya kalınabilmekle birlikte, nükleer güç santrallerinin kendisine özgü dayanıklılıkları, güvenlik kuvvetleri, iç koruma ve daha çok yerleşim yerlerinden uzak olan konumlandırmalarından dolayı saldırılar bakımından nispeten cazip olmamaktadırlar.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3 TÜRKİYE’NİN GENEL ENERJİ PROJEKSİYONU VE JEOPOLİTİĞİNDE

NÜKLEER ENERJİNİN DURUMU

3.1 Türkiye’nin Enerji Kaynağı Rezervleri ve Mevcut Enerji İhtiyaçlarını