• Sonuç bulunamadı

1.5 Enerji Politikaları Açısından Sürdürülebilir Güvenlik ve Kalkınma

1.5.2 Sürdürülebilir Kalkınma ve Enerji İlişkisi

Devletler açısından sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesinde enerjinin konumu belli bir süre enerjinin tüketiciye güvenli bir biçimde sunulması ekseninde ele alınmış ve enerji-kalkınma ilişkisi bu kapsamda değerlendirilmiştir. Fakat halen enerji kaynaklarının büyük bir bölümünü oluşturan fosil yakıtların (kömür, petrol, doğalgaz) hızlı bir biçimde tüketilmesi, enerjiye olan ihtiyaçların ise aynı hızla artması ve bu kaynakların yarattığı çevresel sorunların giderek çoğalması enerji-kalkınma ilişkisini daha geniş bir boyuta taşıyarak; ülkeleri bu kaynaklardan azami verimlilik elde etmeyi ve alternatif kaynaklar geliştirmeyi zorunlu kılmıştır. Çünkü günümüzde

ülkelerin sürdürülebilir kalkınmasını sağlamada en temel itici faktör artık enerji unsurudur.

O halde bu gelişmeler çerçevesinde ‘‘Sürdürülebilirlik’’ kavramını kelime anlamı olarak inceleyecek olursak; var olan bir dengenin bozulmadan devamlılığını ve kalıcılığını sağlamak olarak ifade edilmektedir (TDK). Yine sürdürülebilirlik; toplumun sosyal, kültürel, ekonomik, teknolojik, doğal ve beşeri kaynaklarının geleceği göz önünde bulundurarak ölçülü kullanmasını amaçlayan katılımcı bir süreç olarak da ifade edilmektedir. Kalkınma ise; kullanım alanlarına göre farklı tanımları yapılsa da genel olarak; ulusların toplumsal ve ekonomik dönüşüm süreçlerindeki değişimini içermektedir. Enerji, sürdürülebilir kalkınmanın temel unsurları olan ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarının tümü ile yakından ilgili olan stratejik bir alandır. Sürdürülebilir kalkınma hamleleri çerçevesinde enerji arz güvenliğinin sağlanması hem ulusal yöneticiler açısından hem de uluslararası politika uygulayıcıları açıcından en önemli ilgi alanlarından biri olmuş ve bu konu gün geçtikçe daha hayati bir önem kazanmaktadır (Bayraç, Çelikay, & Çildir, 2018, s. 17-18) .

Devletler açısından hayati öneme haiz enerji sektöründeki meselelere stratejik bakış açısıyla yaklaşılması artık alternatif bir bakış açısı değil; bir zorunluluktur. Bu duruma ilave olarak enerji sektöründe sadece muhtemel talebi karşılamaya yönelik oluşturulacak hükümetlerin geçici enerji politikaları hem yetersiz kalmakta, hem de dünyadaki yaygın eğilimlere uyumlu olmadığından sahada uygulama alanı bulamamaktadır. Bu sebeple devletler açısından sürdürülebilir kalkınmanın en önemli itici gücü olarak nitelenen sürdürülebilir enerji stratejilerinin geçici çözümlerden ziyade uzun vadeli ve sistemli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (Kavak, 2005, s. 146).

Toplumlarının kesintisiz gelişmesine önem ve öncelik veren çağdaş ülkelerin, enerji politikalarında;

 Sürdürülebilir enerji-sürdürülebilir kalkınma,  Enerjinin etkin kullanımı ve enerji tasarrufu,

 Enerji üretim ve kullanımında çevre dostu teknolojiler konularına önem verip, ar-ge çalışmalarını bu alanlara yoğunlaştırdıkları gözlemlenmektedir (Küpeli, 2007, s. 98).

Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı hızla gelişmekte olan ülkemiz açısından da enerji konusu artık sürdürülebilir kalkınma açısından devlet politikalarında önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir.

Sürdürülebilir kalkınmanın uluslararası düzeyde aktif bir politika haline gelme sürecini incelediğimizde; 1992 yılında Rio De Jenerio’da düzenlenen BM. Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio Konferansı) sonrasında ‘’Sürdürülebilir Kalkınma’’ politikası uluslararası alanda ancak kabul görebilmiştir. Bu konferansın sonuç raporunda; sanayileşmenin hızlanması, hızlı nüfus artışı, fosil enerji kaynaklarının tükenmesi, yaygın beslenme yetersizliği ve çevrenin tahribi gibi beş temel eğilim tespit edilmiştir. Bununla birlikte Konferans sonunda alınan ortak kararla; sürdürülebilir kalkınma ve çevre konularında BM.‘in yetkili organı olan BM. Çevre Programı (UNEP.) kurulmuştur (Kaypak, 2011, s. 23).

Bu bağlamda ‘’Sürdürülebilir Enerji’’ kavramı; günümüzdeki enerji ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğine zarar vermeden karşılanmasını hedeflemektedir. Sürdürülebilir enerji kaynakları; birincil enerji kaynaklarından yapılan enerji üretiminin temiz teknolojiler vasıtası ile yüksek verimlilikte yapılmasını, ayrıca fosil kaynakların yerine mümkün olduğunca yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasını, bir çevrimde atık olarak ortaya çıkan enerjinin başka bir çevrimde girdi olarak kullanılmasını hedefleyen ve bunu ekonomik büyüme ile birleştiren bir kavramdır (Karataş, 2008, s. 61). Sürdürülebilir enerji yaklaşımı; ihtiyaç duyulan enerjinin mümkün olan en az finansal, çevresel ve sosyal maliyetle maksimim verimlilik ve süreklilik arz eden fayda sağlayabilecek politika ve uygulamalar ile bu konuda yapılan teknoloji yatırımlarını kapsamaktadır. Arzla ilgili güvenliğin sağlanması, sürdürülebilir enerji politikaları ve enerjilerin temin edilmesiyle ilgili kaynaklarının çeşitlendirilmesine ek olarak, talep edilen enerji türünün, düşük maliyetle, istenilen miktar ve kalitede ekonomiye arz edilmesini de hedeflenmektedir (Bayraç H. , 2009, s. 117).

Enerji güvenliği konusunu sürdürülebilirlik açısından analiz ederken; enerji kaynaklarının bulunduğu ve üretim yapılan bölgelerin güvenliğinden, dağıtım şebekelerinin korunmasına, iklim koşullarının yaratacağı olumsuzluklardan, altyapı yatırımlarındaki yetersizliğe, ülke ve şirketlere uygulanan ambargolardan, olabilecek terör saldırılarına, iç savaşlardan işgale kadar çok sayıda faktörlerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu nedenle enerji güvenlik politikaları ve sürdürülebilir kalkınma bağlamında yukarıdaki risk faktörlerini göz önünde bulundurarak; enerji kaynaklarının coğrafi dağılımı, üretim ve taşıma-depolama maliyetleri, enerji talep artış eğilimleri, ülkelerin ithalat ve ihraç bağımlılıkları ile ülkelerin bu kaynaklara

ulaşabilmek için geliştirdikleri siyasi ve askeri doktrinleri çok iyi analiz etmemiz gerekmektedir (Sevim C. , 2010, s. 57).

Yine sürdürülebilir kalkınma kapsamında enerji politikaları, enerji ithalatçısı ve ihracatçısı niteliği taşıyan ülkeler açısından farklılıklar göstermektedir. Günümüzde enerji güvenliği konusunda incelenmesi gereken en önemli hususların başında ‘‘çeşitlilik’’ yaklaşımı gelmektedir. Örneğin; enerjinin ithal edildiği ülkede çeşitlilik, hammadde kaynağında çeşitlilik, taşıma güzergâhında çeşitlilik ve hatta kullanılan teknolojilerde çeşitlilik gibi birçok alt grup çeşitlilik unsuru saymamız mümkündür (Yazar, 2011, s. 35). Enerji kaynaklarına sahip olan ve üretici ülkeler, sürdürülebilir ekonomik kalkınmalarını sağlamak için enerji güvenliğinde talep çeşitliliği ararlarken; enerji ithalatçısı ülkeler ise arz çeşitliliğini artırmayı hedeflemektedirler. Arz çeşitliliğini artırmaya çalışan ithalatçı ülkelerin enerji arz güvenliğini sağlamalarında başlıca iki ana unsur bulunmaktadır: Bunlardan ilki, kullanılan enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, ikinci unsur ise söz konusu enerji kaynaklarının elde edildiği bölge veya devletlerin çeşitlendirilmesidir. Bu nedenle enerji güvenliğinin uluslararası ölçekli bir alan olması ile birlikte, üretici ve tüketici konumunda bulunan ülkelerin çift taraflı olarak birbirlerine bağımlılıklarının bulunduğunu da göz önünde bulundurmamız gerekmektedir (Bayraç H. , 2009, s. 119).

‘’Sürdürülebilir kalkınma bağlamında enerji’’ konusu sistemsel olarak; sürdürülebilirliğin ekonomik, ekolojik (çevresel) ve sosyal (sosyo-politik) ilkeleri olmak üzere 3 temel faktör üzerine inşa edilmektedir. Bu ana faktörleri kısaca açıklayacak olursak (Bayraç, Çelikay, & Çildir, 2018, s. 30) :

 Ekonomik İlke: Sürdürülebilir enerji sisteminin verimlilik ve yenilenebilir odaklı olması gerektiğini ileri sürmektedir.

 Ekolojik (Çevresel) İlke: Çeşitlendirilmiş ve merkezi olmayan enerji sistemlerini ve çevresel unsurları kapsayan sosyal maliyet temelli enerji fiyatlarının oluşumunu gerektirmektedir.

 Sosyal İlke: Enerji hizmetlerinin toplumun her kesimine eşit sunulmasını, sistemin toplumun demokratik amaçlarına hizmet etmesi ve teknik-sosyal açıdan yapılan değerlendirmelerin birlikte ele alınması gerektiğini öngören enerji sistemi olarak açıklanabilir.

Sürdürülebilir kalkınmanın lokomotifi olan sürdürülebilir ve güvenli enerjinin geleceği için hükümetlerce bazı temel politika araçları oluşturulmalıdır. Her ne kadar enerji kaynaklarının aranmasında, geliştirilmesinde, pazara ulaştırılmasında özel sektör ve çok uluslu şirketler önemli görevler üstlenseler de hükümetler arası alınacak kararlar ve anlaşmalar kaynakların geliştirilmesinde, uzun dönemli altyapı yatırımlarına kaynak sağlama konusunda sektörel başarıyı artırabilecek önemli hususlardan bazılarıdır. Ayrıca hükümetlerin kaynak arzı çeşitliliğini sağlayabilmeleri, yatırım güvencesini sağlanarak sürdürülebilir kalkınma kapsamında enerji programlarını birbirleriyle uyumlu orta ve uzun dönemli politikalar oluşturmaları zorunlu hale gelmiştir (Satman, Nisan 2007, s. 19-20). Bu nedenle politikalar oluşturulurken, enerji üretim ve tüketiminde etkinliğin artırılması, düşük karbon ekonomisine geçiş yaklaşımı ile fosil yakıtların çevreye dost biçimde kullanımı, yeni nesil yenilenebilir nükleer enerji ve diğer enerji teknolojilerinden faydalanılması öncelikli hedefler arasında olmalıdır. Devletlerin bütün bu hedefleri azami gayretle uygulamaya koyabildiği müddetçe sürdürülebilir bir enerji sistemine sahip olabileceği ve sürdürülebilir kalkınmalarını sağlayabilecekleri unutulmamalıdır. Bu bağlamda T.C. Devletinin sürdürülebilir kalkınma, güvenlik ve enerji alanlarında hayata geçirdiği ve diğer küresel güç merkezlerinin de dikkatini çektiği en önemli hamlesi kendi doğalgaz ve petrol arama ve sondaj gemi filosunu oluşturmasıdır. T.C. Devleti kurmuş olduğu arama ve sondaj filosu ile kendi egemenlik ve deniz yetki alanları içerisinde gerek Karadeniz’de, gerekse Akdeniz’de yürütmüş olduğu enerji arama çalışmaları hem bölgesel denklemleri değiştirerek yeniden oyun kurucu ülke haline gelmesine hem de sürdürülebilir enerji güvenliğine önemli katkı sağlamıştır.