• Sonuç bulunamadı

1.6 Enerji Kaynakları ve Nükleer Enerji

1.6.3 Nükleer Enerji

19. Yüzyılın sonlarına doğru uranyumun keşfedilmesi ile birlikte nükleer enerji ortaya çıkmış ve nükleer enerji sonrasında atomun parçalanmasına kadarki süreçte bilim insanlarının, politikacıların, askerlerin ve sanayicilerin ilgi alanına girmiştir. İlk başlarda askeri alanlarda faydalanılan nükleer enerji, gerekli olan altyapıların tamamlanmasıyla birlikte ticari amaçlı olarak da kullanılmaya başlanmıştır.

20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise elektrik üretim sistemleri içerisinde kullanımı yaygınlaşan nükleer enerji; artan elektrik enerjisine olan talebi karşılaması, güvenli, temiz, ekonomik ve uzun ömürlü olması ile birlikte gelişen teknolojilerin katkısı ile performans, verim ve çevresel etkileri bakımından önemi giderek artmış ve dünya enerji sektörünün önemli bir unsuru durumuna gelmiştir.

Dünya ekonomisinin büyüme ve durağanlaşma durumuna bağlı olarak nükleer enerji yatırımları zaman içerisinde çeşitlilik göstermiştir. Daha çok 1970’li yıllarda meydana gelen petrol darboğazı, güvenilir ve sürdürülebilir enerji kaynağı olarak nükleer enerji daha fazla ön palana çıkmaya başlamıştır. Bu durumun sonucu olarak ise 1980’li yıllara

kadar dünyada birçok nükleer reaktör yatırımları faaliyete geçirilerek üretime başlanmıştır. 1980’li yılların sonuna doğru ise dünya enerji piyasasına doğalgazın girmesi ve dünya ekonomisindeki daralma nükleer enerjiye olan talebi azaltmış ve bu durumun sonucu olarak 1990’lı yıllar boyunca durağan bir seyir izlemiştir (Enerj ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, 2010).

21. Yüzyıl günümüz dünyasında ise gelişen ekonomik rekabet ortamında uluslararası ittifak ve çatışmalar hızla artmakta, mevcut enerji kaynaklarının bulundukları alanlar ile enerji koridorlarının güvenliği konusunda yaşanan endişeler ile özellikle petrol sektöründe yaşanan öngörülemeyen istikrarsızlıklar devletlerin startejik enerji planlamaları yapmalarında alternatif ve daha güvenli enerji kaynakları çeşitliliği çalışmalarını başlatmalarına sebep olmaktadır. Sürüdürlebilir ve güvenli kalkınma çerçevesinde yürütülen çalışmalarda devletler alternatif olarak yenilenebilinir enerji kaynaklarına yönelerek çeşitli ar-ge ve yatırım çalışmaları yapmaktadırlar. Fakat güneş, rüzgar, hidrolik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının dış koşullara bağlı olmaları, iklim koşullarında meydana gelen değişiklikler gibi olumsuz etkenler nedeniyle henüz istenilen verim yeterince elde edilememiştir. Buna karşın nükleer enerji ise; dış koşullardan etkilenmeden 7/24 sürekli üretim yapılabilen bir kaynak olarak önemini korumuştur. Geleceğe dönük en gerçekçi ve çevreci enerji stratejileri içinde nükleer enerjiden elektrik üretimi artık otoriteler tarafından ‘‘olmazsa olmaz’’ olarak kabul görmektedir. Bu durumun sonucu olarak nükleer enerji Batı’da ‘‘nükleer rönesans, yeni çevreci yaklaşımlar’’ olarak, Asya’da ise ‘‘yükselen nükleer güç’’ olarak ele alınmaktadır (Satman, Nisan 2007, s. 117).

Nükleer enerjiye talebin son zamanlarda artmasının bir başka nedeni ise; dünyada toplumların çevresel duyarlılıklarının artması, buna bağlı olarak devletlerin ise küresel ısınma ve iklim değişikliklerine yönelik politikalarında zorunlu değişikliğe gitmelerinden kaynaklanmaktadır. Kömür ve gaz kaynaklı santraller üretim esnasında küresel ısınmaya yol açtığına inanılan yüksek oranda karbon gazı salınımı yaparlarken, nükleer santrallerde ise böyle bir sorun sözkonusu olmamaktadır. Karbon üretiminin sınırlandırılması kapsamında geliştirilen küresel politikalar çerçevesinde nükleer enerjiye dayalı elektrik üretimi uzmanlar tarafından daha temiz enerji olarak görülmektedir (Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, 2019).

Nükleer enerji kaynakları, radyoaktif elementlerden elde edilen bir enerjidir. Ticari maksatlı sivil alanda nükleer elektrik santrallerinde, askeri alanda ise nükleer enerji ile

hareket eden denizaltı ve uçak gemilerinde kullanılmaktadır. Nükleer enerji üretimi son derece teknik bir konu olup, kullanılan yakıt diğer enerji kaynaklarına göre farklıdır. Elektrik üretiminde termik santrallerde kömürden elde edilen ısı enerjisi, su buharı ile önce kinetik enerjiye sonra da elektrik enerjisine dönüştürülmektedir. Hidroelektrik santrallerinde de yine suyun enerjisi önce kinetik daha sonra elektrik enerjisinde çevrilmektedir. Nükleer enerji döngüsünde ise radyoaktif tepkime ile ortaya çıkan yüksek ısı enerjisi su buharı ile önce kinetik enerjiye, müteakiben elektrik enerjisine dönüştürülmektedir (Peker, 2014).

Günümüzde küresel ticaret ve kalkınma yarışında enerjiyi en ucuz, en kaliteli ve sürdürülebilir olarak elde eden ülkelerin bu yarışmanın ön sıralarında olmaları kaçınılmaz bir gerçektir. Bunun için özellikle yıllık ortalama enerji talep artışı %7-8 civarında olan dünyanın en hızlı gelişen ülkeleri konumundaki nüfusu 1,4 milyara yaklaşan Çin’in, yine Hindistan ve Türkiye gibi hızla gelişen ülkelerin nükleer enerji teknolojisini enerji portföylerine katmaları zaruri bir hal almıştır. Burada dikkat edilmesi gereken husus nükleer teknolojinin son derece komplike ve sofistike bir çalışma alanı olmasıdır. Bu sebeple Three Mile Island (1979, ABD), Çernobil (1986, Sovyetler Birliği), Fukuşima (2011, Japonya) nükleer kazalarındaki yıkıcı ve geri döndürülemez etkileri dikkate alınarak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA)’nın belirttiği güvenlik, üretim/operasyon, ticari/finansal riskler ile stratejik risk ve analizlerinin sıfır hata ile hesaplanarak çalışma alanındaki bütün birey ve organizasyonun her aşamasında ‘’Güvenlik ve Emniyet Kültürü Benimsenerek’’ adanmışlık ruhu ile üretim gerçekleştirilmesi zorunlu bir durumdur.

Enerji alanında yaşanan bütün bu gelişmeler çerçevesinde; enerji verimliliğini artırma, alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasının genişletilmesi, sera gazı salınımının düşürülmesi ve düşük karbon ekonomisine geçiş, enerji güvenliğinin artırılması, yerli kaynakların kullanımı, rekabetçi ve şeffaf piyasa, kaynak ve güzergâhın çeşitlendirilmesi, geleneksel olmayan gaz kaynaklarının tedariki gibi faktörler devletlerin 21. Yüzyıl değişim ve gelişim dünyasında enerji politikalarının belirlenmesinde göz önünde bulundurması gereken temel parametreler olarak karşımıza çıkmaktadır (Yazar, 2011, s. 8). Bu nedenle nükleer enerji’nin kullanımı ve geliştirilmesine yönelik yatırımlar dünyası enerji piyasasının geleceği açısından oldukça önemlidir.

İKİNCİ BÖLÜM

2 DÜNYADA ENERJİ KAYNAKLARI, ENERJİ POLİTİKALARI VE

NÜKLEER ENERJİ

Bu bölümde dünya enerji kaynaklarının mevcut durumu ve gelecek tahmin verileri değerlendirmekte, küresel enerji piyasa politikaları, bu politikaları şekillendiren devlet, devlet dışı aktörler ile aralarındaki ilişkilerin incelenmesine müteakip; nükleer enerjinin dünya enerji kaynakları arasındaki konumu detaylı bir şekilde analiz edilmektedir.